@ugurluay
|
5. BÖLÜM “Nasibinde varsa, alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters.” -Mevlana- Yaren, arkasına bile bakmadan arabasına atlayıp, hızla giden adamın kendisine verdiği tepkiye iyiden iyiye köpürdü. Yerinde öfkeden tepinirken yağan yağmura aldırış etmeden ağzına geleni saydı. Gözlerini silerken bir yandan da kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. “Kendini beğenmiş, ukala, dağ kaçkını, kibirli herif ne olacak!” Soluk soluğa konuşurken derin nefesler almaya çalışıyordu. “Tamam, tamam Yaren sakinleş biraz, derin derin nefes al. Oh, tamam şimdi oldu. Böyle devam et,” dedi nefesini düzenlemeye çalışarak ve sesli bir şekilde konuştu. Yüzünde beliren sahte bir gülümsemeyle, “Hem benim şimdi daha önemli işlerim var,” dedi. Ağzından çıkan cümlelerle bir anda kan beynine sıçradı. Gözleri fal taşı gibi açılırken yüzündeki sahte gülücük an be an soldu. Gözleri dehşet pırıltıları ile kamaşırken dilinden dökülenler, “Allah kahretsin! Sınav! Sınava geç kaldım!” oldu. Sesi haykırarak çıktı dudaklarından. Yer gök inlerken, yüzüne düşen damlalar da onunla birlikte isyan eder gibiydi. Üstüne başına, dağılan saçlarına bile bakmadan var gücüyle koşmaya başladı. Tek çaresi vardı. Tamer hocasının odasına gidecek, artık Allah ne verdiyse doğaçlayıp yazacaktı. İkinci öğretimlerle birlikte sınava girebilmek için yalvarıp yakaracaktı, yoksa finalde aldığı not ile geçebilmesinin imkânı yoktu. Bir ders için okulu uzatmayı ise düşünmek dahi istemiyordu. Hayat yolunda artık Yaren’in böyle bir lüksü yoktu. Kalan son gücünü de koşmak için harcadı. Üstü başı çamur içinde, perperişan bir yüz ifadesi, ıslak saçları ile hiç de iyi görünmüyordu. Aceleyle öğretmenin bulunduğu odanın kapısını çaldı. Cevap dahi beklemeden destursuzca ve hızla odanın içine daldı. Öğretmeni Yaren’in halini gördüğünde önce küçük çapta bir kriz geçirdi. Başına bir şey gelmiş olma ihtimali bir an olsun Tamer’in canını sıktı. Gözleri endişe ile parlarken, vücudu onu bu şekilde gördüğü için tef gibi gerildi. “Yaren, bu ne hal? Başına bir şey mi geldi? Sen iyi misin?” diyen adamın sesi panikle çıktı ağzından. “Hocam, şey ben, çok ama çok özür dilerim.” Soluk soluğa karşısındaki hocasının söylediklerini duymadan konuşuyordu. Bir solukta başına gelenleri anlatıp ondan bir şans isteyecekti. Ve adamın konuşmasına engel olmasına asla izin veremezdi. “Hocam sınava yetişemedim. Ne olur bir dinleyin anlatayım, ne olur hocam.” Öğretmen şaşkın gözlerle onu izlerken, Yaren’in sözlerine itiraz etmediğinin farkındaydı. Galiba o bunun pek de farkında değildi. Yaren, Tamer sanki onu susturup sözlerine itiraz etmişçesine panikle, konuşmasını sürdürüp ısrarla savunmasını yapıyor ve adamın ağzını açmasına dahi fırsat vermiyordu. “Hocam lütfen, lütfen bir kerecik beni dinleyin. Daha önce başıma hiç böyle bir şey gelmemişti. Kapınızı bu sebeple asla aşındırmadım. Biliyorsunuz, az da olsa tanırsınız beni.” “Yaren!” diye yüksek sesle konuşan öğretmeni, iki elini havaya kaldırarak, karşısında çaresizce çırpınan kızın dikkatini çekti ve sonunda onu susturmayı başardı. Yoksa bu çılgın kızın susmaya pek de niyeti yoktu. Yaren duyduğu gür sesle birden donup kaldı. Dili tutuldu ve anında sus pus oldu. “Hocam, ben…” derken Yaren’in gözleri akmaya hazır bir şelale gibi pırıldamaya başladı. Dudakları titrerken sesi de