@ugurluay
|
43.BÖLÜM “Hüzün seferine çıktı yüreğim, Gözyaşlarım ile yıkandı geçtiğim bütün yollar... Ayaklarım iz bırakmıyor artık hayatıma, Kaderim silik yazılmış, görünmüyor, bilinmiyor, hissedilmiyorum… Tıpkı benim gibi, tıpkı şimdim, bugünüm, yarınım, bu anım gibi…” Hata… Cihan’ın en büyük hatalarından biriydi Erdem’i İzmir’e göndermek. Yaren’in onu sevdiğini daha ilk ondan bahsettiği gün, gözlerinin ışıl ışıl parlamasından anlamıştı. Başlarda sadece sığınma isteği, tutunma ihtiyacı, birine ait olmak istediğini düşünmüştü. Zamanla bunun da geçeceğine inanmıştı. Ama zamanla vazgeçecek diye düşündüğü kız şimdi ona sırılsıklam âşık olmuştu. Her ne kadar Erdem’e yardım etmek istemese de Yaren’in gözünde gördüğü umut ışığını tekrar yitirmemesi için ona yardım etmeye karar vermişti. Cihan için önemli olan Yaren’in yıllar önce kaybettiği gerçek gülüşünü geri kazanmasıydı. Her ne kadar başlarda inkâr etse de bunu sağlayabilecek tek insanın Erdem olduğunu biliyordu. İzmir’e onu gönderdiği an aslında ne kadar da büyük bir hata yaptığını anladı. Erdem’in heyecanlı ve tez canlı olması, Cihan’ın planlarını altüst etmişti. Ona sakin olmasını söyledikçe adam çılgına dönüyordu. Yaren’in yerini söyleyerek büyük bir hata yaptığını kabul ediyordu. Ortalığı karıştırmasından ve kızı tamamen tüketmesinden korkuyordu. Var olan şansını da yaptığı dengesizlikler ile kaybetmemesi için Erdem’in peşinden İzmir’e o da geldi. Yaren ile telefonda konuşmalarının ardından Erdem’in yerinde durmayacağını ve bir saçmalık yapacağını anlamıştı. Onu engellemek için restorana gittiğinde her şey için çok geçti. Yaren’i restoranın içinde karşısındakilere bağırırken gördüğünde, yanına gitmeyi ve onu oradan çekip kurtarmayı deli gibi istedi. Ama sebebini bilmediği, görünmeyen bir el adeta onu tuttu. Yaren’i uzaktan izlerken bir adım dahi atıp yanına yaklaşamadı. Onu ilk defa bu kadar çıldırmış ve gözü dönmüş bir halde görüyordu. İlk defa onun içindeki hesaplaşmasına saygı duydu. İzin verdi. Sırtındaki geçmiş yükünü yüreğinden atmasına sessiz kaldı. Uzaktan izinsiz bir seyirci gibi yaşananları izledi. Masa başında kıza pişmanlık ile bakan gözleri gördü. Abisini, Erdem’i ve Yiğit’i… Yiğit’i tanıyordu. Adının anlamını karakterine yansıtamamış şerefsizin tekiydi. Onu o masanın başında Yaren’in evleneceği kişi olarak görmek nedense Cihan’ı şaşırtmadı. Böyle bir kalleşlik ancak onun gibi bir adama yakışırdı. Adam! O ve adamlık yan yana geldiğinde sayının soluna yazılan sıfır gibi o kelime de onun adının yanında anlamını yitiriyor, karakteri sayesinde değerini kaybediyordu. Yaren’i ilk tanıdığında terkedilmişti. Ailesinin ardından bir de sığındığı adamın onu yarı yolda bırakması ile güven duvarları bir bir yıkılırken yerine koruma zırhları yükselmişti. Cihan o barda Yaren’i gördüğünde onu oradan çekip çıkarırken yemin etmişti. Onu ömrünün sonuna kadar koruyacaktı. Melek’ine yapamadığı abiliği ona yapacaktı. Yaren adamın vicdanının son şansıydı. Onu kaybedemezdi. O gece kendinde değilken anlatmıştı hayatını, ailesini, korkularını, kendisi ile ilgili her şeyi, tüm ayrıntılarıyla öğrenmişti tüm yaralarını… O gece olmasaydı belki de asla Cihan’a kendini anlatmazdı. Onunla konuşmaz, Yiğit’in terk edişinden sonra şimdilerde abi gibi gördüğü adamı o zamanlar asla hayatına almazdı. Ama o geceki karşılaşmaları şerrin hayra dönüşmesi, tesadüfün hayatlara değmesiydi. Yaren’in gözyaşları içinde restorandan koşarak çıkması ile artık seyrin sona erdiğini anlayıp hızlıca kızın peşinden gitti. Onu kimse görmeden bir an önce buradan uzaklaştırmalıydı. Tıpkı o geceki gibi onu buradan da götürmeliydi. Kolundan tutup kendine çektiğinde meleği yüzünü göremedi. Göremese bile varlığını hissettiğinden adı gibi emindi. Başını göğsüne bastırıp “Geçti artık sakinleş…” dedi saçlarını okşayarak. “Geçmiyor…” dedi içi yanarcasına hıçkırıklar içinde ağlarken. Onu taksiye bindirdi ve yola koyuldular. Göğsüne başını yerleştirerek konuşmadan yola devam ettiler. Yıllardır içinde biriken zehri sonunda yüreğinden söküp atmıştı Yaren. Yorgundu, ağlamak istiyordu ve şu an ihtiyacı olan tek şey gözünden süzülüp giden inci taneleri içinde kaybolacağı derin bir sessizlikti. Cihan onu en iyi anlayan insan, can abisi olarak bu isteğine sonuna kadar saygı gösterecekti. O ne zaman isterse aralarındaki sözsüz anlaşma o zaman son bulacaktı. O ne isterse bu saatten sonra o olacaktı. Ama her şeyden önce Cihan’ın teklifini duyacaktı. Onun teklifinin kızı şaşırtacağına adı gibi emindi. Ama başka bir çaresi olduğunu görmediğinden, tüm benliğiyle kabul edeceğine inanıyordu. Yaren için en iyisi buydu ve bunu zamanla o da çok daha iyi anlayacaktı. *** Daha kaç yerinden kırılacaktı ki Yaren’in hayatı? Kaç parçaya ayrılıp, kaç defa tuz buz olacaktı hayalleri? Tükenmişlik, izlerini gözlerinden silmeye çalışırken yüreğine canını yaka yaka kazındı. Ne Erdem’in emrivakisi, ne Yiğit’in saçmalıkları ne de abisinin akıl almaz mecburiyetleri… Yeni hayatında hiçbirine yer yoktu. Yaren’i bu duruma getiren onlardı. Hazır değildi karşılarına bir kez daha dikilmeye, hazır değildi tekrar kırılıp dökülmeye, yanlarında bir dakika daha nefes almaya, daha fazla paramparça olup yok olmaya hazır değildi. Geçmiş hesaplarını sonsuza kadar kapatmıştı belki ama geleceğinden habersiz şu hayatta güvendiği tek insanın kollarında huzura gitmek, sessizliğe, karanlığa gözünü açmak istiyordu. Dermanı yoktu dilinden dökülecek kelimelere… Ardında bıraktıklarını artık düşünmek bile istemiyordu. Geri dönmek ise yüreğini delicesine korkutuyordu. Canının yandığı her anında Cihan karşısına çıkıyordu. Yine onu şaşırtmayarak kızın en zor anında yine onun kollarında nefes alıyordu. Yaren’i şu hayatta hiçbir şey beklemeden seven, koruyan ve iyiliğini, mutluluğunu düşünen tek insan oydu. Neden buradaydı? Nasıl gelmişti? Hiçbir detayı düşünecek gücü yoktu. İrdeleyip sorgulamak şu an yapması gereken en son şeydi. İyi ki gelmiş, iyi ki onu bulmuştu. Eğer o olmasaydı şu an nerede, kimin yanında, ne halde olurdu bilmiyordu. Hıçkırıklar içinde yol alırken Cihan dönüp de ona tek bir kelime etmedi. Sadece başını okşuyor ve yanaklarını amansızca istila eden gözyaşlarını siliyordu. Biliyordu. Onu en iyi Cihan tanıyordu. Neye ihtiyacı var ise kız daha söylemeden bakışından, tek bir sözünden ya da derin sessizliğinden anlardı. O Yaren’in hayattaki en büyük şansıydı. Varlığı belki de ömrüne verilmiş en büyük hediyeydi. Ve hep dediği gibi iyi ki vardı ve iyi ki yanındaydı. Bu enkazın altından onu kaldırabilecek tek insan yine Cihan’dı. Ondan başkası bunu asla başaramazdı. *** Yaren, gözlerini açtığında bir otel odasındaydı. Ani bir hareketle yataktan fırlamaya çalıştığında ise ağzından sızı dolu bir inleme çıktı. “Ah!” diye inlediğinde gözlerinin istemsizce kapanmasına engel olamadı. Kolunda hissettiği acı ve başının dönmesi ile durumunun hiç de iyiye işaret etmediğini anladı. Sesini biraz yüksek çıkarmış olmalıydı ki, karşı koltukta uykuya dalmış Cihan, irkilerek korkuyla ayağa fırladı. “Yaren, ne oldu? İyi misin? Canın mı acıdı?” diye