@ugurluay
|
45.BÖLÜM “Ey Sevgili! Sen benim içten içe kanayan en derin yaramsın. Ne kadar özlendiğini bir bilsen, Yokluğundan utanırsın.” “Hayır, Yaren böyle bir şeye kesinlikle izin vermiyorum,” diye karşısında bas bas bağıran kişi Cihan’dan başkası değildi. Saatlerdir kızın gideceği yer konusunda onu ikna etmeye çalışıyordu. Ama görüldüğü gibi pek de başarılı olduğu söylenemezdi. Hâlâ otel odasında başında oturmuş Yaren’in kedini daha iyi hissetmesi için çabalayan adam, onun aklındaki düşünceleri öğrendikten sonra çılgına döndü. Söylediklerini kesinlikle kabul etmediğini açık yüreklilikle net bir şekilde dile getiriyordu. “Cihan, lütfen izin ver. Bak benim bu yüzleşmeye gerçekten ihtiyacım var. Yıllar sonra buraya gelmişken diyetimi ödeme vaktim de geldi. Anla lütfen!” dedi içinde yanan yangını görmesini umut ederek. Ufacık cesaretini de öfkesi ile yakıp yıkmasını istemiyordu. “Yaren, tamam gitmek istemeni anlıyorum. Ama seni görebilirler, bulabilirler bunu bir kez daha kaldırabileceğini sanmıyorum. Artık üzülmeni istemiyorum. Lütfen sen de beni anla!” “Oraya uğramadan bu şehirden ayrılmayacağım Cihan.” “Of!” diye içli bir nefes bıraktı. Elleri ile yüzünü ovalayarak sakinleşmeye çalıştı. Dizlerinin üzerine çökerek önünde oturdu. Ellerini tuttu ve gözlerinin en derinine bakarak kızı yalnız bırakmak istemediğini gösterdi. “Tamam, o zaman ben de seninle geleceğim. Bu defa ne olursa olsun seni yalnız bırakmayacağım,” dedi tüm içtenliğiyle… “Cihan gerçekten yalnız gitmeye ve orada yaşanacakları tek başıma yüklenerek yüzleşmeye ihtiyacım var,” dedi tüm kararlılığıyla. Tek başına gitmeliydi. Yeniden güçlenmeye ihtiyacı vardı. Ve yıllardır adım atmadığı, onların yokluğunu yüreğinde tekrar yaşamamak için gitmediği o yere bir başına gitmeliydi. Yalnız. “Yaren, bunu bana neden yapıyorsun?” Sesi titriyordu. Korkuyordu. Sesinden olmasa da ona bakışından bunu çok iyi anlayabiliyordu kız. “Cihan, şu dünyada beni yargılamayan, sorgulamayan, neyi neden yaptığımı en iyi bilen, hatta bilen tek insansın. Yanımda olma isteğini anlıyorum ama senin bunu neden tek başıma yapmak istediğimin sebebini bildiğini biliyorum. İzin ver. Seni ezip geçmek istemiyorum. Her ne olursa olsun oraya tek başıma gideceğim. Bundan vazgeçmem mümkün değil,” dedi tüm dik başlılığıyla. “Allah kahretsin ki biliyorum!” dedi birden ellerini ellerinden sertçe çekerek ayağa fırladı. “Tamam, senin dediğin gibi olsun.” Canı acırcasına ettiği bir kabullenişti bu. Cebinden bir şeyler çıkartarak ona uzattı. “Bunlar yurtdışına çıkışımızın biletleri,” diyerek kıza uzattı. Yaren şaşkınca ona bakarken “Nasıl olur?” diye fısıldadı. Ne kimliği, ne pasaportu, ne de başka bir şeyi vardı yanında. Cihan, tüm bunları nasıl halledebilmişti? Anlamadı. Soru dolu bakışlarıyla ona bakarken adamın elinde tuttuğu uçak biletlerini aldı. “Bakma bana öyle, senin için her şeyi yapacağımı artık anlamış olman lazım.” “İyi de nasıl?” diye söylendi. “Babam