Yeni Üyelik
48.
Bölüm

48. Bölüm

@ugurluay

48.BÖLÜM

“Zaman uslanmaz,

Zaman vazgeçmez,

Zaman yorulmaz.

Zaman imkânsızı yol eder kaderi bir yazılanların yürekleri için…”

İnsan, hayatında kırılma anları yaşarmış. Bu anların ardından gelen dönüm noktaları varmış. O noktaları aştıktan sonra insan sil baştan yaşamaya tekrar güç bulabiliyormuş.
Yaren tam olarak da bunları yaşadı. Her şey bitti dediği anda, tükendi, nefesim bitti dediği yerde hayat belki de ilk defa gülen yüzünü ona gösterdi. Tebessüm dahi edemem dediği o anlarda yürümeyi yeni öğrenen bir bebek gibi adım adım ayağa kalktı. Her aldığı solukta yeniden can buldu. Gücü yerine geldiğinde ve artık iyileştiğindeyse daha mantıklı bakmaya başladı. Geçmişte yaşadıklarına, acılarına, yaralarına, aldığı kararlarına…

Cihan’la birlikte yurt dışına gitmişti. İlk gittiği günler kaldırılması güç ağır bir enkazdan farksızdı. Ruhu yaralıydı. Geçmişi her bir soluğunda yeniden can yakıyor, içini kanatıyordu. Bu bunalımlı hallerine başta ses çıkarmayan Cihan, yaklaşık bir ay sonra elinde bir kurs broşürü ile çıkageldi. Yaren daha ne olduğunu anlayamadan, onu apar topar hazırlayarak konuşmasına bile izin vermeden, hiç bilmediği bir mekâna götürüp sahnenin ortasına atıverdi. Genç kız iyileşmeye çalışırken bir anda kendini oyunculuk üzerine eğitim veren bir kursta buldu. Okulunu bitiremediği ve hem kendisinin hem de annesinin bu hayalini gerçekleştiremediği için kendine kızgın olduğundan, ne kadar istemiyorum dese de Cihan’ın buna pek de aldırış ettiği söylenemezdi. Her ne kadar her gün gitmemek için bin bir bahane sıralasa da mücadelesi Cihan’ın onu sırtlayıp sahnenin ortasına atması ile son buluyordu. Anlamıyordu ki bu inat niyeydi? Fakat günler geçtikçe başta ona yük olan, külfet gelen kurs giderek kıza iyi gelmeye başladı. Gözlerini kapatıp açıyordu ve bambaşka biri oluyordu. Sanki o acıları yaşamamış, terk edilmemiş gibi hissediyordu kendini. Ya da daha kötü acıları yaşamış insanların yerine kendini koyarak beterin beteri varmış diye iç geçiriyordu. Öğreniyordu, yaşayarak büyümeyi, olgunlaşmayı öğreniyordu.

Zaman öylece akıp giderken Cihan kızın yüzünden asla elimi bile sürmem dediği paraya dokunmuş ve bunun karşılığında da babasının bıraktığı yerden devam etmek zorunda kalmıştı. Ne kadar Yaren’in yanında olmaya çalışsa da artık çoğu zaman toplantılar, görüşmeler, ihaleler derken İstanbul ile İngiltere arasında mekik dokuyordu. Onun olmadığı gecelerde rüyalarına konuk ettiği gönlünün yangının sebebini görüyor olması, içindeki özlemin katlanarak çoğalmasına sebep oluyordu. Buraya iyi olmaya gelmişti. Cihan’a her dönüşünde onu görüp görmediğini sormamak için kendini zor tutuyordu. Ama susmalıydı. Erdem’i ardında bırakıp buraya gelen oydu. Şimdi Erdem’i sormaya hakkı yoktu. Derya da telefonlarına cevap vermiyordu. Defalarca aramıştı ama ona ve Cihan’a haklı olarak kızgın olan kız, ikisine de hiçbir yanıtla dönmedi.

