@ugurluay
|
47.BÖLÜM “Her şey vaktini bekler. Ne gül vaktinden önce açar, Ne güneş vaktinden erken doğar. Bekle, senin olan sana gelecektir.” -Mevlana- (İki Yıl Sonra) “O ölümüne kaçmak mıydı? Yoksa soluksuz yakalanmak mı? Aslında o yorumsuzdu. Onun bir sonu yoktu, sonsuzdu. Aslında o hayata dair her şeyin içinde bir parça olsun vardı. İçte yanan ateş, yürekten dile ulaşan birlik, sen, ben kavramının yok oluşu, biz kavramının doğuşuydu. Onun ruhu hayatına değdiği anda unutturur sana her şeyi, iki olmaktan çıkar tek olmaya yönelir, onu keşfedersin. Onun kıvılcımı değer gözlerine, önce ayakların yerden kesilir onda hayat bulursun, anlamak güçtür. Tarifi yoktur. Kimi susar, kimi coşar, kimi delirir. O ışıktır, aklın iflası, inat etmek, yönelmek, tutunmaktır. Kendini sorgusuz sualsiz adamaktır. O kalbe kazınmıştır bir kere çaresi yoktur. Dünya senin etrafında dönerken o hayatına değdiğinde artık birinci tekil şahıs ölmüş, yok olmuştur. Ve o dünya onun hayatına sebep olanın etrafında dönmeye başlar. Benden Sene, Senden Bize geçiş tamamlandığında o adını artık koyar. İsimsiz değildir. O kim mi? Onun adı AŞK… Peki, Aşk kimdir? Kendi kalbine sor, onun gerçek ismi orada gizli… İsimler değişir, suretler değişir ama hissiyat, yoğunluk, masumluk aynıdır. Aşk hep Aşktır,” dedi sesinin titremesine engel olmaya çalışarak. Kulaklarına dolmaya başlayan alkış sesleri ile etrafına tebessümle bakındı. Alkışlar yükseldikçe nefesini düzenlemesi daha da zorlaşıyordu. Etraf aydınlandı ve arkadaşları bir bir sahnede yerini aldı. El ele tutuşurken onların kendisini de yönlendirmesine izin verdi. Yoksa orada yığılıp kalmamak işten bile değildi. Sahnenin önüne gelip üç defa selam verdikten sonra tüm ekibi ayakta alkışlayan seyircileri, sahnedeki oyuncular da alkışlamaya başladılar. “O kim mi? Onun adı AŞK!” adlı oyunlarının ilk gösteriminde bu kadar seyirci toplayabileceklerini hiç tahmin etmiyorlardı. Ama seyircilerin ifadelerine yansıyan memnuniyet dolu bakışlar ve yüz ifadeleri, tüm ekibin yüzündeki gülümsemeyi daha da arttırdı. Gözleri Cihan’ı aradığında onun da kendisini ayakta alkışladığını gördü. Canından abisi her zamanki gibi bugün de onu yalnız bırakmamıştı. Ama yanı başında oturan Arzu’yu burada görmeyi hiç beklemiyordu. Arzu gayet memnuniyetsiz bir yüz ifadesiyle yerinde kıpırdanırken, Cihan ayakta tüm coşkusu ile Yaren’i alkışlıyordu. Gözünü etrafta gezdirirken seyircilerin arasında Tamer’i görmeyi de hiç beklemiyordu. Bakışları beklenmedik bir anda buluştuğunda içindeki ufak huzursuzluğu yok sayarak küçük bir baş selamı verdi. Ardından perde kapandı ve kulise doğru aceleci adımlarla yöneldi. Tamer’i görmek ona geçmişi hatırlatıyordu. Dile kolay her şeyin üzerinden koskoca iki yıl geçmişti. Yaren’in hayatı iki yıl önce aldığı karar ile tamamen değişti. O kadar çok şey değişti ki… Cihan, Yağız, Ece, Erdem, Tamer, Arzu... Geçmiş zaman içinde kocaman zaman dilimleri vardı önünde… İnsanın gerisinde bıraktıkları… Şimdi İstanbul’da bir tiyatro oyunu için sahnedeydi. Aradan çok uzun zaman geçmişti. Oysa bu şehirden, buralardan gidişi ve yıllar sonra buraya dönüşü, iki dönemin arasında yaşanan her şey gözlerinin önünden geçip giderken, yaşadığı ne varsa onu asla terk etmeyecekti biliyordu. Neler olmuştu bu iki yılda? Kendisi de inanamıyordu. |
0% |