@ugurluay
|
31.BÖLÜM “Duyԁumki kаpımа gеlmiş, tokmаk olmаԁığı için kаpıyа vurmаԁаn gеri ԁönmüşsün. Bilmеz misin, kаlp kаpısının tokmаğа ihtiyаcı yoktur; o аncаk içеriԁеn аçılır.” -Mevlana- “Biliyor musun aslında adam söylediklerinin hepsinde sonuna kadar haklı, maşallah fosseptik çukuru gibi bir hayatım var. Daha ben kendi hayatımda, kendime bile bir yer edinememişken ona nasıl yer açayım? Saçma… Gerçekten çok saçma…” dedi elindeki bardağı ani bir hareketle başına bir dikişte kaldırdı. Boğazından aşağıya inen sıvı artık canını yakmıyor dahası giderek gevşemesini sağlıyordu. Vücudunda baş göstermeye başlayan rahatlık, keyfini yerine getirirken moralinin düzeldiğini hissediyordu. Dili dolanarak anlattıkları, karşısında duran barmenin pek de umurunda değil gibiydi. Yıllar önce buraya neden geldiğini hatırladı. Cihan ile burada tanıştıkları canlandı gözünde. Sabah gözünü onun evinde açtığında saçma sapan bir hata yaptığını düşünerek adamın yüzüne bir süre bakamadığını anımsadı. O gece neler olup bittiğini sarhoş olduğundan sebep hatırlayamadığı için binlerce kez lanet etmişti kendine. Nasıl bir insan kendini kaybederek o kadar içerdi ki? Hem de içkiye alışık olmayan bir bünyeye sahipken… Tabi ki sevgilisinden evlenme teklifi aldıktan kısa süre sonra sebepsizce terk edilen bir insan evladı, yani Yaren. Kimse bilmezdi, bilselerdi de anlayacaklarını sanmıyordu. Cihan onun için her zaman daha fazlasıydı. Kaybettiği babasının üzerindeki kolu kanadı, annesinin sıcacık şefkati, hayatta olsa da yanında olmayan abisinin merhametini verirken, Yaren onun cancağızı, zamansız kaybettiği meleği oluyordu. Çektiği vicdan azabını bir nebze de olsa azaltmak için çabalıyordu. “Yıllar önce bu barda tanıştık Cihan’la. Yiğit’in terk edişi ile kendimi içkide kaybettiğim o gecede çekip almıştı beni buralardan. Ertesi sabah beni karşısına alıp uzun uzun konuşup akıl vermişti. O günden sonra onun hikâyesi benim hikâyem, benim hikâyem onun hayatı oldu. Kader dedik yollarımızın kesişmesine ve o gün bugündür yan yanayız, her zaman da olacağı gibi… Ama bu gece yanımda hiç kimseyi istemedim. Anlıyor musun beni?” diyerek elindeki bardağı masaya vurup barmenin dikkatini çekmeye çalıştı. Gözleri hafiften kaymaya başlayan kız sarhoşluğun verdiği etkiyle kelimelerinin giderek yayılmaya başladığının farkında değildi. Elleriyle yüzünü sıvazlayıp derin bir iç çekti. Kaşları çatık bir halde ciddi olmaya çalışarak konuşmasına devam etti. Barmen gözlerini bir boş bardağa, bir de çakır keyif olan kıza çevirip dikkatle bakıyordu. Tamam, biraz fazla kaçırmış olabilirdi ama olsun bu gece her şeyi herkesi unutmak istiyordu. Telefonu aralıksız defalarca çalsa da umursayacak halde değildi. Sesini kapattı. Bu gece hiç kimseyle konuşmak istemiyordu. Gücü yoktu, hazmedemediği gerçekler ile yüzleşmeye… Hatırlamak bu kadar can yakarken dillendirmek onu kim bilir ne hale getirirdi? Yapamazdı. Yapmadı da… “Hızlı gidiyorsun Yaren…” “Ooo beni de unutmamış beyimiz. Bakıyorum da adımı da hatırlıyorsun. Çok uzun zaman oldu Can…” “Cihan’ın haberi var mı burada olduğundan?” “Of Can, yıllar geçse de hâlâ sinir bozucusun.” “Kişiye göre değişir.” “Şişt…” derken işaret parmağını dudaklarının üzerine götürmeye çalıştı. Öne doğru hafifçe eğilip sır verir gibi sessiz olmaya özen göstererek, “Bak bir bakayım bana, yine burada olduğumu hemen Cihan’a yetiştirmeyeceksin değil mi?” dedi. Barmen Cihan’ın çok yakın arkadaşıydı. Cihan ile tanışmalarının ardından ne zaman buraya gelse bir anda tepesinde Cihan’ı bulmaya başlamıştı. Bay barmen kızın bu mekâna adım attığını anında ona haber veriyordu. Cihan da kolundan tutup