@ugurluay
|
29.BÖLÜM “Еy gönül, gönlümüzün ԁumаnı, sеvԁаmızın аlаmеtiԁir.” -Mevlana- Erdem’in zamansız evlilik teklifi Yaren’i şaşırttığı kadar korkutmuştu da... Korkuyordu. Yıllar sonra yüzünün gülmeye başlaması ile unutmuş olduğu duyguları tekrar hissetmek, onu yeterince zorlarken şimdi de evlilik teklifi… Bu olmamalıydı, bu kadar erken ve hazırlıksızken olmamalıydı. Evlilik onun gibi kimsesiz, aile kavramını yıllar önce anne babasını toprağa gömerken yerin yedi kat altına gömen bir kız için çok fazlaydı. Yıllar önce evlilik hayallerine kapılıp mutlu olduğunu sandığı o anları tekrar yaşamaya hazır mıydı? Yiğit tarafından ortada bırakıldığı o zamanlar ne kadar da ağırdı? Abisinden sonra Yiğit’in yüreğine indirdiği ağır darbesi onu enkaza döndürmeyi başarmıştı. Güvenebilir miydi tekrar? Yoksa Erdem de Yiğit gibi bırakıp gider miydi onu? Evlenelim, diyerek onu bulutların üzerine çıkartıp sonra da en sert şekilde yere çakılışına seyirci mi kalırdı? Ya abisi, yıllar sonra ortaya çıkmasının ardından yüzsüzce bana borçlusun demesi… Kaldıramıyordu artık yüreği erkeklerin zulmünü. Bu yüzdendi Erdem’e karşı tüm tedirginliği. Yiğit’in sebepsiz terk edişi, abisinin ailesi ile geçirdiği kazadan sonra onu yok sayıp silip atması… Hangisi daha fazla canını yakmıştı? Hatırlamıyordu artık… Zaman acımasızca akıp giderken, acıtarak yaşattıkları vakit ilerledikçe unutulmuyor ama hafifliyordu. Çok uzun süre sonra da hatırlanmıyordu bile. Bu insanoğluna belki de en büyük mükâfattı. Unutmak! İnsan bazen unutmasını bilmeliydi. Yıllarca unutmaya çabalamıştı işte Yaren de… Erdem karşısına çıkıp sevgisini ona hissettirmeyi başardığında, bir şeylerin değişme zamanı geldiğini fark etmişti. Yaren de değişiyordu. Adamın sevgisi ile güç bulup, bakışları ile nefes alıyordu. Düşünceler beynini kemirirken, Erdem’in odaya girişi ile iş yerinde olduğunu daha yeni fark ediyordu. “Yaren, sen iyi misin? Bu suratının hali ne böyle? Bembeyaz olmuşsun.” Sesi endişeli çıktı ağzından. Hemen kızın yanına gelip yüzüne düşen saçlarını gözünün önünden çekerken yanaklarını şefkatle okşamaya başladı. Erdem asla Yiğit gibi olamazdı. Onun gözünde gördüklerini yüreğinde deli gibi hissederken, yersiz korkularını artık bir kenara bırakma zamanının geldiğini anladı. Bir an önce kendini toplamalı, onu daha fazla üzmemeliydi. Erdem gibi güzel seven bir adamı üzmeye hakkı yoktu. Yüreği güzel adamlar en özel duyguları ve hayatları hak ederdi. O Yaren’in güzel seven özel adamıydı. “Ben iyiyim Erdem, endişelenmene sebep olacak bir durum yok. Sabah evden kahvaltı yapmadan çıktım. O yüzden kendimi azıcık kötü hissediyorum. Başım döndü biraz, midem de bir tuhaf… Sadece bu…” “Ah sevgilim ya, neden dikkat etmiyorsun sağlığına?” dedi ve onu kendine yavaşça çekti. Genç kız adamın kolları arasına özlediği mekânına yerleşirken, kokusunun burnuna dolması içindeki tüm ikilemleri silip atmayı başardı. Başı göğsünün misafiri olduğunda, güven yüreğine kuş olup konuyor, benliği huzurla sarıp sarmalanıyordu. Saçlarının arasına bir öpücük kondururken kokusunu derince içine çekerek hapsettiğine şahit olduğunda, içi ürperiyordu. Yaren, gözlerini adamın kucağında huzurla kaptırırken, kolları onun beline çoktan dolandı. Huzuru yudum yudum içerken, kulaklarına dolan telefon sesi, içtiği her bir yudumun zehir gibi boğazını yakacağının habercisiydi. Bilemezdi. Erdem’den ayrılmak istemezken “Telefondaki arkadaş baya ısrarcı, istersen bir bak,” diyen sesiyle onun kollarında biraz olsun kendine geldi. Yavaşça toparlanırken çantasındaki zamansız çalan telefonuna uzandı. Ekrandaki numarayı gördüğünde istemsizce kaşları çatıldı, yüz kasları seğirdi. Bedenininse gerildiğini hissetti. Nerden çıkmıştı şimdi bu? Erdem’in yanındayken üstelik! Kahretsin! Yaren’in gözleri korkuyla dolup taşarken, hâlâ endişeyle elindeki telefona dalmıştı. Adam karşısında ona şüphe ile bakarken kız ne diyeceğini bilmiyordu. “Açmayacak mısın?” diyen sorgu dolu sesi adeta kızı tüketti. Onu daha fazla tedirgin etmemek için günlerdir açmadığı telefona cevap vermek zorunda kaldı. Açmasa Erdem’e nasıl bir cevap vereceğini henüz bilmiyordu. Elleri titreyerek açtığı telefonun ucundaki kişi yıllardır sesini duymadığı abisine aitti. “Efendim,” dedi mesafeli ve bir o kadar uzak sesiyle. “Şükür kavuşturana kardeşim. Bir an yine açmayacaksın zannettim.” “Ne istiyorsun?” “Mesajlarımda ne istediğimi yeterince açıkladığımı düşünüyorum.” “Şu an müsait değilim.” “Yaren, bunu bana borçlu olduğunu ve abin olduğumu biliyorsun.” “Şimdi mi aklına geldi? Neyse, seninle konuşmak istediğimi sanmıyorum. Bir daha aramazsan sevinirim,” dedi ve sözlerini ağzına tıkayarak, konuşmasına izin vermeden telefonu kapattı. Elleri titriyordu. Gözleri dolmuştu. Yıllar sonra arayan abisinin sesini duymanın onu bu kadar sarsacağını tahmin etmezdi. Canı yanıyordu. İçi kanıyordu. Yaren’in halinin tuhaflığı ve telefon konuşmalarından hiçbir şey anlamayan Erdem sorgulayan gözleriyle öylece kaldı. Ne yapacağını bilmez bir haldeydi. Ne ile karşı karşıya olduğunun bile farkında değildi. “Arayan kimdi Yaren?” Kızı bu hale getiren kişinin kim olduğunu deli gibi merak etmişti. “Hiç, hiç kimseydi,” dedi bakışlarını kaçırarak. Benim için bir hiç olan abimdi diye nasıl söylerdi? Kendisi bile bunu yıllardır hazmedemezken ona nasıl söylerdi? Ya kıza sunduğu teklif… Yıllar sonra arayarak okul bitince İzmir’e geri döneceksin ve ailemize yakışan benim uygun gördüğüm kişi ile evleneceksin, demişti. Yaren bunu Erdem’e ne diye açıklayabilirdi? Daha bir abisi olduğunu bile söylememişken bu emrivakii izah edebilir miydi? Aralarında bir şeyler yeni yeni yerine oturmaya başlamışken, bunu ona söyleyip huzursuz etmenin bir anlamı yoktu. “Hiç!” dedi, “Arayan hiç kimseydi.” Artık aynı kanı taşıyor olmanın bir önemi yoktu. Aslında hiç kelimesi abisi için kullanılması gereken en doğru kelimeydi. Ama verdiği cevap Erdem’in hoşuna gitmemiş olacak ki kaşları giderek çatıldı. “Emin misin? Nedense telefondaki bu hiç senin bir anda yerle bir olmana yetti, farkında mısın? Senin için önemli biri olmalı,” dediğinde sesi öfkenin yanında kıskançlığı da barındırıyordu. Bunu artık hissedebiliyordu. Yaren onu üzmek istemiyordu ama şimdi konuşacak bir ruh haline de sahip değildi. “Erdem, inan bana bu şu an konuşmak istediğim bir konu değil,” dedi yalvarır gibi. “Yaren, neden sürekli bir şeylerin dışında bırakıyorsun beni? Tanımak istiyorum seni, neden sana Cihan’dan daha fazla yakın olamıyorum? Eminim o bu hiçin kim olduğunu da, seni neden bu hale soktuğunu da biliyordur. Neden benim bilmem gereken her şeyi o herif bilirken ben bilmiyorum? Neden Yaren? Neden?” diye acı içinde haykırdı. Erdem odanın içinde dolanırken öfke ile ellerini saçlarının arasından geçirdi. Şu an onu duyduğunu bile düşünmüyordu. O kadar sinirlenmişti ki gözü kızı görmüyordu. Sadece bas bas bağırıyor kendi kendine konuşuyordu. Biliyordu. Ağzından çıkanlar onun gerçek düşünceleri değildi. Sadece kızın vermediği cevaplar yüzünden bu haldeydi. Haklıydı haklı olmasına ama henüz kızın bunu sevdiğine anlatacak gücü yoktu. Yaren’in susması adamın öfkesini körüklüyor, sesinin artarak yükselmesine sebep oluyordu. “Daha susacak mısın? Hiçbir şey söylemeyecek misin? Bir açıklama dahi yapmayacak mısın? Kimdi seni arayıp bu kadar huzursuz olmana sebep olan? Neden benim yanımda konuşmaktan çekindin? Ne gizliyorsun benden Yaren?” Masanın önünde eğilmiş bir halde akmaya hazırlık yapan gözlerine hiddetle bakarken, odanın içinde yankılanan bir ses bu tartışmanın şimdilik burada kapandığını gösteriyordu. “Erdem, yanlış bir zamanda mı geldim?” |
0% |