dudaklarından acı dolu ve ümitsiz bir şekilde çıktı. Tamer onu bu halde gördüğü için ve ses tonunu böyle kederli işitince içi cız etti. “Yaren, bir saniye beni dinler misin?” diyen ses, şimdi biraz daha yumuşak ve şefkat doluydu. Bu nazik uslup genç kızın içinin bir nebze de olsa rahatlamasını sağladı. Sakin duran hocasından aldığı güç ile az önce susan genç kız, bir umutla tekrardan içindekileri dökmeye başladı. “Hocam, ne olur önce beni bir dinleyin. Lütfen! Dinleyince gerçekten bana hak vereceksiniz. Biliyorsunuz ben akşamları çalışıyorum. Tabi bu sizi alakadar eden bir durum değil. Her neyse, kaç gündür geç saatlere kadar çalıştım. Dün gece tuhaf bakışlı bir kahve canavarı yüzünden sinirlerim altüst oldu. Düşünsenize adam tam on üç tane kahve içti. İnanabiliyor musunuz? Tam on üç tane… Gerçi son kahvesinden zehir zıkkım servisi sayesinde baya memnun kaldı ya neyse, konumuz bu değil zaten. Nerede kalmıştık? Hıh o hain bakışlı kahve canavarında… Ben bu adamı atlatmayı bir şekilde başardım. Kongre kazasız belasız bitti. Yurda gittim. Aldım elime keyif kahvemi, başladım harıl harıl sizin güzide dersinizin notlarını çalışmaya. Ama çok yorgundum ve o hain herif yüzünden de sinirlerim öyle allak bullak olmuştu ki… Kafamı dağıtayım dedim alt tarafı. Ama ne bileyim uyanmayı öğrenemeyen bir bünyeye sahip olduğumu. Of ya beş dakika diye yattım. Gerçekten alt tarafı beş dakikacık uyuyayım dedim. Bir uyandım sınava nerdeyse beş dakika var. Benim bünye nasıl programlandıysa artık. Hemen apar topar çıktım çıkmasına ama bendeki de inanın gerçekten şans yani hocam. Resmen şanssızlıklar kızıyım. Başladı mı sana yağmur, o da yetmezmiş gibi gördüğünüz üzere ayarsızın biri gelip üstüme yolun tüm çamurunu attırmadı mı? Bilin bakalım o arabanın içinden kim çıktı? Hayatta tahmin edemezsiniz. Ben bile tahmin edemezken siz nasıl bileceksiniz, bende ki de soru yani. Bizim kahve canavarı çıktı ya arabanın içinden, üstüne bir de sapık değil miymiş adam!? Bir yalvarmalar bir yakarmalar aman sizi gideceğiniz yere bırakayım, bir ayaklarıma kapanmalar falanlar filanlar… Sapık heriften resmen canımı zor kurtardım. Neyse ki niyetini erkenden anladım da def ettim başımdan tuhaf bakışlı adamı. Hocam bakın bir sürü şey geldi başıma ama ilk geldiğim yer sizin kapınız oldu. Lütfen bir şans daha verin bana. Biliyorsunuz beni, ben devamsızlık bile yapmam. Ne olur bir şans daha verin, akşam ikinci öğretimler ile birlikte gireyim sınava, ne olur hocam. Lütfen!” diye artarda sıralarken, iki elini önünde birleştirip hocasına acı dolu ve çaresiz gözlerle bakıyordu. “Ah Yaren, ya ne çok konuştun. İki dakika içinde kafamı şişirdin. Bir sussaydın da konuşabilseydim keşke.” Sesi sitemkâr çıkarken bir yandan da alay ediyordu. Seviyordu bu kızı. Kolay kolay birinden bir şey istemezdi. Buraya, odasına kadar gelip eğer böyle bir şans istiyorsa, mutlaka bu sınav onun için çok önemli olduğundandı. “Pardon hocam ben korkudan ve heyecandan biraz saçmalamış olabilirim. Özür dilerim.” diye cevaplarken sesi kırgındı. Ne kadar çok ve gereksiz konuşmuştu. Başını önüne eğip kaderinin ona çizdiği yoldan gitmeye karar verdi. Bu kadar şaklabanlık yeterdi. Daha fazlasına lüzum yoktu. “Yaren sınav ertelendi. Üç saat sonra ikinci öğretimler ile birlikte yapacağım sınavınızı, sana haber ulaşmadı mı?” Önüne eğdiği başını sevinç çığlıklarıyla