@ugurluay
|
60.BÖLÜM “Ben hiç dilek tutmadım, hep dua ettim. Ömrün, ömrüme nasip olsun diye!” -Mevlana- Akşamüzeri Cihan’ın Arzu ile gelmesinin ardından Tamer’i de karşısında gören Yağız, öldürücü bakışlarını kardeşine sunmaktan çekinmedi. Elinde mangalı yellemek için kullandığı aparatı öfkeden kızaran yüzüne doğru sallarken, biraz olsun sakinleşmeye çalıştığı belliydi. Onun bu öfkeden deliye dönmüş hali ve yaptığı hareketi kızı kıs kıs güldürürken, anlayamadığı bir hızda dibinde biten abisinin, ensesinde de duyduğu “Bakıyorum da çok eğleniyorsun kardeşim…” diyen tehlikeli fısıltısıyla birden yerinde irkildi. “Maşallah kötü sürprizlerinde sınır tanımıyorsun,” dedi alaycı bir şekilde dudakları kıvrılırken. Tehlike saçan gözleriyle sinirinde gülüyor ve kardeşini de tedirgin etmeyi başarıyordu. “Bu akşam benim de sana sürprizim olacak,” dediğinde Yaren’in yüzünün aldığı şekli gördü ve gayet de bu durumdan keyif aldı. Yağız’a dönerek “Ne sürprizi?” dediğinde tüm merakı bakışlarında toplanmıştı. Abisine bakarken onun konuşmayıp kıza anlamlı sırıtışına inat, gözlerini kısıp ellerini göğsünün altında birleştirerek “Bu sürpriz, kötü mü iyi mi?” dedi ağzından biraz olsun laf alabilmek için ama adamın ağzından dökülenler, “Duruma ve kişiye göre değişir…” demesi resmen dalga geçer gibiydi. Ardından gözlerini başının üstünden bir yere odaklayarak, imalı bir bakış daha fırlattı kardeşine, gözlerini az önce odakladığı yere döndürerek “Sürprizim de geldi zaten. Neyse ki fazla beklemene gerek kalmadı,” dedi. Yaren nasıl yani, diye anlamsızca abisinin suratına bakarken Yağız’ın ağzından “Kardeşim, hoş geldin,” diyen sesi bahçede yankılandı. O az önce kardeşim mi demişti? Yağız’ın, onun bilmediği bir kardeşi daha mı vardı? Yaren gözleri kocaman açılarak aniden arkasına döndüğünde bildiği gözler, deli gibi özlemini çektiği bakışlar ile buluştuğunda, karşısında ne olduğunu anlayamadığı ve onu aynı bakışlarla süzen Erdem’le karşılaştı. Bir an sadece öylece baktı. Yaren yokmuş gibi geçerken Yağız’ın yanına giderek, ona uzattığı elini sıkıp ağzında gevelediği “Umarım hoş buluruz Yağız, umarım hoş buluruz…” sözlerini işitti. Onun bu cümlesi kızı allak bullak ederken, ne düşünüp ne hissedeceğini şaşırmıştı. Yaren onların yakınlıkları ile elini ayağını nereye koyacağını bilemezken, sürprizin Erdem olduğuna gerçekten de inanamıyordu. Cihan da aynı anda oturduğu yerden kalkıp şaşkın gözleriyle onun burada ne aradığını anlamaya çalışıyor, Tamer dudaklarının arasından küfür sıralıyordu. Yaren anlamaya çalışıyordu. Erdem ve Yağız. Nasıl bir alakaydı bu? Hayatında bir şekilde yer eden her erkeğe meydan okuyan ve öfke kusan abisi, şimdi geçmiş karşısına Erdem’e hoş geldin kardeşim, diyerek onu gülen gözlerle mi karşılıyordu? Ya Erdem? Onun burada ne işi vardı? Nişanlı bir adamın eski sevgilisinin evinde, onun abisinin daveti üzerine gelmesi de ne demekti? Gözleri abisi ile Erdem’e dehşetle bakarken, aklına gelen bir başka gerçek ile bakışlarını Tamer’e çevirdi. Tamer’in kısılan gözleri, kasılan vücudu ve sinirden atan damarını bu mesafeden dahi