sağ olsun… Paranın açamayacağı kapı yoktu ama ben bu planı bir hafta öncesinden ne olur ne olmaz diye yapmıştım. Yani vize ve pasaport işlemleri benim önceden ayarladığım bir şeydi,” dedi. “Ama sen o paraya dokunmamaya yeminliydin. Cihan sen bunca şeyi nasıl düşündün?” “Evet yeminliydim. Ben o paraya yalnızca senin için, kardeşim için dokundum. Yaren, biliyorum babam ve kardeşimin kaybından sonra ona kalan hiçbir şeye dokunmamak için etmiştim bu yemini, ama söz konusu sen isen tüm yeminlerimi bozmaya da diyetini ödemeye de razıyım. Gerçi o paraya dokunduğum an babamın hiç istemediğim şanına şöhretine, işlerine de bulaşmış oldum ya neyse… Demek ki işlerin içine tünemiş pisliklerin temizlenme zamanı gelmiş…” dedi göz kırparak. Yaren’in içini tuhaf bir huzursuzluk kapladı. Sadece kızın mutluluğu için asla adım atmam dediği hayata adım atmıştı. Başını öne eğerek “Ben özür dilerim Cihan,” dedi. “Seni buna asla mecbur etmek istemezdim.” Ne diyebilirdi ki onu tanıdığı günden bu yana başına olmadık işler açmıştı. “Saçmalama,” dedi ve Yaren’i oturduğu yerden ellerinden tutarak ayağa kaldırdı. İkisi de ayakta dururken çenesini eliyle tutarak yukarıya doğru kaldırdı. Gözleri birbirine bakarken “Senin için şu dünyada yapamayacağım hiçbir şey yok. Yeter ki gücüm yetsin, yeter ki hâlâ nefes alabileyim. Hem bak sayende zengin de oldum,” dedi ona muzırca bir göz kırparak. Onun bu hallerinin ve gülen yüzünün aksine gözyaşlarını artık içinde tutamıyordu. Yanaklarını istila eden yaşların eşliğinde onun beline sımsıkı sarılarak “İyi ki varsın Cihan. İyi ki varsın can abim,” dedi. Cihan kızın yanağına minik bir buse kondurdu. “Asıl sen iyi ki varsın meleğim,” diye karşılık verdi. Cihan “Eeee hadi gitmiyor musun? Akşam uçağa geç kalmak istemezsin herhalde,” dedi. Söyledikleri ile kendine gelip toparlanırken onun kolları arasından sıyrıldı. “Cihan ya gelmezsem, ya gitmek istemezsem,” dedi küçük de olsa bir ihtimali ona hatırlatmak için. Oradan döndüğünde ne halde olacağını kendisi de bilmiyordu. “Geleceğini ikimiz de biliyoruz Yaren,” dedi daha ciddi ve tok çıkan bir ses tonu ile. “Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?” diyerek kaşları çatılı bir şekilde ona baktı. “Çünkü seni tanıyorum. Geleceksin ve biz bu ülkeden bu gece birlikte ayrılacağız. Daha fazla üzülmeni istemiyorum. Senin de beni üzmek istemediğini biliyorum. Fazla söze gerek var mı?” dedi ve kız artık sadece sustu. Gerçekten başka söze gerek var mıydı? Onu bu kadar düşünen ailesinden daha fazlası olan bu adama daha ne diyebilirdi ki? Hiçbir şey… *** Zalimce geçen saatler… Erdem’in ömrüne zulüm eden akrep ve yelkovan… Saniyeler, dakikalar, saatler geçiyor ama geçen her bir saat dilimi ona bırak Yaren’i, ondan bir haber bile getirmiyordu. Esiyordu ruhu ıstıraplara doğru, yanıyordu canı son nefesinde pişmanlık duyan bir insan gibi… Pişmandı, onu kaybettiği için, pişmandı, ona haksızlık yaptığı, sürekli yargıladığı, sorguladığı