@ugurluay
|
18.BÖLÜM “Bir garip yolcu vuruyor kendini yollara, Düşünmüyor önündekileri, dert etmiyor ardındakileri… Ne geçmişi ne de geleceği, meşgul olduğu sadece şimdisi…”
Beş gün sonra… Derya, son beş gündür kafeyi yol etmiş adama saatlerdir laf anlatmaya çalışıyordu. Ne laftan anlamaz bir adamdı böyle? Bu işe bulaştığı için bin pişmandı. Keşke en başından hiç karışmasaydı. Adamın durumuna üzülüp sadece yardım etmek istedi. Ama işler çığırından çıkmıştı. “Erdem Bey, bakın anlıyorum ama Yaren çok sinirli, biraz rahat bırakın onu, izin verin bir sakinleşsin.” “Derya asıl sen anlamıyorsun. Yaren’in o pizzacıda çalışmasını istemiyorum ben.” “Erdem Bey, sizden önce Yaren hep bu tür işlerde çalıştı. Öğrenciyiz biz, part time çalışıyoruz. Bunu anlamak neden bu kadar zor?” “Anlamanı beklemiyorum, ben de yaptıklarıma ya da yapacaklarıma anlam veremiyorum. Ama senin de dediğin gibi benden önceydi her şey, artık onun hayatında olabilme ihtimalim varsa, benden sonra bu tür işlerde çalışmasını istemiyorum. Azmine hayranım ama beni de anla lütfen, onu gördüğüm andan bu yana yaşadıklarımız yüzünden günlerdir ne yerdeyim ne de gökte…” “Bakın Erdem Bey, Yaren ile tartışmanızın ardından ertesi gün buraya geldiğinizde, onu göremeyince yüzünüzde beliren acıyı gördüm. Bana onunla ilgili düşündüklerinizi, hissettiklerinizi anlattınız, ben de size ve samimiyetinize inandım. Sırf bu yüzden size yardım etmek istedim. Bu sebeple Yaren’e sizin istediğiniz gibi o hastanenin adresini verdim ama orada yaşananlar… Yaren sizin yüzünüzden çok sinirli, size yardım ettiğimi bile bilmiyor ama onu oraya gönderdiğim için bana bile kızgın. Daha bu işe karıştığımı bilmeden bir tesadüfe sebep oldum diye beni parçalayacaktı. Lütfen, biraz sakinleşsin. O işe ihtiyacı var ve dört gündür orada çalışarak sizinle yaşadıklarını aklından çıkarmaya çalışıyor.” Kızın son sözleri Erdem’in daha fazla hiddetlenmesine neden oldu. “Derya, beni aklından çıkarmasına asla izin vermem. İşte sırf bu yüzden çalıştığı yerin adresini bana vermek zorundasın. Yoksa bu işe bulaştığını, bana yardım ettiğini ilk gördüğüm an ona anlatırım.” “Beni tehdit mi ediyorsunuz?” “Nasıl anlarsan Derya, benim kaybedecek bir saniyem bile yok. Yaren benimle konuşmuyor. Karşısına her çıktığımda beni tersledi. Takip etmeye kalktığımda taciz ediyor diye beni polise şikâyet etti. Sırf bu yüzden bir gecemi nezarethanede geçirmek zorunda kaldım. Lütfen, bak amacım tehdit etmek değil kendimi ona unutturmamak. İnan ki bu defa da olmazsa kapına yardım için gelmeyeceğim. Bana son bir iyilik yapsan olmaz mı?” “Erdem Bey, sakinleşmesi gerekiyor yoksa daha kötü şeyler olacak. Onu daha kazanamadan sonsuza kadar kaybedeceksiniz. Farkında değil misiniz? Yaren kolay bir kız değil, ne şimdi ne de sonra hiçbir şey kolay olmayacak. Biraz hassas davranın lütfen! Ne kadar sert dursa da gerçekten kırılgan bir yapıya sahip arkadaşım.” “Farkındayım. Ben onun gözlerinin altında yatan acıyı gördüm Derya, yüreğindeki cam kırıklarını, canının nasıl yandığını ona dokunduğumda hissettim. Derya, o adresi bana vermen lazım, onun daha fazla acı çekmesini istemiyorum. Dört gündür seni dinliyorum ama daha fazla dinlemeye niyetim yok. Gerekirse Yaren’in çalıştığı yeri bulur zorla attırırım o işten. Çalışacaksa bana yakın, benim gözümün önünde, beni