@ugurluay
|
“Hande, yapma böyle ama ne olursun?” diyerek arkadaşına kederle bakan Özüm giderek kahroluyordu. Hande’yi böyle görmeye dayanamıyor, onun bu azan çeken hallerini yüreği kaldırmıyordu. Ele avuca sığmayan, bu evin her bir köşesinde kahkahaları gizlenmiş kızı geri istiyordu. Üzüntü, ıstırap, kahır, keder ona yakışmıyordu. O neşenin, şenliğin, mutluluğun, canlılığın timsaliydi böylesi çökmüşlüğü onun suretiyle bir türlü bağdaştıramıyordu. Ölü bakışlarını önündeki tabağın içinde eziyet etiği kahvaltılıklardan kaldırıp dostunun hüzün bulaşmış gözlerine döndürdü. Derin bir nefes bırakarak dudaklarına acı bir tebessüm yakıştırdı. “Ne yapayım be Özüm, bak kim kaldı etrafımda hiç kimse… Kimse sormadı, kimse neden demedi, hiç kimse…” dedi titremeye başlayan sesi cümleyi tamamlamasına izin vermeden kesildi. Başını önüne eğdi ve omuzları sarsılarak hıçkırıklarına küçük bir çocuk gibi teslim oldu. Onun bu hali arkadaşının içini acıttı. Oturduğu sandalyeden acele ile kalkarak Hande’nin yanı başına gitti. Ellerini avuçları arasına alarak tüm yarenliğinin sıcaklığını hissettirircesine hapsetti. Yakamozlanmaya başlayan göz pınarları ile ona bakarak “Bak bana…” dedi önüne düşmüş başını kaldırmasını emrederek. “Bana bak Hande, sen bu değilsin. Gözümün içine bak.” Dedi. Hande emre itaat edercesine başını kaldırdığında arkadaşının kendisine eşlik eden incinmişliğini hissetti. “Kim ne derse desin? Kim ne yaparsa yapsın? Kimin kendine neyi hak gördüğü, neyi vicdan heybesine koyduğu, yüreğine yakıştırdığı umurumda bile değil. Sen benim arkadaşım, dostum, kardeşim, zor zamanlarımda omzunda ağladığım sırdaşımsın. İster hata yap, ister on tane çocuğun olsun, istersen dünyanın en kötü insanı ol, benim bu elim senin elini bırakmayacak, sen istesen de istemesen de ben buradayım, kardeşin burada olacak, her zaman da yanında olacağım.” “Özüm…” “Anlatmak istemezsen asla seni zorlamam. Sen zamanı geldiğinde bana anlatacaksın ben inanıyorum. Ama şimdi buna gücün olmadığınında farkındayım. Tek istediğim gerçek Hande’yi hatırlaman. Kararın ne olursa olsun ben hep senin yanında olacağım. İster Arslan, ister Hakan isterse hiçbiri,istersen git istersen kal ben her kararının arkasında seninle duracağım ve tek bir kişiye dahi sana laf ettirmeyeceğim.” Dedi ip gibi yaşlar yanaklarından aşağıya sıralanırken Hande daha fazla dayanamadı ve arkadaşının boynuna sıkıca sarıldı. Onun kollarında “İyi ki varısn Özüm, iyi ki…” diyerek sayıklarcasına fısıldarken gözyaşları sel olmuş akıp gidiyordu. “Asıl sen iyi ki varsın deli kız.” Diyerek arkadaşının sırtını sıvazlarcasına okşayan Özüm onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Onlar dostluk sarmalında kaybolup giderken kulaklarda yankılan telefon sesi iki bedenin de ansızın katılaşmasına sebep oldu. Zamansız çalan telefonun sesi Hande’ye aitti. Geceden bu yana gelmeyen telefonlar şimdi günün ilk ışıklarıyla gelmeye başladı. Birbirlerinden ayrılan ikili suratlarına ürkekçe baktılar. Hande masanın üzerinde duran telefonunu elini aldığında ekranda gördüğü isim yüzünün hayalet görmüş gibi beyazlamasına sebep oldu. Özüm kaşlarını çatarak kızın elinde tuttuğu telefonun ekranına baktı. Gördüğü isim ve ısrarla çalmaya devam eden telefonun zil sesi ikilinin birbirlerine tedirgince bakmalarına sebep oldu. “Annem…” dedi sıkıntılı bir sesle. “İstersen ben konuşayım.” Diyerek kızın elinden telefonu almaya yeltendiğinde Hande telefonu geriye doğru çekerek “Korkunun ecele faydası yok Özüm, nereye kadar kaçabilirim bu yüzleşmeden.” Dedi ve alnını ovalayıp tarazlanmış sesini genzinden temizlemeye zorladı ve konuşmaya hazırlandı. Telefonu açarak “Anne…” dedi devamını getirememesi cümlesinin olmamamsından değil karşıdan gelen soğuk, sert ve mesafeli sesin ona izin vermemesinden kaynaklıydı. “Hande, akşam Arslan’ı da alıp eve geliyorsun. Babanın sizinle konuşacakları var.” “Arslan’la mı? Neden?” Sesi öyle şaşkın kelimeleri öyle beceriksiz çıkmıştı ki Özüm neler oluyor dercesine arkadaşına bir bakış attı. “Ferasetsiz davranmayı kes artık Hande, sanki olanları bilmiyormuş gibi konuşmayı bırak. Yediğin haltlar yetmiyormuş gibi bir de utanmadan