için, onun gözleri ile anlattıklarına değil de kendi gözleriyle gördüklerine inandığı için, tüm bunlara sebep olduğu için delicesine, ölürcesine pişmandı ve çaresizdi. Ondan bir ses, bir nefes, bir haber alabilmek için yaşıyordu. Neredesin be güzelim? Saatlerdir senden gelecek tek bir haber bekliyoruz. Başvurdukları her yerden, gittikleri her kapıdan eli boş döndüler. Şimdi ise oturmuş ondan küçücük bir haber gelmesini beklerken gitme ihtimali olan yerleri araştırıyorlardı. Aklı o kadar uçup gitmişti ki giderek gerçekle olan bağlantısını yitiriyordu. Onun çocukluğunun geçtiği, resimleri, hatıraları ile dolu olan evde yüreğinde koskocaman bir pişmanlıkla nefes almak adama giderek ağır gelmeye başladı. Evin içinde gezinirken onun odası olduğunu öğrendiği odaya doğru ayakları istemsizce yöneldi. Her adımı onun kokusunun dolup taştığı odaya doğru gidiyordu. Onsuzluğu görmeye, bir kez daha bununla yüzleşmeye cesareti yoktu ama kendini tutamıyordu. İçinde dolup taşan merakla, ayakları adamı kızın odasına götürdü. Sevdiği kadının gitmeden önce uğradığı son yerdi burası. Onun odası, onun nefes aldığı yerdi. Kapının kolundan tutup yavaşça indirdiğinde kapıyı ileriye doğru usulca ittirdi. İçeriye attığı ilk adımda tahmin ettiği gibi kokusu genzine dolarken, burnunun direği yokluğunun acısı ile sızlamıştı. Derin bir nefes alıp verdi ve gözlerini istemsizce kısa bir süre kapatıp açtı. Ürkek adımlarla onun yatağına doğru yöneldi. Başını bir gece önce huzursuzca koyduğuna emin olduğu kızın yastığını eline alıp kucaklayarak onun yatağına oturdu. Yüzündeki acı öyle bir hal aldı ki artık gözle görülür bir boyuta ulaştı. Erdem, gözünden süzülüp giden bir damla yaşa rağmen onun kokusunun olduğunu bildiği yastığı derince koklayarak içine çekti. “Öyle bir içime yerleştin ki be güzelim, ben bile şu halime inanamıyorum. Ben hiç böyle olmadım ki. Ben hiç böyle sevmedim ki. Ben hiç…” dedi ve daha fazla dayanamadı, sesi titredi cümlenin devamını getiremedi. O an gözleri dolu dolu oldu ve boğazına demir bir yumruk atıldı. Gözlerini kapadı ve yastığını koklarken hayal de olsa onun varlığını hissetmek istedi. Gözlerini açtığında karşısında kırgınca ona bakan Yaren’i gördü. Konuşamıyor, hareket edemiyordu. Korkuyordu. Bir adım atsa sanki hayali gözlerinin önünden yok olup gidecekti. O burada değildi ama kırgınlığını misafir ediyordu hayallerine… Gözleri o kadar hüzün yüklüydü ki, bakışlarından “Neden?” diye haykırdığını duyabiliyordu. “Hüzünle bakmasın artık tebessüm yakışan gözlerin. Ağır geliyor sebebinin ben olduğumu bilmek. Yoruyor sevda yükünü taşıyan yüreğimi. Bakmasın o gözler artık hüzünlü, yakmasın yüreğimi kor ateş gibi… Kavurmasın tüm ruhumu benliğimi de içine katık ederek. Affet güzelim, affet yaşattığım tüm kötü anlar için, affet tüm sözlerim için,” diye gözleriyle yüreğine fısıldarcasına ona karşılık verdi. Başını yana yatırıp aman diledi ondan, affetmesini istedi. En azından hayalinde