ve aniden kaldırdı. “Ne?” Şok üstüne şok yaşıyordu. Öyle telaşlıydı ki kimseyi aramayı akıl edememişti. Yaren az önce yerin en derinlerine doğru yol alırken şimdi aynı hızla kanat takmış ve gökyüzüne doğru uçmaya başlamıştı. Bu, genç kız için ne tuhaf bir gündü böyle. “Gerçekten mi hocam?” diye sorarken hâlâ ona inanamaz gözlerle bakıyordu. Tüm samimiyetiyle ve tebessüm ederek, “Gerçekten,” diye cevap verdi adam. Yaren duyduğu her bir kelimede o kadar çok rahatladı ki, kulağına değen sözcüklerin gerçekliğini tekrar tekrar duymaya ihtiyacı vardı. Rahat bir nefes aldı. Biraz saçmalamıştı ama olsun hocası ne de olsa onu tanıyordu. Nasıl bir insan olduğunu biliyordu. Durumunu az çok tahmin ettiğini varsayıyor ve yaşananları yadırgamamasını umut ediyordu. Yaren, hocasını çok severdi. Aralarında öyle büyük yaş farkı da yoktu. Tamer, Yaren’in garson olarak çalıştığını, gittiği bir kafede tesadüf eseri karşılaştıklarında öğrendi. Sonrasında onunla daha fazla konuşmaya çalışmış ancak öğrendiği şeyler sınır kalmıştı. Edindiği en önemli ve neredeyse tek bilgi, okulunu bitirebilmesi için çalışması gerektiğiydi. Daha fazla soru sorsa da Yaren’den istediği cevapları bir türlü alamadı. Tamer de daha fazla üstelemeyerek kızın üzerine gitmemeye karar verdi. Tamer, Yaren’in hayata karşı duruşunu çok beğeniyordu. Ara sıra ona küçük işler vererek gururunu kırmadan yardım da ediyordu. Kendisinin çok yoğun olduğunu söyleyip, kıza çeviri ve bilgisayara girilecek verileri kontrol ettirirdi. Yaren’in bir diğer iş kapısı da Tamer hocasıydı. Bu yüzden ona karşı daha rahattı. En azından dert anlatabileceği ve kendisini dinleyecek bir insan olarak görüyordu adamı. “Gerçekten Yaren, sınav üç saat sonraya ertelendi. Benim de az önce bir misafirim geldi. Kuzenim Erdem. Acil görüşmemiz gerekiyordu. Aslında sen gelinceye kadar da önemli bir konu hakkında konuşuyorduk. Yani sen konuşmamızı ansızın ve susmamacasına bölünceye kadar,” dediğinde Tamer keyif alırcasına gülmeye başladı. Yaren, başını refleksle çevirip, Tamer hocasının eli ile işaret ettiği, kendisinin arkasında bulunan koltuğa baktı. Karşısında gördüğü kişiyle küçük bir şok daha yaşadı. Arkasında oturan ve kendisine tuhaf bakışlar atan adama döndüğünde, gözleri irice açılıp yüreği yüksek tempoyla çarpmaya başladı. “Yok artık, hadi canım!” dedi ve başını hızla çevirip Tamer hocasına döndü. “Şaka, şaka değil mi hocam? Tüm bu yaşananlar bir türlü uyanmayı başaramadığım kötü bir kâbus olmalı.” Tamer hocanın cevap bile vermesini beklemeden, adının Erdem olduğunu öğrendiği arkasında oturan adamın burnunun dibine kadar gitti. İşaret parmağı ile dokunup birkaç kere onu sertçe dürttü. Şaşkınca kaşlarını havaya kaldırarak “ Sen gerçek misin?” diyebildi. “Oldukça…” diyen adamın sesi kızgın mı çıkmıştı yoksa Yaren’e mi öyle gelmişti? Genç kız bilemedi. Aldığı cevaptan sonra dokunduğu adamın göğüs kaslarının sertliğini de idrak edince, emin olduğu bu gerçekle bir adım geriye sıçradı. “Bu kadarı da fazla ama, sen beni mi takip ediyorsun uğursuz sapık?” Yaren yine ağzından çıkanları duymaz haldeydi. Ve odada bulunan diğer kişinin varlığını çoktan unutmuşa benziyordu. Ama unutulmak, unutulanın pek de hoşuna gitmedi. Gözleri kızgınlıkla bir kuzeni Erdem’e, bir de bugüne kadar hiç böyle görmediği Yaren’e bakıyordu . Ve bu durum hiç hoşuna gitmedi. |
0% |