sürükleyerek onu oradan çıkarıyordu. Hâlâ gelmediğine göre bu kez haber vermeyi akıl edememiş olmalıydı. “Bugün sana torpil geçtim diyelim, ama şansını zorladığını hissediyorum. Bu kadar yeter Yaren, yeteri kadar arayı kapattığını düşünüyorum. İyi niyetimi istersen suiistimal etme. Sana başka içki yok.” “Çok konuşuyorsun Can, dilin değil elin çalışsın. Bir tane daha istiyorum,” dedi ve bardağı masaya sertçe vurdu. Sinirleri giderek bozulmaya başladı. Herkesin onunla ilgili söyleyecek bir şeyleri vardı. Bu durum artık iyice canını sıkıyordu. Can, kızın yüzüne hoşnut olmayan bir bakış atarak elindeki bardağı kabaca çekip aldı. Olay çıkmasını istemediğinin farkındaydı ama yapacak bir şey yoktu, kimsenin ona ne yapacağını söylemesine ihtiyacı yoktu. Aynı sertlikle önüne konan bardağa göz ucuyla bakıp umursamaz bir şekilde dans eden insanları seyretmeye başladı. Hiç kimse, hiçbir şey umurunda değildi. Unutmak istiyordu. Hatırlamak canını yakarken unutmak için her şeyi yapmaya razıydı. *** Üst üste gelen felaketlerin ardına bir de sen neden eklendin be güzelim? Kolay mı sanıyorsun? Beni o kadar güçlü mü görüyorsun? Tüm bunlara dayanabileceğimi mi düşünüyorsun? Bize dair olan bir felakete nefesimin yeteceğine nasıl inanırsın? Olmadı sevgilim, bu son bize yakışmadı. Anla beni sevgilim kıskandım. Kıskançlık gözümü öyle kör etti ki ağzımdan çıkan kelimelerin beynime ulaşması çok zamanımı aldı. Yaşananlar benim için çok fazlaydı. Her şey üst üste geldi. Cihan’ı kabullenemezken Tamer’in seni benden korumak istemesi öfkemi körükledi. Üstüne bir de esrarengiz telefonlar ve senden alamadığım cevaplar birikti. Ağzımdan dökülen o kelimeler öfke ile ansızın çıkıp gitti. Yoksa ben nasıl söylerdim o kelimeleri sana, senin canını bile isteye nasıl yakardım? Canını, canımı nasıl tüketirdim? Suratıma attığın tokat ile kendime o anda geldim. Pişmandım ama her şey için çok geçti. Hissediyordum. Ayrılık çanları çalıyordu sevdamız için, gözlerin bitmez dese de soğuk duvarlar örülmüştü bir kere, kulaklarımı tıkasam da faydasız, hissediyordum ayrılık bizi çağırıyordu. Yaren o sözlerin hiçbirini hak etmezken, Erdem o tokattan daha fazlasını hak etmişti. Söylediği son sözler ise yüreğine ateşli bir ok gibi saplandı. Onun dili ile söyledikleri adamın kalbinde hâlâ alev alev yanıyordu. Sonuna kadar ne yapsa ne dese haklıydı. Arkasından koşsa da ona yetişemedi. Defalarca aradı, mesajlar attı ama kız ona cevap vermedi. Aramalarının ve mesajlarının cevapsız kalması Erdem’i giderek korkutmaya başladı. Saat gece yarısını bulduğu halde, hâlâ Yaren’e ulaşamadığı için yüreği daralıyordu. Ofiste deli danalar gibi dolaşıyordu. Aralıksız attığı mesajlar ve aramalarına son vermiyordu. Bu kız neredeydi? Erdem kendini yiyip bitirirken ofisin kapısı birden sertçe açıldı. Kapıda gördüğü kişi pek de görmeyi istediği bir yüz değildi. “Yaren nerede?” dedi. Hiddetle üzerine yürüyüp yakasından tutarak onu sarsmaya başladı. Karşısında Cihan’ı görmek gergin olan sinirlerinin artık kopma noktasına geldiğini gösteriyordu. Her şeyin başlangıcı bu adam değil miydi zaten? O Yaren’e bu kadar yakın olmasaydı, onların arasındakinin ne olduğunu bilseydi, asla tepkisi böyle büyük olmazdı. Sabrederdi, anlatmasını beklerdi ama geçen zaman içinde ikisi arasındaki bilinmezlikte kayboldu. Sabırsızlığı ve kıskançlığının asıl sebebi aslında bu adamdı. Erdem de içindeki öfke ve kıskançlığa sonunda yenilerek, onun yakasından tutup geriye doğru ittirmeye çalıştı. “Sana ne ulan Yaren’den? Ne diye çıkıp duruyorsun sürekli karşıma, ecelin benim elimden olacak, farkında değilsin,” dedi ve suratına sert bir yumruk