@ugurluay
|
Arslan kızı kolundan çekiştirerek arabadan indirdi. Hande şaşkınlığı ve korkuyu bir arada yaşıyordu. “Kafayı mı yedin sen? Ne yapıyorsun? Mahalleye, annemlere niye geldik?” diye sessiz olmaya özen gösterirken adama öfke ile meydan okuyordu. Adam onun dirseğini tutup hırsla kendisine doğru çekti. Kızın çırpınışları kurtulmaya yeterli değildi. Gözlerinin içine öyle bir kararlı karanlıkla baktı ki Hande bir an nefes almayı bıraktı. “Neden geldik öyle mi? Benimle geleceğini, benim yanımda benim elimden tutarak ailene söyleyeceksin. Yıllar önce yapamadığımı şimdi yapıyorum.” “Sen o treni kaçıralı çok oldu. Şimdi bırak beni ve kimseler görmeden hemen git buradan.” “Yanlış cümleler kuruyorsun Hande, bedelini ödeyemeyeceğin kelimeleri sarf ediyorsun. Yapma, benim damarıma daha fazla basma.” Dedi ve kızın konuşmasına fırsat vermeden onu evin kapısına doğru çekiştirdi. “Arslan…” diyen uyarı dolu ses tonuna aldırmayan adam kapının ziline bastı. Hande onun zile bastığını gördüğü an kalbinin delicesine çarptığını hissetti. Aynı mahallenin çocuklarıydılar, birlikte büyümüşler birçok anıyı birlikte yaşamışlardı. Her ne kadar Hande’nin annesi Arslan’dan haz etmese de onun varlığını kabul etmese de Arslan Hande’nin ilk aşkıydı. Herkese kulaklarını tıkayıp inandığı ilk erkekti. Hande eski anılara dalıp giderken kapı birden açıldı. Bir adım geri gitmeye çalışsa da adam buna müsaade etmeyerek tuttuğu elinden kendisine çekti. Kapının açılması ile birlikte derin bir nefes alan ve vermeyi unutan Hande kapının ardında Özüm’ü gördüğü an derin bir rahatlama yayıldı vücuduna. Özüm karşısında Hande ve Arslan’ı gördüğüne şaşırsa da asıl şok olduğu nokta bu ikilinin birleşmiş elleriyle birlikte kızın evinin kapısında olmalarıydı. Kapıyı ardından hafifçe çekerek Hande’yi sert bakışlarla süzdü. “Sen ne halt yemeye getirdin bu adamı ailenin evine?” dedi Arslan’ı görmezden gelerek. Adam Özüm’ün bu davranışını umursamaz bir tınıyla “Sana da merhaba Özüm, uzun zaman oldu görüşmeyeli.” Dese de kız ona tepeden bir bakış atarak iğrenir bakışlarıyla onu süzdü. Tek bir cümlesini ona sarf edecek kadar bile değerli görmüyordu. Geçmişte arkadaşına yaptıklarını unutmamıştı. “Sana diyorum Hande, bu adamı hemen buradan gönder. İnan ki bu gece hiç uygun bir gece değil.” Diyerek kaş göz işareti yaparak bir şeyler ima ediyordu. Ama kız öyle tükenmiş bir haldeydi ki artık ne anlamaya ne de anlamlandırmaya gücü yoktu. Arslan Hande’nin cevap vermesine izin vermeden Özüm’ü geçip gitmeye içeriye girmeye kararlı bir adım attığı sırada “Hey nereye gidiyorsun?” diyen Özüm’ün ani ve aşılmaz bir dağ gibi önüne dikilmesine kaşları çatık karşılık verdi. “Çekil önümüzden Özüm, artık ne olacaksa olsun.” Diyerek Özüm’ü dinlemeyen ve aldırış etmeyen bir hava da Hande’nin elinden tutarak onu çekiştirerek içeriye geçmeyi başardı. Özüm onları durdurmaya çalışsa da başarılı olamamıştı. Evin salonuna adım attıkları anda Hande’nin babası şaşkınlıkla ayaklandı. Onların arkasından içeriye giren Özüm’e elinde bir tepsi börekle mutfaktan salona