neden diye soruyorsun. Babanın yüreğine indirmek istemiyorsun al o serseriyi de akşam evde ol.” Dedi paylarcasına. Kızının itiraz etmesine fırsat bile vermeden suratına telefonu kapattı. Annesinin araması ve cümlelerine gafil avlanan kız ebleh bakışlarla bir suratında kapanan telefona bir de Özüm’e baktı. “Ne dedi annen?” dedi meyus dolu kuşkulu bakışlarla. “Çekecek çilem varmış daha onu haber vermek için aramış.” Ellerini başının arasına alan kız olanca gücüyle kafasını sıktırırken Özüm yanı başındaki sandalyeye oturup “Hande neler oluyor?” dedi. “Ne mi oluyor Özüm? Hayatımı ellerimden almak için bu gece mizanı kuracaklar. Kim haklı, kim haksız demeden infazımı onaylayacaklar. Ne mi olacak? Babamın adalet terazisi ne yöne şaşacak bu gece göreceğiz.” Dedi bıkkınca. “Arslan’ı neden çağırdılar?” Gözleri irileşen kız korktuğunun başlarına gelmesini istemiyordu. “Sence…” dedi alaycı bir gülümseme ile arkadaşına bakarak. “Hayır.” Diye haykırdı isyan edercesine “Buna izin vermem, baban sana kıyamaz.” Dedi titreyen bakışlarla. “Hayal âleminde yaşıyorsun Özüm, evladına kıyamayan adam beni dün gece orada öylece bırakıp gitmezdi.” “Şok olmuştur, bir anda duyunca, ne bileyim ben?” diyerek odanın içinde dört dolanmaya başladı. Hande’de ayağa kalkıp arkadaşının tam karışsına aşılmaz bir dağ gibi tüm heybeti ile dikildi. Onu omuzlarından sertçe tuttu ve gözlerinin içine yoğun bir şekilde tüm cesareti ile baktı. “Bak Özüm, az önce dedin ya ne karar alırsan al yanındayım diye. Bu saatten sonra yapacağım hiçbir şey için beni yargılama, sorgulama, neden deme olur mu?” “Bu da ne demek oluyor Hande?” “Bu senden bir söz istiyorum demek oluyor.” “Hande.” Diyerek bir kaşını yukarıya doğru kuşkulu bakışlarla kaldırdı. Sezgilerinde bu defa delicesine yanılmak istiyor, Hande’nin dili bile varmadığını gerçekleştirmek için bir adım atmasını istemiyordu. “Senden gerçek bir söz istiyorum, dost sözü. Bu gece orada ne yaşanırsa yaşansın benim söylediklerimin, yapacaklarımın, alacağım kararın sebebini sormayacaksın. Söz istiyorum Özüm.” “Aklından ne geçiyor senin? Sakın…” “Özüm bitti, artık her şey sona erdi. Ne ben eski Hande olabilirim, ne ailem bana masum kızlarına baktıkları gibi tekrar bakabilirler. Artık hiç kimseyi üzmeye hakkım yok. Bu yüzden bu gece bizim eve gelmeni istemiyorum.” “Sen aklını kaçırmışsın ben seni bu halde oraya o şerefsizle tek gönderir miyim?” “Özüm gelmeyeceksin, kararlarımı sorgulamayacaksın. Ben annemin dediği gibi tüm haltları kendim yedim şimdi de onların tabiriyle bunları temizleyeceğim. Ama tek başıma göğüsleyeceğim.” “Hande, buna asla izin vermem, seni tek başına o eve göndermem.” “Gönderirsin, göndereceksin. Anladın mı beni? İzin vermek zorundasın.” Dedi arkadaşını sımsıkı sarılarak. Özüm onun bu sözlerinin ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Ama onu oraya tek başına gönderme ihtimali bile kızın kalbinin sıkışmasına sebep oluyordu. İnsan kardeşim dediğinin acı çektiğini görerek yargılanacağı mahkeme de olamamanın ne demek olduğunun tadına varıyordu. O mahkemenden infaz kararının çıkacağına adı gibi emindi, onu hayatının mizanına çıkartacaklar ve ayaklarının bastığı sandalyeye acımasızca gözlerini bile kırpmadan bir tekme sallayacaklardı. Ve geri de ne Hande ne de aşka özlem duyan kuşlar gibi kanatlarına amansız çırpınışları ev sahipliği yapan yüreği kalacaktı. Hande yavaşça arkadaşından uzaklaşarak onun hıçkırıklarına aldırış etmeden kendi gözyaşlarını da yüreğine hapsetmeye çabalayarak odadan ayrıldı. Kapının girişinde bulunan portmantodan anahtarlarını ve çantasını alarak hızlıca evden çıkıp gitti. Beynini uyuşturan kara duygular, ayağına dolanan ıstırap tohumları, kulaklarında ağıt yakan acı çığlıklar, dert yüreğine gaddarca çöreklenmiş, gözleri insafsızca yas bulutlarıyla çevrelenmiş bir halde ruhu firak denizlerinde feryat ediyordu. Merhametsizdi zaman, zalimceydi tavrı, vicdansızdı geçmişten getirdikleri, hunharca gaddar yürekli bir adamın ellerine teslim etmişti kızın ömrünü. Alçaklığı göğsünde bir nişane gibi taşıyan habis ruhlu bir namerde, değer bilmez bir nanköre kara mazisi yüzünden boyun eğmişti genç kız. |
0% |