Yeni Üyelik
58.
Bölüm

58. Bölüm

@ugurluay

58.BÖLÜM

“Ey Can!

Bir gün gelir

Açmaz gediğin çiçekler açar.

Gitmez dediğin dertler gider.

Bitmez dediğin zaman geçer.

Hayat öyle bir sır ki;

Önce şükür,

Sonra sabır,

Sonra da inanmak gerek.”

-Mevlana-

Ne çok gözyaşı ekmişti geçmişine, şu anında bile meyvelerini vermekten bir türlü bıkmıyordu. Hayatı yine tüm gerçekliği ile bir kez daha yüzleşmesi için abisini karşısına çıkarmıştı.

Peki, şimdi gözlerinden firar eden yaşlar neden öfke değil de özlemle akıyordu? İki yıl… Onsuz geçen dört yılın ardından, onsuz geçen iki yıl daha… Hayatlarından kendi hataları yüzünden kayıp giden koskocaman altı yıl. Dile kolaydı… Yine karşısında dimdik duran ve gözlerine pişmanlıkla bakan bu adama, içinde kızgınlık, nefret yerine artık hasret dolup taşıyordu.

Yaren, abisini çok özlemişti. O mezarlıkta, anne ve babasının mezar taşlarının başında içinde ki zehri tamamen boşalttığı anda, bir şeyler çoktan düzelmeye başlamıştı. Bunu o an anlamasa da geçen zaman içinde daha iyi fark etmişti.

Acı büyütüyor, olgunlaştırıyordu insanı. Boşuna dememişlerdi; öldürmeyen acı güçlendirir diye, o da yıllar içinde güçlendi. Büyüdü ve olgunlaştı. Olmuyordu bazen, insan göremiyordu gerçekleri, bazı şeyleri anlayabilmek için zamana ihtiyaç vardı. Ve bu zaman onlara verilmişti.

Tıpkı Erdem gibi abisinin de karşısına çıkmaya cesaret edemedi. Kendince onlar için, ailesi için doğru olanı yapmış, onu yanında tutmak adına gururunu yenemediği için saçma sapan yollara başvurmuştu. O zaman anlayamasa da şimdi şimdi abisinin niyetini daha açık ve net düşünebiliyordu. Yaptıklarını onaylamasa da onu artık anlıyordu.

Yaren nasıl iki yıl önce mantıklı davranamadıysa, akıl ve sağduyu yanı başında baş göstermediyse, abisinin de aklıyla hareket edemediği o anları artık anlayabiliyordu. Abisiydi o, onun kanı, canı, annesinin ve babasının ona emanetiydi. Et tırnaktan ayrılabilir miydi? Ayrılsa da nasıl can yakardı, yaktı da… Canları öyle bir yandı ki sırf bu yüzden gidecek yollarını şaşırdılar. Hata üstüne hata yaptılar.

Yaren zamansızca karşısında dikilen abisini gördüğünde, ağzından dökülen kelimeler sadece “Se-sen!” olmuştu. Yağız kardeşinin onu reddetmesinden korktuğu için daha fazla konuşmasına fırsat vermeden onu kollarının arasına almış sımsıkı sarılmıştı.

“Canım, canım benim, çok özledim seni, çok aradım seni, günlerce aylarca ama bulamadım bir türlü izini, bulamadım kardeşim, gözümün nuru, affet beni, bırakmam seni artık, bırakamam…” dedi hıçkırıkları arasında. O kadar çaresiz çıkıyordu ki sesi, kızın içi daha fazla konuşmasına dayanamadı. Yağız’ın onu sarması ile boşlukta salınan elleri şimdi onun sırtına doğru yükseliyor ve titrek elleri ile abisini sarıyordu. Yağız onun abisiydi, ne kadar itiraf edemese de, ne kadar boşluğunu doldurmaya çalışsa da, içi asla dolmayan bir boşluğa sahipti. Yağız onun canındandı ve Yaren’in ona bir ömür ihtiyacı vardı. Onun yokluğunda ne kadar kabul etmese de hep eksikti, hep bir kolu kanadı kırıktı. Başlarda öfke ile ört bas etmişti ama kızgınlığı geçip onu anlamaya başladığı o zamanlarda, abisinin yokluğunu, eksikliğini derinden hissetti.

“Bırakmam artık seni…” diye inliyordu adam. Dilinden dökülenler itiraf değil de gerçeğin ta kendisiydi. Başını göğsüne dayadı ve daha fazla gözyaşlarına engel olamadı “Abim…” diye hıçkırıklara boğularak sinesine daha da bastırdı kendini. Özlemişti kokusunu, bırakmasın istiyordu, onu bir an olsun hiç bırakmasın. Onlar birbirine kapının eşiğinde sımsıkı sarılmış hıçkırıklara boğulurken, arkadan gelen sinirli bir ses iki kardeşin bir an olsun birbirlerinden ayrılmalarına sebep oldu.

“Böyle kapıda devam edeceksiniz haber verin de kendime ön koltuklardan bir yer ayarlayayım. Malum bu kadar yolculuktan sonra ayakta duracak pek de dermanım kalmadı,” diye onlara öfkeli bakışlar gönderen kişi Ece’den başkası değildi.

“Ece!” dedi şaşkınlıkla kıza bakarak.

Ece’nin bir eli karnında bir eli Burak’ın elinde “Yaa Ece… Hani şu abinle birlikte ardında bıraktığın arkadaşın ve biricik yengeciğin,” dedi dudaklarını büzerek.

Elinin gittiği kocaman karnını gördüğünde işaret parmağıyla onu göstererek, hayret dolu bir sesle “Bu, bu nasıl?” diyen sesini ciyaklama ile bölerek, “Sana bunun aşamalarını anlatacak değilim herhalde! Bu yaşına kadar çocuğun nasıl olduğunu öğrenemediysen sana diyecek sözüm de yok,” dedi dalga geçer gibi.