görebiliyordu. Bu karmaşık denklem hafıza depolarını allak bullak etti. Kafasının içinde taşıdığı beynini yemek için önüne servis ile sunulmasına az kaldı. Cihan ise onlara arkalarını dönüp sadece Arzu ile ilgilenmeye karar verdi. *** Dakikalardır yerinde gizli gizli tepinirken, Erdem’in Yaren’i görmezden gelmesi, üstüne üstlük abisi ile can ciğer kuzu sarması olmuş durumları kızı şaşırtsa da, işin aslı şimdi onların o halini deli gibi kıskanıyor olmasıydı. Bir Cihan’ın yanına gidiyor, bir Ece’nin yanına geçiyor, Tamer’in yüzüne bile bakmıyor, bilye gibi dönüp duruyordu etrafta. Ne yani şimdi bu adam buraya ne için geldi? Benim için değil mi? Benim için değilse bu abim ile yakınlıkları nereden geliyor diye içi içini yerken, bunu fark etmiş olan Ece’nin kızın dibinde bitmesi ve ona kıkırdaması ile Yaren ateş saçan gözlerini ve tehlikeli bakışlarını Ece’ye çevirdi. “Ne?” dedi dişlerinin arasından tıslarken, “Ne diye kıkırdayıp duruyorsun dibimde?” diye devam etti kızgınca. “Bu kadar belli etme istersen, dışarıdan çok komik gözüküyorsun,” dedi kahkahasını serbest bırakırken. Kaşlarını çatıp “Ne saçmalıyorsun Ece?” diye kükredi. “Diyorum ki Erdem bahçeye giriş yaptığından bu yana, gözlerin herkese bir anda kapandı, bir o varmış da ve sen az sonra adamı yiyecek gibi göz hapsine aldın. Ve bakışlarının öldürücülüğü yüzünden kocamın başına her an bir şey gelmesinden korkuyorum. Hey! Erdem’in yanındaki abin Yağız hatırlatırım, kıskanacağın bir durum yok yani?” dedi içindeki her şeyi söylemiş olmanın rahatlığı ile… “Ne? Ben mi kıskanacağım? Hem ne diye ona bakacakmışım ki, o nişanlı bir adam sonuçta,” dedi umursamamaya çalışarak. İçini acıtan gerçeği dillendirmenin nefesini bu kadar daraltacağını tahmin etmiyordu. Sonuçta bildiği bir gerçekti, ne diye dillendirmek bu kadar canını yakmıştı ki? Ece “Ne… Ne… Ne? Nişanlı mı?” diye haykırırken dudaklarından firar eden inleme ile Yaren birden onun çocuğu düşüreceğini zannetti. “Kızım yavaş olsana, o karnında taşıdığın yastık değil benim yeğenim. Birazcık sakin olmayı denesen keşke,” dedi yapmacık bir kızgınlıkla. “Kuzum güneşte yok ki başına sıcak geçti diyeyim. Ne saçmaladığının farkında mısın sen? Ne nişanından bahsediyorsun?” “Duydun işte, adam ben gider gitmez nişanlanmış, daha geçen gün onun evinde onun pijamaları ile gördüm kızı,” dedi görüntüler gözünün önünde canlanırken suratında dehşet dolu bir ifade belirdi. “Yaren, kuzum sen emin misin? Bu anlattıkların çok saçma, bize senin döndüğünü haber veren Erdem iken, senin iyi olman için yaptığı onca şey varken… Ben, bilmiyorum ama anlattıkların çok mantıksız geliyor bana, öyle bir şey olsaydı eğer Yağız senin yanına dahi yanaştırmazdı ki onu, hem dur bakayım bunu sana Erdem mi söyledi? Yani nişanlandığını…” Sorgulayıcı bakışlarını üzerinde hissettiğinde aklı ilk söylediklerine takılı kalmıştı. Ne yani onun İngiltere’den döndüğünü abisine Erdem mi haber vermişti? Ama neden? “Kuzum sana söylüyorum cevap versene, sana nişanlandığını Erdem mi söyledi?” “Yani, ben, şey…” dedi kekeleyerek. Erdem ona hiç öyle bir şey söylememişti ki, Yaren her zamanki