@ugurluay
|
12. BÖLÜM “Aşk; topuklarından etine kadar işlemiş bir nasır gibidir. Ya canın acıya acıya adım atacaksın, ya da canını acıta acıta söküp atacaksın. İki yolda da tek bir gerçek olacak; Canın çok ama çok acıyacak…” -Mevlana- Erdem, huzursuz geçen bir gecenin ardından, odasının içine vuran güneş ışığına teslim olurcasına gözlerini açtı. Nasıl bir geceydi ki alamadığı uykusu bir diken gibi gözlerine batıyordu. Ancak sabaha doğru kapanan gözleri uykuya yenik düşmüştü. Aklında deli gibi dönüp dolaşan kızın hayali, gözlerini kapattığı anda rüyalarına düştü ve onu rahat bırakmadı. Başına gelen şeylere bir türlü anlam veremiyordu. Kafasında delibozuk bir şekilde volta atan düşünce dilinde yankılanırken, kaşları istemsizce çatıldı ve ansızın gözlerini uykudan çekip alarak açtığında, dilinden fısıltı halinde tek bir cümle döküldü: “Olabilir mi?” Yaren’i gördüğünden beri aralarında farklı ve tuhaf bir elektrik hissediyordu. Dahası istemeden sürekli kendini ona doğru çekilirken buluyordu. Gözleri gözlerine değdiği anda içinde inanılmaz derecede onu kışkırtma isteği dolup taşıyordu. Kaçamadığı bir istek ve engel olamadığı kışkırtma isteği sebebi ile her bir karşılaşmaları büyük bir olaya sebep olmuştu. Ne kadar öfkesine yenik düşmüş olsa da anlam veremediği bir çekim gelip ruhunu etkisi altına almayı başarmıştı. Kendine kızıp aklındaki düşüncelerden kurtulmak için muayenehanesine gitmeye karar verdi. Kalkıp hazırlanmak şu an yapabileceği en iyi işti. *** Erdem, yorgun geçen gecenin ardından gün boyu kendine gelmeye çalıştı. Zihni bozuk plak gibi dönüp dolaşıp en olmaması gereken insanı, gerçekmiş gibi gözlerinin önüne getirip dikiyordu. Daha fazla dayanacak gücü kalmadı. Üzerindeki önlüğü soyarak odasından çıkmak için hazırlandı. Kapıyı açtığında artık karnı burnuna gelen sekreteri Nilay’ı görmek, yüzünde şefkatli bir tebessümün oluşmasını sağladı. Ah bu kızı da böyle mutlu mesut görmüştü ya, daha ne isterdi ki… “Nilay ben bugün erken çıkacağım. Randevuları da ona göre ayarla olur mu?” “Tamam efendim. Erdem Bey, bu arada şu izin meselesi vardı. Sizi de mağdur etmek istemiyorum ama artık işi bırakmak zorundayım,” dediği sırada başını önünde eğip utangaç bir yüz kızarmasıyla karnına bakıyordu. “Biliyorum Nilay, biliyorum ama senin kadar güvenebileceğim birini bulmak o kadar zor ki…” “Efendim isterseniz bir de ben bakınayım.” “Olur Nilay, senin kefil olduğun birini ben de gönül rahatlığıyla işe alırım. Zaten benim de pek vaktim olmuyor. Sen bana haber verirsin olur mu? Hadi o zaman, sonra görüşürüz.” “İyi günler efendim.” Erdem kendini bilmez bir halde arabasına atlayıp yollara düştü. Ne yapıyordu? Ne yapacaktı? Gözünü kapattığında rüyalarına giren kız, gün boyu hayali ile de kendisini rahat bırakmayıp olur olmadık anlarda karşısında canlanıveriyordu. Diğerlerinden ne farkı vardı ki, alt tarafı birçok kişide rastlanabilen yeşil gözlere sahipti. Neden bu kadar aklını işgal ediyordu? Daha önceleri yaşanan o olayların her bir sahnesi gözlerinin önüne geldiğinde, öfkeden delirirken şimdi neden yüzünde aptal bir sırıtış peyda oluyordu? Böylesine etkisinde kaldığı şey neydi? Saçmalama Erdem, neyin kafasını yaşıyorsun sen diyen minik akıl kırıntılarına can veren küçük kıvılcımlar, bir an olsun kendine gelmesini sağladı. En azından Erdem şu an için böyle olduğunu düşünüyordu. Kendine geldiğini düşündüğü o anlarda evine gitmek için yola koyuldu. İçi sıkıntılı, kafası yoğun, yüreğinde bugüne kadar hissetmediği kıpırtılar eşliğinde evine doğru yola çıkmışken kendini bir anda Yaren’in çalıştığı kafenin önünde buldu. Arabasının içinden dalgın gözlerle kafeyi izlerken “Ne yapıyorum