Yaren oyunculuk eğitiminden aldığı zevki yürekten hissettikçe aslında aradığı, yapmak istediği işin tam olarak da bu olduğunu fark etti. Belki de İngiltere’nin ona en büyük kazancı oyunculuk eğitimi ile kendini keşfetmiş olmasıydı. Ne istediğini artık biliyordu. Acı olgunlaştırıyormuş insanı, şimdi kendine daha fazla inanıyor, güveniyor ve bir o kadar da güçlü hissediyordu. Bunun için yapacaklarını kafasında sıralamıştı. Ama önce yapması gereken daha önemli şeyler vardı. İlk önce İstanbul’a geri dönecek ve annesinin, babasının yarım bıraktığı hayallerini tamamlayacaktı. Bunun içinse artık geri dönme zamanının geldiğini biliyordu. İngiltere’ye gelişlerinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçmişti ki bir gün Cihan’ın karşısına dikilip “Geri dönmek istiyorum,” dedi.

Cihan’ın buna itiraz edeceği sesinin tonundan belli oluyorken, “Kesinlikle olmaz, henüz buna hazır değilsin,” diye kızı geçiştirmeye çalıştı. Ama Yaren’in hiç de pes etmeye niyeti yoktu. Cihan’ın yakasından tutup başını göz hizasına getirdi.

“Cihan, bilirsin sinirlenmeyi sevmem ve ben geri dönmek istiyorum dedim sana. Ya seninle ya da sensiz… Nasıl olacağına sen karar ver…” derken onu geriye doğru sertçe ittirdi. Bir iki adım geriye doğru sendeleyen adam “Sen ciddisin,” dedi.

Kaşları ile onu onaylarken ellerini göğsünün altında birleştirerek, ayağını bir aşağı bir yukarıya doğru hızlıca kaldırıp indirirken bir cevap bekler havaya büründü.

“Evet, ne zaman gidiyoruz İstanbul’a?” dediğinde ellerini havaya kaldırıp, “Pes doğrusu senden korkulur, resmen içinden dişi bir canavar çıktı. Bu oyunculuk işi sana yaramadı. Baksana resmen karakterini değiştirdi,” dedi sitemle.

Zafer kazanmış olmanın mutluluğu ile dudakları yukarıya doğru kıvrılan kız, aklındakileri sırasıyla gerçekleştirmek için çoktan plan yapmaya başlamıştı bile. Tabi evdeki hesabın çarşıya gelince pek de uymadığını geri döndüğünde acı bir tecrübeyle de öğrenmiş oldu.

Gidişleri ne kadar gürültülü olduysa geri dönüşleri de bir o kadar sessizdi. Kimseye haber vermeden kaçak göçek geri döndüler. İngiltere’de olduğu süre içinde Cihan’ın sırf kafası dağılsın, ruhu enkazlar altından kalkıp üzerindeki ölü toprağını silkeleyebilsin diye onu oyunculuk eğitimi alması için zorladığı ve kendini keşfetmesini sağladığı için ona minnettardı.

Cihan’ın ona kazandırdıkları sayesinde şimdi tam da istediği işi büyük bir mutlulukla yapıyordu. Tiyatro oyunculuğu kıza nefes almasını sağlayan özel bir alandı. İstanbul’a geldiklerinde de fazla vakit kaybetmeden Cihan’ın da yardımı ile bir tiyatroda iş bulmuş ve ilk oyunları için hazırlıklara başlamışlardı. Kısa bir süre sonra da Cihan’ın tüm itirazlarına rağmen ayrı eve çıkmayı sonunda adama kabul ettirmişti. Tiyatro oyunculuğu yaptığı süre içinde ikinci hedefi olan anne ve babasının hayalini tamamlamak vardı. Bunun için eski hocası ve Erdem’in kuzeni olan Tamer’den giremediği birkaç final sınavı için yardım istedi. Okulu bitirmesine çok az bir zaman kala abisinin emrivakisi ile İzmir’e geri dönmek zorunda kalan kız okuldan mezun olamamıştı.
Her şey gibi hayalleri de tamamlanamadan yarım kalmıştı. Aslında Tamer hocaya gitmesinin asıl sebebi Erdem’di. Ondan bir haber alma ümidi ile gitmişti. Uzun zaman sonra kızı karşısında gören Tamer, önce şaşırsa da sonra yüzüne kızın anlamlandıramadığı bir sevinç yüklemişti. Aslında sınavlar bahaneydi kızın asıl öğrenmek istediği Erdem’di. Ona kızgın mıydı? Kırgın mıydı? En önemlisi de ardından haykırdığı gibi hâlâ onu bekliyor muydu? Bu olabilir miydi? O kadar çok isterdi ki… Geriye dönüp baktığında eskisi kadar Erdem’e kızgın değildi. İlk gittiği zamanlar peşine düşmüştü. İstanbul’a gittiği bir vakitte Cihan’ın karşısına geçip ona hesap bile sormuş ama Cihan kızın yerini ne pahasına olursa olsun ona söylememişti. Sonraları ise arama çabaları giderek sönmeye başlamış sonra da yok olmuştu. Başlarda onunla görüşmeyi Yaren istememişti. O kadar zorlu zamanlardan sonra mantıklı düşünemeyecek durumdaydı. Sonraları onu görmeyi ne kadar istese de cesaretini toplayıp da bir türlü arayamamıştı. Tamer hoca ile görüştüğünde utana sıkıla Erdem’i sorabildi sonunda. Başı önünde, yüzü kıpkırmızı ondan duyabileceği iyi haberlere deli gibi ihtiyacı vardı. Ama Tamer hocanın “Erdem nişanlandı Yaren…” sözleri ile kafasını aniden kaldırıp dolu dolu olmuş gözleriyle ona baktı. Sesi titrerken kekelememek için ne kadar da zorlandı.

