Yeni Üyelik
59.
Bölüm

59. Bölüm

@ugurluay

59.BÖLÜM

“İki şey yıkar insanı;

Dostundan gelen ihanet,

Düşmanından gelen merhamet.”

-Mevlana-

Geçen zaman telafi etmişti birçok şeyi, affettirmeyi başarmıştı hüzün bulutları ile kaplı yüreğine zamanında kanayan yaraları… Kasvetli bir havanın ve benliği yıkayan bir yağmurun ardından doğan gökkuşağı gibiydi artık hayatı. Mutluluğun ve huzurun ayak seslerini şimdi kulaklarında duyulabiliyordu. Yaklaşık iki haftadır abisi, Ece ve Burak onda kalıyorlardı. Zaman onlarla o kadar hızlı geçiyordu ki anlayamıyordu. Ailesi geldiğinden ve hayatında yer edinmeye başladıkları günden bu yana, kendini daha iyi ve güçlü hissediyordu. Geçmişe dönüp konuşmama kararı aldılar. Geriye dönüp hataları irdelemek fayda getirmeyecekti artık onlara, bu yüzden önlerine bakmaya karar verdiler. Geçirdikleri güzel iki hafta boyunca Yaren biraz daha toparlandı. Zaten eteğinden ayrılmayan Burak sayesinde iyi olmamak ne mümkündü. Kaçırdıkları yılların acısını çıkarıyorlardı. Sürekli bir şeyler anlatıyor ve bazen Yaren’in sorduğu sorulara kırk yıl düşünse veremeyeceği cevaplar ile ona anında karşılık veriyordu. Ece’yse ayrı bir olaydı. Resmen kızın çekip gitmelerini burnundan fitil fitil getirmişti. En ufak isyan bayrağını çekme çabasında hamileyim ben, diye haykırıp vicdanına oscarlık bir oyun sergileyerek gözyaşlarının altına sığınıyordu. Fenaydı bu kadın, çok fena… Yaren onun istediği her şeyi yapsa da yine yaranamıyordu. Bir eksik buluyor hemen mızmızlanıyordu. İlk hamileliğinde yanında olamadığı için onun da hıncını alır gibi tatlı eziyetlerini yapmaya devam ediyordu. Ama olsundu Yaren onun bebişi ile nazlanmasına da razıydı, yeter ki gülen yüzünü eksik etmesindi ondan, yeter ki Yaren gibi onlar da mutlu olsunlardı.

Yaren ile Yağız sanki hiç ayrılmamış gibiydiler, adeta altı yıl öncesinde kaldıkları yerden devam ediyorlardı. Her şey akışında ve güzel giderken işler sebebiyle geri dönmek zorunda olmaları kızı üzerek yerle bir etti. Yağız, kardeşinin de onlarla dönmesi gerektiğini söylese de hayatını bırakıp gitme fikri kızın dermanının kesilip gitmesine sebep oluyordu. Dillendirmese de, olmayacak hayaller kurmaya devam etse de yüreğinin kanayan kırıkları arasında, adını anmak haram olduysa bile diline, onun nefes aldığı şehirden ayrılmaya henüz hazır değildi. Abisine tiyatroyu bahane ederek belki sonra diye geçiştirse de onun yüzünde anlam veremediği bir sırıtış peyda olmuştu.

“Başka bir sebebi olmadığına emin misin? Mesela bırakmak istemediğin biri mi var yoksa buralarda? Onu ardında bir kez daha bırakmaya mı hazır değilsin?” dedi hiç de beklemediği bir anda. Duydukları ile gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Abisinden böyle bir karşılık beklemezken bir anda yüzünü basan sıcaklık ile kızardığını hissetti. Gözlerini kaçırıp “Yani evet Cihan var, Arzu var…” diye saçmalamaya başladığında Cihan’ın adını duyması ile birden dikkati başka yöne kayıp gitti.

“O adama gıcık oluyorum Yaren. Biliyorsun değil mi?” dedi çatık kaşlı ve öfkeli bir ses tonu ile kardeşine baktı. Yaren anlamaz gözlerle abisine bakarken “Niye ki?” dedi safça ve ona hayret dolu bakışlarla karşılık verdi.

“Nasıl neden?” deyip inanamaz gözlerle kardeşine baktı. “Seni bizden uzaklaştıran, çekip götüren o zırtapoz değil mi?”

“Evet, ama o sadece benim iyi olmam için…”

“Allah Allah ondan başka senin iyiliğini düşünen yok mu?”