gibi kaçmış sonra gördüklerini ona sorma gereği bile duymadan acımasızca yorumlayıp adama söz hakkı tanımadan yargılamıştı. Aklı karmakarışık olmuşken artık Ece’nin söylediklerini duymuyordu kulakları. Ayakları adım adım bakışlarını gözlerinde sabitlediği adama doğru giderken, her adımı beyninde yeni bir soru oluşturmaya başlamıştı. Nedenler, niçinler, nasıllar beynine üşüşmüştü. Erdem’in dibine kadar gelip gözlerinin içine bakarken, Yağız’ın boğazını temizleyerek, genç adamın omzuna dokunup anlayışlı bir sesle “Ben Ece’ye bir baksam iyi olur,” deyip kalkması saniye sürdü. Erdem’in baş onayı ile Yağız sessizce yanlarından ayrıldı. Yaren şu an sadece Erdem’in gözleriyle ilgileniyordu. Anlamlandıramadığı o kadar çok şey vardı ki içinde, o hasret kaldığı gözlerde ama gördüğü en büyük şey kırgınlıktı. O gözler ona karşı derin bir kırgınlığı misafir ediyordu. Geri kalanı ise çözemediğiydi. Sessiz ama bir o kadar da derindi bakışları… Aklındakiler başkayken dilinden dökülen saçmalıklar daha başkaydı. “Neden buradasın?” dedi tek seferde. Belki de burada onun için olduğunu bilmeye, duymaya ihtiyacı vardı. Sözlerini hiç beklemiyor olacak ki, kaşlarını yukarıya doğru kaldırıp ellerini ceplerine soktu ve gayet rahat bir tavırla “O kadar zamandan sonra bana söyleyeceğin ilk cümlen bu mu yani? Yoksa buradan da mı kaçıp gideceksin? Kim bilir, kendini gider bir odaya kitler sonra da beni buradan da yaka paça attırırsın. Gerçi şaşırttın beni, yine bir korkak gibi kaçıp gidersin diye tahmin ediyordum,” dedi ve ona kırgın bir bakış daha atıp bu konuşmanın burada bittiğini gösterircesine yanından geçip gitmeye çalıştı ki, kızın aklındaki sorularının cevabını almadan adamı yanından bir adım öteye göndermeye niyeti yoktu. Tam yanından geçerken kolunu sertçe tutup, “Neden buradasın Erdem?” dedi ilk sorduğu sorunun cevabını alamamıştı henüz. Erdem gözleriyle kolunda duran elini süzerken bakışları şimdi kızı bulmuştu. “Ne duymayı bekliyorsun Yaren, ne bekliyorsun, ne istiyorsun artık inan ki anlamıyorum. Duymak istediğin cevap şu ki, buraya senin için değil abinin nazik daveti üzerine geldim,” diye haykırdığı an eli yavaşça tuttuğu yeri bırakıp kolundan süzülüp giderken, gözleri önüne düşmüştü. Yaren içinden ne bekliyordun Yaren, diye kendi kendine kızarken, kaybettin diyordu, sen hataların ile onu sonsuza kadar kaybettin, diye yüreğine acımasızca haykırıyordu. Ta ki onun, “…dememi istiyorsan bunu sana söylemeyeceğim, asıl ve tek gerçek olan şey benim burada sadece senin için olduğum. Ben sadece senin için varım, bunu hala anlamadın mı? Geçen zaman da mı sana bunu anlatamadı?” dedi ve söyledikleri ile kızın aniden başını kaldırmasıyla yüzündeki bin bir acı emaresini görmesi bir oldu. Yaren duyduklarına inanamıyordu. Gözleri ışıl ışıl ona bakarken, kollarına atılıp adamdan çılgınlar gibi af dilemek istiyordu. Beni affet, gittiğim için, seni de bizi de cezalandırdığım için affet demek istiyordu. Ama o an aklına gelen başka bir gerçek bir adım dahi attırmadı ona. Bebek! Onun nişanlısından bir bebeği olacaktı. Yaren’in hareketsiz kaldığını gören