endişe dolu gözlerle koşarak kızın yanına geldi. Yaren dün gece yaşananları hatırlamaya çalışırken elinin sargısı ve koluna takılmış olan serumun hareketini kısıtladığını ve canını yaktığını fark etti. Bir dakika ya, serum mu, sargı mı? Bu serumun ne işi vardı onun kolunda? Hem onun eli neden sargılıydı? Diğer elini alnına götürüp ovarken dün gece neler olup bittiğini hatırlamak için beynini zorluyordu. En son hatırladığı şey korkunç bir hesaplaşmanın ardından Cihan’ın sayesinde gözyaşları eşliğinde bir taksiye binmesiydi. Sonra, sonra… Sonrasında ne olup bittiğini hatırlamıyordu. Ne olmuştu da o bu hale gelmişti? Elini başından çekip küçük suçlu bir çocuk gibi Cihan’a baktı. Yaren’in yüzündeki ifadeden aklından geçenleri anlamış olacak ki “Ne kadar saçmaladığını mı merak ediyorsun?” dedi. Of! İşte kesin yine ortalığı darmaduman etmişti. Ellerini göğsünün altında birleştirip ona ima dolu onaylamayan bakışlar atarken, kolunun izin verdiği ölçüde yatak örtüsünü kafasına çekti. “Saklanmakla kurtulamazsınız küçükhanım,” dedi ve başına örttüğü örtüyü çekiştirmeye başladı. “İki dakika yalnız bırakmaya gelmiyorsun Yaren,” dedi çocukça bir kızgınlıkla. Kız da pes etti ve yavaşça örtüyü başından indirdi. “Özür dilerim,” dedi mahcup bir ifadeyle... Sesi dün gece yaşadığı büyük yıkımın izlerini taşıyordu. Bu hali onun içini acıtmış olacak ki adam yanına oturdu. Kızı kendine çekti ve eline küçük bir öpücük kondurdu. Sonra o elinden tutup gözlerinin içine baktı. Artık Yaren sustu. Bakışları ona çok şey anlatıyordu. Ve birçok şeyi dillendirmeye çalışıyordu. Dinlemesi gerektiğini düşündü. Şu an dün gece hatırlayamadığı süreçte ne yaşadığını bilmeye ihtiyacı vardı. “Cancağızım özür dileme, eğer biri özür dileyecekse o benim. Hatalıyım ve gerçekten tüm samimiyetimle senden özür dilerim,” dedi ve derin bir nefes alıp verdi. “ Dün geceki yaşadıklarından ben de sorumluyum, gözyaşlarının sebebinin büyük bir payı da bana ait. Ben, ben çok kötü bir şey yaptım. Erdem’e senin adresini veren bendim Yaren,” dedi. Gözleri pişmanlık kusuyordu. Sesi üzgündü. Yaren adamın sözlerine karşı tepkisiz kaldı. Daha anlatacakları bitmemişti. Kızın tepkisizliği adamı cesaretlendirmiş olacak ki gözlerinin içine bakarak konuşmaya devam etti. “Yaren, ben sandım ki o seni geri döndürebilir. Ama o salak herif beni bir an olsun dinlemedi ve her şeyi berbat etti. Seni gözümün önünde mahvettiler. Yetişemedim, müdahale edemedim. Seni tüketmelerine seyirci kaldım. Özür dilerim seni koruyamadım meleğim,” dedi ve başını önüne eğdi. Gözleri dolmuş sesi titremişti. Onu o halde görmek ve sebebinin kendisinin olduğunu bilmek kızı çok kötü etkiledi. Cihan’ın yüzünü okşadı ince parmaklarıyla ve çenesinden tutarak başını kaldırdı. Ondan kaçırdığı gözlerine derince baktı. “Senin hiçbir suçun yok ki Cihan, şu hayatta ne yapıyorsan hep beni mutlu etmek için yaptın. Ben sana nasıl kızayım, sevdiğim adamı bana gönderdin diye sana nasıl kızabilirim? Bu hikâyede en suçsuz ve en çok mutluluğu hak eden sen iken benim bunalımlarım ve paramparça olmuş hayatım ile uğraşıyorsun. Kırılan parçalarımı toparlayıp, kanayan yaralarımı iyileştirmek için çabalıyorsun. Söylesene ben sana nasıl kızabilirim?” “Yaren, sen benim meleğimsin, canımsın, senin için her şeyi yaparım bunu biliyorsun. Tek istediğim mutlu olman, kaybettiğin gülüşünü sana tekrar geri kazandırmak istiyorum. Ama dün geceden sonra gördüm ki bu, bu ülkede pek de mümkün değil.” “Sen ne demek istiyorsun?” İstemsizce duydukları karşısında kaşları çatıldı. Sesi