@ugurluay
|
52.BÖLÜM “Çalınan her kapı hemen açılsaydı; Ümidin, sabrın ve isteğin değeri hemen anlaşılmazdı…” -Mevlana- “Bakın hanımefendi böyle giremezsiniz, içeride toplantı var,” diyen sekreter engelini ittirerek geçmeye çalışan Yaren, ufak bir taşkınlık ve arbede ile sonunda Arzu’nun odasının kapısını açmayı başardı. Arzu, karşısında Yaren’i görünce ufak çapta bir şaşkınlık yaşasa da hemen toparlandı, onun konuşmasını beklercesine kaşlarını sorgular gibi çattı. “Konuşmamız lazım,” diye direk konuya girdi. Arzu ise bakışlarını kızdan çekip masa başında toplantı yaptığını düşündüğü adamlara dönerek, “Beyler, bu günlük bu kadar yeter. Teklifinizi değerlendirip en kısa zamanda size dönüş sağlayacağız. Geldiğiniz için teşekkürler,” deyip ayağa kalktı. Toplantının bittiğini anlayan adamlar bu durumdan hiç memnun kalmadıklarını, huzursuz bakışlarını Yaren’e yönlendirdiklerinde kız bunun daha iyi anladı. Ama şimdi onlara aldırış edecek durumda değildi. Herkes çıkarken Arzu gözlerini yanında heykel gibi dikilen ama korkudan titrediğini hissettiği sekreterine doğrultunca, kız bir adım geriye gitti.“Arzu Hanım ben engellemeye çalıştım ama…” dedi ve sözü bir anda sertçe kesildi. “Çık dışarıya Aslı, bunu daha sonra konuşacağız,” diye emir verdiğinde kız ikiletmeden ve ardına bile bakmadan kaçarcasına çıktı. Şimdi herkese bir adım geri attıran bakışlarını ona çevirdiğinde nedense Yaren de hiç aynı etkiyi yaratmamıştı. “Umarım konuşmak istediğin şey tüm bunları yaşamama değerdir,” dedi. Yaren, konuşmak için tam ağzımı açmıştı ki, dakikalardır tutmayı başardığı hapşırığı fütursuzca havaya salınıp gitti. Cebimden çıkardığı peçete ile ağzını ve burnumu silerken Arzu kıza şaşkınca bakıyordu. “Konumuz Cihan ve inan bana ayırdığın zamana değecek tek insan,” dedi kendinden emin bir şekilde. Biliyordu işte, Cihan’ın adını duyduğu anda gözlerinde gördüğü ışıltı ve az önceki tavrından hiçbir eser kalmayan, elini kolunu nereye koyacağını bilemeyen bir tavra bürünmesi, tam da ona doğru yolda olduğunu hissettiriyordu. “Ona bir şey mi oldu?” diyen endişeli gözler ve meraklı ses tonu ile Yaren’in keyfi iyiden iyiye yerine geldi. O buyur etmese de halsizliği dibine kadar yaşıyordu ve bir an önce oturmak için az önceki adamların kalktığı sandalyelere ilerledi. Genç kızın bu rahat tavrının Arzu’nun sinirlerini bozduğunu hissetse de, duyacaklarına olan ihtiyacı ile o da karşısına sabırsızca geçip bu defa da elleriyle oynamaya başladı. Artık konuya bir an önce girmesi gerekiyordu ama nasıl bir giriş yapması gerektiğini bilmiyordu. En iyisi işe onun sorduğu soruya cevap vermek ile başlamalıydı. “Cihan iyi değil Arzu, hem de hiç iyi değil. Ben abimi yıllardır hiç böyle görmedim. Gün geçtikçe tükeniyor ve benim elimden bunu düzeltebilmek için hiçbir şey gelmiyor,” dedi onun gözlerinin içine bakarak. “Sen onun kardeşi değilsin,” dedi kollarını sert bir tutumla kavuşturup kucağına alırken. Sözleri kulaklarında yankılanırken, gözlerinde gördüğü kıskançlığı ve geçmişte gördüğü izlerin anlamını çözemese de onun kendisine yardımcı olacağını biliyordu. “Kardeş olmak için kan bağı olmasına gerek var mı? İlla aynı karında yatmak, aynı kanı paylaşmak mı gerek?” “Ben, şey, özür dilerim, öyle demek istemedim,” dedi hafif utanır gibi yüzü kızararak. “Bak Arzu, seni anlıyorum. Sen de diğer insanlar gibi bizi yanlış anlıyorsun. Aramızdaki bağın abi kardeşten ötesi yok. O yıllar önce bana sahip çıkmayan abimin yerine koyduğum can abim, ben de onun zamansız ve acı bir şekilde kaybettiği kardeşinin yerine koyduğu insanım. Biz iki yaralı yüreğiz ve birbirimize aile olduk. Diğer insanların yanılgısına düşme, adı bile geçtiğinde gözlerindeki ışıltıyı görebiliyorum. Bunu kendine de ona da yapma. Bazen kaybettiğinde her şey için çok geç olabiliyor. O seni çok seviyor Arzu. Ben abimin ilk defa biri için yüreğinin böyle attığına şahit oluyorum. İzin ver, seni sevdiğini