@ugurluay
|
10.BÖLÜM “Gözlerine kestiğim hüzün biletinin süresi dolalı çok olmadı mı? Ne diye acı çektiriyorsun kendine? Ne diye eziyet ediyorsun vazgeçilmezim olan o gözlere?” Gece bir hüzün gibi genç kızın üzerini örttü. Bedenini o kadar çaresiz ve çıkmazlardayken attı ki buraya, adeta kendini bilmez bir haldeydi. Burada olmasının bir sebebi ya da bir cevabı yoktu. Yaren’in yüz ifadesi giderek kararıyordu. Uykunun kollarında rahat nefesler alıp verirken fark ettiği şeyle vücudu gerilmeye başladı. Solukları sıklaşırken kalbinin yerinden çıkacak gibi hızlanması onu içinden çıkamayacağı bir kâbusa hapsetti. Korkuyordu. Ölesiye korkuyordu. Elleri ile üzerindeki battaniyeyi sımsıkı tutarken dişlerini sıkıyordu. Başını sağa sola hareket ettirirken boğazından çıkan inilti, odanın içine can acıtırcasına yayılıyordu. Yaren’in sesinin inilti boyutunu aşıp çığlığa dönüşmesi, Cihan’ın da uykusundan korkuyla kalkmasına sebep oldu. Aslında Yaren’in bu hallerine alışıktı. Duyduğu sesle yataktan fırlayıp koşarcasına salona geçti. Elinde olsa Yaren’in kâbuslarını tüm hayatından söküp alırdı. Onun üzülmesi, canının yanması, Cihan’ın nefesinin tükenmesi demekti. O üzülmesin, kırılmasın, canı hiç yanmasın istiyordu. Ömrü hayatı boyunca onun yerine tüm acılara katlanmaya hazır, tüm zorluklara göğüs germeye razıydı. Ama işte olmuyordu. Onun hayatına da bir yere kadar müdahale edebiliyordu. Belki en yakını gibi görünse de yine de o aşılmaz duvarların bir ucuna kendisi de çarpıyordu. Yaren’di bu, hayatın güzel yüzünü çocuk yaşlarda yaşamış ve sonra her şey bir anda tepe taklak olup kötü olan ne varsa üst üste gelmişti. Acıları katmerli tadarken ruhu sızılar içinde kıvranıyordu. Ama Cihan kararlıydı. Gücü yettiğince yanında, yakınında olacak ve her zaman onu koruyup kollayacaktı. O Yaren’di, yıllar önce kaybettiği Melek’in yerine gelmek için karşısına çıkmış kaderdaşıydı. Yaren, onun Melek’inin yerine gönderilmiş savunmasız küçük meleğiydi. Cihan yatak odasından çıkıp salona geldiğinde, kızı yüzünde boncuk boncuk kabaran terler ve odanın içinde yankılanan çığlıklar atarken buldu. Işıkları açtı. Hemen onun yanına oturup ufak dokunuşlarla uyandırmaya çalıştı. Cihan ne kadar uğraşsa da genç kız bir türlü uyanmıyordu. Onun bu hali adamın da yüreğinde korku bulutlarının oluşmasına sebep oldu. Şimdi daha fazla sarsmaya başladı. Bir an önce onu uyandırmalı ve bu çileyi bitirmeliydi. Onu bu kötü kâbusların elinden vakit kaybetmeden kurtarmalı, çekip almalıydı. “Yaren uyan, ne olur uyan!” derken bir yandan da kızın yüzünü okşuyordu. Bir an önce gözünün önündeki bu manzaradan kurtulmak istiyordu. Onun acı çektiğini görmek, bu kahrolası anlara şahit olmak ve buna engel olamamak tarifi imkânsız duygularla baş başa kalmasına sebep oluyordu. “…” “Yaren kendine gel, yalvarırım uyan!” diye bağırdığında genç kız gözlerini aralamış, çipil çipil bakışlarıyla karşısındaki adamın kim olduğunu ayırt etmeye çalışıyordu. Boğulmak üzereyken kurtarılmış ve yeniden nefes alıyor gibiydi. Dipsiz kara kuyuların içinden gün yüzüne çıkmış gibi gözlerini açtığında, karşısında Cihan’ı görmek onu bir an için şaşırttı. Gözleri güven ve huzurun ev sahipliği yaptığı adamın bakışları ile buluştuğunda, içini