tanıma imkânı olan bir yerde çalışacak. Sen o adresi vermezsen nezarethaneye düşme ihtimalini yine göze alır, takip eder yine onu bulurum.” Erdem’in Yaren’den gerçekten etkilendiği belliydi. Adam resmen dört gündür Derya’nın beynini yemiş bitirmişti ama Yaren hâlâ çok sinirliydi. Erdem’i bir daha görürse bu defa kafa göz dalacaktı ama zavallı adamın bundan haberi yoktu. Laf anlatamayacağını anladığı adama Aman vereyim de iyi bir dayak yesin bizim kızdan, diye düşünerek adresi vermeye karar verdi. “Tamam Erdem Bey, adresi vereceğim ama olacaklardan ben sorumlu değilim,” dedi homurdanarak. Erdem adresi alır almaz vakit kaybetmeden hemen arabasına atladı. Kızı kaç gündür adamakıllı göremiyordu. Ondan beklemediği çıkışın ardından Derya ile konuşmuş ve bu zamana kadar Derya onu hep bir şekilde durdurmayı başarmıştı. Yaren’in sakinleşmesi gerektiğini yoksa çok kötü şeylerin olacağını söyleyerek onu durduruyordu. Ama ne olursa olsun bugün oraya gidecek ve onu kolundan tutup getirecekti. Belki biraz zor olacaktı ama kendisini tanıması için elinden gelen her şeyi yapacaktı. Kendine de ona da bu fırsatı sağlayabilmek için her şeyi yapmaya hazırdı. Onu tanıdıkça bir şeylerin farklılaşacağına inanıyordu. Aralarında gelişen tuhaf ilişki güzelleşecekti. Umut ediyordu. Düşünceler içinde sarıldığı direksiyonda ayağı gaz pedalındayken kendini Yaren’in iş yerinin yolunda buldu. Son zamanlarda yolu hep onun hayatı üzerinden geçiyordu. Pizzacının önüne geldiğinde çok heyecanlıydı. Aracını apar topar park edip dükkândan içeri girdiğinde onu göremedi. Sakinleşmeye çalışarak gözüne kestirdiği bir yere oturdu. Ve siparişini alacak umuduyla kızı beklemeye başladığında, umulanın aksine bir erkek çalışan gelip siparişini aldı. Etrafa göz gezdirirken mutfak kapısından içeri girmeye çalışan Yaren’i gördü. Elinde tepsiler vardı. Tam kapıdan girerken kafasındaki şapkası kapıya takıldı ve yere düştü. Şapka saçlarından kayıp giderken uzun dalgalı saçları da bir ahenk ile aşağıya doğru salındı. O esnada yere düşen şapkayı Erdem’in siparişini alan çocuk yerden aldı ve genç kızın başına tekrar taktı. Çocuğun saçlarına dokunurken elleriyle yaptığı dokunuş, Erdem’in öfkesinin zirveye tırmanmasını sağladı. Bu genç delikanlının gözlerinde gördüğü hayranlık pırıltıları hiç hoşuna gitmedi. Bakışlarının altında yatan ima Erdem’i çılgına çevirmeye yetti. Daha fazla oturduğu yerde durmaya dayanamadı. Ayağa kalkıp ışık hızı ile onlara doğru yürüdü ve bir anda Yaren’in dibinde bitti. O yabancı eller daha aşağıya inmeden başka bir el tarafından sıkıca kavrandı ve geriye doğru büküldü. “Ona bir daha sakın dokunayım deme aslanım, yoksa senin için hiç iyi şeyler olmaz.” Yaren başını çevirdiğinde o elin Erdem’e ait olduğunu görünce şok oldu. Erdem garsonu ileriye doğru ittirdi. O gözler… Daha üç gün önce Yaren’e özel olduğunu hissettirecek kadar güzel bakan o gözler, şimdi içinden öfke dolu alevler saçıyordu. “Senin ne işin var burada?” Şaşkın ve bir o kadar da kızgındı. “Doğru soru ama yanlış kişiye soruyorsun. Asıl senin burada ne işin var? Daha da doğru bir soru, bu adamın elinin senin saçında ne işi var?” “Sana ne benim saçımdan?” “Yürü gidiyoruz.” Erdem, Yaren’in kolunu sertçe çekerken bir yandan da onu sürüklemeye çalışıyordu. Yaren’in elindeki tepsiler Erdem’in çekiştirmesiyle ortamı