Yeni Üyelik
40.
Bölüm

40. Bölüm

@ugurluay

40.BÖLÜM

“Her şey üstüne gelip,

Seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde;

SAKIN VAZGEÇME!

Çünkü orası kaderinin değişeceği yerdir.”

-Mevlana-

“Cihan, yeter artık! Dur dedin durdum ama buraya kadardı, artık duramam! Ölüyorum ben burada, farkında değil misin? Nefes alamıyorum. Yaren’in o halini gördüğüm an bittim, tükendim! Allah kahretsin, her şey benim yüzümden oldu. Kaybediyorum onu Cihan, yeterince bekledim! Ben onun bunları yaşamasına sessizce seyirci kalamam.”

“Erdem, aptal herif her şeyi mahvedeceksin! Oraya gitmen Yaren’i sadece zor duruma düşürecek. Sakın gitme dedim sana! Duydun mu beni? Sakın gitme!”

“Duymuyorum seni Cihan! Ben sevdiğim kızın başkasıyla, hem de bir koca adayıyla oturmasına seyirci kalacak biri miyim? İsterse dünya yıkılsın umurumda değil. Gerekirse kolundan sürükler çıkarırım onu oradan, ama benim sevdiğim kadın, gözümün helali benim olmadığım masada yeterince oturdu,” dedi ve Cihan’ın söyleyeceklerini dahi dinlemeden telefonu kapattı.

Gözünün helali, kalbinin tek sahibi, sevdiğim dediği gönlünün tek yareni, Yaren’i başka bir adamla evlendirilmek üzere tanıştırılmak için bir masaya oturtuluyordu. Bütün bunlar bir film değildi ve o daha fazla izlemeyecekti. Gemileri yakmıştı, artık hiçbir şey umurunda değildi. Evet, Cihan bir iyilik yapmış kızın gideceği restoranın adını öğrenip ona söylemişti fakat bundan sonrası Erdem için sadece kendi inisiyatifindeydi.

Yaren’in o restorana girerkenki halini, ölüme gider gibi suratının ifadesini gördüğü an, onun için sabır tükenmiş ve her şey bitmişti. Gerekirse tüm dünyayı yakar, yıkıp geçer ama kızın orada onsuz bir nefes daha almasına bir dakika dahi izin veremezdi.

Yaren, Erdem’in sevdiğiydi, başka bir gözün ona farklı duygular ile değmesine asla müsaade etmeyecekti. Abisi, yengesi, sülalesi bilsin, Yaren karşı bile çıksa şu saatten sonra hiçbir şey aşkını haykırmasına engel olamazdı. Kimse, hiç kimse artık onu durduramazdı.

***

Yaklaşık bir saattir tırnaklarının izi Yiğit’in suratında bir sanat icra etmediyse, bunun tek sebebi Yaren’in kendini sakinleştirmesi ve ortada dönen dolabın ne olduğunu öğrenme çabası yüzündendi. Genç kız üstün başarısını alkışlamalıydı. O ki asla bu kadar sabırlı bir insan değildi. Hayat kendi çemberinin içinde döndürürken varlığını, bunu da öğretiyordu demek ki.

Yaren, önünde duran tabaktaki yemeklerin canına okurken, aklında beliren tek şey Yiğit’in paramparça etmeye hevesli olduğu yüzüydü. Yaşananları hatırlıyordu, parçaları bir araya getirerek birleştirmeye çalışıyordu. Bir bağlantı kurmaya çalışıyordu.

Yiğit, Yağız abisini nasıl bulmuştu? Ece, o bunu mutlaka biliyordu. Tabi ya… Aklına gelenler ile bakışlarını suçlarcasına birden Ece’ye çevirdi. Zihninden geçenleri gözünden okumuş olmalı ki yengesinin gözleri özür diler gibiydi. Kızın sertliğini ve öfkesini hissettikçe bedeni oturduğu sandalyede küçüldükçe küçüldü.

Ece, Yiğit’i tanıyordu. En azından lise yıllarında onun kıza yakınlaşma çabalarını, ama Yaren’in ona ilgisi olmadığını biliyordu. Peki, neden sessiz kalmıştı? Neden abisine Yaren bu evliliği istemez dememişti? Ah bu da soruydu yani, abisi bunu öğrenmiş ise eğer Ece’yi mi dinlerdi? O öz kardeşine kulaklarını tıkamış adamdı, karısının sözleri mi etkileyecek, durduracak, yapacaklarından alıkoyacaktı onu? Amaç zaten Yaren’in hayatını altüst edip zor olanı yaşatarak daha fazla çıkmaza sokmak değil miydi? Gerçekten abisi ve Yiğit ikilisi kızın gözünde birbirini tamamlamış intikam melekleri gibiydiler. Yaren ise bu intikamın tek kurbanıydı.

Dur Yaren, sabır Yaren, işin aslı nedir bir öğren bakalım bu ortaklığın, bu yakınlığın altında yatan başka şeyler de var mı? Sırf aklındaki soruların yanıtlarını öğrenmek için susuyor ve tabaktaki şaheseri olan Yiğit’in canını okuma adlı sanat eserine geri dönüyordu. Gerçeğini parçalamak için doğru zaman gelinceye kadar, işkence yemeklerinin kaderiydi. İşte o zaman beni hiç kimse durduramayacak, diye kendi kendine söylenirken ortama düşen bir ses kızın tüm vücudunun histerik bir şekilde titremesine sebep oldu.

