Yeni Üyelik
54.
Bölüm

54. Bölüm

@ugurluay

54.BÖLÜM

“Vedalar;

Gözüyle sevenler içindir,

Çünkü gönülden sevenler ayrılmaz.”

-Mevlana-

Kaçınılmazdı gidişi, bir yolu mu vardı gitmekten başka? Gitti. Her adımda korkunun içinde derin uçurumlar oluşturmasına rağmen gitti. Nefes aldırmıyordu hissettikleri. Gecenin en koyu karanlığına sakladığı sırları vardı Yaren’in, yüreğini kapatıp üzerine bin bir kilit vurduğu sandıkları vardı onun. Şimdi her bir adımda o kilitler bir bir açılırken, gözleri göreceklerine hiç de hazır olmadığını belirten pırıltılarla dolup taşıyordu. Söz konusu bacası alev almış bir yürekti. Yanan ve giderek küle dönüşen bir yürek… Korkuları ile alevlenen ve bir türlü sönmek bilmeyen bir ateşti.

Yüreğimin tek sahibinin mührünü, gözlerimde taşırken yüz çevirirse bana, çekip alırsa ellerini ruhumdan, esirgerse bakışlarını benden, üşütürse beni onsuzluğun soğukluğunda, hayatımın ritmini sonsuza kadar kaybedersem halim ne olur hiç bilmiyorum. Bir kez daha körelirse yüreğim aşka, küserse gözlerim hayata, ruhum dönerse bir tufan yerine, kasırgalar yerle bir ederse benliğimi, saat bile ihanet eder fark koyarsa aramıza, söylesene hayır gelir mi benden geri kalanlarla? Gelebilir miyim bir daha kendime? Yetebilir miyim nefes alıp veren canıma, bana emanet ruhuma?

Bildiği tek şey Tamer’in verdiği adreste gözlerinin onu başka bir kadınla yan yana görecek olmasıydı.

Gözlerim de senin gibi ihanet etmemeliydi bana. Kaldıramazdı bu yürek can yangınını daha fazla… Yokluğuna bile alışamamışken, sonsuz bir gidişe, can yakan sensizliği daha fazla taşıyamazdı bu yürek.

Adım adım restorana giderken onu gördü. Tamer kızı görür görmez ayağa kalktı ve yavaş adımlarla yanına geldi. Gözlerinin kırmızılığını gördüğü an kaşlarını çattı. Ne onun kızgınlığı ne de çattığı kaşları umurunda değildi. Bir an önce ne diyecekse söylemeli, anlatacağı saçmalıkları dinlemeli ve buradan bir an önce çekip gitmeliydi.

“Ağladın mı sen?” diye sorarken sesi sıkkın çıktı. Hoş geldin bile demeden hesap soran sesi kızın öfkesini giderek sınıra taşıyordu. Gözlerini ondan kaçırarak “Tamer Hocam, fazla vaktim yok ne anlatacaksanız anlatın lütfen!” dedi aceleyle. Onunla daha fazla burada böylece durmak, yakınında olmak kızı huzursuz ediyordu.

“Yaren bana bu şekilde davranmayı bırak artık. Sizi ben ayırmadım. Hatırlarsan onu bırakıp giden sendin,” diye sabit bir kızgınlıkla ona karşılık verdi.

“Nasıl davranıyorum Tamer hocam? Beni buraya çağıran sizsiniz. Aslı astarı olmayan zırvalıkları sıralayan da sizsiniz. Şimdi de karşıma geçmiş sizi ayıran ben değilim diyorsunuz. Tamam, ayıran siz olmayabilirsiniz ama içimden bir ses birleşmemizi de istemediğinizi söylüyor.”

“Sana inanamıyorum. Cidden bu şekilde mi düşünüyorsun?” dediğinde kaşları da şaşkınlıkla yukarıya kalktı.

“Evet aynen bu şekilde düşünüyorum. Çünkü çevremde bu kadar dolaşmanız ve sürekli Erdem’in nişanlandığını söylemeniz bana hiç inandırıcı gelmiyor doğrusu,” dedi tüm hiddeti ile ona meydan okurken. Sesinin ayarının bozulması ile etraftaki insanların kötü bakışları tarafından süzülmeye başladığını fark ettiklerinde, Tamer elini saçlarının arasından geçirip “Bu böyle olmayacak,” dedi ve onu dirseğinden tutarak konuşmasına bile izin vermeden yönlendirerek yürütmeye başladı. Yaren, bırakması için ufak ikazlarda bulunsa da adamın pek de umurunda değildi.

