@ugurluay
|
51.BÖLÜM “Kader; yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergâh bellidir. Ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse, ne hayatın hâkimisin, Ne de hayat karşısında çaresiz.” Şems-i Tebrizi “Ah!” diyen iniltisine aldırış etmeyen şahıs onu acımasızca dürtüklemeye devam ediyordu. Zorlukla açtığı göz kapaklarının ardında, ona pişmiş kelle gibi sırıtan bir adet Cihan’ı görmeyi hiç beklemiyordu. “Ne yapıyorsun ya? Rahat bıraksana beni! Uykum var,” diye mızmızlanırken hafif hareketlerine rağmen kaskatı kesilmiş bedeninin canını feci halde yakması ile dudaklarının arasından iniltili bir sesi çıktı. “Ben de onu diyordum aslında, uyku dediğin eylem yatakta bilemedin kanepede gerçekleşir. Senin bu eylemi soğukta, bahçede gerçekleştirmen şaşırtıcı,” dedi gülerek. “Ah ya!” diye sızlanırken “Çok komiksin sabah sabah…” dedi. “Kızım bu saate kadar burada, bu havada nasıl uyudun sen? Söylesene canına mı susadın yoksa?” diye kızgınca söylenirken, şu anda konuşmaları hiç umurunda değildi. Zira canı yanıyor vücudu feci bir ağrı ile kasılıyordu. “Of Cihan ya senin başının ağrıması lazım, şu an benim vücudumun ağrı çekmesi kadar saçma bir şey yok,” dedi hafif yapmacık bir kızgınlıkla. “Söylenme, söylenme de hadi kalk içeriye geçelim. Soğuktan kaskatı kesilmiş vücudun. Bu gidişle akşama kalmaz salya sümük hastalanacaksın. Buz gibi olmuş elin, yüzün. Allah’ım sabır ver bana ya, sabaha kadar nasıl olur da burada uyuya kalırsın? O kafanın üstünde taşıdığın beyin denen organını böyle zamanlarda neden kullanmıyorsun acaba? Kullanınca işe yarıyor biliyor musun?” diye söylenmekten bir an olsun vazgeçmedi. Yaren’i yavaşça kaldırıp eve doğru yönlendirirken adım atacak gücü giderek tükeniyordu ve ona cevap verecek dermanı kalmadı. Ama Cihan’ın da dur durak bilmiyordu çenesi. “Amma da konuştun yeni gelin almış kaynanalar gibi ya, ne de çok şikâyetin varmış benden böyle…” derken sesini kırgın ve kızgın tutmaya çalıştı. Yaren’in bu haline acıyan Cihan, onu kanepeye oturturken yüzündeki endişeli ifadeyi görebiliyordu. “Tamam abartma istersen, iyiyim ben, asıl sen iyi misin?” diye bakışlarına karşılık vermeye çalışan adam gözlerini ondan kaçırıp karşısındaki koltuğa oturdu. “Ben, ben gayet iyiyim,” dedi bıkkınca, gözleri hâlâ kızdan köşe bucak kaçıyordu. “İyisin öyle mi?” dedi kaşlarını yukarıya kaldırıp inanmaz bir ses tonuyla. “Emin misin?” diye sorarken sözlerinin onu ikna etmediğini Cihan’a anlatmaya çalıştı. “Yaren,” dedi inanmasını ister gibi… Şimdi o bakışlar gözlerine odaklandığında, içindeki elle tutulur çaresizliği görebiliyordu. İsyanı, can acısı giderek somutlaşıp gözlerinde can buluyor ruhundan açık bir kitap gibi okunuyordu. “Yapma Cihan, bana olsun bunu yapma. Gözlerinde görüyorum neler hissettiğini, neden benden saklamaya çalışıyorsun? Deli gibi seviyorsun Arzu’yu, sırılsıklam âşıksın ona, canının nasıl yandığını duruşundan bile anlayabiliyorum. Neden bana iyiyim maskeleri takıp her şey yolundaymış gibi tavır sergiliyorsun?” “Çünkü başka çarem yok anlamıyor musun? Artık olmayacak bir hayalin peşine takılıp gitmekten yoruldum. Onun peşinde dolaştıkça, o her hayır dediğinde yerin kat be kat dibine girip orada acılar içinde kıvranmaktan yoruldum. Arzu’yu bir türlü onu sevdiğime inandıramıyorum. Sebebini söylemiyor, ne beni yakınlaştırıyor ne de uzaklaştırıyor. Deli divane gibi bir