“Herkese iyi akşamlar,” dedi ve Yaren o an başını ansızın kaldırdı. Gözleri Erdem’in gözlerine değdiği anda değişti dünyanın saati, takvimi, mevsimi… Bir anda birbirlerine özlemle bakan bir çift göz, tepetaklak etti masanın tüm dengesini.

Erdem, burada, İzmir’de ve tam da karşısındaydı. Ölmüştü de haberi mi yoktu, yoksa masada çok yemekten horlaya horlaya uyuyup kalmıştı da bir rüyanın içinde mi dolaşıyordu anlamaya çalıştı. Gözlerini birkaç kez kapatıp açtı, kendine bir çimdik attı ama değişen tek şey Ece’nin her saniye daha fazla açılan gözleriydi. Erdem aynı yerindeydi, hem de hükümet duvarı gibi…

Yaren’in şaşkınlığını fırsat bilen Erdem, birkaç adım atıp şimdi de tepesinde dikiliyordu. Ne yapmaya çalışıyor bu adam, diye düşünürken arkasından ona sarılıp boynuna başını gömdü. Kokusunu içine derince çekerken, boyun köküne kızın başını döndürecek özlediği efsunkâr minik ama hasret kokan bir buse kondurdu. Sonra kokusunu kızdan çekip alırken tekrar doğruldu. Yağız öfke saçan gözlerle onlara bakarken, Yiğit’in elinin masanın üzerinde sinirden yumruk olduğunu gördü. Bu işin sonu hiç iyiye gitmiyordu. Yaren iyice tuhaflaştı. Hayatı herkesin gelip geçtiği, her aklına esenin ahkâm kestiği bir alan haline dönüşmüştü. Ve Yaren bu durumdan giderek daha da rahatsız olmaya başladı.

Erdem, “Çok geç kalmadım değil mi?” diye sorarken sanki davetliymiş de geciktiği için özür diliyormuş gibi çıktı sesi. Yaren neye geç kalıp kalmadığını sorgulayan bakışlarını ona döndürürken, masadaki herkes şaşkın bir halde kızdan bir açıklama bekliyordu.

Oysa bir açıklama yoktu. Yaren kendi bile ne olduğunu bilmiyordu… Onu terk eden adamın hem de ihanetle suçlayıp terk eden adamın, ayrıldıktan sonra nasıl böyle hiçbir şey olmamış gibi davrandığını da, İzmir’de ne aradığını da bilmiyordu. Ya da onu nasıl bulduğunu, burada olduğunu nasıl bildiğini bilmiyordu? Ailesinin karşısına ona haber bile vermeden bu şekilde çıkmaya nasıl cesaret ederdi? İşin içinden çıkamıyordu. Erdem, yüzsüzlüğü eline almış bir de abisine dönerek arsızca kendini mi tanıtıyordu yoksa ona mı öyle geliyordu? Yok, yok bu adam kesin canına susamış olmalıydı. Yoksa bunun başka bir izahı olamazdı.

“Ben Erdem Dinçer, Yaren’in…” dedi ya, genç kız orada öylece hiçbir şey yapmadan daha fazla duramazdı ve panikle lafa girdi. “Arkadaşım…” dedi tek nefeste. Bu gece burada bir aile faciası gerçekleşmesini istemiyordu.

Erdem kızın söylediklerine sinirlenmiş olmalıydı ki, ona dönüp gözleri ile “Ne yapıyorsun” diye adeta hesap soruyordu.

Erdem, bakışlarını kızdan çekmeden Yağız’a elini uzatırken, kaldığı yerden cümlesini tamamlamaya devam etti. “Ben Yaren için arkadaşlığın üstünde olabilecek tek adayım. O benim gözümün helali, gönlümün tek Yaren’idir,” derken gözleri önce kızın abisine oradan da Yiğit’e dönmüş öfke kusuyordu. Sözleri ortama sert bir şekilde inerken Yaren gözlerini masaya bıkkınlıkla döndürdü ve “Bittim ben…” bakışlarını atmaya başladı.

Gücü tükeniyordu. Bu ona biraz fazla olmuştu. Bu masada bu durumda olmamalıydı. Herkesin gözleri ona yönelmişken bakışlarının altında ezilmeye başladı. Masadakiler ondan bir açıklama bekler havasına bürünmüşken, kız ne diyeceğini bilemedi. Neredeyse hepsi istediği gibi hayatında söz sahibiyken, şimdi bir de ondan açıklama mı bekliyordu bu insan evlatları? Hem de hiçbiri tek bir açıklamayı bile hak etmezken…

Yağız “Yaren neler oluyor burada? Bu da ne demek şimdi?” diye haykırarak sandalyesinden ayağa fırladığında onun hakaret dolu bakışları bardağı taşıran son damla oldu.

Yaren, ellerini masaya koydu ve güç alarak ayağa kalkarken içinde deli gibi bir meydan okuma isteği dolup taştı.

Tamam, her şey bitti buraya kadar, hayatımın iplerini elime alma zamanı geldi artık.

Ne Erdem, ne abisi ne de Yiğit, onun hayatını elinde bir oyuncak gibi evirip çeviremeyecekti. Hakları yoktu buna, önce kırıp döküp kenara fırlatıp sonra benimsin demeye hiç kimsenin hakkı yoktu. Buna artık izin vermeyecekti. Ayağa kalktı ve ondan hesap bekleyen tüm gözlere öfke ile baktı. Ve sonra da…

Loading...
0%