“Yürü Yaren bir oturalım her şeyi sana en ince ayrıntısına kadar anlatacağım ve tüm bu söylediklerinden utanacak, pişman olacaksın,” dedi otoriter bir tonda. Onun kendinden bu kadar emin bir şekilde konuşması kızın aklını bulandırmaya yetti. Ya gerçekten doğru söylüyorsa, diye içinde peyda olan düşüncelerin bir kurt misali yüreğine düşmesi onu yeterince huzursuz etmeye yetmişti. Dirseğinden çekiştirip az önce kalktığı masaya onu sertçe oturturken sinirleri iyice bozuldu.

“Söylemeniz yeterliydi niye insanların içinde beni çekiştiriyorsunuz Tamer Hocam?” dedi onun sinir olduğunu bildiği şekilde.

“Bana şu şekilde seslenmekten vazgeç,” dedi yılan gibi tıslarcasına.

“Nasıl?” diye karşılık verdi. Sinirleri ile iyice oynarken anlamamazlığa vurdu söylediklerini.

“Ben senin artık hocan falan değilim Yaren. Benim bir ismim var, sonuna hocam kelimesini eklemenden hoşlanmıyorum.”

“Bu da ne demek oluyor şimdi?”

“Ne anlamak istersen o Yaren, çocuk değilsin artık anlamış olman lazım,” dedi tek nefeste. Onun bu pişkinliği kızın pişmanlığı ile alev alırken elleri ile masaya vurup ayağa kalktı.

“Bu kadar saçmalık yeter. Buraya boşuna geldim değil mi? Aslında Erdem nişanlı falan değil, tüm bunlar sizin saçma sapan oyunlarınızdan yalnızca bir tanesi öyle değil mi?” diye hiddetle tıslarken o sadece kızın söylediklerine gülüyordu. Karşısında gayet rahat otururken keyifli bir yüz ifadesi ile ellerini göğsünün altında birleştirdi. “Sen cidden aklındaki kurmacalara inanıyorsun. Sana bir şey söyleyeyim mi Yaren? Artık gerçek dünyaya inmenin vakti geldi. Hayat senin dünyandaki hayaller gibi tozpembe değil maalesef.”

“Ne saçmalıyorsunuz yine siz?”

“Asıl saçmalayan sensin,” dedi masaya yaklaşarak. Kızın yüzüne başını eğerek küçük bir sır verir gibi gözleri ile arka tarafta Tamer’in görebildiği ama onların Yaren’i camın özelliği sayesinde göremediği yönde, bir çift tanıdık yüzü işaret ederek kızın görmesini sağladı. Gözleri şaşkınlıkla olabildiğince açılırken dilinden fısıltı halinde dökülen tek isim “Erdem!” oldu. Gözlerini ondan ayıramazken karşısında oturan ve yaşlı gözlerle ona bakan kadını gördü. Neler oluyordu böyle?

Görüş alanı giderek bulanıklaşırken vücudunun uyuşmaya başladığını, ellerinin titrediğini hissediyordu. Bu olamazdı, Erdem bunu yapmış olamazdı. Yaren, arka tarafında camın ardında oturan sevdiği adama bakarken o karşısındaki kadının yaşlı gözlerine teselli veriyordu. Bakışları şefkat doluydu. Elleri ellerini bulduğunda ayakta daha fazla duramadı. Ayakları da ona ihanet ediyordu. Yaren, masadan ayakta kalabilmek için güç alırken Tamer’in sesini duydu.

“Gerçek dünyaya hoş geldin Yaren, şimdi yerine otur. Seyirci olduğun hikâyenin tamamını öğrenmenin vakti çoktan geldi,” dedi.

Dahası mı var, der gibi gözlerine titrek bakışları ile bakarken daha fazlasına hazır olup olmadığına emin değildi.

“Hazır olmalısın Yaren, çünkü dahası da var.” Bu hikâyenin tek bir karesi bile onu hayattan koparıp almışken dahası üzerine toprak atmaktan başka neye yarardı? Bu adam ne kadar zalimdi böyle. Söylediklerinin ya da söyleyeceklerinin kızı ne hale getireceğini görmüyor muydu? Ne istiyordu ondan? Acı çekmesi bu kadar mı hoşuna gidiyordu? Amacı neydi? Anlamıyordu. Onun küçük beyni bu kadarını almıyordu. Bu dünyanın işlerine aklı bir türlü ermiyordu.