sana göstersin. İnan bunu sana hissettirdiğinde sen de onu seveceksin.” “Of!” deyip ellerini yüzüne kapadı ve gözlerindeki yaşları silmeye çalıştı. “Ben onu zaten seviyorum Yaren,” dedi. Sesi öyle boğuk gelmişti ki, bu itirafın canını nasıl yaktığını hissedebiliyordu. “O zaman neden izin vermiyorsun?” “Yaren, sana güvenebilir miyim? Bu anlattıklarımın aramızda kalacağına söz verir misin? Eğer bunları Cihan’a anlatırsan onu tamamen kendimden uzaklaştırırım,” dedi tüm tehdit içeren bakışlarıyla. “Tamam, söz kimseye bahsetmeyeceğim,” diye söz verdi duyacaklarının onu ne yönde etkileyeceğini bilmeden. Bildiği tek şey vardı o da Cihan için bir umut doğduğuydu. Yaren’in onaylayan yüz ifadesi ile gözlerini uzak bir noktaya odaklamış, güzel bir film seyreder gibi bakıyordu. “Ben Cihan’ı yıllar öncesinden tanıyorum Yaren. O benim gözümü ilk açtığımda gördüğüm, varlığında adını aşk koyduğum, yokluğunda adına sevda dediğim adamdı. Ben Melek’in en yakın arkadaşı, sırdaşı, can dostuydum. Cihan’ı gördüğüm an o beni hiç görmemiş gibiydi. Onun yanında yoktum. Siliktim, görünmezdim. Onun beni her görmezden geldiğinde ben yok olur daha fazla içime kapanırdım. Bir tek Melek bilirdi onu nasıl sevdiğimi. Cihan beni telli dişlerim, ergenlik sivilcelerim ve kilolarım ile hiç görüş alanına sokmadı. Dedim ya görünmezdim onun için. Ama ben onu görebildiğime hep şükür ettim, ta ki Cihan babası ile kavga edip evi terk edinceye kadar. O gitmişti. Babası Melek’in abisi ile görüşmesine de izin vermiyordu. Artık ondan hiç haber alamıyordum. Çok geçmeden Melek’in ölümü beni derinden sarstı. Cihan’ın gidişi, Melek’in yok oluşu benim bunalıma girmeme yetmişti. Çok acı çekiyordum. Kendimde değildim. Ailem sebebini bilmeden bana çareler üretmeye çalışıyordu. Sonra Cihan’dan bir şekilde haber aldım. Bir umut dedim ve peşine düştüm. Günden güne canlanıyordum. Ta ki seni onun yanında görünceye kadar… Ben o gün bittim be Yaren, seni koruyan kollayan beni hiç görüş alanına bile sokmayan adamı gördüğüm an, benim için tüm umutlar tükenmişti. Kendimi o gün baştan ayağa yeniledim, duygularımı kestirip attım, hissizleşmek için olabildiğince sert oldum. Okulumu bitirir bitirmez babamın yerine geçtim. Ben kendimden bu kadar eminken yıllar sonra bir ihalede karşımda onu gördüğümde hiçbir şeyin bitmediğini bir kez daha anladım. Ben ne kadar kaçarsam kaçayım, öldürmek için üzerine kaç kat toprak atarsam atayım ne çare, onun tek bir bakışı her şeyi diriltmeye yetmişti. Ben ne yapacağımı şaşırmıştım, beni tanıdığını düşünmüştüm ama o beni tanımadı. Görüntüm belki değişmişti ama adım, adımı bile hatırlamıyordu. Söylesene dış görünüşüm değiştiğinde etrafımda pervane olan bir adamın aşkına ne kadar güvenebilirim? Gözlerime baktığı halde beni tanımayan adamın yıllar sonra yine adımı bile hatırlamayacağını nereden bilebilirim? Bir kaza geçirip dış görünüşümü yitirdiğimde beni terk etmeyeceğini nereden bilebilirim? Yüreğimde bu kadar kuşku ve şüphe varken söylesene ben ona nasıl biz olma ümidi verebilirim? Ben inanmazken ona nasıl böyle bir konuda umut verebilirim? Sevgi yetmiyormuş, o beni o gün hatırlamadığında anladım. Ben ona hiçbir zaman seni sevmiyorum demedim böyle bir yalan asla ona karşı dilimden dökülmez, ben ona gerçeği fısıldıyorum BİZ olamayız diyorum. Çünkü olacağımıza asla inanmıyorum. Ben yıllardır onsuz yaşıyorum yine yaşayabilirim. Kim bilir belki onun da bazı şeyleri benim gibi yaşaması lazım,” dedi yaşlı gözleri ve hayal kırıklığı taşıyan bakışlarıyla. Yaren böyle bir şeyi hiç beklemiyordu. Bu duyduklarını hayretler içinde dinlerken gözleri kocaman açılmıştı. Şu durumda ne diyebilirdi ki? Yaren, Arzu’nun kendisine anlatacaklarının geçmişe dayanacağını hiç tahmin etmemişti. Peki, şimdi ne olacaktı? Eli kolu bağlı bir köşede onların aşklarını yitirmelerine seyirci mi kalacaktı? Kendisinin yaptığı hatayı onların da yapmasına izin mi verecekti? |
0% |