Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@ugurluay

16.BÖLÜM

“Öyle bir sahici gel ki hayatıma,

Kâbuslarım bile korkup gecelerimden kaçarak gitsin.”

Yaren, bir elindeki adrese bir de önünde durduğu devasa büyüklükteki hastaneye bakıyordu.

“Beni değil bu hastaneye sekreter olarak almak kapısından içeriye hasta olarak bile almazlar. Hiç şansım yok! Bu iş bana iki numara büyük gelir. Ama kaybedecek de bir şeyim yok, en kötü ihtimalle kapıdan alınmam ya da kovulurum.”

Güçlü bir nefes çekti ve içinde büyüttüğü derin korkuyla adım adım kapıya doğru yürüdü. Önce giriş yapmak için engel olarak gördüğü güvenliğe ismini söylediğinde, ilk şaşkınlığını yaşadı. Kapıdaki görevli onu tuhaf bir şekilde nazik ve tahmin ettiğinden daha iyi karşıladı. Şaşkınlığına sersemliğini de ekleyerek söylenen kata çıktı. Bekleyen hastaların arasından ilerleyip iki farklı doktor muayenehanesini geçtikten sonra, ulaşmak istediği doktorun kapısındaydı. Tıklattığı odanın kapısını ürkekçe açtığında, masada karnı burnunda hamile bir bayan oturuyordu. Kadın okuduğu dosyadan başını kaldırıp tebessümle Yaren’e baktığında, tüm gerginliği gitti. Bu kızın çok tatlı, içten ve samimi olduğu gözlerindeki parlak ışıltıdan belli olabiliyordu.

Ufak bir selamlaşmanın ardından, içindeki heyecanla oturdu gösterilen yere. Hamile sekreter ona biraz beklemesini ve az sonra onu içeriye alacağını söyledi. İçeriye geçmeyi beklerken masa başındaki sekreter ile biraz sohbet etme fırsatı buldu. Hamile olduğu için doğum iznine çıkacağını ve bu yüzden yerine birini aradıklarını anlattı.

“Umarım anlaşır ve işe başlarsın çünkü giderek zorlanmaya başladım. Doktor beyi de yarı yolda bırakmak istemiyorum. Ama mecburiyet işte…”

İşini çok sevdiğini, ayrılacağı için üzgün olduğunu ama bebeği için de bir o kadar heyecanlı ve mutlu olduğunu söyledi. Yüz ifadesinden anladığı kadarıyla çalışmaktan ve doktorundan gayet memnun bir tebessüm bahşediyordu. Doktorunun ona ne kadar iyiliğinin dokunduğundan bahsediyor durmadan onu kıza övüyordu. Genç kız içten içe ne kadar iyi olabilir ki diye hayıflanıyordu. Adının Nilay olduğunu öğrendiği sekreter, onun geldiğini bildirmiş ve şimdi çağrılmasını bekliyorlardı.

“Hasta yok mu bugün?”

“Bugün randevu almadım,” dediğinde Yaren bu günün önemini bilmediğinden sadece başıyla onayladı. Sohbete kendilerini o kadar kaptırmışlardı ki çalan telefon ile oldukları yerde sıçradılar. Bir anlık bir irkilmenin ardından Nilay telefonu açtı. Karşıdan gelen sese “Tabi efendim hemen gönderiyorum,” dedi ve telefonu kapattı.

“Yaren Hanım, doktor bey sizi bekliyor. Hadi bol şans…” diye gülerek onu içeriye yönlendirdi. Bildiği tüm duaları okurken içten içe bu işe ne kadar da ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Bir an önce çalışmaya başlamalıydı. Yoksa işler içinden çıkılmaz bir hal alacaktı. Hem de hedefine bu kadar yakınlaşıp mezun olmasına az bir zaman kalmışken, bir çuval inciri berbat etmeye hiç niyeti yoktu.

Kapıdan içeriye girerken üstüne başına çekidüzen vermek amacıyla, birkaç hareket yaparak toparlandı. Yüzüne hiç olmadığı kadar sıcak bir tebessüm yerleştirirken, kapının kulpundan tutup yavaşça açtı. İçeriye dingin adımlar ile girerken hızla atan kalbini sakinleştirmek için büyük çaba sarf ediyordu. Masa başında oturan doktor ile göz göze geldiğinde ise soluğu boğazında tıkanıp kaldı.

