Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@ugurluay

15.BÖLÜM

“Bilmiyorsun, sadece konuşuyorsun.

Bilmezken tek bir bakışın ile hasret bulaştırıyorsun gözlerime…”

Yaren, ansızın gelen davetsiz misafir ile paniklemişken, bir de adamın ağzından dökülenler onun soluğunu kesmeye yetti. O kadar şaşkındı ki, ne diyeceğini bilemezken ağzından dökülenlere ve adama vermiş olduğu tepkiye kendisi bile şaşırdı. Oysa ağzının payını verip onu ardında bıraktığında ve oradan ayrılırken adeta karmakarışıktı. Tek kelime ile darmaduman olmuştu. Ne diyebilirdi ki… Üstelik dokunduğunda vücudunun verdiği tepkiler, kalbindeki heyecan kıpırtıları, tek bir bakışında alev alan ruhu, onu huzursuz etmeye yetiyordu.

Yaşadığı sıra dışı dakikaların ardından kendini sınıfa zar zor attı. Allak bullak olan yüz ifadesiyle sırasına geçip oturdu. Derya onun sınıfa girişini gördüğünde telaşlandı. Cam kenarında arkadaşları ile sohbeti bırakıp alelacele kızın yanına geldi. Yanına oturduğunda endişeli bakışlarla onu süzüyordu. Yaren’se arkadaşının yanına oturduğunu bile fark etmedi. Bir yere odaklanmış, öylece boş boş bakıyordu.

“Yaren, sen iyi misin?” Yaren’in bakışları Derya’yı tedirgin etti. Sesini bile duymadığını hissettirircesine kıpırtısız bir halde beklemesi, onun daha da korkmasına sebep oldu.

“Dünyadan Yaren’e, dünyadan Yaren’e…” Ellerini yelpaze gibi yapıp önünde sallarken, kızın gözlerini bile kırpmaması iyiden iyiye onu ürküttü.

“Hop kızım, ses versene korkutma beni, ne oldu söylesene!” Daha fazla kendine hâkim olamayan Derya, Yaren’in kendine gelmesi için omuzlarından tutup sarsarken, saçının başının dağılmasına bile aldırış etmedi.

“Of yavaş olsana Derya, canımı yakıyorsun.” Canının yanması ve kafatasının büyük bir şiddet ile sarsıntıya uğraması ile sonunda kendine gelebildi. Derya kızın çıkardığı sesi işitince amacına ulaşmış olmanın verdiği derin rahatlamayla içten bir oh çekti.

“Şükürler olsun kendine geldin. Ne diye ses vermiyorsun kızım, şurada iki dakikada stresten saçıma aklar düşürdün. Ben bilmem kuaför paramı karşılayacaksın.”

“İki dakikada cıvıdın Derya, hem ben sana kızgınım çekil git şöyle bakayım.”

“Ben ne yaptım şimdi?”

“Ne mi yaptın? Bir de soruyor musun? Ne demeye kaybolup gittin, üstelik beni de kantinde o adamla baş başa bıraktın.”

“Adam elindeki iki bardak kahveyle resmen çekil git bir müsaade et dedi. Ne yapsaydım yani? Konu mankeni gibi dibinizde mi bekleseydim?”

“Onun ne istediği değil benim ne istediğim önemliydi. Ve benim ne istediğimi de sen gayet iyi biliyordun.”

“Evet, tam da bu yüzden kalktım gittim ya…” Muzır bir şekilde bir de utanmadan göz kırptı. Onun verdiği cevap ve göz kırpması Yaren’i iyiden iyiye çileden çıkardı.

“ Derya…” Hiddet ile bağırırken etraftaki insanların kafaları bir anda onlara doğru döndü. Yaren sınıfta olduğunu yeni yeni fark edip bu defa da kafasını Derya’ya yaklaştırarak, dişlerinin arasında tıslayıp, “ Derya delirtme beni!” dedi.

“Tamam Yaren, bence şimdilik bu faslı sonraya bırakalım, alacağın olsun. Eee anlatsana ne oldu? Ne konuştunuz, öldüm şurada meraktan.”

“Beter ol Derya, gitmeseydin de canlı olarak izleseydin. Yok sana anlatacak bir şeyim.”

“Ya ama Yaren!” Küçük yavru köpekler gibi dudaklarını büzmüş, ellerini göğsünün önünde birleştirip yalvarır gibi bakıyordu.

“Ne? Ne var, niye öyle bakıyorsun? Anlatacak hiçbir şeyim yok. Geldi ve gitti bu kadar.”

“Bu kadar yani ötesi yok öyle mi?”

“Evet, ne bekliyordun ki?”

“Bilmem sanki…”

“Ne sanki Derya, bir şey yok dedim daha fazla kurcalama.”

“Yaren cidden adamı kanser edip öldürürsün, kızım anlatsana senin yakışıklı ne diye gelmiş buralara kadar? Ne konuştunuz bak her ayrıntıyı bilmek istiyorum. Çatlatma da anlat hadi…”

“Of… Sadece özür dilemek için gelmiş.”

“Ne?” Heyecanlanarak çığlık attı.