Erdem “Bir şey demeyecek misin? Yine mi susacaksın?” dedi ona beklenti dolu bakışlarla bakarken. “Bunu nasıl yaptın?” dedi aslında içinden kendi kendine konuştuğunu sandığı sürede, sesinin fısıltı halinde çıkması sanki sayıklıyor gibiydi. Erdem bir an durup “Ben ne yapmışım?” dedi ve gerçek dünyaya ayak basmasını sağladı. Onun hiçbir şey olmamış gibi konuşması kızın sinirini zıplatmayı başardı. Giderek dengesizleşti ve bu ruh hali onu ondan aldı. Birden hırçınlaşıp adamı göğsünden geriye doğru ittirirken, etraftaki insanların onlara bakıyor ya da duyuyor olması kızı engellemedi. Bağırıyordu, haykırıyor, hıçkırıklar içinde ağlıyor ve adamın göğsünü yumrukluyordu. “Bunu bana, bize nasıl yapabildin? Nasıl başka biri ile nişanlanırsın? Nasıl bir başka tene dokunur onda nefes alırsın? Senin nasıl bir bebeğin olur? Bana seni bekleyeceğim diyerek arkamdan o kadar haykırdıktan sonra beni nasıl beklemezsin? Söyle nasıl beklemezsin? Üstelik sen suçluydun!” dedi hıçkırıkları boğazından firar ederken, gözyaşları yanaklarını acımasızca istila etmişti. Erdem, kızın göğsüne indirdiği darbeleri engellemek adına yumruk yaptığı ellerini tuttu. “Ne saçmalıyorsun sen? Ne kadını, ne nişanı, ne bebeği?” dedi ardı ardına ve şimdi şaşırma sırası Yaren’deydi. Çünkü Erdem’in gözlerinde gördüğü hayret dolu bakışlar ilk defa duyduğu gerçekler ile yüzleşir gibiydi. “Bu saçmaladıklar da nereden çıktı?” dedi öldürücü bir ses tonuyla. “Sizi gördüm. Senin evinde… Senin pijamalarınla Lale’yi gördüm…” dediğinde artık dayanamıyordu, bu adam bunu kıza neden yapıyordu? “Ne? Lale mi?” derken bakışları bir anda onları sessizce izleyen Tamer’e döndü. “Adının Lale olduğunu nereden biliyorsun?” dedi gözlerini hiç Tamer’den ayırmadan. Yaren ile konuşurken bir yılan gibi tısladı. “Ta-Tamer söyledi. Nişanlandığınızı, bir bebeğiniz olacağını, senden uzak durmam gerektiğini, beni aslında hiç sevmediğini, daha önceden ilişkin olan Lale’yi sevdiğini… Of! Erdem bana bildiğin şeyleri neden anlattırıyorsun?” dedi çaresizce gözyaşları ile ona bakarken o ise şimdi bambaşkaydı. Tanıdığı bildiği Erdem değildi. Ateş saçıyor, ölüm kokuyordu. Ve Yaren, Erdem’i ilk defa böyle görüyordu. Gözünün karardığı ve burnundan öfke soluduğunu hissediyordu. “Sen de buna inandın öyle mi?” dedi hayal kırıklığıyla. Elleri iki yanında yumruk olmuş bir halde yavaşça onu bırakıp, bahçenin diğer tarafında onlara öfkeyle bakan Tamer’e adım adım hızla yöneldi. Yaren şaşkınca onu ardında bırakıp Tamer’e doğru öldürücü adımlarla ve tehlikeli bir şekilde gittiğini görünce, adamı durdurmak istedi. Ona bir şey olma ihtimali kızı çılgına çevirdi. “Erdem ne oluyor?” demesine kalmadı ki Tamer’in yanına ulaşıp, onu yakasından tutarak “Ne istedin ulan bizden?” diye bir yumruk savurması aynı anda oldu. Bu yumruk Tamer’i bir anda yere serdi. Tamer’in pis sırıtışı, kızın ve bahçedekilerin şaşkın bakışları, Erdem’in dehşet saçan enerjisi ile herkes neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. En çok da Yaren o da neler döndüğünü merak ediyordu. *** Erdem “Ne istedin ulan bizden?” dedi ve tekrar yerde