o an derin bir rahatlama kapladı. Titriyordu Yaren, şimdi ise içi çıkarcasına ağlamaya hazırlanıyor gözleri ışıl ışıl parlarken ruhu daralıyordu. Bu kâbuslardan kurtulamayacaktı. “Cihan…” dedi titrek sesiyle, canı yanmışçasına… “Buradayım cancağızım, buradayım korkma, hepsi kötü bir kâbustu.” “Kâbus?” “Evet, sadece kötü bir kâbustu ama geçti. Ben yanındayım, şimdi sakin ol canım.” “Her zamanki gibi… Kurtulamayacağım Cihan, bu suçluluk duygusu beni öldürecek, ruhumu teslim edinceye kadar gözlerimin önünden hiç gitmeyecek. Onlar benim yüzümden…” “Şiştt... Sus Yaren daha fazla konuşma, hiçbiri senin suçun değildi. Anla artık bunu, bunlar yaşanacaktı. Öyle olsaydı, böyle olsaydı, bu olmasaydı diye düşünüp durma.” “Ama ben…” “Yaren senin mantığınla düşünürsek o zaman hiç dünyaya gelmemeliydik. Yaşadığımız her kötü olayın ardını sorgularsak, hataların ya da yaşanmışlıkların üzerinde dönüp durursak, söylesene nasıl yaşamaya devam edebiliriz? Olması gerekenler oldu. Yaşandı ve bitti. Senin suçun değildi. Anla artık bunu.” “Ama abim…” “Bırak şu mankafayı Allah aşkına, o kalıbının adamı olsa böyle davranmazdı. Yaren, cancağızım, gözlerine kestiğin hüzün biletinin süresi dolalı çok olmadı mı? Ne diye acı çektiriyorsun kendine? Ne diye eziyet ediyorsun vazgeçilmezim olan o gözlere?” “Cihan ben iyi değilim!” dedi genç kız ve Cihan’ın yanaklarına süzülen gözyaşlarına bile aldırış etmeden onun kollarına sarıldı. “Biliyorum güzelim, biliyorum meleğim ama iyi olacaksın ve ben iyi olman için elimden gelen her şeyi yapacağım. Bana inanıyor musun?” Saçlarındaki kokusunu derin derin içine çekerken sırtını okşuyor, dokunuşlarıyla ona güven vermeye çalışıyordu. Gerçekten ona inanmaya ihtiyacı vardı. “Hı hı…” derken başını aşağıdan yukarıya doğru salladı. “Eeee bu kadar yeter, bütün salyanı sümüğünü pijama bulaştırdın.” Genç kızı kendinden uzaklaştırıp gözlerini kaçırırken elinin tersi ile kendi gözyaşlarını siliyordu. “ Uykumu da kaçırdın zaten, cezalısınız küçükhanım benim karnım acıktı,” deyip ayağa kalktı. Boğazını temizleyerek konuşmasını sürdürdü. “Neydi senin şu meşhur makarnan, heh buldum. Hamur kıvamında yanmış yağda zehir baharatlı makarna…” dedi muzip bir kahkahayla… Kahkahasını sürdüremeden başına yediği hazırlıksız bir yastık darbesiyle yerinde sarsıldı. “Sen çok fenasın!” “Kızım yavaş olsana ya, uykudan uyanınca daha mı güçlü oluyorsun sen bakayım? Hem yalan mı? Neydi kızım geçen gün o yaptığın yemek, Derya gelip halimize acımasa resmen aç kalmıştık. Sonunda evde kalacaksın, turşunu kurmak zorunda kalacağım ondan korkuyorum.” “Bir yastık yetmedi galiba, eğer istersen ikincisi de yolda, bak…” Yaren ayağa kalkıp genç adamın yanından geçerken ona omuz attı. Tam mutfağa girmek üzereyken, Cihan kollarını uzatıp omzundan tuttuğu kızı kendine çekerek arkasından sarıldı. “Şaka yaptım cancağızım biliyorsun önüme zehir koysan ben onu da yerim, gıkım çıkmaz ama sen yine de biraz insaf et olur mu? Neticede taşıdığım mide insana özgü özellikleri gösteriyor,” dedi ve küçük çocuklar gibi onu ardında bırakıp kaçabildiği en uzak noktaya kaçtı. “Ya sen var ya, bildiğin dayak istiyorsun he…” derken eline geçirdiği vazo ile evin i çinde kovalaşmaya başladılar. |
0% |