Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@ugurluay

27.BÖLÜM

“Geç kaldım,

Şimdi o kadar zor ki yokluğuna alışmak,

Şimdi o kadar zor ki firkat denizinde yol almak.”

 

Gitti. O geziye Erdem’in karşı çıktığını bilerek, onunla kavga etmelerine rağmen sırf Cihan’ı üzmemek için gitti. Peki, içi rahat, yüreği huzurlu muydu? Elbette hayır. Üstüne bir de Abant’a geldiklerinde Erdem telefon etti.

“Yaren neredesin?”

“Abant’tayım,” dedi huzursuzca. Yaren onunla konuşmaya çalışırken Cihan’ın “Yaren faytona biniyoruz kapat şu telefonu,” diye seslenmesiyle daha başını çeviremeden Erdem telefonu kızın suratına kapattı. Böyle bir tepkiyi beklemeyen Yaren, küçük çapta bir şaşkınlık yaşadı. Elinde tuttuğu telefona gözlerini diktiğinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Aramanın sonlandırıldığına dair ekrandaki yazıyı gördüğünde, yüreğindeki çırpınışlar git gide artmaya başladı. Telefonu yüzüme kapatmış olamaz değil mi? Yok canım o kadar da değil, diye merak ederken bu defa kendisi onu aradı. Telefon çaldı, çaldı ama açan olmadı. Tekrar tekrar aradığında ise sonuç yine farksızdı ve bir cevap yoktu. Mesaj üstüne mesaj attı yine cevap yoktu. İlk defa Erdem konusunda böyle bir şey yaşıyordu. Bu adam ki bir an olsun ondan habersiz duramayan insandı. Neler olduğunu anlamıyordu.

O gezi kıza zehir oldu. Ne gittiğinden bir şey anladı ne de yanındakilere keyifli dakikalar geçirtti. Onlar da kızın suratının asıklığı yüzünden geziyi bırakıp şehir merkezine inmeye karar verdiler.

Yaren nefes alamıyordu. Bu yüzden daha fazla orada duramayacaktı, arkadaşları da onu yalnız bırakmak istemediler. İlk otobüsle İstanbul’a geri dönmeye karar verdiler. Yaren mutsuz, Derya ve Cihan huzursuz, İstanbul’a doğru yol alırken kızın eli telefondan bir an olsun ayrılmıyordu. Aramaları ve mesajları kesintisiz devam ediyordu. Ama birine olsun cevap alamıyordu. İstanbul’a iner inmez saatin geç olmasına bile aldırış etmeden Derya’yı da Cihan’ı da atlatarak Erdem’in evine gitmeye karar verdi. Biraz zor oldu ama sonunda onları atlatmayı başardı. İlk bulduğu taksiye Erdem’in adresini verdi. Onun yanında çalıştığı için daha önce evine bir şeyler göndermek için adresi lazım olmuştu. Bunun böyle bir konuda işine yarayacağını hiç tahmin edemezdi.

Erdem’in evine vardığında aklı ancak çalışmaya başladı. Şimdi bu adama ne diyecekti? Hani şu seni dinlemeyip geziye giden sevgilin vardı ya, o seni deli gibi merak etti ve sırf bu yüzden bu saatte evine geldi mi diyecekti? Ya da mesajlarında yazdığı gibi yüzüne kapatılan telefonun hesabını mı soracaktı?

Taksiden inip kapıya doğru yavaşça ilerlerken gecenin karanlığından saatin epey ilerlemiş olduğunu ancak idrak etti. Heyecandan titreyen parmaklarıyla, yavaşça kapının ziline dokunurken uyumamış olmasını diledi. Zile birkaç defa bastı ama evin içinden duyulan hiçbir hareketlenme olmayınca gözlerini umutsuzca devirdi. Ya uyumuştu ya da evde değildi. Evde mi değildi? Bu saatte onun dışarıda ne işi vardı acaba? Aklına gelenler ile yüreğine kıskançlık tohumları çoktan ekildi. İki elini yumruk yaparak arkasını döndü. Gitmeye hazırlandığı o anlarda tam bir adım atmıştı ki arkasından gelen ses… Ah o ses!