de olsa bunu hissetmeye ihtiyacı vardı. Ama kız adama baktı, hüznünü yüreğine nakşetti, başını olumsuz anlamında sağa sola sallayarak umutsuzca bakışlarını önüne eğdi. Onun affetmediğini hissettiği bu karşılık, adamın gözlerini istemsizce kapatmasına sebep oldu. Gözlerini açtığında Yaren birdenbire yok oldu. Yine adamı ardında bırakıp gitmişti. Hayali bile onun varlığına tahammül edemiyordu. Hayallerine konuk ettiği silueti buhar olup uçup gitmişti. İçi o kadar öfke doluydu ki, elindeki yastığı bir hışımla yatağa bıraktı. Bu hareketi ile adamın eli sert bir şeye değdi. Ne olduğunu anlayamadığı bir şeyi elinin altında hissetti. Merakı içini kemirirken parmakları örtünün altındaki nesneyi sıkıca tuttu. Örtüyü kaldırdığında gözleri bir defter ile karşılaştı. Kaşlarını şaşkınlıkla yukarıya doğru kaldırdı. Bu Yaren’in defteri olmalıydı. Eline aldığında üzerindeki şekilleri görünce yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Açıp açmamak arasında gidip gelirken belki de bir ipucu bulabilmeyi umut ederek açıp okumaya başladı. Kısa şiirler, sözler, yazılar vardı içinde. Bir sayfada takılı kaldı gözleri… “Nasıl tesir ettin, nasıl başardın hayalinin gözümde canlanmasına? Sıradan hayatıma izinsiz girip kamp kurdun hassas can kırıklarıma. Sebepsiz bir şeyler var aramızda, Benim korkularımı besleyen, huzurumu an be an kaçıran. Suskun dilim yüreğime imada bulunurken duymaz kulağım. Dert işi olma, kusur gör, hor gör, uzak dur benden. Bana değdirme hayatını, zarara girer ziyana uğrarsın…” yazıyordu. Parmakları ile yazıları okşadı. “Ah be güzelim nasıl ziyana uğrarım söylesene, sensizlik bu kadar canımı yakarken, sen olmadan aldığım her nefes ziyan olurken, nasıl senden uzak dururum?” diye mırıldandı şiire karşılık cümleleri dökülüvermişti dilinden. Sanki karşısında Yaren vardı ve onunla karşılıklı konuşuyordu. Merakla birkaç sayfa daha okudu. Her okuduğu kelime, cümle, şiir onu daha fazla yaralıyordu. Tanıştıkları günden bu yana tuttuğu bir defterdi belli ki. Onun için, biz olma ümidi için yazdığı yazıların ev sahibi bir defterdi. Bir sayfasını daha çevirdi. “Gülüşlerinde yakalıyorum bazen kendimi, Gamzelerinde kayboluyorum an be an. Korkuyorum gelecekten. Bilmiyorsun ki vazgeçmeler mühürlü benim geçmiş sandıklarımda. Anlamanı beklemiyorum, sadece müsaade et yaşamama, yaşayarak öğrenmeme…” diyordu. Acaba onun bu yazıyı yazmasına sebep olacak ne yapmıştı? Sayfaları çevirdikçe bazen gülüyor bazen kendine daha fazla öfkeleniyordu. Onu yaşarken nasıl bir çıkmaza soktuğunu hiç fark etmemişti. “Kader beni sana yazalı çok olmuş, Ama ben seni yeni yeni tanıyorum. Kaderime yazılmış seni, tanıdıkça seviyorum. Sevdikçe sende yitip, gözlerinde kayboluyorum. Gözüme inen nur, içime düşen çocuksu neşe, Bana hayat veren enfes nefes… Bir anda her şeyim oldun. Korkuyorum.” Sevdiği kadının korkularını fark edemeyen kendine içten içe binlerce küfür savurdu. Onun üstüne gittiği her bir an için