@ugurluay
|
13.BÖLÜM “Anlam yükledim her kaçışına, göremediğim tek bir bakışına… Dibe vurdum, örselendim ama bir an olsun senden vazgeçmedim.” Elinde kıvırıp durduğu bir kâğıt parçası ve dalgın gözleriyle bardağın içindeki simsiyah çaya bakıyordu. Sanki dipsiz bir kuyu misali rengi kara, tadıysa diline acılık veren çayın içinde dünyaları görüyordu. O kadar dalgındı ki bulunduğu ortamdan kaybolup gitmiş gibiydi. Kulakları gelen Derya’nın sesini işitince, bedeni hiç de hazır olmadığını belli edercesine birden korkuyla irkildi. “Kızım neredesin kaç gündür sen? Ortalarda görünmüyorsun, telefonlara bile çıkmıyorsun.” “ Derya…” Sesi çaresiz çocuklar gibi yorgun, bıkkın ve inlercesine çıktı. “Evet, Derya.” Bir hışım ile çantasını sandalyeye fırlatıp, kahvesini ve kitaplarını da masaya bırakırken hâlâ söylenmeye devam ediyordu. “Beni hatırlamış olman büyük bir mucize doğrusu.” Sitemkâr sözleri bir o kadar da kırgın olduğunu belli ediyordu. “Tamam, anlıyorum kötü şeyler yaşadın ama benim ne suçum var kızım? Telefonu açmadın en azından bir mesajıma olsun yanıt yazsaydın da, beni de bu kadar meraklandırmasaydın. Kaç gündür yurda da gitmiyormuşsun zaten, bana gelmeyip kime gittiysen artık!” Kollarını göğsünün altında küskün bir edayla birleştirip küçük hokka gibi burnunu yapabildiği kadar dikleştirdi. “Of kızım bir sus ya, dakikada kaç soru sorup bu soruların içine sitemi yerleştirebiliyorsun pes doğrusu… İki dakikada beynimi ütüleyip askıya asmayı başarabilen nadir insanlardansın… Kafa kalmadı bende, hoş kafa da yok ya neyse…” “Tamam, tamam kısa ve öz tek bir soru soruyorum. Nerdeydin?” “Derya şimdi konuşmasak olmaz mı? O günden sonra ben hâlâ kendimi toparlayabilmiş değilim,” diyen üzgün gözleriyle susmaya ne kadar ihtiyacı olduğunu gösterdi. Yaren’in gözlerindeki yorgun ve hüzünlü hava arkadaşını ne kadar etkilemiş olsa da, ona bu haberi vermezse eğer daha sonra canına okuyacağını bildiğinden en azından yumuşatarak söylemeye karar verdi. “Tamam, tamam soru sorup daha fazla seni bunaltmayacağım. Nasıl olsa zamanının geldiğini düşündüğünde sen kendin gelir ve bana her şeyi anlatırsın. Ama bu sana bomba gibi bir haberi vermeyeceğim anlamına gelmiyor. Sen susabilirsin ama beni dinlemen lazım.” “Hayırdır bu bakışı tanırım ben, söyle bakalım yokluğum benim hayatıma daha ne gibi sürprizler hazırlamaya yelteniyor.” “Hazır mısın? Sıkı dur söylüyorum.” “Eee kızım çatlatmasana insanı, söyle sen de kurtul ben de kurtulayım.” “Senin kahve canavarı var ya…” “Nerden benim kahve canavarım oluyormuş o orantısız insan evladı!” “Valla hiç de öyle orantısız bir yanı yok adamın, bildiğin taş yani…” “ Derya, abartma istersen de konuya dön. Ne olmuş o serseri adama?” “Sen onun kafasına tepsiyi geçirdiğinin ertesi günü yine geldi. Anladığım kadarıyla gözleriyle seni arıyordu.” “Ne münasebet benim neyimi arayacakmış o adam? Hem beyzademiz ona uymayan halkvari bir mekâna yeniden niye gelmiş acaba?” “Diyorum ya adam resmen gözleri ile etrafı taradı. Gözleri aradığını bulamayınca büyük bir hayal kırıklığı çöreklenip kaldı adamın yüzünde.” “Ooo maşallah iyi de süzmüşsün elin adamını, hem ne demeye inceleyip durdun ki sen onu?” Ellerini göğsünün altında birleştirip gözlerini kaçırdı. “Sen kıskanıyor musun bu adamı yoksa bana mı öyle geliyor?” “Saçmalama Derya ne alakası var! Hem ben niye kıskanayım durduk yerde elin adamını, hem de bu kadar ona sinir oluyorken… Baksana, muhabbetinin geçmesi bile beni ne hale getirdi.” “Yaren abartmıyor musun biraz? Hem söylesene bana; insan kafasına tepsi yediği bir mekâna ertesi gün neden tekrar gelir?” “ Derya o adam tam bir ruh hastası, kafasına yediği darbenin tadı damağında kalmıştır. Belki de o yüzden geldi tekrardan, olamaz mı? Bence olabilir. Hatırlarsan eğer adamın gözünün önünde kovuldum ben, kovulduğunu bildiği bir kızı görmeye geleceğine ihtimal vermiyorsun değil mi? Belki sadece Tamer hoca ile buluşmaya gelmiştir.” “Asıl sen saçmalıyorsun ve tadı damağında mı kaldı bilmiyorum ama şu an gözlerim bana bir oyun oynamıyorsa, senin yakışıklı serseri elinde bir adet tepsiyle bize doğru geliyor.” “ Dalga mı geçi…” Daha cümlenin devamını getiremeden karşıdan onlara doğru gelen, kendi tabiriyle ruh hastası kahve canavarını gördü. Ağzı bir karış açık kalırken yüreğinde farklı bir coşku belirmeye başladı. Ne kadar engellemeye çalışsa da, içinden çıkamayacağı bir heyecan yumağı yüreğini sarıp sarmaladı. “Nasıl ya, bu adamın burada ne işi var? Nerden çıktı şimdi?” “Nerden çıktığını bilmiyorum ama tepsideki bardakların sayısına bakılırsa yalnız konuşmak istiyor. Fazlalık olmak bana göre değil tatlım. Ben mesajı aldım hemen kaçıyorum. Derste görüşürüz.” Derya göz kırparak Yaren’in yanından hızlı bir şekilde uzaklaştı. “Derya dur, nereye gidiyorsun? Kızım dursana, delirtme beni…” Kızın dişlerinin arasından tıslayarak söylediği kelimeleri duysa da, arkadaşı gözden kaybolup giderken buna aldırış etmedi. Onun aldırış etmemesi Yaren’i çilden çıkarsa da, yaklaşmakta olan adamın yaydığı enerji çoktan onu ç epeçevre kuşatmaya başlamıştı. |
0% |