“Yaren,” dedi.

Sesi öyle kırgınlık yüklüydü ki adının her bir harfi içini yakmaya yetti. Az önceki öfkesinden eser kalmadı. Omuzları adının çağrılmasıyla birlikte düşüşe geçti. Gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti. Ah Yaren, ah şimdi ne diyeceksin bakalım?

***

Erdem, muayenehanesinde bu gezi yüzünden Yaren’le tartışmaları sürerken iyiden iyiye geriliyordu. Biraz olsun sakinleşebilmek umuduyla, kızı gerisinde bırakarak kendini dışarı attı. Nefes almalıydı. Onun kalbini kırmak istemiyordu. Onca ikna edici sözüne ve sunduğu seçeneğe rağmen, “Cihan’a söz verdim,” dediği an adamın gözü dönmüştü. Bulunduğu ortam onu boğmaya başladığında nereye gideceğini de ne yapacağını da bilmiyordu. Geriye döndüğündeyse Yaren odada yoktu. Yurda gittiğini düşünerek biraz zaman geçmesini bekledi. Nasıl olsa beni arar, gitmez diye içten içe kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Saatler o kadar ağır geçiyordu ki akrep ile yelkovanın hareketleri arasında sıkışıp kaldı. Daha fazla dayanamayıp onu aradığında itiraf etmeliydi ki, Abant’tayım demesini beklemiyordu. Erdem daha ilk şoku üzerinden atamadan Cihan’ın emir verir gibi konuşması bardağı taşıran son damla oldu. Tek bir laf daha etmeden telefonu Yaren’in suratına kapattı. O kadar öfkeliydi ki o sinirle masanın üzerinde ne var ne yok her şeyi devirip yere saçtı. Nasıl gider? O kadar lafımın üzerine beni üzeceğini bilerek, bana gidiyorum bile demeden nasıl gider? Bu kadar mı değersiz bu kadar mı önemsizim ben? Yaren için kimim? Neyim? Beyni hiç susmuyordu.

Odayı yerle bir ettikten sonra arabaya atladığı gibi evine vardı. Uzaklaşmalıydı. Telefonuna gelen onlarca mesaj ve cevapsız aramayı görmezden geldi. Biliyordu eğer ki ona karşılık verirse geri dönülmez şeyler olacaktı. Yeni başlamış ilişkilerine zarar vermemek için sessiz kalmayı seçti. Ona ne kadar sessizse kendine de bir o kadar gaddardı. Kendini bilmez halde kafasını yastığa koydu. Geçmesi lazımdı saatlerin, bitmesi lazımdı bu kara gecenin, onsuzluğun içinde kaybolmak hiç bu kadar canını yakmamıştı adamın. Bu, bu çok farklıydı. Düşünceleri beynini kemirirken yaşadığı stres ve gerilime dayanamayan gözleri, yavaşça kapanarak uykuya teslim oldu.

Ne kadar uyuduğunu bilmiyordu. Bildiği tek şey şu an beynine doğru bir ok gibi saplanan zilin sesiydi. Uykunun sersemliği üzerindeyken kafasını yastıktan ayırması çok zor oldu. Bin bir zahmet ile çıkmayı başardığı yataktan kapıya doğru sürünürcesine kendini zorlayarak yöneldi. Bu saatte onun evine hangi densiz gelirdi acaba? Gözlerini ovuşturarak kapıyı açtı. İtiraf etmeliydi ki bu densizin Yaren olma ihtimali, ihtimaller dâhilinde bile değildi. Kesin hâlâ uyuyordu ve rüya görüyordu. İnsan mümkün olmayan her şeyi sadece rüyalarında görürdü zaten. Sırtı adama dönük olan Yaren’in gitmeye hazırlandığını fark ettiği anda rüya olmadığını anlamaya, onun gerçek olduğunu bilmeye ihtiyacı vardı. Burada, evinde onun için olduğunu duymaya, bilmeye ve görmeye gerçekten muhtaçtı.