“Be-ben bilmiyordum,” diyebildi. Dışından ne kadar soğuk durmaya çalışsa da içinden yangınlar çıkmış yakıyor, yıkıyor, mahvediyordu kalbini. Acizdi. Çaresizdi ama Yaren bunu sonuna kadar hak etmişti. Geçen süre içinde onu bekleyeceğine olan inancı o kadar fazlaydı ki, hayal kırıklığı o denli şiddetli bir deprem yaratmıştı bedeninde. Kahroldu. Oradan uzaklaşırken ağzından çıkan tek şey, “Lütfen benim geri döndüğümü bilmesin. Ben, ben onun huzurunu kaçırmak istemem,” dedi. Gözyaşlarını ona göstermeden ve adamın seslenmelerine aldırış etmeden hızla çıkıp gitti.
O gün, o gece ne yerdeydi ne de gökte… Pişmandı. Onu kaybettiği için, ona can olmayı dileyen adamı acısının içinde kaybolurken sonsuza kadar kaybetmişti.

Geri dönüşünün üzerinden bir yıl geçti. Yeni evinde, yeni işinde mutluyum dese de bu kocaman bir yalandı. Erdem’in eksikliğini bu şehre adım attığında daha fazla hissetmeye başladı. Tamer ile görüşmelerinin ardından onun sayesinde giremediği sınavlarına girmiş ve sonunda hayal ettiği gibi okulunu bitirmişti. Geride bıraktıklarının üzerinden koskoca iki yıl geçmişti ki ilk oyunlarını sahnelemeyi sonunda başardılar. Final sahnesinde gözleri kapalı söylediği her cümle aslında yüreğinden dökülüp dudaklarından çıkmıştı. Boğazında tuttuğu hıçkırık dolup dolup yüreğine gelmişti. Sanki karşısında Erdem vardı ve kız ona sesleniyordu. Sesleniyordu ama bir zamanlar Yaren’in ona sağır olduğu gibi şimdi de o kızı duymuyordu.

Yanıyordu. Onun haberi yokken onun aşkıyla ruhu alev alev yanıyordu. İlk oyunun ardından alkışlar salonun içinde yükseldi. Yaren gözlerini açtığında Cihan’ı ve onun yanında huzursuzca kıpırdanan can abisinin âşık olduğu Arzu’yu görmek açıkçası kızı şaşırttı.

Cihan’ı anlamıştı ama söz konusu Arzu ise Yaren’in bulunduğu yere pek ayak basmazdı. Haspam Yaren’den hiç hoşlanmıyordu. Ama aşk işte, Cihan bu kızı ilk gördüğü andan bu yana ona tutulmuştu. Babasının işleri dolayısıyla girdiği bir ihalede karşısına dişli bir rakip olarak çıkmıştı Arzu. Onun kendinden emin tavrı ve özgüveni Cihan’ın yüreğini ilk defa aşkla attırmayı başardı. Gerçi iyi kızdı hoş kızdı da Yaren’i görünce o dikenleri çıkarıp ona saplamak için bin bir yol araması, o iyiliğin yarım gerçek olduğunu gösteriyordu.