inleten bir gürültü çıkarıp yere düştü. Şimdi herkes onlara dönmüş ve neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. “Allah kahretsin! Ne yaptığını gördün mü? Rezil olduk! Yine saçmalamaya başladın. Bıraksana beni canımı acıtıyorsun.” Tam o sırada yanlarına gelen başka bir çalışan Erdem’in koluna yapıştı. “Bıraksana kızı eşkıya mısın arkadaşım, gelmek istemiyor seninle.” Bu sözler ve koluna dokunan elle artık sabrının son demlerini yaşıyordu Erdem. “Bak çocuk! Parmaklarının tek tek kırılmasını istemiyorsan çek o ellerini üzerimden,” diye dişlerinin arasından tıslayarak garsonun gözlerinin içine tehditkâr biçimde baktı. “Bırakmazsam ne olacak?” diye alayla güldü. Daha dudaklarındaki gülümseme yarım bile olmadan yüzünde patlayan şiddetli bir yumruk ile yere yığıldı. Yaren, şok içindeydi. Ne olduğunu anlayamadan kolundan sürüklenerek mekândan çıkarıldı. Karga tulumba bir arabaya bindirildi. Genç kız son zamanlarda yaşadıklarına bir türlü anlam veremiyordu. Bu adam yine nereden çıkıp tepesine tünemişti? Daha da önemlisi onu nereden bulmuştu? Yüzü bembeyaz olan kızın aklı karışmış ve hâlâ kendine gelmeye çalışıyordu. Erdem’in onu sakinleştirmeye çalışan sesiyle korkularak irkildi. “İyi misin?” Bu adam dalga mı geçiyordu? Az önce pizzacıyı basıp mekânı birbirine katan, kızı kolundan sürüklercesine bir arabaya tıkan kendi değilmiş gibi bir de utanmadan ona iyi misin diye mi soruyordu? Cidden bu adamın devrelerinde bir sıkıntı olmalıydı. Bunun başka bir izahı olamazdı. “Sen ne yaptığını sanıyorsun? Dağ başında mı yaşıyoruz? Bu yaptığına adam kaçırma denir. Polise şikâyet edeceğim seni.” “İzin verirsen seninle konuşmaya çalışıyorum.” “Ha bu izin istemiş halin yani.” “Bana başka bir yol mu bıraktın Yaren?” “Hayatıma bir bomba gibi düştün, seni tanımıyorum. Sürekli karşıma çıkıp beni işimden ediyorsun. Beni işimden kovdurtmaktan zevk mi alıyorsun sen? Senin benimle derdin ne?” “Şimdi biraz sus lütfen, gittiğimiz yerde bol bol konuşacağız.” “Gittiğimiz yer derken? Nereye gidiyoruz? İndir beni arabadan hiçbir yere gelmiyorum, ayrıca benim seninle konuşacak bir şeyim yok.” “Güzel, o zaman sen dinlersin ben konuşurum. Benim konuşacak çok şeyim var nasıl olsa.” “Ya sen duymuyor musun beni? Kulakların mı tıkalı? Yoksa o kafanda taşıdığın şeyin içindeki beynin idrak yolları mı kapandı? Tekrar ve tane tane söylüyorum, ben seninle hiçbir yere gelmiyorum.” “Merak etme, ben duymam gerekeni duyuyorum. Ve biliyorum, gerçekten benimle gelmek istiyorsun ve yine biliyorum, bana dayanamıyorsun.” “İndir beni şu arabadan.” “Yaren bak sadece konuşacağız. Eğer bugünden sonra beni görmek istemezsen söz bir daha karşına çıkmayacağım.” Yaren, duyduklarına inanamadı. Adamın söylediklerinin onu rahatlatması gerekirken ağzından çıkan her bir kelime sebepsiz yere yüreğine bir bıçak gibi saplandı. Gerçekten istemezse bir daha karşısına çıkmayacak mıydı? Böyle olmasını sahiden de istiyor muydu? Kafası iyice karışan kızın, yola dalıp giden gözlerinin yanında, ağzından mırıltı halinde dökülen sadece “Tamam…” kelimesi çıktı. Nereye gidiyordu? Bu yolun sonu nerede bitecekti? En kötüsü ise bu konuşmanın sonunda vereceği karar bu adamı ondan ya tamamen koparacak ya da… Düşünmek bile istemiyordu. Daha fazla düşünüp yorgun olan beynini bitirmek, tüketmek istemiyordu. |
0% |