@ugurluay
|
Özüm’ün telefonu çalmaya başladığında yataktan kalkarak hemen komodinin üzerindeki telefonu eline aldı. Ekrandaki isim derin bir nefes vermesini sağlarken göz ucuyla yatağın üzerinde cenin pozisyonunda tedirgince büzülüp kalmış arkadaşına baktı. Yüzündeki sıkıntıyı görmemek için kör olmak gerekirdi. Belli ki huzursuzluk uyku da bile rahat bırakmıyordu. Gözünden akıp giden bir damla yaşı elinin tersi ile silen kız acele ile ekranda yazan ismin üzerine dokunarak konuşmak için kulağına telefonu götürdü. “Hayatım.” Kısık sesle konuşmaya özen gösterdi. “Özüm iyi misiniz?” “Bilmiyorum Alper, sen Hakan’ı bulabildin mi?” “Yok, Allah kahretsin her yeri aradım ama hiçbir yerde yok. Yer yarıldı da yerin dibine girdi sanki.” “Alper…” dedi derin bir iç sıkıntısını nefesiyle dışarıya bırakırken bakışları ruh tedirginliğiyle yatakta uykuya teslim olmuş Hande’ye döndü. “Bilmiyorum Özüm, inan ki sorularının cevaplarını ben de bilmiyorum. Bu gece olanlar, aklım almıyor. Hande böyle bir şeyi nasıl yapar?” “Ne saçmalıyorsun sen Alper?” Sesi öyle sert ve mesafeli çıkmıştı ki adam karısından gelen bu tepkiye karşı bir an şaşırdı. “Saçmalayan ben değilim Hande, buna izin vermiş olmasına hala inanamıyorum.” “Asıl ben sana inanamıyorum. Bunlar nasıl konuşmalar böyle Alper? Sevdiğim adamı, kocamı tanıyamıyorum. Seninle neler yaşadık biz, ne çabuk unuttun. Aynı durumda ben olsam sen de Hakan gibi bana sırt çevirip gidecek miydin?” “Mevzuyu saptırma hayatım, söz konusu olan biz değiliz.” “Haklısın söz konusu olan biz değiliz, senin ve senin gibilerin kara zihniyeti. Namusu iki bacak arasında hesap edenlerin kaba, kırıcı, yakışıksız, itici düşünceleri. Doğru söylüyorsun söz konusu olan biz değiliz, sizin gibilerin yetersiz ve niteliksiz fikirleri…” “Bu sözler biraz fazla ağır olmadı mı Özüm? Karşındaki kişinin sevdiğin adam, kocan olduğunu unutuyorsun.” “Sevdiğim adam, kocam öyle mi? Benim kocam aşka önem veren bir adamdı. Namus bekçiliğine soyunup, güya bu kavramın adı altına sığınıp karısına edep ahlak dersi vermezdi. Seven yüreği yargılamazdı. Mevzu bahis aşk ise öze bakardı söze değil. Yazık özü sözü bir olan bir adamı sevmiştim ben. İffet kavramı altında yargısız infaz yapan sözün etkisinde kalıp elalem ne der diyen bu adamı tanımıyorum ben. Yazık Alper, bir insana yaşadıkları yüzünden sırt çeviren insanlardanmışsın sen. Demek ki aynı durumda ben olsam sen de bu gece Hakan’ın yaptığı gibi beni bırakıp çekip gidecektin öyle mi?” “Özüm ne ilgisi var? Gereksiz bir hassasiyet gösteriyorsun. Bu iş ne zaman bize kadar uzandı?” “Bu iş zaten bizdeymiş Alper, biz bir süre görüşmesek iyi olur.” “Ne?” “Duydun beni, seni ve kara zihniyetli kardeşini biraz baş başa bırakıyorum. Ben bir süre Hande ile kalacağım.” Dedi ve onun itiraz eden tüm cevaplarını reddercesine adamın suratına telefonu kapattı. Gözleri dolup