@ugurluay
|
23.BÖLÜM “Gönlümde yanan bir ateşsin sen, Medeniyetimi aşkının üzerine kurduğum, En sert hazan mevsimini yaşasam da Biliyorum ki nasibim sevdandan yana…” Yaren, “İki saattir odada ne konuşuyorlar acaba? Hem kimdi ki o kadın? Bir karış eteği ile sanırsın boya küpüne düşmüş. Utanmadan kikir kikir girdi bir de içeriye,” diye söylendi. Kulağını kapıya yaslayarak içeride konuşulanları duymak için kendini resmen kapı ile özdeşleştirdi. Utanmasa kapıyı resmen kardeşi ilan edecekti. “Of böyle de duyulmuyor ki…” diye fısıldayarak konuştuğu an kulağının dayalı olduğu kapı yerine başı sıcacık bir yere kondu. Ah bu koku, tanıyordu bu kokuyu, gözleri istemsizce kapandı, adeta başı dönmeye başladı. Eğer o kokunun sahibinin Erdem olduğunu anlamasaydı az sonra onu ayakta tutmaya yarayan bacakları yere ani bir çöküş yaşayacaktı. Kızın kulağı Erdem’in göğsüne dayalıydı. Yaşadığı rezilliğin farkındalığı yüzüne acımasızca vururken bu kepazeliği katmerleyen ise Erdem’in, “Yaren Hanım rahatınızı bozmak istemem ama şu an göğsüm sizi misafir edecek durumda değil,” diyen alaycı sesi ve sözleri oldu. Yaren yavaşça kulağını ondan uzaklaştırırken yüzünün kırmızılığını yok sayıp suratına şapşal bir sırıtış ekledi. Karşısında ukala bakışlar ile onu süzen Erdem’e yenilmeyecekti. Ne var canım tam odasına girerken kulağı göğsüne çarpıp kokusu burnuna bulaştıysa, o kadar da büyütülecek ya da ortada açıklama yapılacak bir durum da yoktu. Sonuçta kapısına kulağını dayayıp meraktan deliye dönmüş değildi ya, bu da onunkiler gibi sadece bir tesadüftü! “Evet Yaren Hanım bir şey mi söyleyecektiniz? Yoksa şimdi de kapımda başladığınız nöbetin saat listesini mi getiriyordunuz?” Yok bu defa ne dese karşısındaki adam yutmayacaktı. Gerçi Erdem de haklıydı, içeriye o kadar saçma sapan sebepler ile defalarca giriş yapmıştı ki sayısını kendisi bile hatırlamıyordu. Yaren yerinde huzursuzca kıvranırken imdadına gözüne değen saat yetişti. Ani bir hareketle parmağını uzatıp işaret ederek saati gösterdi. “Saat de kaç olmuş gördünüz mü? Ben de diyorum benim karnım neden acıktı?” Yapmacık bir kahkaha atarken eli Erdem’in omzuna kırk yıllık askerlik arkadaşı gibi konuverdi. Tamamen istemsiz, hiçbir amacı olmadan öylesine gidiverdi. Erdem’in kaşları çatılmış bir halde kızın elinin gittiği omzuna sertçe bakarken, “Yani?” dedi. Onun bu imalı tepkisi ile omzuna değen eli ateşe dokunmuş gibi birden geriye çekildi. “Yani ben öğlen yemeğine gidecektim de, onu haber vereyim dedim. Çıkabilir miyim?” “Çıkabilirsin.” Sesi otoriter çıkarken bakışları ile genç kızı ezip geçiyordu. Ben onları nasıl yalnız bırakacağım, diye içinden binlerce kötü sözü kendine saydırırken ona arkasını döndü. Erdem’in sesini duyduğunda içi bir anda umut ile doldu. “Ama…” dedi ve kızı durdurmayı başardı. Yaren bir umut gözleri ışıldayarak ona geri döndü. Yüzünde öyle bir gülümseme vardı ki içinden bir ses “Birlikte yemeğe gidelim mi?” diye soracağını söylüyordu. “Ama…” diyerek tekrar etti adamı ve içindeki bin bir ümit ile ona bakmaya devam etti. “Ama önce bana her zaman yemek yediğim restorandan bu akşam için iki kişilik yer ayırttır. Bu arada unutmadan, çıkmadan önce Ayça ile bana birer kahve getirirsen sevinirim. Benimki sade olsun, hatırlatayım da