Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@ugurluay

11. BÖLÜM

“Biri varmış, biri yokmuş…

En yakınım dediğin bir anda kırk yıllık yabancı gibi yok oluyormuş.

Tanımadığın biri gelip kanından olmasa da birden canında var oluyormuş.

Kanından olan bir yabancıyken, olmayan canın gibi olup çıkıyormuş.

Ama masallarda değil gerçek hayatta…”

Gece gördüğü kâbusların ardından, sabahın gözleri kamaştıran ışığı yüzüne vurduğunda huzursuzca suratını buruşturdu. Gözünü açtığında karşılaştığı yine aynı tavandı. Yine ve yeniden kaderdaşı, can yoldaşı, kadim dostu Cihan’ın evindeydi. Bu tavan ile yüzleşmeyeli çok uzun zaman olmuştu, ki eğer Yaren bu tavan ile burun buruna geldiyse mutlaka can sıkıcı şeyler yaşamış olurdu. Yine o anlardan birini yaşarken dejavu hissi yüreğine çöreklendi. Eski günler bir bir gözlerinin önünde canlanırken, iki damla haylaz gözyaşı yanağından aşağıya doğru ışıl ışıl süzülüp gitti.

Cihan’ın yükselen sesiyle irkilince, geçmişin sisli perdeleri arasından kendini çekip aldı. Eskiyi hatırlamış olsa dahi bunu arkadaşına da hatırlatarak onun da daha fazla acı çekmesine izin veremezdi. Bir baş belası gibi zaten adamın başına kalıp duruyordu.

“Uykucu uyanmadın mı sen hâlâ? Kalk artık, bak en sevdiğin çıtır çıtır, sıcacık simitlerden aldım sana.”

“Günaydın Cihan.” Yattığı yerden doğrulurken çoktan mutluluk maskesini takmayı başardı. Ya da o öyle zannediyordu.

“Gün ayalı çok oldu cancağızım.”

“Cihan.”

“Efendim güzellik.”

“Özür dilerim.”

“Ne için?” Cihan, sevimsiz bu sözler karşısında istemsizce kaşlarını çattı. Bu deli kız acaba yine ne saçmalayacaktı? Merak dolu bakışlarıyla genç kızı süzerken, içi de bir o kadar huzursuzdu.

“Her şey için… Yine kötü bir zamanımda sana sığındım, yine seni huzursuz edip başını ağrıttım. Çok oluyorum farkındayım ama gideceğim tek yer senin huzur dolu yüreğin. Gidecek başka yerim yoktu.”

Cihan elindeki simit poşetini masaya bıraktı ve genç kızın doğrulduğu kanepeye yürüyüp, hemen yanı başına oturdu. Ellerini avuçlarının içine hapsetti. Gözleri yüreğini şefkatle okşar gibiydi.

“Bak kızım sana hep söyledim. Seninle ilk tanıştığım zaman da, şimdi de yine söylüyorum. Sen benim için çok değerlisin. Üç yıl önce, o geceden sonra, sen benim için korunması gereken bir değersin. Bunu sana, yalnızca sana anlattım. Biliyorsun.”

“Ama Cihan…”

“Yaren ben sana Melek’im dedim. Ve sen bunun anlamını çok iyi biliyorsun. Sen yaralısın ama emin ol ben de senden farksızım. Seni koruyup kolladıkça iyileştiğimi görmüyor musun? Sen ne kadar iyiysen ben de o kadar huzurluyum. Sen ne kadar mutluysan ben de o kadar gülüyorum. Sen ne kadar rahatsan ben de o kadar hayata tutunuyorum. Kabul et Yaren, biz iki yaralı yürek birlikte olduğumuz zamanlarda yaşadığımızı hissediyoruz.”

“Biliyorum ama…” Cihan Yaren’i kendine doğru çekti ve ona kemiklerini sızlatırcasına sıkıp sarıldı.

“Aması maması yok cancağızım… Sana o gece de sebeplerimi anlattım. Ne zaman, nerede ne halde olursan ol ben hep yanındayım. Aldığın nefesin kadar yakınındayım, hiçbir güç buna engel olamaz. Bunu hiç kimse ve hiçbir şey değiştirmeyecek. Bana inan ve güven olur mu? Şu hayatta gözünden dökülen her bir damlanın mutluluktan olması için ömrümü adarım ben, yeter ki mutlu ol be güzelim. İnan ki bir gram üzülmeni istemiyorum,” deyip tekrar sarılarak içinde hissettiği güveni ona da hissettirmek için çabaladı.

“Aaa ama bu kadar duygusallık yeter, erkeğim kızım ben, şurada kalıbıma bile bakmadan salya sümük ağlatacaksın beni.” Gülmeye çalışarak genç kızı bir hışımla kendinden uzaklaştırdı.

Yaren’se yanaklarından süzülen iki damla daha acı dolu yaşı silerek, Cihan’ın o uyurken hazırladığı mükellef kahvaltı sofrasına doğru yöneldi. Ne de olsa bünyesinde barındırdığı ve düşünmesi gereken bir adet davul zur

na çalan midesi vardı.

Loading...
0%