@ugurluay
|
9.BÖLÜM “Meğer ben ne kadar boş şeylere ağlamışım; Kalbim hakikat diye bir ihtimale tapmış. Ne manasız şeylere meğer bel bağlamışım; Meğer benim peşinde koştuklarım serapmış…” (Sabahattin Ali*Firar) Çağla lavabolara doğru yöneldiğinde etrafına hiç bakmadı. Ellerini yıkarken aynada yansıyan görüntüyü görmeden, orada varlığını hissetmişçesine yandan bir gülümseme bıraktı suretine. Bakışlarını aynaya döndürme gereği bile duymadan “Zannediyorsun ki sen avcısın ben de avım. O küçücük beyninle tuvalete beni kilitleyip geçmişte seninle yaşanmamasını dilediğim bir anıyı benim zihnimde canlandırıp maziyi hatırlatacaksın öyle mi?” dediğinde yan tarafta duran peçeteden bir miktar alıp ellerini kuruladı. Arkasını döndüğünde karşısında şaşkınlıktan dilini yutmuş bir Türker’i bulmayı tabiî ki bekliyordu. Ellerini göğsünün altında birleştirip sırtını lavabonun soğuk sert mermerine yasladı. Yüzünde müstehzi bir ifade ile dudakları yukarıya doğru kıvrılırken “Yazık sana.” Dedi iğneleyici ses tonuyla. “O kaşık kadar aklınla beni oyuna getirebileceğini mi düşündün sen?” “Çağla…” “Yine hesaba katamadın Türker, avcı olmayı planlarken bak nasibinde av olmak varmış. Neye niyet neye kısmet demişler değil mi?” “Benim ne av ile ne de avcı ile işim olur Çağla, benim tek derdim sensin, sandım ki…” “Sandın ki,” dediği an adım adım adamın üzerine yürüdü. Türker, istemsizce geri geri giderken sırtı sert duvara çarptı. Çağla adamın dibine kadar geldi ve gözlerinin en derinine baktı. “Sandın ki, burada mazide kalmış bir anıyı canlandırarak eski beni bulabileceğini düşündün.” Kulağına doğru eğilip sıcak nefesini onun başını döndürürcesine tenine ulaştırırken fısıltı halinde “Gönül âlemimin kapısına dayanarak yüreğimin fenerini yakabileceğini düşündün. İçeriye girip sana doğru esmemi sağlayacak adımlar atabileceğini planladın. Yargılanman gereken vicdan mahkemelerini yok sayacağımı, seni ıstıraplardan kurtarıp azledeceğimi zannettin değil mi?” Türker, Çağla’nın şahsına olan yakınlığından öylesine kendinden geçmişti ki adeta kör kütük sarhoş olmuştu. Onun kokusu burnuna değip geçerken kulağında hissettiği nefesinin sıcaklığı onu alıp bambaşka diyarlara götürüp acımasızca bırakmıştı. Çağla bir yönden haklıydı, Türker’in niyeti onu geçmişe götürmek iken kızın umulmadık yaptığıyla allak bullak olmuştu. Gözleri istemsizce kapanan adamın dilinden dökülen tek cümle “Bu kadar yıkıcı olma.” Oldu. Duydukları karşısında sinirleri bozulan kız histerik bir kahkaha atarak fevri bir şekilde ondan uzaklaşarak “Yıkıcı olmak, bunu bana sen mi söylüyorsun?”dedi hayretler içinde. “Unutmuş olamazsın, yaşadığımız güzel zamanları, hissettiklerini, bana duyumsattıklarını belleğinden yitirmiş olamazsın.” “Unutmak mı?” dedi tüm ciddiyetini takınarak birden sesi keskinleşti. “Bana yaşattığın hiçbir şeyi unutmadım. Sadece gözüm açıldı. Yıllardır ne çektiğimi bir ben bir Allah bir de Rüzgâr biliyor. Haklısın unutmadım, bana yaşattığın kayıpların, acıların hiçbirini aklımdan çıkarmadım, belleğimden yitip gitmesine izin vermedim. Sen benim şu hayatta ki en büyük keşkem, en kebir pişmanlığımsın.” Rüzgar’ın adını duymasıyla öfkeden gözü dönen adam “Allah kahretsin,” diyerek bir ileri bir geriye doğru voltalar atmaya başladı. Giderek celallenen adam önlenemez infial duygularının esiri olarak haraza bir şekilde sıktığı yumruğunu defalarca duvara sertçe ardı ardına vurdu. Ne canının acısı ne ellerinden akmaya başlayan kan umurunda değildi. Kekremsi duygular yüreğini