taşarken yaşadığı derin hayal kırklığı ile arkadaşının yüzüne baktı. Uyku ne kadar etkisi altına almak istese de bir şeylere direndiği yüzündeki gergin hatlarından belli oluyordu. Her şeyin ortaya çıkmasıyla bir bir dağılmıştı herkes. Özüm yerde hıçkırıklara boğulmuş arkadaşını güç bela kollarından tutarak kaldırmış ve evden çıkarmıştı. Eski anılarının bolca olduğu, üniversite de birlikte paylaştıkları eve doğru yol alırken onun hıçkırıklarını teselli edercesine kolları arasına almıştı. Şimdi bekârken nefes aldıkları evde hiç de olmak istemedikleri bir durumla karşı karşıyaydılar. Alper Arslan’ı yaka paça evden attığı gibi kardeşinin peşine düşmüş ama onu hiçbir yerde bulamamıştı. Şimdi ise Özüm ile arası açılmıştı. Usulca arkadaşının yatağına giden kız onun tüm acılarını bir an önce dindirmek istiyordu. Yıllar önce Özüm’ün yaralarını bu evde saran Hande’yi bu cehennemin içinde çektiği azaptan sürükleyerek çıkarmak istiyordu. Arkadaşının arkasına doğru uzanarak ona sımsıkı sarılan kız Hande’yi rahatlatmak için kulağına kadifemsi ses tonuyla bir hikâye anlatmaya başladı. Gözlerinden akan yaşları hissettirmeden ve onu uyandırmamaya dikkat ederek rüyalarına sesinin tesir etmesini dilemişti. “Bir gün kömür elmasa demiş ki: "Ey parıltı vadisinin sultanı, biz arkadaşız. Neyimiz varsa aynıdır. Özümüz birdir. Ama ben karanlık yüzlüyüm, mahzenlerde, madenlerdeyim, ezilip ateşe veriliyorum. Halime ağlamak lazım, kapkarayım. Seninse yüzünden dilinden parıltılar güzellikler fışkırıyor. Bakan bir daha bakıyor ışıltına. Kralların tacında tahtındasın, gerdanlıklarda, yüzüklerde süs ediliyorsun. Nedir farkımız? Nedir seni benden üstün yapan? Nedir seni gözlere gönüllere cazip kıldıran?" Bunun üzerine elmas şöyle der: Özüm arkadaşının omzuna minik bir buse kondurdu. “Ah güzel arkadaşım benim.” Diyerek uyuyan kızın saçlarını okşamaya başladı. “Herkes senin bir kömür parçası olduğunu düşünüyor. Ama senin kömür olmadığını biliyorum. Sabret arkadaşım, metanetle bekle, isyan etme yüreğinin ışığıyla, aşkının gücüyle aydınlanacağın günü bekle. O gün geldiğinde sabrının mükâfatını etrafına saçtığın ışıltılarla, güzelliklerle alacaksın. Sabret güzel arkadaşım gün gelecek herkes senin bir kömür değil bir elmas olduğunu anlayacak.” Dedi ve sessiz bir şekilde arkadaşının yanından kalktı. Odanın kapısına ulaştığında eli eışığı kapatmaya yöneldi. Son kez arkasına dönüp Hande’ye baktığında arkadaşının yüzündeki huzursuzluğun dağılmaya başladığını hissetti. Bir an yüzünde tebessüm oluşan kadın ışığı kapatarak odadan çıktı. Kapının kapandığını anlayan Hande usulca gözlerini açtı. “Gerçekten neyim artık ben de bilmiyorum, aceleci bir kömür parçası mı etrafına ışıltılar verecek sabırlı bir elmas mı? Yerin altında bir yerlerdeyim ama tam olarak neredeyim bilmiyorum.” Dedi ağlamaklı bakışları gözlerini tekrar kapattı. |
0% |