@ugurluay
|
Hakan’ın arabasının kapısı ansızın açıldı. Bir an boş bulunan adam hiddetle açılan kapıdan içeriye uzanan kafaya yönelerek yakalarına yapışmıştı ki karşısında abisini görmeyi hiç beklemiyordu. İrileşerek açılan gözlerine şaşkınlıkla ağzından çıkan “Abi, senin en işin var burada?” sözleri eşlik ettiğinde Alper kararan bakışlarını yakalarından tutumuş kardeşinin ellerine döndürdü. Geceden bu yana aradığı kardeşini sonunda bulmanın rahatlığını es geçen adam asabi tavrını takınarak giderek cellalnemişti. “Ne o kardeşim seni bulamaycağımı mı zannettin?” Hakan’ın ellerini tutup hırsla geriye doğru ittirdi. Arabaya binerek kapısını kapattı. Eiyle yüzünü sıvazlayan adam Hakan’ın bakışlarını tekrar bir noktaya odaklandığını gördü. Alper gözlerini kısmış bir halde kardeşini süzereken “Ulan oğlum madem yine kızın kapısına gelecektin ne demeye onu orada öylece bir başına bırakıp çıkıp gittin?”diyerek hesap sordu. Onların mevzuları yüzünden bir de karısıyla arası açılmıştı. Özüm son konuşmlarının ardından ne telefonlarına açıyor ne de mesajlarına cevap veriyordu. “Nereye gidebilirim abi?” dedi çaresizlikle “Ben en fazla nereye gidebilirim? O ateş iken ben ona tutulmuş pervaneyken ondan en fazla ne kadar uzaklaşabilirim? Ne kadar kaçsam da kaderden, aşkı enseledi ömrümden, aşk ağlatır dert söyletir derler, aşkımda derdim de o oldu, nefesimi kesip attı benim.” “Hakan, kardeşim sen kendinde misin?” “Bilmem,kendimde miyim?” dedi alaycı bir bakışla akmaya hazırlanan yaşların birikmeye başladığı ışıltılardan belli oluyordu. “Oğlum madem ateşe tutulan pervanesin ne demeye ateşini sönmeye mahkûm ettin. Neden Hande’yi de kendini de çıkmaz bir sokağa fırlattın attın. O herife nasıl fırsat verirsin?” “O herife ben fırsat vermedim.” Dedi öfkeyle “O şerefsize o fırsatı kendi bekâretini verecek kadar seven Hande verdi. Ne yapsaydım ben onun saçının teline dokunmaya kıyamazken onun başkasını o derece sevdiğini nasıl kabul ederim. Bir insan ölesiye sevmese nasıl razı olur abi? Söylesene gönlü nasıl izin verir tenine dokunmasına?” “Hakan yapma be oğlum, kendini harap etme be kardeşim?” dedi omzuna dokunarak. Hakan arabanın içinde nefes almadığını hissetti direksiyona sertçe vurarak “Of! Of! Offff!” diye bağırarak feveran bir halde arabadan indi. Kardeşinin bu tepkisine hak vere Alper onun arkasından indi. Mahalle gecenin karanlığına teslim olmuşken etrafta sadece birkaç tane kedi dolaşıyordu. Sokak lambaları tüm cılızlığına rağmen dibini aydınlatmaya çalışırken Hakan deli danalar gibi sokağın ortasında volta atıyor bir yandan da kısık sesle asabiyetle söyleniyordu. “Nasıl olur? Nasıl razı gelir yüreğine dokunmasına, nasıl bir bebek kaybeder, nasıl bunları bana anlatmaz?” diyerek tekrar eden cümleleri arka arakaya yeni baştan alıyor ve bozuk plak edasına yineliyordu. Kardeşinin çıkmazına şahit olan adamın bir yanı Hande’ye öfkelenirken bir yanı da bu iki delinin aşklarına gerçekten inanıyordu. Özüm ile telefonda konuşurken saçmalasa da karısının sözleri kendisinin ileri gittiğini hissettirmişti. Özüm kırılmakta ve verdiği tepki de sonuna kadar haklıydı. Sokak ortasında dönüp duran Hakan mantık dengesini yitirmişti. Bir anda durup bakışlarıyla Hande’nin