dudaklarının arasından tedirgin çıktı. “Yaren, cancağızım gidelim buradan, en azından bir süre seni tüm her şeyden ve herkesten uzaklaştırmama izin ver,” dedi ve kız duyduklarının şaşkınlığı içinde elini onun avuçlarının arasından sertçe çekip aldı. “Sen ne diyorsun Cihan? Nasıl bir saçmalık bu? Ne demek bu ülkeden gidelim!” “Yaren,” dedi ve yataktan bir hışımla kalktı. Elini saçlarının arasından geçirdi ve ilk defa ona bağırmaya başladı. “Ne dememi bekliyorsun? Dün gece ben seni ne halde buldum biliyor musun? Hatırlamadığın o anlarda ben burada ölüp ölüp dirildim. Ecel teri nedir ben dün geceden sonra çok iyi anladım. Nefes alamadım Yaren, sen dün gece sinir krizi geçirirken ben çaresizliğime kızgındım. Seni koruyamadığım için kendime öfkeliydim. Kendinde değildin. Ben seni hiç öyle görmedim. O kadar delicesine hareket ediyordun ki fark etmeden kendine zarar verdin. Bak eline,” dedi ve serum takılı kolumu gösterdi. “O elin neden sargılı hiç bir fikrin var mı? Neden olacak? O kadar kedinde değildin ki… Sen dün gece sinir krizi geçirirken aynayı kırdın Yaren, kendinden geçtiğin o anlarda elini aynanın kırıkları kesti. Ben seni kanlar içinde gördüğümde deli gibi korktum, kız kardeşimi yıllar önce koruyamadığım için kaybettim. Seni de kaybedeceğim diye çok korktum. Sen benim canımsın, ailemsin, her şeyimsin, sana bir şey olursa şu hayatta kalmamın ne anlamı kalır söylesene bana, ne anlamı kalır?” Cihan’ın gözlerinden akan yaşlara inanamıyordu. Anlattıkları kanını dondurmuştu. Tüm bunları Yaren mi yapmıştı? Gözü sargılı eline gittiğinde yaşananların yalan değil acı bir gerçek olduğunu anlaması için canlı şahit gibiydi. “Ben…” dedi başını önüne eğerek, ne diyebilirdi ki… “Sen ne Yaren, ne? En başından sana gelme buraya dedim, geri dönme dedim ama beni dinlemedin. Seni ne hale getirdiklerini görmüyor musun? Seni rahat bırakmayacaklar, Erdem, abin, Yiğit bile peşine düşecek… Ben seni ne kadar korumaya çalışsam da yanında olamadığımda ne olacak? Dün gece ben olmasaydım, karşına ben çıkmasaydın ne olacaktı Yaren? Ya yetişemeseydim? Beni, abin yerine koyduğun şu yüreği hiç mi düşünmüyorsun? Kendin için olmasa bile en azından benim için bu teklifi bir düşün. En azından kendini toparlayana kadar bir süre gidelim. Söz veriyorum kendini toparladığın ve geri dönmek istediğinde hemen geri döneriz. Lütfen ama hemen kestirip atmadan önce biraz düşün. Sana zarar gelmesini istemiyorum Yaren, beni anla ne olur,” dedi ve camın kenarına yürüdü. Ellerini ceplerine yerleştirip dışarıyı izlerken kızın vereceği cevabı beklemedi bile... Belki de kabul etmemesinden korkuyordu. “Cihan,” dedi tüm cesaretini toparlayarak, yüzüne bakmamasına aldırış etmeden “Senin için bu teklifi düşüneceğim ama yalnız senin için…” diye devam etti. Ağzından dökülenler ile Cihan şaşkınca aniden ona döndü. “Sen ne dedin?” diye sorarken söylediklerini duymamış gibiydi. “Sadece senin için bu teklifi düşüneceğim, çünkü kendim için hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden,” dedi kederli sesiyle… Yaren’in kederini, efkârını görmezden gelip koşarak yanına geldi ve kızı kollarına aldı. “Teşekkür ederim cancağızım, teşekkür ederim. Bu bile benim için yeterli,” dedi ve ona sımsıkı sarıldı. Yaren mi? Yaren kendisi için bir şeyler isteyemeyecek kadar ruhunu yorgun ve ümitsiz hissediyordu. Belki de Cihan söylediklerinde haklıydı. Kim bilir? Belki bu gidiş birçok şeyin başlangıcı olurdu. Kaybedecek neyi kalmıştı ki? Ailesi mi? Sevdiği mi? Arkadaşı mı? Hiçbir şeyi kalmamıştı. |
0% |