pervane misali onun peşinde dolaşmaktan ve her defasında sen sadece benim arkadaşımsın demesinden yoruldum. Uzak duracağım, her şey yolundaymış gibi devam edeceğim ve zamanla alışacağım. O beni istemiyorsa zorlamayacağım artık. Yoruldum Yaren, vazgeçtim, pes ettim…” dedi ve ellerini yüzüne kapayarak o karanlık dünyasının içine yüreğini, aklını ve ruhunu hapsetti. Yaren duydukları, gördükleri ve hissettikleri ile “Hayır!” diye haykırırken vücudunun ağrısını göz ardı edip onun önüne diz çökerek ellerini yüzünden çekip avuçlarının arasına aldı. “Hayır!” diye yineledi tekrardan. “Vazgeçemezsin, o kız seni seviyor, onun sana nasıl baktığını görmüyor musun gözlerinde?” “Görmek yetmiyor Yaren, duymaya ihtiyacım var, ama Arzu’nun ağzından asla biz kelimesi dökülmeyecek. Bunu bana kendisi söyledi. ‘Asla BİZ olmayacağız. Vazgeç,’ dedi. Vazgeçiyorum, pes ediyorum Yaren, her şey onun istediği gibi olacak, bitti buraya kadar,” dedi ve huysuzca Yaren’i görmezden gelerek ayağa kalktı. Duydukları karşısında gözlerini öyle bir öfke bürüdü ki, yerden elleri ile destek alıp ayağa kalktı. Ona sırtını dönen Cihan’a öyle bir kızgınlıkla haykırdı ki, “Hepiniz aynısınız, en ufak engelde arkanızı döner gidersiniz. Sözler yeter sizi vazgeçirmek için. Senin de Erdem’den bir farkın yok. Sen de onu gibisin… O gitti hemen nişanlandı, sen de Arzu’nun gözlerinde gördüklerine rağmen dili başka diyor diye kolaya kaçıp vazgeçtin. Hepiniz aynısınız, hepiniz gerçeklere gözünüzü kapatıyorsunuz. Yüreğin söylediklerine kulaklarını tıkayıp dilin söylediğine şahitlik ediyorsunuz,” dedi tüm öfkesini ona kusarken. Cihan duyduklarının etkisinden dolayı bir adım daha ileriye atamamış, kaşları çatık bir halde aniden kıza döndü. “Ne dedin sen?” dedi. “Ne dediğimi duydun? Siz erkeklerin kafası ancak bu kadar çalışır işte, bir şeyi bir kere de bile anlayamaz iki defa tekrarlatırsınız,” diye küskün bir eda ile kollarını göğsünün altında birleştirerek gözlerini ondan kaçırdı. “Ne dedin sen dedim sana?” diye sordu yineleyerek… Sanki az önce söylediklerini duymamış gibi adım adım kızın üzerine gelmeye başladı. “Duydun işte, hepiniz aynısınız dedim, her şeyi işinize geldiği gibi anlarsınız, işinize gelmediğinde kaçacak delik ararsınız. En ufak bir aralıktan kaçar gidersiniz. Yaptığımızla, söylediğimizle aslında ne demek istediğimizi anlamaya çalışmaz, bizim düşündüklerimizi çözümlemeye uğraşmazsınız. Düz adamlarsınız, düz,” diye bağırdığında adamın iki eli kollarını sıkıca tutmuş kaşları çatılırken gözleri şüphe doluydu. “Sen Erdem’le mi karşılaştın? Nişanlanmış mı? Emin misin?” diye inanamaz gözler ile kıza bakıyordu. Yaren, Erdem hakkında Cihan ile konuşmayı bırakalı çok olmuştu. Uzun zamandan sonra dillerinde onun adı yankılanırken, ikisi de tuhaf duygular içindeydi. Cihan da Yaren de biraz daha sakinleşip yerlerine oturdular. Ona Erdem’in nişanlandığını Tamer’den aylar öncesinden öğrendiğini, dün akşam Erdem ile olan karşılaşmalarını ve adamın peşinden gelerek ona hesap soracağını her şeyi anlattı. Cihan’ın gözleri şüphe ile kavrulurken uzaklara dalıp gitti. “İşte tüm olanlar bunlar,” diye konuşmasını sonlandırdı. Onun kızı dinlemediğine olan inancı o kadar fazlaydı ki, konuşması biter bitmez gözleri birden ona döndüğünde ne kadar da yanıldığını anlamış oldu. “Yaren bu işte bir iş var. Ben Erdem’i az buçuk tanıdıysam o böyle bir şeyi yapacak