@ugurluay
|
Saatlerdir sahil kenarında bir banka oturmuş öylece boş boş etrafı seyrediyordu. Hayatı nasıl da rayından çıkıp gitmişti. Feleği şaşmış artık hiçbir şeyi kontrol edemez olmuştu. Ele avuca sığmayan o kızdan artık geride geçmişin acı hatırları altında ezilip kalan bir enkaz yığını kalmıştı. Yorgundu Hande, hem de öylesine bir yorgunluktu ki bu artık yaşadıklarını kaldıramıyordu. Aldığı her bir nefesin başına bir iş açacağını delicesine hissediyor ama hiçbir şeye engel olamıyordu. Yıllar önce aşk demişti Arslan’a duyduğu çocukça hislere ama bilememişti onu cehenneme sürükleyeceğini. Çekip gittiğinde aşka dair ne varsa söküp atmıştı içinden. İnanmıyordu erkeklere de aşk safsatalarına da ta ki Hakan’a kadar. Hakan onun kanayan yaralarını bir bir sarmaya ve iyileştirmeye aday tek insandı. Kalbinin attığını hissettiren ve o güne kadar hissettiklerinin aşk olmadığının farkına vardıran tek adamdı. Ona dair gerçek bir adım atmaya karar verdiği an geri dönmüştü geçmişinin katili. Yüzsüzce karşısına geçip hakkı varmış gibi pişmanlıklarından bahsetmişti. Hande onu istemediğini ve bir daha karşısına çıkmamasını söylediğinde ise günlerce peşinde hasta ruhlu biri gibi dolaşmış ve nihayetinde Hakan’ı öğrenmişti. İşte o an iplerin koptuğu an olmuştu. Arslan o günden sonra asla normal davranışlar sergilememiş dahası kıza eziyetler etmekten de geri durmamıştı. Çünkü yaptığı hata ile kaybettiklerini öğrendikçe hırslanmış ve yaralı bir hayvan gibi kıza saldırmıştı. Şimdi ise hak etmediği bedelleri kıza ödetmek için elinden geleni yapıyordu. “Hande benden başkasının olamaz.” Diye hastalıklı ruh halinin sayıklamaları ile her Allah’ın gününü tamamlıyordu. Hande’nin evine ve telefonuna dinleme cihazı yerleştiren adam giderek sınırları zorluyor çığırından çıkıyordu. Bu gidişat onları nereye götürecekti artık o da bilmiyordu. Hande öylesine dalıp gitmişti ki ardından gelen adımların varlığını bile hissedememişti. Teklifsizce yanı başına oturan ve midesinin bulanmasına sebep olacak adamın kokusu burnuna dolduğunda gözlerini irkilerek ona çevirdi. Arslan ona bakmadan gözlerini karanlık denize dikmişti. Dirseklerini dizlerine yerleştirmiş yabancı ve ürkütücü bakışlarla gecenin karanlığında kayalıklara acımasızca çarpan dalgaların sesine kulak vererek denizi seyrediyordu. “Sen nasıl buldun beni?” Dedi kız, birden yanı başında bitmesine anlam veremiyordu. Önce Özüm ile yapacağı konuşmaları duyması ve araması şimdi de eliyle koymuş gibi kızı bulması adamın sinir bozucu bir şekilde gülümsemesine sebep oldu. Çok geçmeden de surat ifadesi ciddileşerek başını kıza çevirdi. “Oyun oynadığımızı mı zannediyorsun? Özüm ile konuştuklarını bilen ben seni bulmakta mı zorlanacağım? Ya da şu açıdan bakalım istersen, sen kabul etmesen de şu dünyada seni en iyi tanıyan benim. Aldığın nefesi nerede vereceğini çok iyi bilirim. Bu yüzden bu saçma sorularla vakit kaybetmeyelim. Hadi kalk gidiyoruz.” Diyerek ayağa kalkan adam kıza tutması için elini uzattı. Hande dalga geçercesine bir ona bir de uzattığı eline baktı. “Sen ne saçmalıyorsun Arslan? Birincisi senin beni tanıdığın falan yok, ikincisi seninle hiçbir yere gelmiyorum. Defol git başımdan, yeterince hayatımın içine ettin. Bir huzur ver ve çekil git buradan.” “Geliyor musun? Gelmiyor musun?” “Kulakların sağır herhalde, bakıyorum da yıllar sana iyi davranmamış. Yaşlanmışsın