Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm

@ugurluay

25.BÖLÜM

“Ey gönlümün sol yarısı,

Aklıma koydum seni, aklım almadı.

Yüreğime bıraktım, sana doymadı.”

-Mevlana-

Geldi. Belki çocukça belki bencilceydi ama Erdem, gözleri ile bu ana şahit olmak istedi. Yaren’in kendisi için o mekâna geldiğini görmek istedi. Adım adım ona gelişini görmeye gerçekten ihtiyacı vardı. Muhtaçtı.

Yaren gelmişti. Onu önce restoranın dışında beklerken uzun bir süre takip etmişti. İtiraf etmeliydi ki içinde küçük bir kırıntıydı geleceğine dair umudu, ama Erdem delice sarılmıştı o umuda, kaybedecek hiçbir şeyi yokken kazanacak çok şeyi vardı. Ve adam o küçük umut kırıntısı sayesinde sonunda kazandı. Onun meraktan daha fazla duramadığını görüp etrafı kolaçan eden bakışlar ile restorana girişini gördüğü an, yüzünde kocaman bir gülümseme peyda oldu.

“Ah be güzelim ne diye bu kadar zora sokuyorsun, ne diye bu eziyet hem kendine hem bana…” diye söylenirken serzenişi mutluluğunun içinde yok oldu.

Aklındaki düşünceleri bir kenara bırakıp, gizlendiği aracından yavaşça indi. Erdem için artık zamanı gelmişti. Ağır adımlarla içeriye girdiğinde onun için hazırlanan mekânın orta yerinde yine ağzına geldiği gibi konuşuyordu. Anlıyordu onu, sonuçta öncesinde buranın kendisi için hazırlandığını anlayacağı hiçbir ipucu vermeyerek asıl amacına ulaşmıştı. Hoş sonra rezerve iki kişilik diyen garson Yaren’in adını söylemişti ama aklı öyle karışıktı ki yine jetonu düşmemişti.

Ayça’nın iş yerine gelmesiyse tamamen adamın şansıydı. Normalde bu geceyi bu şekilde planlamıyordu. Yaren’in sabahki konuşmasına kulak misafiri olması sebebiyle bu geceyi gerektiğinden daha erken bir zamana çekmek zorunda kaldı. Başlarda tereddüdü olsa da şimdi zamanın geldiğini daha iyi anlıyordu. O farkında olmasa da daha bugün gördüğü Ayça’yı, yanında görmeye dayanamadığı için buraya gelmişti. Hoşuna giden en güzel şey ise onu kıskanmasıydı. İçinden Ah ben bu günleri de mi görecektim diyordu keyiflenerek.

Adam onun kendi kendine konuşmasına aldırış bile etmeden, onu ne hale sokacağını düşünmeden kızın boynuna minik bir buse kondurdu.

“Hoş geldin,” dedi ve başını omzuna yerleştirdi. Ona bu kadar yakın olup ona dokunmak hayallerinin ötesinde bir duyguydu. Erdem’e arkası dönük olan Yaren’in karnına heyecandan elleri titreyerek dolanırken sırtını göğsüne aheste bir şekilde yerleştirdi.

“Ben en çok bana gelişini sevdim. Biliyorum ki ben ömrüm boyunca hep bana gelişlerini seveceğim,” dedi başı boynunda, kokusunu içine derince çekerken. Gözleri kapalı, kokusu burnuna dolarken varlığı ruhunu okşuyordu. Beni benden almaya çoktan başladın bile... Ah be Yaren nasıl bir şeysin sen böyle, artık kendimi ben bile tanıyamıyorum.

“E-er… Erdem.” Sesi öyle şaşkın çıktı ki heceleri kekeleyerek zar zor bir araya getiriyordu.

“Hoş geldin yıllardır aradığım huzurum, hoş geldin gönlümün tek sahibi, varlığımın nefes alma sebebi…” Ne diyebilirdi ki daha? Dili gerçekler dışında hiçbir şeye dönmüyordu artık. Bu kız yanı başında aldığı nefes ile ona hayat olurken, Erdem sadece hissettiklerini söylüyordu.

Dermanı yok ki dilimin süslü laflar etmeye, varlığı en büyük dürüstlüğüm olurken... O bendeki en özel anların, söylenmemiş sözlerimin, dile düşmemiş hayallerimin tek sahibiydi. Başka söze gerek var mıydı? O anı yaşamak varken, zihnimi düşünceler ile yok etmeye ne hacetti. Söz konusu Yaren’se, adı benim adımın yanında anılıyorsa, hissettiğimiz huzur yaşadığımız mutluluksa, konuşmak gereksiz, susmak en büyük çareydi.

“Nasıl?” dedi afallayarak. “Nasıl olur?” Omuzlarından tutup yüzünü usulca kendine döndürdü. Gözleri bakışlarını bulduğunda içindeki korku pırıltılarını bu defa görmezden gelecekti. Eli ile çenesine dokunup yukarıya doğru kaldırdı. “Senin içindi…” dedi tek nefeste. “Sadece senin için…”

“Ama sen iki kişilik demiştin. Bana yer ayırttırmıştın. Hem Ayça…” Böyle bir gecede o kadının adını duymaya tahammülü yoktu. İşaret parmağını kızın müptelası olmaya aday olduğu dudaklarına götürüp, “Şişt! Sus Yaren, o kadının bu gecede adının bile yeri yok. Bu gece olduğu gibi bundan sonraki her gecede iki kişiden biri ben isem, diğeri sen olacaksın. Başka türlüsü söz konusu bile olamaz. Benim adım senin adınla anılacak, gözlerim gittiği her yerde seni bulacak, bedenim senin olduğun mekâna ayak basacak, kulaklarım sesini duymadan bir günü dahi tamamlamayacak, ellerim sana dokunmadan tek bir gün daha geçirmeyecek. ”

“Erdem yapma…” dedi kız isyan eder gibi.