adam değil. Sen Tamer’in doğru söylediğine emin misin?” dedi düşünceli bir ses tonuyla. “Erdem bu kadar kısa sürede seni unutmuş olamaz,” dedi kendinden emin bir şekilde. “Tamer, Erdem’in kuzeni neden böyle bir yalan söylesin ki? Hem neden olmasın? Baksana sen kızın tek bir lafı ile ondan vazgeçtin o da onu bırakıp gittiğim için…” diye konuşmaya çalışırken birden sözleri Cihan’ın hiddetli ses tonuyla dilinden kesilip atıldı. “Bizi karıştırma Yaren, bizim olayımız tamamen farklı,” dedi öfkesi ortamı kasmıştı. “Tamam, tamam bir şey demedim,” diye ellerini teslim olur gibi havaya kaldırırken daha fazla üzerine gitmemesi gerektiğini anlamış oldu. Bu kız Cihan’ın resmen ayarları ile oynamıştı. Sinir nedir, öfke nedir bilmeyen adam, denge yoksunu herifin tekine dönüşüp çıkmıştı. “Neyse bu işi bir araştıralım bakalım,” diye tam ayaklanmıştı ki Yaren adamın önüne geçerek onu durdurdu. “Hayır, sakın, hiçbir şey yapmanı istemiyorum. Adam nişanlı Cihan, huzurunu bozmaya niyetim yok. O yolunu çoktan seçmiş, ben bir fazlalık gibi giremem onun hayatına.” “Yaren, Allah aşkına ne saçmalıyorsun? Adamın karşısına geçip sen nasıl nişanlanırsın demeyeceğim herhâlde… Merak etme ruhu bile duymaz…” dese de kız bunu riske edemezdi. “Cihan, lütfen bak tamam ben araştırırım ama sen bu işe bulaşma. Hem sen git Arzu’nla ilgilen, kızın gönlünü al. Buraya dün küfe gibi geldiysen kim bilir kıza neler dedin.” “O iş bitti Yaren, bir daha asla onun kapısına gitmem,” dedi kesin bir ses tonuyla. “Bana ne diyorsun kendin ne yapıyorsun?” “Hocanın dediğini yap yaptığını yapma küçükhanım, hadi neyse benim toplantıya yetişmem lazım,” diye gitmek için kapıya doğru yürüdü. Yaren arkasından kapıya yönelerek “Cihan, ben Arzu’ya…” cümlesinin devamını getiremeden önündeki adam birden durup ani bir şekilde ona döndü ve kız son anda fark ettiği için sert göğsüne hazırlıksız olduğundan taş gibi çarptı. “Ah!” diye inleme çıktı ağzından. “Duracağın zaman haber versen hiç fena olmaz doğrusu,” diye homurtulu ve hoşnutsuz bir şekilde konuşurken, göğsüne çarptığı burnunun kemerini acısının dinmesi için ovalıyordu. Sert bakışlarını gözlerine dikmiş, işaret parmağını küçük bir çocuk azarlar gibi kızın göz hizasına getirerek havada sallarken tüm uyarı tonları ile “Sakın Yaren, sakın bu işe o hokka burnunu sokayım deme, o aklından geçen haddi hesabı olmayan yaramaz düşünceleri de geldiği gibi yerine geri hapset. Duydun mu beni? Bu işe karışmayacaksın ve Arzu’nun üç metre yakınına dahi sokulmayacaksın. Anlaşıldı mı?” diye hiddetle bağırırken Yaren yüzüne doğru “Ha-ha… hapşuuu…” diye hapşırdı. Yaren’in hapşırması adamın aklını karıştırmış olacak ki önce yüzüne savurduğu tükürük taneciklerini temizlerken “Sana hasta olacaksın demiştim,” dedi kızgınlıkla. “Of Yaren, of!” derken kızı götürüp odasına çıkardı. “Sakın, yataktan çıkmıyorsun. Ben yardımcı kadını çağıracağım, şu toplantıyı da atlatıp hemen geri geleceğim,” dedi. “Hayır, benim işlerim var…” dese de Cihan itiraz kabul etmedi. Arka arkaya gelen hapşırmalarının ardından “Doktoru da çağırıyorum,” diye ekledi. İçinden binlerce of çekerken bir an önce adamın bu evden gitmesini bekliyordu. Bir an önce gitmeliydi ve Yaren de aklındaki her şeyi bir bir gerçekleştirmeliydi. Her ne kadar Cihan kızsa da fark etmezdi. Hadi be adam bir an önce git de kaderin Arzu ile ağlarınızı örmesine yardımcı olayım. |
0% |