“Ama abi biliyorsun, ben ona can abim…”

“Yaren, şu adama abi deyip durma kan beynime sıçrıyor. Senin abin benim, ben. Sen ona her abi dediğinde onun nefesini kesmemek için kendimi zor tutuyorum.”

Yağız’ın küçük çocuk gibi kardeşini kıskanan hallerini görünce şaşırsa mı, gülse mi, ağlasa mı bilemedi. Yapabildiği tek şey onun sinirli ifadeleri arasında kızın kahkahalara boğulması oldu. Yaren güldükçe adamın alnında atmaya başlayan damarı görebiliyordu. Emindi ki şimdi hayalinde Cihan’ı yok etme planları yapıyordu.

Ah abi ya! Normal zamanda Cihan onun çok iyi anlaşabileceği bir insandı ama işte abisinde sevdiklerini paylaşamama gibi bir duygu fazla ağır basıyor, bunu da öfkesi ile gösteriyordu. Ayarsız Yağız duygularını göstermekte gayet başarısız bir geçmişe sahipti. Kahkaha atmaya devam ederken elinde bir elma ile içeriye giren Ece “Hayırdır bu ne keyif böyle?” diye çatık kaşlı kocasının yanına ağır adımlarla giderek oturdu.

“Hiç ne olsun? Abimin akşama yapacağı mangal partisine Cihan’ı ve Arzu’yu da davet ettiğimi söylüyordum,” dedi. Kardeşinin sözleri ile kafasını bir anda çeviren adam “Ne?” diye bağırırken hiddetle yerinden kalktı.

“Onu da mı çağırdın akşama?” dedi hiç de istemediğini belli ederken.

“Tabi ki çağırdım…” diye cevap verip ayağa kalkarak tam göz hizasına geldi.

“Hem o benim can a…” dediği an abisi kıpkırmızı olmuş suratı ile sözünü kesip işaret parmağını havada sallarken “Sakın Yaren, sakın, o kelime ağzından çıkarsa akşam onu bu evin kapısından içeriye almam duydun mu beni?” diye tehdit eder gibi konuşurken telefonunun zil sesi ile konuşmaları bölündü.

Yağız’ın o haline kıkırdarken eline telefonu aldı ve ekranda gördüğü isim kaşlarını çatmasına sebep olsa da abisine belli etmemeye çalıştı. Onu huzursuz etmemek için aklını başka yöne çevirmeye karar verdi.

“Eee abi, hadi sen başlasana hazırlıklara, akşama ne kaldı şunun şurasında? Aç bırakacaksın bizi, hem bak hatunun melül melül bakmaya başlamış bile,” dedi ve elini omzuna koyup “Hadi sana kolay gelsin Yağız Kaptan…” diye gülerek tam kapıdan çıkıyordu ki, aklına gelen hınzır bir fikir ile hemen geriye döndü.

“Abi…” dedi otuz iki dişini de ona göstererek.

“Ne var baş belası?” dedi yapmacık bir kızgınlıkla. “Cihan eti tam pişmiş sever ona göre pişirirsen sevinirim,” dedi ve ona hiddetle seslenen abisinin “Yaren!” diye haykırmasına ve arkasından atılan yastıklara aldırış etmeden koşarak odadan çıktı.

“Ona çiğ çiğ o etleri yedirmezsem bana da Yağız demesinler!” dediğini ise kahkahalar atarak duymuştu.

Ah abi ya, ne çok özlemişim seninle böyle uğraşmayı…

İçindeki huzurun kaçması sadece bir saniyesini almıştı. Az önce meşgule attığı telefon şimdi tekrar çalıyordu ve bu telefondan kaçış olmadığını bir kez daha anladı. Gözlerini kapattı ve derin bir soluk alıp verirken ekrandaki isme, içindeki derin huzursuzluğa rağmen karşılık verdi.

***

Kaçışlar bir noktaya kadar devam edebilirdi. Sonsuz kaçışlar imkânsızdı. Yaren de bir türlü kaçmayı başaramadığı ve bir şekilde hayatına müdahil olma çabaları içinde olan adamın telefonuna cevap vermek zorunda kaldı.