ben? Ne demeye geldiysem buraya?” diye mırıldanırken, kendine de, yaptıklarına da inanamıyordu. İçinde engel olamadığı çılgın bir yan onu alıp götürüyordu. Daha dün kahveyi üstüne döküp, tepsiyi kafasına fırlatan kızın çalıştığı mekânda ne işi vardı? Bu defa da kendisini görürse masayı kafasına yiyeceğine garanti verebilirdi ama iflah olmaz bir şekilde kendini burada bulmuştu. Gerçi dün yaşananlardan sonra patronu kızı onun gözlerinin önünde işten kovmuştu ama belki sonra konuşarak aralarını düzeltmiş olabileceğini umut ediyordu. Bir yanı kızın deli cesaretine hayran kalırken, diğer yanı deli gibi küçük bir umut kırıntısına sarılıyordu. Yüreği adımlarını ileriye doğru atarken, aklı bu yaptığı saçmalığa izin vermemek için kalbine savaş açtı. Ama savaşı kazanıp galip gelen taraf yüreği oldu. Kafenin içine girip dün akşam olayın yaşandığı masaya bakarken, dilinden dökülen tek şey “Deli kız!” kelimeleriydi. Erdem, heyecanla girdiği kafenin her köşesine dikkatle göz gezdirdi. Dün akşam buraya yine bu saatlerde gelmişti. Gözüne kestirdiği bir masaya oturdu. Bir kahve isteyip kızın orada olup olmadığını anlamak için etrafı seyre daldı. Tam bu sırada ona kahvesini getiren garsonun sesiyle yerinde irkildi. “Etrafı gözlerinizle boşuna arşınlamayın. Yaren burada değil.” “Anlamadım.” “ Dün tartıştığınız garsona bakındığınızı düşünüyorum. Yanılmıyorum değil mi?” Kızın açık sözlü olması adamı bir an şaşırtsa da en azından bilgi alabileceği birini bulduğu için heyecanlandı. “Tahminlerinde yanılmadığını söyleyebilirim,” dediğinde sıkıntılı bir şekilde nefes verirken, ellerini göğsünün altında birleştirip sandalyesinde geriye doğru yaslandı. “O halde boşuna bekleme.” “Nasıl yani?” “Aslında kendini tebrik etmelisin. Sayende… Kızın bin bir güçlükle başladığı işi ona sinir krizleri geçirterek elinden almayı başardın.” “Ben böyle olacağını bilemezdim.” “Dün akşamdan bu yana Yaren’i gören olmadı. Telefonlarına bakmıyor, kim bilir sayende ne hale geldi? Söylesene bana, sen nasıl bir insansın? Kız zar zor ayakta durmaya çalışıyordu. Tanımadığı bir adam yüzünden iki günde hayatı mahvoldu.” “Bak ister inan ister inanma, her şey bir anda oldu ve olanlarda benim kadar arkadaşının da suçu olduğunu bilmelisin.” “Bakın beyefendi nasıl bir amacınız var bilmiyorum. Ama o kızdan uzak durun. Yeterince zorluk çekiyor. Sizin küçük oyunlarınızla uğraşacak ne gücü ne de zamanı var.” “Bakın küçükhanım, siz de arkadaşınız gibi beni yanlış anlıyorsunuz.” “Beyefendi sizi yanlış falan anlamadım. Şimdi buyurun kahvenizi ve onu da daha fazla beklemeyin. O olaydan sonra buraya adım atmayacak kadar gururlu bir kızdır,” dedikten sonra arkasını dönüp masadan yavaş yavaş uzaklaştı. Adamın bu duydukları karşısında sanki omuzları çöktü. Evet, zorladı onu, resmen kışkırtıp zor duruma düşürmek için her şeyi yaptı. Neden böyle davrandığını kendisi de bilmiyordu. Onu görünce içindeki duygulara hâkim olamıyor, onunla konuşma isteği içinde öyle dolup taşıyordu ki, sırf bu yüzden onu üzerine sıçratmaya çabalıyordu. Dün geceden bu yana kayıplara karışmış olması adamın yüreğini daralttı. Ortalardan kaybolan ve ulaşılamayan kızın nerede olduğunuysa delice merak ediyordu. Dün akşam kafeden ağlayarak çıktığını görmüştü. Hoş o da hemen peşinden çıkmış ancak ona yetişememiş, gözleri etrafı arşınlarken ondan tek bir iz dahi görememişti. Pişmanlık yüreğine taş gibi çöreklenip oturdu. Çaresizlik bir dert olup içine sızmaya başladı. “Daha yeni tanıdığım bir kızın ortalarda olmama ihtimali neden bu kadar canımı sıkıyor?” diye kendine sorarken aklına bir fikir geldi. Belki bu fikir, bir ihtimal de olsa Erdem’i kıza götürebilirdi. |
0% |