“Asıl sen yapma!” diye karşılık verdi adam bir dua gibi. “Bundan daha fazla kaçamayacaksın, asla izin vermem. Sen bu gece buraya benim yanımda başka bir kadın olma ihtimaline dayanamayıp da geldin. Sen buraya benim için geldiğinde attığın adım bizim için büyük bir evetti.”

“Ben seni falan kıskanmadım.”

“Ben öyle bir şey söylemedim.”

“Ama ima ettin,” dedi adamın ellerinin arasından uzaklaşırken. “Bu yaptığımız büyük bir saçmalık, ben buraya hiç gelmemeliydim.” Panik halinde koşarcasına çıkışa yönelecekti ki… “Sözlerin inkâr etse de gözlerin en büyük sözü yüreğime bir mühür gibi yerleştirdi,” diyen bir cümle duydu. Erdem’in söyledikleri onun hareketlerini ansızın durdurdu. Bir adım daha atamadı. Sırtı ona dönük nefes alıp verişlerinden omuzlarının aşağıdan yukarıya hızlı inip çıkmasından öfkesinin boyutunu anlayabiliyordu. Bu gece değil, olmayacak, kaçamayacaktı.

Bir hışımla ona dönüp adamın üzerine doğru yürümeye başladı. “Sen…” dedi hiddetle işaret parmağını havada sallarken, şimdi burnunun dibinde bitivermişti.

“Evet, ben, burada gerçekleri söyleyen, aşkına, hissettiklerine, yaşadıklarına ve yaşayacaklarına sonuna kadar sahip çıkan tek insanım. Gerçekleri duymak hoşuna gitmese de doğru olan bu.” İki elini yanlarına doğru açarak kızın yüzüne karşı haykırıyordu.

“Doğru falan yok. Ben buraya sadece istifa ettiğimi yüzüne karşı söylemeye geldim. Daha fazlası için ümitlenme, boş hayallere kapılma.”

“Yaren istifanı asla kabul etmeyeceğimi sana bugün söyledim.” Sözleri giderek adamın sinirlenmesine sebep oluyordu. “Ben ne diyorum sen ne diyorsun Yaren?”

“Sence kabul edip etmemen benim umurumda mı?”

“Yaren. Lütfen…”

Hiddetle çıkan sesini de öfkesini de kendini de artık kontrol edemiyordu. Kollarının iki yanından tutup sertçe kendine doğru çekti. Afallamış gözlerle adama bakarken canının yandığını hissettiren bir inilti dudaklarından kopup geldi. “Bırak beni, canımı acıtıyorsun!”

“İnan bana sen benim daha fazla canımı acıtıyorsun.” Dudakları müptelası olmaya aday olduğu dudaklara yapıştığında artık kendini durduramıyordu. Hoyratça ona davranırken adama karşılık vermeyip onu ittirmeye çalışması Erdem’in daha da arzulamasına sebep oluyordu. Onu kendine daha fazla bastıran adam, elinin altından kaçmasına asla fırsat vermedi. Anlamayacaktı. Kaçacaktı ama Erdem buna daha fazla izin vermeyecekti. Kaçacak yerinin kalmadığını anlayan Yaren, adama direnmeyi bırakıp karşılık vermeye başladı. İşte bu adamın ona karşı kazandığı en büyük zorlu zaferiydi. Tutuşundaki sertlik artık yumuşadı. Kızın kolları boynuna dolanırken, adamın elleri kızın belini çoktan ezberlemişti. Soluksuz yaşadıkları o anı nefes alabilmek adına sonlandırdıklarında, bedenleri birbirinden yavaşça ayrıldı. Gözleri kapalıydı. Alnını alnına dayayıp “Kaçma Yaren’im, daha fazla sensizliğe dayanacak gücüm yok benim. Yalvarırım bana evet de.” Dirayeti artık bitmişti. Ağzından çıkacak tek bir kelimeye delicesine muhtaçtı. Erdem’i gerçek dünyaya döndürecek tek bir kelime vardı. O da evetti. Sık soluk alıp verişleri yavaşça düzene giriyordu. Alnı alnındayken gözlerini açmaya korkuyordu. Gözlerini açtığında onun suçlayıcı bakışlarını görmeye tahammül edemezdi.

Sesini duymaya ihtiyacı vardı. Duymalıydı. Görmeden önce duymalıydı. Açamıyordu gözlerini, onun sessizliği adamı korkutmaya başladı.

“Yaren…” dedi derince ve onu içine solurken. “Ağzından çıkacak hayır kelimesi benim kabul edebileceğim bir cevap değil,” dedi umutsuzca. Ses gelmediğinde içten içe korkunun ecele faydası yoktur dedi ve gözlerini yavaşça araladı. Işıl ışıl parlayan gözleriyle ona bakan kızın, bakışlarında gördüğü şey yüreğinin küçük çocuklar gibi coşmasına sağladı.

“Yaren…” Adı içinde bin bir soru barındırıyordu. Yaren başını evet anlamında sallarken dilinden dökülen tek kelime “Evet,” oldu. Hayatı boyunca duyduğu hiçbir evet Erdem için bu kadar anlamlı değildi. Duydukları ile onu kollarının arasına alıp sıkıca sarıldı. Kokusunu buram buram içine çekerken dilinden dökülen tek cümle “Teşekkür ederim,” oldu. Söyledikleri bir yemin, söyleyemedikleri bir dua gibiydi. Hayat

onlar için yeniden başlıyordu.

Loading...
0%