“Sadece bir özür için mi buraya kadar geldi? Hayatta inanmam, bunun dahası da var değil mi? Bak sana söylüyorum o adamın bakışı bakış değil. Daha fazlasını söylediğine adım gibi eminim.”

“Bir de…”

“Biliyordum. Biliyordum daha fazlası var.”

“Bir de beni tekrar görmek istediğini söyledi.” Derya’nın duydukları karşısında ağzı bir karış açık kaldı.

“Nasıl yani?”

“Kuzum neyini soruyorsun? Duydun işte, niye tekrar ettiriyorsun bana?”

“Tamam, tamam tekrar ettirmeyeceğim de sen ne dedin peki?”

“Ne diyebilirim ki Derya, tabi ki hayır dedim. Tanımıyorum etmiyorum, hırlı mı, hırsız mı, sapık mı, katil mi bilmiyorum. Ne diye görüşeyim elin adamıyla?”

“Yaren cidden süzme salaksın kızım. Tanımak için görüşeceksin ne için görüşeceksin başka?”

“ Derya…”

“Hiç öyle gözlerini belertip de Derya deme, haksızsın ve kendine de hayatına da büyük haksızlık ediyorsun. Dışarıda bir hayat akıp gidiyor görmüyor musun? Yıllar önce olanlara takılı kalman…”

“Derya yeter bu konuyu konuşmak istemiyorum.”

“Tamam, sana daha da bir şey söylemiyorum artık. Kahretmeye devam et kendini ama buna asla seyirci kalmayacağım bilesin.”

“Konuyu kapatalım Derya, kırmak da kırılmak da istemiyorum. Biliyorsun sinirlenince dilimin kantarı yok. Hem benim Erdem’den daha önemli ve öncelikli mevzularım var.”

“Vay canına, adını da dilimize yakıştırdık.”

“Devam ediyor musun yoksa kalkıp gideyim mi?”

“Sustum tamam, bir şey söylemiyorum. Hadi anlat seni dinliyorum.”

“Benim bir an önce bir iş bulup çalışmam lazım. Yurt ücretinin son ödeme tarihi yaklaştı. Ne olursa olsun çalışmam lazım.”

“O zaman sana güzel haberlerim var ama rüşvet olarak en afilisinden bir karışık tost isterim.”

“Haberin kalite değerine bağlı, havadisin kaliteliyse rüşvetini ancak öyle alabilirsin.”

“Senin öncelikli mevzun ile alakalı ve kanat takıp uçmanı sağlayacak bir kalitede diyelim. Güven bana, birinci kalite en hasından bir haberim var.”

“Hım bakıyorum da iddialıyız. Ama önce haber, değerse rüşvetini olmuş bil.”

“Anlaştık o zaman,” dedi ve memnun bir yüz ifadesiyle el sıkıştılar.

“Eee haberin ne? Öt bakalım.”

“Sana iş buldum.”

“Ne? Nasıl? Bak baştan söyleyeyim ben onca insanın içinde kovulduğum o kafeye adımımı dahi atmam.”

“Saçmalamaz mısın lütfen! Oraya adımını atmayacağını bilecek kadar seni de karakterini yeterince tanıdım.”

“Eee o zaman bu kadar kısa sürede nasıl bir iş buldun bana?”

“Üzümünü ye bağını sorma.”

“Pek iyi kokular almıyorum ya o bağdan, neyse şu an reddetmek gibi bir lüksüm yok.”

“O burnuna söyle kendini gereksiz kokulara bulaştırmasın. Her neyse çalışma saatleri esnek tam senlik bir iş, maaşı da dolgun. Adres kâğıtta yazıyor,” dedi cebinden çıkardığı adres kâğıdını Yaren’e doğru uzatırken ve gayet rahat gözüküyordu.

“Peki iş ne?”

“Sekreterlik yapacaksın. Randevuları falan ayarlayacaksın falan filan işte, gerisini de gidince patronundan öğrenirsin olur mu? Benim bu kadar malumatım var.”

“Seni çok sevdiğimi söylemiş miydim?”

“Hem de defalarca, kahretsin ki muhteşem bir insanım.” Assolistler gibi havaya giren Derya elleriyle havalı hareketler yaparken, Yaren’in onu ani bir hareketle kollarının arasına çekmesini beklemiyordu.

“Kızım muhteşemim dedim diye öldürmene gerek yok. Ne bu kıskançlık anlamadım ki, bir bırak öleceğim şimdi kollarında, niyetin boğmaksa başarmana ramak kaldı bilesin.” Yaren’in boğucu sevgisinden ve kollarından son anda kurtuldu. “Tostumu yemeden ruhumu teslim etmek istemiyorum. Senin yakışıklı yüzünden zaten aç kaldım. Şu ders bitsin de alacağımı midem tahsil etsin. Sonra da gider iş için görüşürsün.”

“Sen bir tanesin ya…”

“Biliyorum öyleyimdir. Hadi geliyor bizim çatlak hoca,” dediğinde iki arkadaş aynı anda sınıf kapısından içeri giren nemrut suratlı hocaya baktılar. Yüzleri az önce şenlik havasındayken dersin başlaması

ile hüzün bastı gözlerini. Eee öğrencilik zor zanaattı sonuçta.

Loading...
0%