yatan Tamer’in yakasına yapıştı. Yaren onları ayırmak için araya girdiği anda kızı geriye doğru ittirip, “Bırak beni!” dedi kükreyerek. Can acısı bir yangınla alev almıştı sanki. Gözleri onu ilk defa böyle görmüştü kızın. “Erdem!” dedi titrek ve cılız çıkan sesiyle… Yağız, koşarak kardeşini düştüğü yerden kaldırırken, Cihan, Erdem’in omuzlarından tutup onu Tamer’in üzerinden çekip almaya çalışıyordu. “Bırak beni…” dedi ve tekrar Tamer’in üzerine atılıp bir yumruk daha geçirdi suratına. İşin tuhaf tarafı Tamer, Erdem’e hiç karşılık vermiyordu. Onun bu halini gördükçe sinir bozucu bir şekilde kahkaha atmaya devam ediyordu. Genç kız neler olduğunu anlamıyordu. Yağız’ın kolları arasında hıçkıra hıçkıra ağlarken onların bu hali onu çok korkutuyordu. Zorlukla Erdem’i Tamer’in üzerinden tekrar alan Cihan’a kötü bakışlar atarken, Cihan buna hiç aldırış etmiyordu. Erdem, Cihan’ın elinden kurtulmaya çalışırken, Yağız da duruma müdahale etmek için kardeşini Ece’nin kolları arasına teslim etti. Erdem’in yanına gitti. Erdem’in gözü hiç kimseyi görmüyordu. İki kişinin tutması ile Tamer’e gidişi önlenmişti ama hala haykırıyordu “Ne istedin ulan bizden? Ne istedin? Sen benim kuzenimsin! Aynı kanı taşıyan insan bunu kanından olana yapar mı? Değer miydi?” diye isyan ediyordu. İhanet. Erdem’in Tamer’de gördüğü tek şey ihanetti. “Senin şu haline görmek her şeye değerdi kuzen?” dedi hastalıklı bir insan gibi. “Yanlış zamanda yanlış yerdesin Erdem, her zamanki gibi… Burada olmamalıydın. Saf sevgilinin acı çektiğini gördükçe mutluluğun en büyüğü benim oluyordu. Mutluluğumu elimden almaya hakkın yoktu,” dedi. Bu adam ne saçmalıyordu? “Yaren hakkında düzgün konuş, delirtme beni!” dedi ve tekrar Tamer’in üzerine atıldı ama engellendiği için bu girişimi de başarısız oldu. “Neden? Bana inandığı ve bir kez bile karşına çıkma cesareti göstermediği için aptalın teki değil mi?” dedi bu defa da Yağız atıldı Tamer’in üzerine. “Ulan sen ne diyorsun adi herif?” Herkesin, her şeyin sözünü ve hareketini tek bir kelimesi ve haykırması durdurdu. “Yeter!” diye haykırdı Yaren. Tüm gözler ona döndüğünde herkes şaşkındı. Bakışları Tamer’i bulduğunda içinden onun için ne planlar geçirdiğini tahmin bile edemezdi bu adam. Nasıl bir insan hangi gerekçe ile ne için tüm bunları yapardı? Adamın dediği kadar da vardı. O kocaman bir aptaldı. “Yeter!” dedi tekrardan “Sen ne saçmalıyorsun Tamer?” İçi titriyordu ama sesi çelik gibi sert çıkmıştı. Tamer, histerik bir kahkaha atıp, yakasını Yağız’ın elleri arasından çekiştirerek kurtarıp ayağa kalktı ve şimdi tam da dibinde gözlerinin içine bakarken, “O kadar aptalsın ki Yaren,” dedi acımasızca gözlerinin içine gülerken ve yaptıklarını bir bir utanmadan itiraf ediyordu. “Hâlâ Erdem’in sana nasıl âşık olabildiğine inanamıyorum? Senin yokluğunda içtiği bir gece yaşadığınız birçok şeyi bana anlattı ve benim elime en büyük kozu kendisi verdi. Gerçi gitmiştin ve onun bu halini görmek en büyük zevkim olmuştu. O senin yokluğunda acı çektikçe ben keyif alıyordum. Lale benim kız kardeşim, onu bu oyuna alet etmek eline küçük bir oyuncağın