“Efendim Tamer…” dedi sesi mesafeli ve soğuk çıkmıştı. Biliyordu ki o telefonu açmasa asla pes etmeyecek, işleri daha ileri boyutlara taşıyacaktı. Hastanedeki görüşmelerinin ardından Tamer sürekli aramış ve kızın cevap vermemesi üzerine de bir süreliğine vazgeçmişti. En azından kız öyle düşünüyordu. Tabi Yaren onun vazgeçmediğini kapısına dayanıp abisi ile burun buruna geldiğinde anlamış oldu. Yağız, Tamer’e öfkeli bakışlarını gönderirken kardeşine “Kim bu herif?” diye uyarıcı ses tonu ile konuştuğunda onu sakinleştirmek için yardımına Ece koştu. Abisini zorlukla yatıştırmışlardı. Tamer’in kim olduğunu ve okulu onun sayesinde bitirdiğimi söylese de, bakışlarından Tamer’in varlığından nasıl rahatsız olduğunu hissedebiliyordu. Her ne kadar sebebini tam olarak çözemese de, yakınında olması kızın içini acayip derecede huzursuzluğa sevk ediyordu. Birkaç gün öncesine dalıp gitmişken telefonun diğer ucunda sabırsızca konuşan adamı çoktan unutmuştu.

“Neden telefonlarıma cevap vermiyorsun Yaren?” diye sorduğunda kızgınlığı sesinden hissediliyordu.

“Tamer, telefonu açmıyorsam eğer müsait değilimdir değil mi?” Başından atmak istediğini ve bu konuşmayı daha fazla sürdürmek istemediğini anlasın istiyordu ama onun pek de anlayacağı yoktu.

“Sonra geri dönüş de yapmıyorsun ama…” dedi isyan eder gibi.

“Dönmemi gerektirecek bir durum mu var?” dedi düz bir tonda, bu konuşma giderek canını sıkmaya başlamıştı.

“Yaren, ben iyi değilim, gerçekten yardımına ihtiyacım var.” Sesi giderek boğuklaşıyordu. Birden değişen ses tonu ve çaresizliğini hissettirmesi kızın kendini tuhaf hissetmesine sebep oldu.

“Tamer, sen iyi misin? Ne oldu? Neden böyle konuşuyorsun?” Endişe şimdi tüm beynini ele geçirmişti.

“Ben iyi değilim Yaren, hem de hiç iyi değilim. Yalnız kalmak istemiyorum. Buraya gelebilir misin?”

Allah kahretsin! Bu neydi ki şimdi?

“Sana ihtiyacım var Yaren…” dedi sesi titreyerek.

Yaren kara kara ne yapacağını düşünürken, onun yanına gitmek istemeyen yanı ağır bassa da onu bu halde bırakmaya da gönlü el vermiyordu. Sırf bu yüzden bir çıkar yol bulmak için çırpınıyordu. Aklına gelen bir fikir ile birden gözleri parladı.

“Tamer, benim oraya gelmem şu an için mümkün değil. Abimler yarın yola çıkacaklar, o yüzden onları burada yalnız bırakamam. Ama istersen sen buraya gel, hem biraz olsun açılırsın. Olur mu?” dedi kabul etmesini umut ederek. Biliyordu ki kabul etmese içi onun o haline dayanamayacak ve kalkıp gidecekti çağırdığı yere.

Tamer, “Olur,” dediğinde az önceki çaresiz sesinden eser yoktu. Şimdi karşısında konuşan kişi bambaşka biriydi. İstediğini elde etmiş biri gibi konuşuyordu. Onun enerji dolu sesini birden duyduğunda afallasa da bir şey demedi.

Garip adamdı Tamer. Bazen çok iyi bazen anlamsız derecede saçma bir adam olarak çıkıyordu karşısına. Neyse ki gelecekti. Onu allem eder kallem eder Cihan’a postalardı nasıl olsa. Gerçi Arzu ile yalnız kalma planlarını biraz sabote etmiş olacaktı ama olsun. Yaren onları da bir araya getirecek ve bu yaptığını telafi edecekti.

Tamer’in, kızın evine gelip yersiz emrivakisinden sonra, ondan tamamen uzak durma kararı almıştı. Ama telefonda kendini hiç iyi hissetmediğinden bahsedince dayanamadı ve abisinin onun için düzenlediği mangal partisine Tamer’i de davet etti. Bu haber Yağız için büyük bir hezimet olacaktı, malum Cihan’dan sonra bir de hoşlanmadığı Tamer ile burun buruna tekrar gelmek hiç ama hiç hoşuna gitmeyecekti. Adamın istemediği otlar burnunun dibinde bir bir filiz açıyordu, bakalım akşam neler olacaktı?

Loading...
0%