indirdi. Geriye doğru sendeleyen Cihan’ın hiç de geri çekilmeye niyeti yoktu. “Sana Yaren nerede dedim?” dedi ve hiç beklemediği bir hızda yüzünde yumruğunun acısını hissetti. Yere yıkılırken ayağı koltuğa takıldı ve geriye doğru sert bir şekilde düştü. Daha düştüğü yerden kalkamadan, Erdem yakasından tutup suratına bir yumruk daha geçirdi. “En son buraya geldi. Saatlerdir ondan haber alamıyorum. Telefonumu açmıyor. Yıllardır bir kere olsun telefonumu açmamazlık yapmayan kız neden şimdi telefonumu açmıyor? Söyle ne yaptın kıza?” diye hesap soran adamın suratına bir yumruk daha geçirmeye hazırlanıyordu. “Bilmiyorum…” diyen sözleri yumruğunun havada asılı kalmasına sebep oldu. Kaşlarını sorgular gibi çatarken bıkkınlık ve çaresizlik yüzüne yansıdı. Cihan, Erdem’i bulunduğu yerden geriye doğru ittirdi ve ayağa kalktı. Derin nefes alıp veriyor sakinleşmeye çalışıyordu. Sırtını düşmesine sebep olan koltuğa dayanırken, onun sessizliğine karşı konuşması gerektiğini anladı. “Biz biraz tartıştık. Ben ona söylememem gereken şeyleri söyledim. Sabahtan bu yana ona ulaşmaya çalışıyorum. Ama telefonlarıma cevap vermiyor.” “Sen nasıl adi bir herifsin, ne dedin de o kız benim aramalarıma bile cevap vermiyor!” “Senin yüzünden, sizin bilinmezliklerinizin yüzünden, bizi ne hale getirdin? Bak ve yaptıklarınla iftihar et,” diye ellerini iki yanına açıp kendini gösterirken haykırdı. “Sizi ben değil, sen bu hale getirdin. Bir günah keçisi arıyorsan koçum, dön de bir aynaya bak. İlişkinizin katilini göreceksin.” Canı acıyordu ve Yaren ortalarda yoktu. Cihan’ın yanında da değilse neredeydi? Erdem iç çekişleri arasında sırtı koltuğa yaslanmış bir şekilde başını ellerinin arasına alıp düşünürken, yüreğini bir telaş dalgası alıp gitti. Tam o sırada Cihan’ın telefonunun sesi odanın içinde yankılandı. Erdem bir umut ona doğru bakarken, Cihan sanki yanında hiç kimse yok gibi bir umursamazlıkla telefonunu açtı. “Efendim.” “Orada mı?” “Can, sakın bırakma onu, ben gelene kadar göz kulak ol. Ben hemen geliyorum,” dedi ve telefonu zaman kaybetmeden kapattı. Can da kimdi? Yaren için mi arıyordu? Peki, Yaren neredeydi? Koşar adım çıkmaya hazırlanıyordu ki Erdem de ayaklandı. Cihan adamın da çıkmak için hazırlık yaptığını görünce ansızın elini havaya kaldırıp onu durdurdu. “Sakın Erdem, sakın, bir adım daha atarsan sana dünyayı dar ederim.” “Ben de geliyorum Cihan, buna engel olamazsın.” “Emin misin?” “Cihan onun bana ihtiyacı var sana değil. İşte tam da bu yüzden ben de geliyorum.” “Onun sana değil bana ihtiyacı var. Ve bu geceden sonra senin onun yakınında tek bir soluk dahi aldığını duyarsam bu senin için hiç iyi olmaz.” “Beni tehdit mi ediyorsun? Daha da önemlisi bu tehdidinin beni durdurabileceğini mi sanıyorsun?” “Nasıl istersen öyle anla Erdem, sen ona iyi gelmiyorsun. O bu gece oraya gitmişse sen onun için bitmişsin demektir. Unutmaya gitmiş. Seni de yaşattıklarını da… Onu rahat bırak. Ona bunu borçlusun Erdem, uzak dur ondan. Senin dengesizliklerini kaldıramayacak kadar yorgun bir hayata sahip o…” Onun sözlerine asla pabuç bırakmazdı ama Cihan da söylediklerinde haklıydı. Erdem, istemese de kızın bu hale gelmesine sebep olmuştu. Cihan onun cevabının olmadığını anladığında “Güzel ben de öyle tahmin etmiştim zaten,” dedi ve çıkıp gitti. Gözleri yerde düşünürken beyninde sorular dolanıp duruyordu. Can kimdi? Yaren neredeydi? Yıllar sonra gittiği yer neresiydi? Ve bunu yine Cihan nasıl biliyordu? İçinde dolup taşan merak giderek öfkelenmesine sebep oluyordu. Kıskançlık ise yine yüreğini ele geçirip nefes almasına engel oluyordu. Peki, Erdem buna ne kadar dayanabilirdi? |
0% |