kendine ayrı ayrı ceza vermek istedi. Bir sonraki sayfa, son yazdıklarıydı, buraya gelirken kaleminden dökülenlerdi. Erdem elleri titreyerek okudu o son sözlerini. “Gidiyorum… Seni, önyargılarını, bana söylediklerini, yargısız infazların ile birlikte bırakıp gidiyorum. Geçmiş sandığımın mührünü açtım. Vazgeçmelerime bir yenisini daha ekledim. Seni de sonsuza kadar o sandığa kapattım. Asıl olan ne biliyor musun? Benim senin gözlerinden okuduklarımı, senin benim gözlerimden anlayamaman… Gerçekleri gözlerimden değil de kendi gözlerinden anlamış olman. Gidiyorum. İnsanoğlu ne tuhaf… Asla geri dönmem dedim yıllar önce ama şimdi sevdiğim dediğim adamın sözleri benim oraya gitmeme sebep. Yüreğimde açtığın yaralar öyle büyük ki, ağzından çıkan, kolaylıkla sarf edebildiğin cümlelerinin benim miladım olacağını bilemezdim. Gerçi ben neyi bilebildim ki? Ailemi kaybettim. Onları toprak altına koyduğumda bana en büyük acıyı abimin sırt çevirmesi ile yaşadım. Kırıldım ama yıkılmadım. Direndim, yılmadım, tükenmedim. Cihan çıktı karşıma, can abim şu hayatta beni gerçekten tanıyan ve anlayan tek insan. Yiğit’i sevmediğimi onun sayesinde anladım. Boşluktayken attığım saçma sapan bir adım, bir hareket olduğunu onun sayesinde öğrendim. Sonra sen çıktın karşıma, can olabilmeyi dilediğim dedin yüreğimi alıp gittin. Ben şu hayatta bir tek sana sorgusuz sualsiz gerçekten yürekten teslimdim. Ama şu hayatta verdiğim değeri gerçek anlamda hak etmeyen tek insan da sensin. Şu an bu otobüste bulunuyorsam, yıkılmama, tükenmeme tek sebep sendin. Hayallerimi yarım bırakmama sebep sendin. Sana ne kadar kızsam da, öfkelensem de hâlâ seni deli gibi seviyorum. Ama artık bitti. Yeni bir hayata, yeni bir sayfaya doğru savrulurken bu kelimeler senin için yazdığım son cümleler. Tek bir gerçek var ki ben sevdim ama sen hak etmedin.” Erdem’in elleri titriyordu. Son cümlesin, “Ben sevdim ama sen hak etmedin,” fısıldarcasına defalarca tekrar etti. Beyninde o son cümleler yankılandı durdu. Canı yanıyordu. Erdem onu nasıl bu hale getirmişti? Her şeye karşı koyarak direnen kızın vazgeçmesine nasıl sebep olurdu? “Allah kahretsin!” diye haykırdığı sırada Yağız bir hışım ile odaya girdi. “Erdem, ben galiba onun nereye gitmiş olabileceğini biliyorum,” dedi heyecanla. Aklında tek bir şey vardı, o da bir an önce Yaren’e kavuşmak… Yazılanları daha sonra sorgulamaya karar verdi. “Nereye gitmiş olabilir?” diye öne doğru atıldı. “Gel benimle,” diye odadan çıkarken elinde tuttuğu defteri az önce aldığı yere geriye koydu. Aklında uçuşanlar kendine o an bir söz vermesini sağladı. “Sana söz güzelim, gün gelecek bu deftere en güzel, en mutlu anlarımızı yazacaksın. O gözlerinden sonsuza kadar hüznü defedeceğim. Yazmam dediğin deftere benim adımı yine ve yeniden aşkla yazacaksın. Bu sana da kendime de en büyük sözüm olsun,” dedi bıraktığı deftere bakarak. Yağız’ın tekrar seslenmesinin ardından hızlı adımlarla adamı takip etmeye başladı. |
0% |