geçen Hande’nin annesi Hatice Hanım “Kim gelmiş Özüm.” Diyerek keyifle girdiği anda yüzündeki gülümseme aniden soldu. Salonun ortasında Hande’nin elinden tutup gelmiş hiç sevmediği Arslan’ı gördüğü an elinde tuttuğu börek tepsisini ansızın düşürdü. Kadının dili tutulmuş gibi hareketsizce kalırken Hikmet Bey “Hande bu da ne demek oluyor? Arslan’ın bu gece bu evde işi ne? Ne demeye koluna takıp geldin elin herifini evimize?” diye kükrediğinde herkes kulaklarını tıkama isteği ile dolup taştı. Hande’nin yüreği daralmaya başladı. Buna verecek mantıklı bir cevabı yoktu. Çünkü o buraya gelmemiş adeta zorla getirilmişti. “Baba ben…” diyerek kekelese de sesi giderek titremeye başlamıştı. Hatice Hanım, anne yüreği ile eşinin yanına gidip “Hikmet Bey Allah’ını seversen bir sakin ol, oturalım sakince konuşalım.” Dediğinde bu defa adamın hiddet dolu bakışları eşini buldu. “Ne sakinliğinden bahsediyorsun hanım? Kızımız tutmuş mahallenin itini uğursuzunu koluna takıp evimize getiriyor bir de sen bana sakinlikten mi bahsediyorsun? ”diye bas bas bağırdı. Hikmet Beyin etrafa savurduğu öfke bulutları içinde savrulan Hande kulaklarına çalınan “Hande…” diyen ses ile yüreği sızlayarak gözlerini kapattı. Çünkü adının odanın içinde yankılanmasını sağlayan bu ses ondan başkasına ait değildi. Görmesine gerek yoktu. Gelen Hakan’dı. Bakamıyordu, geriye dönüp sevdiği adama gözünü değdiremiyordu. Elinde nefret adamın eli, ardında sevdiği, yüreği büyük çıkmazlardaydı. Özüm ortamı biraz olsun sakinleştirmek adına araya girdi. “Hande sana sürpriz yapmak istemiştik. Alper, Hakan ve ben seni görmeye gelmiştik.” Dedi aslında kapı girişindeki ima dolu bakışmaların, sözlerin anlamı şimdi daha iyi anlaşılıyordu. Özüm eşine ulaşıp “Alper siz nasıl içeriye girdiniz?” dediğinde Alper ne diyeceğini bilemez bir hale gelmişti. “Biz, yani geldiğimizde kapı açıktı ve zile basma gereği duymadık.” Dedi robotik bir ses tonuyla. Şu an ne diyebilirdi ki? Planlarında Arslan denen uğursuzun burada olacağı yoktu. Böyle bir durumla karşılaşacaklarını bilse ya da kapı açık olmasa buraya adım atıp kardeşini böyle kötü bir durumla karşı karşıya asla getirmezdi. Ama artık yapacak bir şeyleri yoktu. Bazen olacağa da öleceğe de çare olmuyordu. Bu da onlardan yalnızca biriydi. Arslan Hakan’ı gördüğü an artık durmayacağını adı gibi biliyordu. İki öfkeli adam birbirine bakarken Hakan’ın yumruklarını iki yanında delicesine sıktırıyordu. O yumrukların yakıştığı en güzel yerin o adi şerefsizin yüzü olduğunu çok iyi bilse de Hikmet Beyin kükreyen sesi onu durdurmaya yetmişti. “Biri bana burada neler olduğunu açıklasın. Hemen.” diyerek öfkesinin duvarlarda yankılanmasına sebep oldu ve Hande için artık dünya durmuştu. Yolun sonuydu. Yıllardır sırtındaki yükleri herkesin öğreneceğini ve bu gecenin sonunda yapayalnız kalacağını hissediyordu. İşte bu çok ağır geliyordu.
NOT:Sevgili okur, Umarım hikayemi beğenmişsindir. Destekleriniz benim için çok kıymetli... Beğenme butonuna basmanızı, yorum alanına görüşlerinizi bildirmenizi heyecanla bekliyorum. |
0% |