ele geçirmişti. “Tamam asla değiştiremeyeceğim şeyler yaşadık, tamam bunların tüm sorumlusu benim. Zamanı geri almam mümkün değil. Her şeyi yeni baştan yaşamaya gücüm yetse ben,” Diyerek yumruğunu bu defada göğsüne sertçe indirdi. “Ben tüm bunların yaşanmasına asla izin vermezdim. Ben yıllardır alevler içinde yanan bir cehennemin içindeyim. Benim cezam ahrete kalmadı, senelerdir araftayım. Görmüyor musun nasıl azap çektiğimi, bu kadar kör olamazsın, yüreğimde bitip tükenmek bilemeyecek bir yangınsın sen, senden sonraki ömrüm mezar oldu bana, inançsız olsam çoktan canıma kıyardım.” “Sen beni sevdiğin için değil, pişmanlıktan hissettiğin ezinç duygular yüzünden bu haldesin. Asıl neden ne biliyor musun? Sen mutlu mesut o içerideki tayfanla ömrünü tamamlarken hesaba katmadığın bir şekilde zamansızca ben geri döndüm. İşin en tuhafı da ne biliyor musun? Kuzeninle geri döndüm. Bazen aynı kandan olduğunuza bile şaşıyorum. Kimi vakit onun sizin gibi vicdandan nasibini almamış insanların arkadaşı olduğuna inanamıyorum. Kimi zaman ise keşke senden önce onu tanısaydım diyorum.” “Bu ne demek Çağla?” “Senden önce onu tanısaydım senin suratına bile bakmazdım demek.” Türker’in duydukları ile kan beynine sıçradı. Bir hırsla kızın üzerine yürüyerek onu lavabonun sert mermeri ile kendisi arasında sıkıştırıp ellerinden sıkıca tutarak arkasına doğru götürdü. Çağla beklemediği bu hamle ile onun elinden kurtulmak için çırpınmaya başladı. “Ne oldu? Az önce methiyeler düzüyordun, yoksa bana yakın olmak mı ürküttü seni efsun bakışlım? Yıllar öncesinde tam da burada bana ilk öpücüğünü vermek için heyecandan kollarımda bayılmak üzere olan kızı mı hatırladın yoksa?”Çağla gözlerini kısarak ona tiksinerek baktı. Giderek midesinin bulandığını hissediyordu. Bildiği tek bir şey vardı şu hayatta artık hiç kimse onu istemediği bir şey için zorlayamaz ve gönlü olmayan hiçbir şeyi ona yaptıramazdı. Karşısındaki adam bunu bilmiyordu ama öğrenecekti. “Keşke o gün de bunu yapsaydım.” Türker anlamaz gözlerle ona bakarken “Neyi?” diyerek şüpheyle süzdü onu. “İşte bunu.” Yüreğinde ve bedeninde bir deli gücü hisseden kız var gücüyle adamın bacak arasına öyle bir sert tekme savurdu ki, Türker hissettiği büyük acıyla neye uğradığını şaşırmış bir halde kızın önünde iki büklüm olmuş bir halde elleri bacak arasında kıvranırken Çağla son hamlesini yapmak için kolunu büktü ve dirseği ile adamın sırtına sert bir darbe daha indirdi. Türker bu darbe ile birlikte acı içinde yere düşmüş kıvranırken onun bulunduğu yere doğru eğilen kız dalga geçercesine “Keşke bunu yıllar öncede yapmış olsaydım Türker Bey ve o pis dudakların benim özel mabedime giriş yapmasaydı. Ömrüme bir keşke daha eklenmeseydi.” Dedi ve doğruldu. Kapıya yönelen kız derin bir soluk bırakırken anahtarı çevirdi ve kapıyı açtı. Son bir defa daha arkasına baktığında acı içinde yerde kıvranan Türker’i gördü. “Sizin gizledikleriniz karanlıkta yankılanan fısıltılar gibiydi. Ama artık arşa yükselen çığlıklara dönüşme vakti çoktan geldi de geçiyor bile.” Dedi ve ardına bir kez daha bakmadan çıkıp gitti. Türker yerde ıstıraplar içinde kıvranırken neyi hesap ettiğini, neleri yaşadığını ve yaşayabileceklerini düşündü. Canı fazlasıyla yanıyordu. Çağla böyle bir şeyi nasıl yapabilmişti hala aklı ermiyordu. Kaşık kadar kız bunu nasıl becerebilmişti. Kızın son cümleleri beyninde yankılanırken zihni olabilecekleri tahmin dahi edemiyordu. Çünkü karşısında hiç bilmediği, yeni tanıdığı yabancı biri var gibiydi. |
0% |