Yağız bir kolunu kardeşinin omzuna attı ve onu kendine doğru çekerken Ece ile konuşmalarına dikkat kesilmişti. Az önceki hıçkıra hıçkıra ağlayan adam gitmiş şimdi durumdan keyif almaya başlamış birine dönüşmüştü.

“Ben… Ece…” diye tekrar etse de Yaren, devamı dökülmemişti dilinden, kelimeler takılı kalmıştı boğazında.

“Heh, şimdi kekele dur karşımda. Sizin yüzünüzden hamileliklerim hep ağlayarak geçti,” dedi gözleri hafif sulanmaya başlamıştı.

“Ah hayatım sen zaten hep sulu gözsün,” diyen Yağız takılmasına daha fazla engel olamadı. Ece gözlerini kısıp ona kızgınlıkla baktığında yanı başındaki adamın sertçe yutkunma sesini duymuştu.

“ Demek öyle Yağız Bey, ben sulu gözün tekiyim, senin de zaten başını ağrıtıyorum. Sen zaten beni eskisi gibi de sevmiyorsun, gözlerin bana bakarken artık ışıldamıyor, ah hayır yoksa sen benden ayrılmak mı istiyorsun? Bunları mı bahane ediyorsun?” dediği an Yaren duydukları karşısında gözlerini dehşetle olabildiğince açtı. Bir an abisine acıyan gözlerle bakarken onun kardeşine bu duruma alışkın olduğunu belirten bir bakışı ile biraz olsun içi rahatladı. Kulağına eğilerek “Hep şu hormonların marifeti, son aylara geldiği için dengesini iyice kaybetti,” dedi ve onun son kelimelerini duyan Ece bu defa da “Yani ben dengesizim öyle mi?” dedi hırçınca. “Yürü oğlum gidiyoruz, bir dakika daha burada durmam,” dediği an Burak’ı çekiştirmeye başladı.

Yağız koşar adımlarla ona yetişip belinden sıkıca sarıldı.

“Canım ben hiç öyle şey söyler miyim? Bak Yaren de üzülüyor, Burak korkuyor, bebeğimizi de strese sokuyorsun. Sen benim biriciğimsin,” dedi ya Ece birden bal kaymak kıvamına gelip yelkenlerini suya indirdi. Kocasına şefkatle bakıp Yaren’e sert bakışlar ile baktı. İşaret parmağını ona sallarken “Bunu seninle sonra konuşacağız küçükhanım, iki senenin hesabını bana vereceksin,” dedi ve daha teklif bile etmeden içeriye doğru yöneldiler. Kapının ardından onlara bakarken geride kalan Burak ile bakışları kesişti. Yaren’e öyle kırgın bakıyordu ki içi burkuldu. Sebebini az çok tahmin ediyordu. Gözleri parlarken onu ne kadar da özlediğini anladı. Sesini sevecen tutmaya çalışarak büyümüş olan Burak’a “Halacığım neden öyle duruyorsun? Gelsene içeriye…” dedi ve onun kendisine bir cevap vermesini bekledi. Ama o küçük adam ellerini göğsünün altında birleştirip halasına küs bakışlar ile bakıyordu.

“Özlemedin mi sen beni? Neden öyle bakıyorsun?” dedi ve bir adım ona doğru yaklaştı.

“Ben şana küştüm. Seni çok bekyedim ama sen geymedin,” dedi. Hâlâ dilinin bazı kelimelere dönmediğini görmek Yaren’i sevindirmişti. En azından bazı anlarının gelişimine şahitlik edebilecekti. Onca kaçırdığı ana rağmen belki bu defa yeğenlerinin büyüme aşamalarını kaçırmazdı.

“Ama halacığım benim gitmem lazımdı. Bak buradayım, artık hiçbir yere gitmeyeceğim,” dedi tüm samimiyetiyle.

“Gitmeyecek misin?” dedi birden göğsünün altında bulunan ellerini iki yanına açarak hayretle ona bakıyordu.

“Evet, hiçbir yere gitmeyeceğim, hem ben seni çok özledim. Sarılmayacak mısın bana?” dedi ve yere çömelerek kollarını iki yanına doğru açtı. Burak ise ona açtığı kucağa başını sağa sola sallayarak “Haya ben de seni çok ösledim,” deyip bir atlayışı vardı ki Yaren dengesini kaybetti ve düşeceklerini sandı. Yaren ona sımsıkı sarılmışken yüzünü öpücük yağmuruna tutan Burak ile birlikte kahkahalar içinde kaybolmaya başlamışlardı.

Aile kavramı bir anda sarıp sarmalamıştı Yaren’i, ne de çok özlemişti onları. Yılların onlara verdiği her fırsatı bir şekilde ellerinden kaçırmayı başarmışlardı ve her şeyi batırmışlardı ama artık kaybetmek yoktu. Fırsatlar onlar için bir lütuf gibi hayatlarına gönderilirken, nankör olup ellerinin tersi ile itmeye hakları yoktu. Mutluluğu yaşamak hakkıysa bunu sonuna kadar yaşayacaktı ve artık geriye dönüp acıları deşmeyecek, kabuk bağlamış yaraları kopartmayacaktı. Artık ektiği gözyaşı tohumlarını kökünden sökme zamanıydı. Gözyaşı, acı, hüzün hayatında hüküm süremeyecek, nefes alma sebebi mutluluk olacaktı. Ve bunu ailesi ile sonuna kadar yaşayacaktı. Hak ettiği hayat bundan sonra Yaren’in olacaktı ve bunu kimsenin elinden almasına izin vermeyecekti.

Loading...
0%