@ugurluay
|
24.BÖLÜM “Seni ailem, evim, ocağım bildim. Sen tuttun beni sevda gurbetine attın. Yokluğunun telaşı başımda tüterken, Ben bıkmadım, usanmadım… Gözlerinin hayalini gökyüzüm bildim. Senin aşkına kanat çırpmaktan bir an olsun vazgeçmedim.” Gelmemeliydi. Burada hiç olmamalıydı. Ama içinde dolup taşan merak duygusuna yenik düşerek soluğu burada aldı. Erdem’in attığı son mesajı okuduğunda ağzı bir karış açık kaldı. Elindeki telefonun ekranına hayret dolu gözlerle kaç dakika baktığını net olarak hatırlamıyordu. Şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra o mesaja verdiği tepki yerinde tepinmek oldu. İkinci, üçüncü kez okuduktan sonra öfkesini burnundan soluyordu. Ama sonra bugüne kadar içinde var olduğunu bile bilmediği başka bir duygu onu sarıp sarmalamaya başladı. Bu duygunun adını bilmese de fena halde onu rahatsız ediyordu. O restoranda Erdem’i o boya küpü ile baş başa düşündükçe kan beynine sıçrıyor, bir el boğazını acımasızca sıkarken onu nefessiz bırakıyordu. Gözünün önüne gelen görüntüler kalp atışlarının hızlanmasına sebep oldu. Ne kadar oraya asla gitmeyeceğim dese de ayaklarının onu getirdiği yeri görünce şaşırdı. Kendini bilmez halde etrafta dolaşırken geldiği yer, sabah telefonla arayarak yer ayırttığı, Erdem’inse bin bir hazırlık yapmak için rahatsız edilmek istemediği gecenin yaşanacağı mekânın önüydü. Burada olmasını bağışlanır kılacak mantıklı sebepler aradı kendine. Ne vardı canım ayakları onu oraya getirdiyse, sonuçta yolunun üzeriydi. Yapabileceği başka bir şey yoktu. Adam önüne gelene mavi boncuk dağıtıyordu. Düne kadar gözümün önünde ol diyen adam, bu gün ortaya çıkan boya küpü bir hatun ile gece gezmelere gidiyordu. Hah o çok normaldi de Yaren’in yaptığı mı anormaldi? Kendini ikna etmek için çabaları ne kadar sürdü farkında bile değildi. Fark ettiği tek bir şey varsa o da havanın giderek karardığı ve bu mekâna hiç kimsenin giriş yapmadığıydı. Bir Allah’ın kulu da gelmez miydi buraya? Normalde her gece tıka basa dolan restoranı daha önce bilmese müşterisi az diyecekti, ama bu restoranın boş olduğu bir günü bırak, boş tek bir masa dahi bulabilmek kolay değildi. İçindeki şüphe kurtları kızı kemirmeye başlamışken sinirden dudaklarını kemirmeye devam ediyordu. Gözleri mekânın girişinde geleni gideni kolaçan ediyorken çok yorulmuştu. Ne Erdem Efendi ne de boya küpü Ayça Hanım daha teşrif etmemişlerdi. En iyisi onlar gelmeden önce mekâna girip kendine gözükmeyeceği bir yer edinmekti. Yoksa burada kalırsa hiçbir şey göremeyecek, bacakları da az sonra iflas edecekti. Meraktan kuruyup gitmeye de hiç niyeti yoktu. Bir an önce olanları görmek istiyordu. Adamın yüzüne laflarını sıralayıp bugün kabul etmediği istifasını gözlerinin içine bakarak haykıracaktı. Aklından geçenler bir an onu huzursuz etse de çok fazla düşünmemeye çalıştı. Yavaş adımlarla ilerlerken Erdem’e yakalanmamak için bir yandan da etrafı gözlüyordu. Durduk yere rezil olmanın da âlemi yoktu sonuçta. Restorana giriş yaptığında onu karşılayan garson, “Buyurun efendim nasıl yardımcı olabilirim?” diye kibarca sordu. “Ben yemek yiyecektim.” “Maalesef bu gece restoranımız kapalı hanımefendi.” “Nasıl olur ben daha bu sabah arayıp Erdem Dinçer adına iki kişilik rezervasyon yaptırmıştım.” “Bir dakika müsaade eder misiniz?” dedi ve elindeki kâğıdı kontrol etti. “Evet rezervasyon Yaren Aksoy ve Erdem Dinçer adına yaptırılmış. Buyurun sizi şöyle alalım,” dedi ve kızı dinlemeden içeriye aldı. Yaren ağzında bir şeyler kekelerken restoranın içini görmesiyle ağzından “Yok artık bu kadarı da fazla!” diyen nidaları mekânı adeta inletti. Tüm ışıklar kapanmış, her yerde yanan mumlar ışıl ışıl dans ediyordu. Gördükleri kaşlarının çatılmasına sebep oldu. Adam utanmadan boya küpü için bir de restoran kapatıp romantik bir yemek düzenlemişti. “Ah Erdem ah! Erkek milleti değil misiniz hepiniz aynısınız. Birinizin birinizden ne eksiği ne de fazlası var.” Kendi kendine söylenirken kulağının dibinde hissettiği sıcacık nefes, burnuna dolan o tanıdık koku, varlığı ile başını döndüren, kulaklarına dolan o tanıdık ses... “Hoş geldin,” dedi şiir yazar gibi… Boynuna minik bir buse kondururken başı kızın omzuna düştü. Elleri titreyerek arkasından karnına dolanırken sırtı onun göğsüne aheste bir şekilde yerleşti. Gözleri istemsizce kapandı, ruhunu teslim etmesine ne kalmıştı ki şurada? “E-er… Erdem.” “Sesi öyle şaşkın çıktı ki heceleri kekeleyerek zar zor bir araya getirmeyi başardı. “Hoş geldin yıllardır aradığım huzurum, hoş geldin gönlümün tek sahibi, varlığımın nefes alma sebebi…” Şu aralar kalbi bir tuhaf, farklı telaşlar içinde, küçük heyecanlar, tatlı yorgunluklar, sıcacık minik tebessümler… Sonucu korkutuyor yaralı yüreğini, sebebini bilmek istemiyor aklı, adının aşk olması zihnini bulandırıyor, yüreğini deli gibi korkutuyordu.
|
0% |