sonradan bir karışıklık olmasın,” dedi ve içeriye girdi. Ardında gözlerindeki ümidi yok olan, yüzündeki gülümsemesi solan sinirden kıpkırmızıya dönen Yaren’i bıraktı. “Zıkkımın kökünü iç Erdem Efendi, sen de, o boya küpüne dalmış zilli de zıkkımın kökünü için.” Kelimeleri öfkenin her tonunu içerirken elleri iki yanında yumruk oldu. Sesi dişlerinin arasında tıslarken artık yerinde duramıyor adeta tepiniyordu. “Ben de sana o kahveyi zehir etmezsem Erdem Efendi, bana da Yaren demesinler.” *** Erdem “Ne yapsam ki?” diye düşünürken Yaren’in telefonda, Ayça’nın adını kıskançlık ile zikretmesi adamın keyfini yerine getirmeye yetmişti. Normalde asla Ayça ile görüşmeyi kabul etmezdi ama söz konusu Yaren’i dize getirmekse o an için her şeyi yapabilirdi. Ayça, ailesinin ona uygun gördüğü meslektaşlarından sadece birisiydi. Aklının başlarda uyuştuğu ama onunla tanışma amaçlı çıktıkları yemeklerin sonunda hiç de kendisine ve hayallerine uygun bir kadın olmadığını anladığı havai bir tipti. Yüreğinin kabul etmediği ve mantığının da asla kabul etmeyeceği bir kadındı. Şu anda karşısında edepsizce oturup şuh kahkahalar atabiliyorsa bunun tek sebebi Yaren’di. Onun sesinde hissettiği kıskançlık adama güç verdi. Gerçi Ayça odasına girdiği ilk anda yılışık tavırları yüzünden bu yaptığından pişman oldu ama şu an için yapabileceği hiç bir şey yoktu. Yaren beş dakika bile geçmeden tahminlerinde yanılmadığını ona gösterdi. Öyle sebepler ile odaya giriyordu ki, Erdem artık karşısında ciddi durabilmek için kendini zorlamaya başlamıştı. İçinden kahkahalar atmak varken dudaklarını ısırıp tepkisiz kalıyordu. Her kapı çalınışının ardında onu görmek keyfini daha da arttırıyordu. Kaybetme korkusunu hissettiğinde yaptıklarını görmek adamı heyecanlandırmaya başlamıştı. Artık vakit kaybetmeyecekti. Bu gece her şey sonuçlanacaktı. Onun için verdiği sürenin sonuna gelmişti. Zamanı tüketmişlerdi. Artık vakit vuslat çanlarını çalıyordu ve bunu en iyi Erden duyuyordu. Ayça, adamın karşısında saçma sapan şeylerden bahsederken, ona daha fazla katlanamayacağını anladı. İşleri olduğunu söyleyip gitmesi için tam kapıyı açtığı sırada bir de ne görsün? Yaren’in başı göğsüne bir tüy gibi düşüverdi. O ne olduğunu başta anlayamadı. Erdem hayal etse, istese bu kadarı olamazdı. Bakalım bu defa ne saçmalayacak bir görelim, diye iç geçirirken üzerine gitmeye karar verdi. Onun öğlen yemek için çıkmak istediğini duyduğunda biraz hayal kırıklığına uğrasa da, bozuntuya vermeden onu biraz daha zorlamanın hiçbir zararı olmayacağını anladı. Akşam için yer ayırtmasını ve az önce göndermeye çalıştığı ama yerinden hiç kımıldamayan Ayça’ya ve ona kahve getirmesini söyleyerek tekrar içeriye geçti. *** Yaren’in odaya girip de onu Ayça ile karşılıklı bakışırken ve rahatsız edecek yakınlıkta görmesini istiyordu. Kapı çalınarak içeriye girdiğinde kızın yüzünde gördüğü dehşet pırıltıları amacına ulaştığını gösteriyordu. O kapıda hareketsiz bakışlarını adamın gözlerine dikmişken “Yaren orada daha ne kadar beklemeyi düşünüyorsun?” diye sordu. Gözlerini kırpıştırırken Erdem’in söylediklerine anlam yüklemeye çalışıyordu. “Kahveler diyorum, getirmeyecek misin?” Sert çıkan sesine karşılık kızın kaşları sertçe çatıldı. “Tabi Efendim,” dedi ve ilerleyip kahveleri