@ugurluay
|
34.BÖLÜM “Sеn bеnim; bugünümе şükür vе yаrınımа ԁuа еԁişim, аzlа yеtinişim, çoğа göz ԁikmеyişimsin.” -Mevlana- Yaren’in çıkmazları vardı. İçinden çıkamadığı, çözüm üretemediği, nefesinin tükendiği anlarda yol almak zorunda kaldığı ama her şeye rağmen hayatına devam ettiği. İşte tam olarak böyle bir anın içindeydi. Gitmeliydi. Erdem’in ofisinde yaşadıkları o büyük tartışmanın ardından hemen abisini arayıp sadece iki kelime konuştu. “Geri dönüyorum.” Telefonun ucundaki adam kardeşinin soluksuz söylediği cümlesine şaşırmadı. Neden, ne zaman demedi? Yaren’in sabırsızca tek solukta ettiği iki kelime lafa, o tek kelime cevap verdi. “Tamam.” Başka söze ne gerek vardı? Onun keyfi yerinde olarak verdiği cevap kızın fena halde canını sıkmıştı. Abisinin telefondaki sessizliğini, kızı çaresizliği kovalarken daha fazla beklemenin anlamsız olduğunu düşündü ve telefonu suratına bir hışımla kapattı. Yıllardır yüzünü bırak, birbirinin seslerini bile duymayan iki kardeşin, birbirlerine söyleyecek sözünün bitmesi ne acıydı. Kimseyle konuşmak istememişti. Yıllar önce bir keder batağına sürüklenirken kendini attığı bir barda, yıllar sonra daha beter halde kendini bulmuştu. O gece bardağın dibini görerek sabahlamak, kaybolmak dahası yok olmak istemişti. Gecenin başında daha kötüsü olamaz derken, gecenin sonunda kaderinin ona hazırladığı muhteşem sürprizli sonu hiç düşünemedi. Bunu acı bir tecrübe ile öğrenmesi ise zamanla oldu. Gecenin sonunda Erdem’le yaşanan muhteşem final, içindeki son umut kırıntısı da toz edip uçurdu. Erdem’in gözlerinde gördüğü ihanet suçlaması ve onunla yaşadıklarına dair pişmanlık sözleri ipin koptuğu an oldu. Artık hiçbir şey onu durduramazdı. Bu kadar kırılıp döküldükten sonra ne Yaren’den Erdem’e eş, ne de adamdan kıza sıcak bir yuva olurdu. Bu saatten sonra asla biz olamazlardı, olmayacaklardı da… Anlamak istediğini anlamasını sağladı ve onu kendinden sonsuza kadar uzaklaştırmayı başardı. Vazgeçti, korktu ve artık geçmişine geri dönüyordu. Hayallerini, umutlarını bir daha yeşermemek üzere kökünden koparıp atmıştı. Şimdi bir otobüs terminalinde gidişini istemese de kabullenmiş olan Cihan’a melül melül bakıyordu. Cihan ile yapacağı veda ise belki de en zoruydu. Onu ardında bırakmak, kız kardeşi yerine koyarak koruyup kollamışken, candan gönüllü ailesi olmuşken, ona bu üzüntüyü yaşatmak belki de insafsızlıktı ama mecburdu. Cihan’ın da artık önüne bakması lazımdı. Kara bir gölge gibi çökmüştü adamın üzerine, hayatını ona adamış, geleceğini kıza göre şekillendirmeye devam ediyordu. Cihan’ın hayatında Yaren oldukça o asla bir başkasını hayatına sokmayacak, bir başkası ile BİZ olmayı denemeyecekti. Gidiyordu, herkesin daha iyi ve mutlu olması için gidiyordu. Cihan “Emin misin Yaren?” diye sorduğunda o çoktan allak bullak olmuştu. Emin miydi gerçekten? Emin olmasa ne olacaktı? Başka bir çaresi mi vardı? “Bunu daha önce de konuştuk Cihan, mecburum artık buna, kalamam daha fazla buralarda. İnan buna gücüm yok artık. İstanbul’da alacağım soluk sona erdi. Gitmekten başka çarem yok benim. Ben kırık döküğüm, yaralıyım, ne onu ne de kendimi bu saatten sonra mutlu edemem. Ben mutlu değilken onu mutsuzluğuma çekip hapsedemem. O yüzden gitmeliyim Cihan, ardıma bile dönüp bakmadan bu şehirden ayrılmalıyım. Onun bensiz mutlu olabilme ihtimaline sığınarak çekip gitmeliyim.” “Ama…” dese de daha fazla konuşmasına izin veremezdi. Zordu bırakıp gitmek. Geri dönmem dediği, yıllardır ayak basmadığı o şehre, şimdi ardında bıraktığı Erdem yüzünden geri dönmek. Zordu, hem de ölesiye… “Lütfen Cihan, senin tek bir kelimen sadece işleri daha fazla zorlaştırır. İnan bu bana fayda değil zarar verir. Lütfen!” dedi. Koşarcasına yanından ayrıldı ve otobüse ağlayarak bindi. Gücü yoktu ki hiçbir şeye, o alışık değildi ki vedalara… Annesi, babası ile bile vedalaşamamıştı o… Şimdi gözyaşları yanaklarından süzüm süzüm süzülürken, ateşten demir bir bilyeyi yutkunarak konuşuyordu. Keşke seni hiç tanımasaydım ve o gün karşıma hiç çıkmasaydın, diye iç geçirdi. Elini can dostu Cihan’a elveda der gibi sallarken gözleri yaşadıklarına ve onu bekleyen acımasız geleceğe isyan ediyordu. Hayalini konuk ediyorsam hâlâ zihnimde, hasretinin kokusu burnumu sızlatmaya başladıysa daha şimdiden, can yakıyorsa yokluğun, ne kadar kızgın ne kadar kırgın olsam da, sen duymasan da itiraf ediyorum. Seni hissettiğinden daha fazla seviyorum Erdem. Hangi hava, hangi mevsim getirdi seni bana? Hangi rüzgâr fısıldadı yüreğime işleyen ismini kulağıma? Bilmiyorum… Tek bildiğim seni çok seviyorum. Vazgeçecek kadar çok, kaybolduğum geçmişimde seni yok edemeyecek kadar çok… |
0% |