yatak odasının camına döndürdü. Gözlerini kısarak apartmanın girişine doğru gitmek için hamle de bulunduğunda abisi onun ne yapmaya çalıştığını fark etti. Alper Hakan’ın durumunun hiç de iyi gitmediğini anladığı an kardeşinin omuzlarından sürükleyip geriye çekerek onun hareketini kısıtlamak istercesine sertçe tuttu. “Dur artık deli herif, nereye gittiğini zannediyorsun? Tüm mahalleyi başımıza toplayacaksın.” “Bırak beni abi? Gidip hesap soracağım, bana tüm bunları neden anlatmadığını sebebini bana söyleyecek.” Diye kükredi. “Oğlum bir dur saçmala.” Alper elinin altında kurutlmak için çırpınan Hakan’ı durdurmaya çalışıyordu. “Duramam anlamıyor musun? Gitmem, görmem, konuşmam gerek, bırak beni abi, bırak.” Alper sabrının son demlerini ulaştığında kardeşini omuzlarından tup yere sertç fırlattı. “Eee yeter be kes sesini artık.” Dediğinde kardeşi yere kapaklanmıştı. Abisinin verdiği tepki ilebir an afallayan adam soluk soluğa kalmış bir halde düştüğü yerde oturdu. “Hiçbir yere gitmiyorsun duydun mu beni?” İşaret paramğını havada kardeşine doğru tehditkar bir biçimde salladı. “Gitmem lazım.” Diyeek dişleri arasındna acı içinde tıslayan adam yumruk yaptığı ellerini canının acısını aldırış etmeden defalarca yere sertçe vurdu. “İyi git o zaman, hadi durma git” diyerek apartmanın kapısını ona gösterdi. “Git de gör hanyayı Konya’yı.” Hakan abisinin söylediklerinden hiçbir şey anlamadığını göstrircesine safça bakıyordu. “Ne demek istyorusn?” “Ne mi demek istiyorum? O kapıya gittiğinde kim alacak seni içeri? Her şeyi öğrendiğinde ardından yerde gözyaşlarıyla bıraktın güya sevdiğim dediğin kadın mı alacak seni içeri, yoksa sizin yüzünüzden suratıma bakmayan karım mı alacak seni içeri? Ben sana söyleyeyim kardeşim sen o kapıya gittiğinde gördüğün tek şey kapının sert duruşu olacak.Çünkü seni içeriye hiç kimse almayacak.” Dedi doğru bir tespiti kardeşinin yüzünü acı bir şekilde sertç vurdu. “Abi…” dedi medet umarcasına bakarak. Derin bir nefes bırakan Alper elleriyle yüzünü sıvazladı kardeşinin yanına giderek elini ona uzattı. “Hadi Hakan burada beklemek sana hiçbir şey kazandırmayacak, kalk gidelim ve sağlıklı düşünecek bir hale gelelim. Sonra her şeyin bir çözümünü bulacağız.” Hakan abisinin gözlerine inanamaz bakışlar attı. Kendisine güvenilmediğini hisseden abisi “ Ben sana ne zaman yalan söyledim be ağabeyciğim, ne zaman?” dedi kuşku duymadan inanmasını sağlamak için yüzünü ona döndürdü. “Korkuyorum abi, ben onu gerçekten kaybedersem...” dedi cümlesini tamamlamaya gücü yetmedi. “Kaybetmeyeceksin koçum, inan bana.” Dedi elini tutması için ona tekrar uzattı. Hakan bir abisine bir de kendisine uzattığı eline doğru baktı. Bugüne kadar onu asla yarı yokda bırakmayan ele baktı. Bugünde güvenecek ve onu dinalyecekti. Abisinin elinden tutup kendisini kaldırmasınayardımcı oldu. İki kardeş ayağa kalktığında sımsıkı sarıldılar birbirlerine. Kardeşlik böyleydi işte, biri düştüğüne diğeri elini uzatır onu yğıldığı erden kaldırırdı. Biri gözyaşı döktüğünde diğeri elini mendil niyetine onun yanaklarında raks ettirirdi. Birinin aklı yetmediğine diğerinin gücü yeterdi. Kardeşlik buydu işte, aynı can, aynı kan, aynı karını paylaşmanın mucizevi bir sonucuydu. |
0% |