 

***

 

Gözleri görmeyi beklemediği bir çift bakış ile karşılaştığında, ayakları adeta taşlamış gibi sertleşti. Bedeni kaskatı kesilirken bir adımını dahi ileriye atamadı. Gidemedi. Durdu. Ne bir adım ileriye ne bir adım geriye doğru gitti o ayaklar… Adımları tutuldu, dili suskunlaştı, an be an çehresi karardı, gözleri gördüklerinin büyük bir kâbus olmasını diledi. Bu olamazdı değil mi? Bu kadarı da fazla, çok fazlaydı. Bunun gerçek olabilme ihtimali varsayımlar arasına bile giremezdi.

“Sen?” derken sesi hiddetliydi. Tek kelimesinin içinde binlerce soru vardı. Ve karşısında pişkince sırıtan adam, bu tek kelimenin altında yatan binlerce soruyu gözlerinden adeta bir kitap gibi okuyabiliyordu. Arsızdı bu adam. Uslanmaz, arsız herifin tekiydi.

“Evet ben…” diye karşılık verdi. Utanmadan karşısında gülen bu adam, belli ki yine kızı çileden çıkartmak için hazırlanıyordu. Bunu görmek için ya da bilmek için âlim olmaya gerek yoktu. Adamın bakışları az sonra seninle nasıl oyun oynayacağım göreceksin der gibiydi.

“Şaka mı bu? Yoksa bu da mı tesadüf?” deyip ellerini iki yanında açarak bulunduğu durumu gösterdi.

“Hangisinin olmasını isterdin?”

“Hi-hiçbirini tabi ki… Seni burada görmek hayatımda isteyeceğim en son şey bile olamazdı. Bu nasıl olur?”

“Yaren, lütfen oturur musun?” diye kıza oturması için koltukları gösterdi.

“Ne oturmasından bahsediyorsun sen? Niye sürekli karşıma çıkıp duruyorsun? Ne istiyorsun benden be adam?”

“Otur lütfen ve anlatmama izin ver.”

“Erdem, neyi anlatacaksın, akıl alır gibi değil. Bu nasıl olur, nasıl bir oyun bu? Benim senin çalıştığın hastanede ne işim var? Aklım tüm bu yaşananlara basmıyor bir türlü… Bak kardeşim, amacın ne, ne istiyorsun benden inan ki bilmiyorum. Bildiğim tek şey benden de hayatımdan da uzak durman gerektiği, benim hayatım yeterince karanlık, yeterince ruhum darmadağınık, benim yüreğim paramparça, böyle oyunlar oynayamayacak kadar yorgun bir geçmişim var benim. Uzak dur benden, senin şaşalı dünyanın da, senin de, benim şu anımda yeriniz yok!” diyerek işaret parmağını tehditkâr bir biçimde Erdem’e doğru salladı. Tam arkasını döndüğünde bir hışım ile oradan çıkıp gitmek ve bu adamın nefes aldığı alandan uzaklaşmak, kaçabildiği yere kadar kaçmak istiyordu.

Erdem, birden oturduğu koltuktan hızla kalkıp, bir iki adımda kıza yetişti. Kolundan tutup hiç de nazik olmayan bir hareket ve tutuşla onu kendine doğru sertçe çekti. İtiraf etmeliydi ki bu kadar haşin olacağını tahmin etmiyordu. Kolları bedenine sarıldığında genç kızın hareketleri kısıtlandı. Parmağını bile kıpırdatamaz bir duruma nasıl geldiğini gerçekten de bilmiyordu.

Ne ara ona yetişti, ne ara onu kendine çekti ve ne ara o elleri beline dolandı? Ve o gözler, o gözler neden bu kadar sıcak ve etkileyici bakıyordu? Neden bu kadar güzel bakıyordu? Bakmamalıydı, bu kadar güzel bakarken ona özel olduğunu hissettirmemeliydi. Bakışları onu korkutup canını yakmamalıydı.

Loading...
0%