Cihan ne yaptıysa onu ikna edememiş ve Arzu yalnızca arkadaş olabileceklerini söylemişti. Ama can abisi bu kadarına razı olmuş gibi kendini göstererek Arzu’dan asla vazgeçmeyeceğini Yaren’e söylemişti. Sonları ne olacaktı artık Yaren de bilmiyordu. Bildiği tek şey Cihan’ın Arzu’ya bakarken gözlerinin bir başka parlamasıydı ve yıllar sonra onun gözlerinde gördüğü bu ışıltı için Yaren her şeyi yapardı ve yapacaktı da... El birliği ile onu ikna edeceklerdi. Yani en azından bu işbirliğini yapmaya Cihan sayesinde mecbur kılınmıştı. Malum Arzu ile her karşılaşması, her atışması, her gerilimin ardından Cihan dert yanmaya, içini dökmeye, akıl almaya Yaren’in evinin kapısına geliyordu. Sabahlara kadar Arzu’yu ona anlatıp iç çekiyordu. Sürekli bir taktik geliştirip çözüm üretmeye çalışıyordu ama kızda hiçbir taktik de işe yaramıyordu. İşleri Allah’a kalmıştı, gerçi bunu Cihan’a söylerse adam bir posta daha dertlenirdi ya neyse, bu düşüncenin şimdilik Yaren’de kalması daha emniyetliydi.

***

Oyunun ikinci haftasındaydılar. Final sahnesini sergilerken Yaren’in her defasında heyecandan soluğu kesiliyor ve sanki Erdem karşısındaymış da içini ona döker gibi konuşuyordu. Delicesine içinde dolup taşan özlemiyle, kokusunu içine çeker gibi, sıcaklığını vücudunda hisseder gibi… Her defasında sanki ilk defa oynuyormuş gibi heyecanlanıyordu. Yine ve yeniden oynamıyor, aslında yaşıyordu. Her kelimesinde o vardı. Gözünün önüne sürekli iki yıl önceki bakışları geliyor, sözleri aklını karıştırıyor, zihninde kelimeler tek tek canlanıyordu. Öyle şeyler söylemişti ki ilmek ilmek işlenmişti kızın içine… Yine o anlardan birinde son cümlesini söylediği an alkışlar yükselirken yavaş yavaş gözlerini açtı. Ağır çekimde gibi gerçekleşen ve asırları alan o saniyeler için göz kapaklarını aralandığında görmeyi beklemediği bir çift göz, ona şaşkınlıkla açılan gözleriyle ve heykel gibi hareketsiz bedeniyle donmuş bakıyordu. Herkes alkışlarken o sadece kıza hipnotize olmuş gibi soru dolu bakışlarla bakıyordu.

Nasıl diyordu sanki… Nasıl olur diye haykırıyordu gözleri tıpkı Yaren’in içinden haykırdığı gibi… Gözleri iki yıl sonra Erdem’in hasret kaldığı gözlerinde takılı kaldığında, böyle bir buluşmayı hayal dahi edemezdi. Karşılaşmaları onun yeni hayatı içinde cereyan ederken, herkes yavaş yavaş silikleşiyor ve yalnızca bir Erdem bir Yaren kalıyordu. Öyle de kaldılar. Zaman anlamını yitirdi, insanlar bir bir yok oldu. Bu saatten sonra ne olacaktı? Onun soru dolu bakışları ile kızın hayal kırıklıkları dolu yüreğinin çarpışmasından doğan sonuç ne olacaktı? Yüz yüze bakacak güçleri var mıydı? Yaren bunu bilmiyordu. Bu kadarına hazırlıklı değildi. Erdem nişanlıyken, adamın gözleri Yaren’e haram edilmişken, yüreği başka bir kız için çarparken… Olamazdı! Olmamalıydı! Her şey bu kadar karmakarışık olmak zorunda mıydı? Hem de her şey yoluna girmeye başlamışken…

Loading...
0%