@ugurluay
|
56.BÖLÜM “Aşk; bilmektir ey sevgili! Bir tek yârı bilmek, onu candan daha aziz bilmektir… Ondan gayrı bildiklerinin hiçbir şey olduğunu, Dünyanın onunla mana bulduğunu bilmektir… Onun selamı ile gelen bela olsa eyvallah diyebilmektir.” -Mevlana- Uğursuz bir gecede çalınmıştı gerçekler kulağıma… Gölge düşmüştü hayallerime, sevdam kusurluydu bir kere, yar gibi var olmak imkânsızdı kader hükmünde. Perişan bir yürekti arda kalan, gözümdeki nurdu sönen, örselenmişti ruhum, sızlıyordu feryat figan her yanım, altın vuruş gibiydi gördüklerim, sorgulamıyordum artık aşikârdı hissettiklerim. Gözlerinin üzerine vurup kalan ışık ile göz kapaklarını zorlukla araladı. Yüzünü buruşturup yatağından kalkmak için doğrulduğu an, bir acı ile inleyerek yatağına geri düştü. Sesi nasıl bir güçle yankılandıysa odanın içinde, Cihan koşarak bin bir panikle odasına girdi. “Yaren!” diyen endişeli sesine bir de korku dolu bakışları eklendi. Yaren, daha ne olduğunu anlayamadan Cihan onun yatağının kenarına gelip omuzlarından geriye doğru bastırarak “Kalkmıyorsunuz küçükhanım, doktorunuz istirahat etmenizi şiddetle önerdi. Gerekirse yatağa bile bağlayabilirsiniz dedi,” diyen ses tonu hiç de şaka yapar gibi değildi. “Cihan…” demesiyle boğazında hissettiği yanma ve acı hissi, konuşmasına bir süre devam ettirmedi. “Su…” diye inlediğinde sırtından tutarak kızın yatakta doğrulmasına yardımcı oldu. Komodinin üzerindeki bardağa uzanıp içine su doldurarak ona kendi elleri ile içirmeye çalıştı. Biraz üzerine dökse de şimdilik bu kadarı kâfiydi. Başıyla işaret ederek yeterli olduğunu onayladığında bardağı yerine koyup, sırtından tutarak kızın yatağa tekrar yatmasını sağladı. “Bana ne oldu?” dedi içtiği su ile boğazında hafif bir rahatlama hissetse de hâlâ yutkunurken zorlanıyor ve canı acıyordu. Cihan, kızın yatağının yanı başına oturup bir elini avuçlarının arasına alırken yüzünü parmaklarıyla tüy gibi dokunarak okşadı. “Bizi çok korkuttun Yaren.” Endişenin tüm tonlarını gözlerinin harelerinde gösterdi. “O gece eve geldiğinde çok kötüydün. Arzu ile seni yatağına yatırdığımız an ateşinin çok yüksek olduğunu fark ettik ve hemen doktor çağırdık. Ateşini düşürmek için çok uğraştık. Sana geldiğim geceyi hatırlıyor musun? Hani bahçede soğukta sabahlamıştın çok geçmeden gecesine de sırılsıklam olmuş bir halde buraya geldin. Çok feci üşütmüşsün. Günlerdir gözünü açmanı bekliyoruz,” dedi bir solukta. “Biz derken…” diye ima dolu bakışları ile can abisinin gözlerine odaklandı. Karşısında pişmiş kelle gibi sırıtarak “Arzu ile nasıl bir bağ kurdun bilmiyorum ama bir dakika bile başından ayrılmadı,” dedi tüm içten pazarlıklı haliyle. Onun bu hali kızın içinde biraz olsun sevinç kırpıklarının hareketlenmesini sağladı. Yüzünde minik bir tebessüm oluşurken “Hastalığım bir işe yaramış desene,” dedi yapmacık bir kızgınlık ile alay ederek. Onun bu hali içini biraz olsun rahatlatmıştı ki, aklına gelen bir gerçek aniden hareketlenmesine sebep oldu. “Bugün günlerden ne?” diye yataktan bir kez