***

Gözleri donuklaşıp kaldı. Boş bakıyordu etrafa, tıpkı içinin bir anda boşalıp gittiği gibi… Çok şey istemedi ki aslında hayattan, sadece huzur ve mutluluk. O da fazlaymış, kaderinin gücü yetmedi satın alıp satır satır hayatına yazmaya. Karşısında pervasızca oturan Tamer’in sözleri ile birden yanındaki varlığını hatırladı.

“Geri dönerken tüm bunlara hazırlıklı olman gerekiyordu Yaren,” dedi umarsızca.

Yaren kaşlarını çatarak umutsuzca adamın gözlerinin içine baktı. “Neden bunu bana yapıyorsun?”
“Ben sana hiçbir şey yapmıyorum Yaren, sen tüm bunları tek başına kendi kedine yaptın. Bak oraya,” dedi ve işaret parmağı ile arkasını gösterdi. Yaren için cehennemim fani dünyadaki resmine bakması için eli ile işaret ederek gözlerini oraya doğru yönlendirdi. Ne kadar istemese de cam kırıklarının parlaklığı gibi parlayan gözlerinin hareleri ile o tarafa doğru baktı.

“Oradaki tablonun asıl mimarı sensin. Onların yan yana olmalarının sebebi sensin. Bunların yaşanmasına vesile olan da sensin.”

“Yeter,” dedi tüm hiddetiyle söylediklerini kesip attı hunharca. Gözlerini kaçırıp önüne dönerken daha fazla Erdem’i de yanındaki kızı da görmeye tahammül edemiyordu. İçi parçalanıyor ve her bir parçada canı daha fazla yanıyordu.

“Yeter artık, kes sesini ve daha fazla konuşma!” dedi başını önüne eğerken, sesi son kelimelerinde birer fısıltıya dönüştü. Önüne düşen başına yüzünü yaklaştıran Tamer eliyle kızın çenesini tutup yavaşça yukarıya doğru kaldırdı ve gözlerinin içine baktı.

“Uyan artık Yaren, gözlerini açma vakti geldi. Erdem artık seni sevmiyor,” dedi itiraz kabul etmeyen bir sesle.

“Yalan söylüyorsun,” dedi elini çenesinden sertçe ittirerek. “O beni seviyor, o beni unutamaz,” dedi tüm inatçılığıyla. Çünkü böyle bir şeye asla inanamazdı. “Hem unutmuş olsa sahnede peşimden neden gelsin, neden arkamdan koşsun?” dedi tutunacak son bir dalının kırılmaması umuduyla sımsıkı sarıldı bu fikre. Söyledikleri adamın keyfini kaçırmış olacak ki sandalyesinde geriye doğru yaslanıp, “Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?” dedi tüm alaycılığıyla. “Gerçekten hâlâ seni sevdiğini, unutamadığını ve bu yüzden o sahnede peşinden geldiğini mi düşünüyorsun?”

“Ne demek istiyorsun sen?” dedi aklı giderek bulanmaya başladı.

“Ne biliyorsun da kendinden bu kadar emin konuşuyorsun sen?”

“Ah Yaren, o küçük dünyanın içine kendini o kadar kapatmışsın ki, gerçek hayatın farkında bile değilsin. Duyacaklarına hazır mısın?”

“Tamer, yeter artık ne söyleyeceksen söyle bitsin bu saçmalık,” diye karşılık verdi tüm kindarlığıyla, gözlerine düşmanca bakarken.

“Güzel, bana adımla hitap etmeye başladıysan eğer sen dinlemeye ben de anlatmaya hazırım demektir,” dedi. İşte tüm keyfi şimdi yerine gelmişti. Sözlerine karşılık başını sağa sola sallayıp Ya sabır diledi kız kendi kendine.

“Bak Yaren, Erdem’in şu an yanı başındaki kız onun nişanlısı Lale. Seninle tanışmadan çok önceydi birliktelikleri. Bilirsin ilk aşk saçmalıklarını, onlarınki de öyle bir şeydi. Birbirlerini uzun yıllardır tanırlardı. Lale evliliğe hazır olmadığı bir dönemde Erdem ona teklif etmişti. Lale korktuğu için kabul etmedi. Daha sonra aralarına uzunca bir ayrılık girdi. Sonra o arada sen girdin Erdem’in hayatına, aslında zamanlaman süperdi. Lale gitmiş Erdem boşluğu seninle kapatmıştı. O yüzden sevgili olduğunuzu öğrendiğimde Erdem’in ofisinde ona saldırdım. Senin yaralanmanı hiç istemedim. Çünkü Erdem’in geçmişini biliyorum. Bu kadar kısa sürede seninle birlikte olması beni korkuttu. Ama asıl tahmin edemediğim şey senin onu bırakmandı. Sen gidince Erdem’in aklı başına geldi. Aslında peşinden koşması gereken kişi sen değildin, Lale’ydi. Senin değil, asıl sevdiği kızın peşinden gitti. Lale’yi buldu. Çok kısa süre içinde de nişanlandılar. Aileleri zaten bu durumdan gayet memnundu. Çünkü onlara göre zaten gecikmiş güzel bir haberdi. Artık aç gözünü Yaren, Erdem seni hiçbir zaman sevmedi, o Lale’yi seviyor.”