uzattı. Yüzünü güldüren Yaren iken o keyif ile Ayça’ya bakıyordu. Eline aldığı kahveden bir yudum dahi almadan ve kızın suratına bile bakmadan “Sen çıkabilirsin,” dedi. “Peki Efendim.” Sesi, “Az sonra seni canlı canlı gömeceğim, eceline susuyorsun,” der gibi çıkmıştı ağzından. Erdem kızın tavrına da ses tonunun altında yatan gizli cümlelere de hiç aldırış etmedi. Nasıl olsa zamanı geldiğinde her şey düzelecekti. Ağızlarına aldıkları bir yudum kahveyi Ayça da Erdem de aynı anda geri püskürttüler. Yaren’in üzerine gideyim derken resmen fazla abartarak bir nevi sınır çizgisini aştı. Ayça ile yakın gözükeyim demişti demesine ama Yaren’in yapacaklarını küçümsemişti. Kız bildiğin kahvesine nefret ettiği şekeri, Ayça’nın kahvesine de tuzu doldurmuştu. İkisi de aldıkları yudumları birbirlerine püskürtürken, Yaren aldığı keyif ile kıkırtılar eşliğinde kapıdan çıkıp gitti. Arkasındaki Erdem’in “Yaren!” diye kükremesi hiçbir işe yaramadı. Onu durdurmayı başaramadı. Üzerini temizlerken Ayça’nın saçma sapan konuşması da adamın canını yeterince sıktı. “Anlamıyorum, işten anlamaz ucuz insanları ne diye başına toplarsın?” “Sözlerine dikkat et Ayça, haddini aşıyorsun.” “Ben mi haddimi aşıyorum? Haddini aşan biri varsa o da senin sekreter parçanın ta kendisi. Şu üstümün başımın haline bak. Ağzımın bozulan tadını söylemiyorum bile.” “Ayça kes sesini ve defol git buradan.” “Sen kendinde misin Erdem? Bana o kız için mi söylüyorsun tüm bunları?” “O kız dediğin kişi benim hayatımı adayacağım kadın, anladın mı? O kız dediğin benim namusum ve ben namusuma laf eden kim olursa nefes almasına izin vermem. Bilmem anlatabildim mi?” Ayça duydukları karşısında öyle şaşkındı ki, şimdi korku dolu gözlerle ona bakıyordu. “Sen delirmişsin,” dedi ve söylenerek çıkıp gitti. Telefonuna gelen mesaj sesi adamın içini huzursuz etti. Eline telefonu aldığında mesajın Yaren’den olduğunu gördü. Bu hiç hayra alamet değildi. Mesajı açıp baktığında içindeki huzursuzluğun ve endişenin yersiz olmadığını daha iyi anladı. Mesaj da “Erdem Bey, az önceki yaptıklarımdan ötürü siz kovmadan ben istifa ediyorum.” yazıyordu. Yaren kafayı yemiş olmalıydı. Nasıl onu kovacağını düşünebilirdi? Hemen arasa da sonuç açılmayan karşılıksız bir arama oldu. Erdem ona onun seçtiği iletişim şekli ile ulaşmaya karar verdi. “Yaren Hanım çalıştığınız iş çocuk oyuncağı değil. Kafanıza göre işi bırakamazsınız. İstifanız reddedildi. Öğleden sonra işe gelmenize gerek yok ama yarın sizi işinizin başında görmek istiyorum. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim,” dedi ve mesajı gönderdi. Bu cevaptan anlaması gerekeni anlamış olmalıydı. Mesaj ulaşır ulaşmaz Yaren hemen aradı fakat Erdem aramayı açmadı ve hemen son bir mesaj daha attı. Bu mesaj ise biliyordu ki onu asla yerinde durdurmayacaktı. “Yaren Hanım, müsait değilim. Malumunuz akşam için önemli bir randevum var. Hatırlarsanız yerimizi siz ayırttınız. Yarın işe geliyorsunuz. Şimdi gerekli gereksiz mesaj ve aramalarınız ile beni rahatsız etmeyiniz,” diyerek mesajı gönderdi. “Bakalım işe yarayacak mı? Nereye kadar dayanabileceksin? Benden ve hissettiklerinden daha ne kadar kaçabileceksin? Göreceğiz…” dedikten sonra telefonu cebine yerleşt irerek çıkmak için hazırlanmaya başladı.
|
0% |