“Yaren,” dedi gördüklerinin hayal dünyasının bir yansıması, gerçekliğin dışında bir rüya olması korkusu ile… Yaren’in sırtı ona dönük ne gidebiliyor ne adama dönebiliyordu. Erdem’se hâlâ gerçek mi rüya mı diye ayır etmeye çalışıyordu. Ya da belki de ayılmaya… Tekrar “Yaren gerçekten sen misin?” diye sordu ümitsiz sesiyle. Yine ne bir yanıt ne bir hareket gördü. Sessiz adımlarla gecenin karanlığında ilerleyip usulca ona yaklaştı. Omuzlarına dokunduğunda vücudunun sıcaklığını ellerinin altında hissetmenin adı huzurdu.

“Buradasın,” dedi özlem yaşadığı bir ana kavuşmanın ruh haliyle. Saçlarının arasına burnunu dayadı. Ah o kokusu adamın mutluluğunun adıydı. Derince içine solurken “Gerçeksin,” diye içini çekti. Onu kendine doğru yavaşça döndürdü. Gözlerini görmeye ihtiyacı vardı. Saatlerdir onu görmüyordu ve çılgınlar gibi özlemişti. Gözlerinde yitip gitmeye ve yaşadıkları tüm kötü şeyleri unutmaya hazırdı. Gözlerini gördüğü an şükür etti. Onun bakışlarında da onu üzdüğü için pişman olduğunu gördüğünde, kafasındaki tüm her şeyi silip attı.

“Erdem ben…” dedi ya sesindeki her şey konuşamadıklarını anlatıyordu. İşaret parmağını dudaklarına dokundurup “Şişt…” diye onu susturdu. Yaren’i zorlamak istemiyordu. Gözlerinde anlatamadıklarını görüyordu. Nedenine, nasılına, niçinine, daha fazlasına gerek yoktu. Suskunluğunu bozma sırası Erdem’deydi. O’ysa zaten gözleri ile her şeyi adama anlattı.

“Öyle bir an geliyor ki Yaren, sessizliğin ömrünü kısaltıp, sensizliğin katili olmak istiyorum. Yaren, ben en çok seni sevdim, en çok seni düşündüm, seni hissettim. Gözünün değdiği her şeyi sevdim. Sevilmenin en güzel yanı sendeki beni hissetmekti. İşte ben her gözlerine baktığımda bunu deli gibi hissediyorum. Sana bu yüzden uzun süre kızgın kalamıyorum. Hissediyorum ama bilmeye, senin sesinden duymaya da ihtiyacım var. Yaren ben senin için kimim, neyim?”

Yaren elleri ile adamın yüzümü avuçlarının arasına aldı. Gözlerinin içine parlayan gözlerle baktı. Belki de ilk defa dilinden onun için adamı cennete kavuşturan sözleri gözlerinin içine korkusuzca bakarak ona bahşetti.

“Bazı adamlar güzel sever. Güzel seven adamlar aşkı hak eder. Sen benim için aşkı hak eden en özel adamsın Erdem,” dedi. Ve gece karanlığını adamın gözünde bir anda aydınlığa bıraktı. Sözleri bittiği an dudakları müptelası olduğu o dudaklara sarılırken, kızın özlediği o büyüleyici kokusu burnuna Erdem’i sarhoş edercesine doluyordu.

Hayat öyle bir oyun oynuyordu ki, onları bir anda cehenneme yolcu ederken, başka bir zaman da cennet bahçelerinde ağırlamaya başlıyordu.

Ah be güzelim, ah be Yaren’im öyle bir geldin ki ömrüme, öyle bir geldin ki yüreğime… Hoş geldin, sen zaten hep hoş geldin bana ve ömrümce hep hoş geleceksin.

Loading...
0%