“Bunlar doğru olamaz. Yalan!”

“Yalan söylemiyorum, sadece sen inanmak istemiyorsun.”

“Hayır, sana inanmıyorum. Gidip ona soracağım. Bu gerçek olsa asla peşime düşmezdi,” dedi ayağa bir hışımla kalkmıştı. Gidip bir adım ötede camın ardında duran adama bunun hesabını soracaktı.

“Gerçekten peşine düştüğüne mi inanıyorsun? Söylesene bana seni seven, seni unutmayan adam neden senin değil de şu an Lale’nin yanında? Karşılaşmanızın ardından neden bir daha karşına çıkmadı?” diyen adamın sözleri kızı yere çivilemişti. Bu da ne demekti şimdi?

“…” İşte buna bir cevabı yoktu.

“Susuyorsun çünkü sen de içten içe itiraf edemesen de gerçekleri biliyorsun. Erdem aslında seni hiç sevmedi. Sen sadece sevdiğinin yokluğunda oluşan boşluğu doldurduğu bir insansın. Asla onun için daha fazlası olmadın. Ben onun kuzeniyim Yaren, burada bugün onun için konuşuyorum. Uzak dur onların hayatından. Evliliğe giden bir ilişkiyi mahvetme.”

“Ben…” dedi ağzından dökülmüyordu kelimeler. Takılı kalmıştı sözcükler, boğazından firar etmiyordu cümlelere.

“O gece ki karşılaşmanız Erdem’e sadece şok etkisi yarattı. Tepkisi yalnızca beklemediği bir zamanda karşısına çıkan geçmişineydi. Kendine daha büyük anlamlar çıkarma Yaren, gerçekten üzülen sen olursun. Onlar çok yakında evlenecekler ve bir bebek bekliyorlar,” dedi acımasızca.

“Bebek mi?” diye inledi bir anda… Nasıl olurdu? Ne bebeğiydi? Yaren daha Erdem’in yanındaki kadını hazmedememişken bir de onların hayatını cennete çevirecek bir bebeğin haberini öğrenmesi… Bu kadarı gerçekten fazlaydı.

“Evet, Erdem ve Lale bir bebek bekliyorlar. Söylesene bana seni sevmiş olsa başka bir kadına dokunabilir miydi? Ondan bir parçası olacak diye kendini dünyanın en şanslı adamı ilan eder miydi? Sen hâlâ seni unutamadığını mı düşünüyorsun?”

“…”

“Sus Yaren, onların hayatından uzak dur ve sesini kes. İki yıl önce çekip giden sendin şimdi konuşmaya, onların mutluluğunu bozmaya, o günahsız bebeğin hayatını karartmaya da hakkın yok. Yapacağın sadece kuzenimin aklını bulandırır ama Erdem yine Lale’ye geri döner. Çünkü sen aşk olarak hiç onun hayatında var olmadın. İstersen gidip şu anda Erdem’e sorabilirsin. Emin ol duyacakların bundan daha azı değil. Yol yakınken uzak dur, kara bir gölge gibi değme onların hayatlarına. Bu senden kuzeni olarak benim ricam, arkadaşın olarak da isteğim. Çünkü ben gerçek anlamda iki tarafın da üzülmesini artık istemiyorum,” dedi omuzlarındaki tüm yükü sırtından boşaltırcasına derin bir nefes alıp verdi. O soluk alıp verirken kız duygusuzlaştı. Duydukları başka birinin hayat hikâyesi gibiydi. Tamer’in anlattıkları gerçek olamazdı. Bu kadarı olmuş olamazdı. Erdem bu kadarını ona yapmış olamazdı.

Sorular, düşünceler birbiri arkasına gelirken başı dönmeye başladı. Masadan güç alıp ayağa kalkmaya çalıştı ama elleri titriyordu. Görüş alanı daraldı, vücudunda, başından ayak tırnağına kadar bir rahatlama hissetti. Kulaklarına çok uzaklardan gelen bir, “Yaren… Yaren!” diyordu ve etraf birden zifiri karanlığa büründü. Gerisi yoktu.

Loading...
0%