be Arslan giderek çapından düşmüşsün.” Dedi ellerini göğsünün altında birleştirip geriye doğru yaslanarak bakışlarını ondan kaçırdı. “Çapsız herif.” Diye sessizce mırıldanırken ağzından çıkanlara çoktan Arslan’ın kulakları misafir olmuştu. Kaşlarını öfke ile çatan adam havada asılı kalan elini yavaşça yanı başına indirdi. “Peki madem sen gelmiyorsun ben de ailenin evine gider seni Allah’ın emri peygamber efendimizin kavli ile isterim.” Dedi söylediklerinde ciddi olduğunu hissettirmek adına her bir kelimenin üzerine bir bir bastırdı. Gözleri dehşetle açılan kız yerinden ok gibi fırlayarak adamın yakalarına yapıştı. “Yapamazsın.” Dedi onu sarsmaya çalışırken kelimeler ağzından yılan gibi tıslarcasına çıkmıştı. Adam çarpık bir gülüşle ona bakarak “Öyle bir yaparım ki sen de sadece seyirci kalırsın.” Diyerek acımasızca karşılık verdi. “Öldürürüm seni Arslan.” “Sen o herifi severek beni zaten öldürdün canımı alsan gıkım çıkar mı sanıyorsun?” “Sen nasıl bir adama dönüştün böyle?” diyerek onu geriye doğru ittirdi ve iğrenen gözlerle ona baktı. “Beni bu hale sen getirdin?” diyerek işaret parmağını havada kıza tehditkâr bir biçimde sallarken gözleri alev alev yanıyordu. “Ne istiyorsun Allah’ın belası, hayatımı nefretinle ateşler içine verdin. Hakkın varmış gibi benden daha ne istiyorsun?” “Seni istiyorum Hande, kaybettiklerimi geri istiyorum. Yasını tutamadıklarımın acısını seninle yaşamak istiyorum. Belki de yeniden…” dediği an kız adamın suratına okkalı bir tokat attı. “Sakın, sakın Arslan, sakın bir daha ağzından bu konu hakkında tek bir kelime dökülmesin. Benim sana verecek hiçbir şeyim yok. Tehditlerin yüzünden mi susuyorum zannediyorsun? Aldanıyorsun. Ben sevdiğim adam için susuyorum. Ben Hakan üzülmesin diye susuyorum. Ben onun gelecek hayallerini elinden almamak için susuyorum. Sen gidip bütün dünyaya geçmişimi anlatsan ne olur? Benim tek düşündüğüm Hakan, benim tek istediğim onun benim yüzümden hayal kırklığına uğrayarak üzülmemesi.” dedi kız gözyaşları yanaklarından firar etti. Kızın sarf ettiği her bir kelimeyle Arslan’ın yüreğine öyle zehirli oklar saplandı ki onun bu itirafları ile adeta yüreği sarsıldı. Mahvetmişti her şeyi ama düzeltecekti. Bunun için her şeyi göze almıştı. Belki Hande başlarda öfke saçacak ama sonra onu sevdiğini anlayacaktı. Hande onu unutamazdı. Yaşadıkları unutulamayacak kadar özeldi. “Peki, madem tehditlerimin ya da başkalarının duyması sorun değil.” Dedi ve sertçe kızı elinden tutarak çekiştirdi. “Gidiyoruz.” Dedi adam itiraz kabul etmeyen bir ses tonuyla. Hande adamın elleri arasında çırpınırken onun ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu. “Bıraksana beni hayvan herif, bırak.” Diye çırpınsa da gücü yetmiyordu. Arslan onu çekiştirerek arabaya bindirdiğinde onlar için geri dönülmesi imkânsız bir yol ayrımına girdiklerini o da biliyordu. Hata ise hata, pişmanlıksa pişmanlık dibine kadar yaşadığı duyguların üzerine bir de itiraf eklensin ver her şey sona ersin istiyordu. Hande’nin ağzından çıkan tüm cümlelere kulaklarını tıkayan adam sürücü koltuğuna binip arabayı çalıştırdığı an gözlerini kıza döndürdü. “Bitti Hande, artık ne olacaksa olsun.” dedi ve gaza basarak gitmeye başladı. Arslan’ın gözü dönmüş ve kaçınılmaz sona doğru süratle ilerlerken gittikleri yerde onları bekleyenler işleri de hiç de kolaylaştıracağa benzemiyordu. |
0% |