daha ani bir şekilde kalkmaya çalıştığında her yanı sızlayan vücudu tekrar acıdan inlemeye başladı. Bu ani hareketi ile refleks olarak birden omuzlarından tutan Cihan “Ne oluyoruz kızım, biraz yavaş olsana,” diye onu yeniden geriye yavaşça yatırmaya çalıştı. “Ben ne zamandır böyleyim? Gösteri …” diye sızlandı panikle. Cihan, gayet soğukkanlı bir şekilde “Merak etme ben gidip oyunun yönetmeni ile konuştum. Ayağa bile kalkamadığını ve bir süre tiyatroya gidemeyeceğini söyledim. Her şey yolunda rahat ol sen,” dedi Yaren’in içini bir nebze olsun rahatlatmak için. Derin bir nefes alıp verdi, hayatındaki karmaşa yüzünden artık kimsenin mağdur olup zarar görmesini istemiyordu. Cihan, ürkek bakışlarla ona bakarak “Yaren…” dedi. Adının altındaki binlerce soruyu ve aklından geçen tek ismi biliyordu ve bunu konuşmasına asla izin vermeyecekti. “Cihan, sakın!” diye onun kuracağı tüm cümlelerin önünü kesti. Çünkü genç kız artık duymak istemiyordu. “Aklından geçeni, zikretmeye korktuğun ismi de unut. Konuşmak istemiyorum. Yeterince yaralandım ve bunu konuşmak beni daha fazla üzecek,” dedi boğazının izin verdiği müddetçe itiraz kabul etmeyen sert ses tonuyla. “Ama,” diye cümleye başlamaya çalışan Cihan’a sert bir şekilde baktı ve gözleriyle ne demek istediğini anlayan Cihan, çenesini kapatırken içeriye şakıyarak giren Arzu’yu gördü. Elinde bir tepsi ve içinde ne olduğunu anlayamadığı ama onun adına çorba dediği şeyi, kıza doğru getirirken küçük Emrah modu ile kurtarıcısı olma ihtimali olan Cihan’a baktı. O ise hiç oralı olmadan haince kıza sırıtarak, “Arzu’cuğum Yaren o kadar çok acıkmış ki az önce bu mis gibi kokular nereden geliyor diye benim yakama yapıştı. Düşünsene Arzu, kızı senin yemek kokuların uyandırdı, bu muhteşem yemeklerini bir de yese eminim ki hemen ayaklanıp uzaya koşacak,” dedi büyük bir hınzırlıkla. Bunun altından bir çapanoğlu çıkacağı belliydi. Duydukları ile gayet memnun olan Arzu’nun elindeki yemeğe, onu benzetmeye çalıştığı renginin bile belirsiz olduğu şeye bakarken, dişlerinin arasından sırıtıp Cihan’ın anlayacağı şekilde “Alacağın olsun Cihan,” dedi. Cihan’sa aynı şekilde gülerek dişlerinin arasından tısladı. “Oh olsun sana, kaç gündür ne çekiyorum ben haberin var mı?” demişti ki aklına gelen başka bir cin fikir ile gözlerini nazlıca devirerek konuşmaya başladı. “Arzu, senden rica etsem bir tabak daha getirir misin? Hatta sen tencereyi getir Cihan az önce senin yemeklerini benimle paylaşamayacağını ve hepsini zevkle yemek istediğini söyledi.” Yaren’in bu cümleleri Arzu’nun otuz iki dişini sergiye çıkardı. “Gerçekten mi Cihan, ben hemen getiriyorum,” diye tepsiyi komodinin üzerine bırakıp koşarak tencereyi almaya gitti. Cihan ağzı bir karış açık korku dolu gözlerle Yaren’e bakarken, dilinden dökülen tek cümle “İntikamım çok acı olacak pis cadı!” oldu. Yaren’se ağrıyan boğazı, sızlayan vücudu ile bu iki âşık arasında yaşadığı kısacık bir mutluluğun keyfini çıkarıyordu. Hiçbir şey düşünmek istemiyordu. En azından bir süreliğine… |
0% |