anahtarını vermek kadar kolaydı. O arabasını aldı ve benim istediğim yerde ve zamanda senin görüş alanına girdi. Zavallı Erdem ise sadece aşk acısı çeken kuzenine yardım ediyor ve şehir dışından gelen kuzenini evinde ağırlıyordu. Ah ne tesadüf ki kızın valizi karıştığı için Erdem’in pijamalarını giymek zorunda kaldı ve bingo! Yaren onları gördü ama bilmediği, uzaktan bir gözün bu durumu memnuniyetle onu izlediğiydi. Çok aptalsın Yaren, o anda bile Erdem’in karşısına çıkmadın, aslında aptallığın en büyük kazancım oldu,” dedi histerik, sinir bozucu bir şekilde kahkaha atarken. Yaren kimsenin karışmasına izin vermeden sadece “Neden?” diye sordu. “Neden mi? Nedenini mi merak ediyorsun?” Öldürücü bakışlarla gayet ciddi bir şekilde ona bakıyordu. “Merve için…” dedi ağzından dökülen her kelime kız için koskocaman bir boşluktu. Merve de kimdi? Şimdi aradan Yaren’i bırakıp Cihan’ın engellediği Erdem’e döndü. “Hatırladın mı Merve’yi kuzen? Yıllardır sevmekten bir an olsun vazgeçmediğim kadını ama senin yüzünden çekip giden ve yerini bir an olsun öğrenemediğim sır gibi sakladığın kadını…” Erdem büyük bir aydınlanma yaşar gibiydi, gözlerini kısıp konuşmaya başladı. “Onun gitmesine sebep olan ben değildim, sendin,” dedi meydan okur gibi. “Onun bana gelişini daha dün gibi hatırlıyorum, kurtar beni diyerek bana yalvarışını, onu ben değil sen kaçırdın. Ve şimdi görüyorum ki kız kaçışında gerçekten de haklıymış. Sen hastasın, ruh hastası adi bir şerefsizsin tekisin,” dedi artık sesi hiddetini düşürmüştü. “Merve nerede Erdem?” dedi ve bu defa Tamer, Erdem’in yakasına yapışırken hızlı hızlı soluk alıp veriyordu. “Yıllardır benden sır gibi sakladığın sevdiğim kadın nerede?” dediğinde sesi de yalvarır gibi çıkıyordu ağzından. Erdem yakasından tutan adama sertçe bir yumruk daha atıp onu yere yıkılırken izledi. “Sen hastasın ve onun yerini asla öğrenemeyeceksin!” dedi ve Yağız’ın yanına gidip acı bir tebessüm ederek omzuna dokundu. “Ben bugün buraya hiç hoş gelmediğim gibi hiç de hoş bulmadım kardeşim. Affet beni gitmem lazım,” diyebildi. Yağız’ın anlayış dolu bakışı ve aldığı onay sayesinde ağır adımlarla bahçenin çıkışına doğru yöneldi. Yaren ne oluyor, diye veryansın ederken Ece’nin kolları arasından acele ile sıyrılıp koşarak sevdiği adamın peşinden gitti. Onun önüne geçip gitmesine önlemek için adım atmasını engelledi. Yıkılmışlık, gözlerinden açık bir kitap gibi okunuyordu. “Erdem, nereye gidiyorsun?” “Senin olmadığın her yere,” dedi acımasızca çıkan tok sesiyle. “Gidemezsin,” diye ellerini iki yana doğru açan kadına, “Neden?” dedi beklenti olmayan bakışlarla karşılık verirken. “Çünkü gidemezsin de ondan,” dedi küçük bir çocuk gibi inat ederek. “Öyle mi? Gidemez miyim gerçekten? Söylesene bana sen kaç defa gittin benden Yaren? Aklım almıyordu sebepsiz, bir hiç uğruna gidişlerini ama yine de senin için izin veriyordum. Sebepsiz olsa da geri dönüşün hep ben olacağım diye düşünüyordum. Gelişlerin hep bana bizim için olur sanıyordum. Yanılmışım. Sen hiç bende var olmamış, hiç bana gelmemişsin ki, yalnızca ben öyle sanmışım. Yanılmışım, her şey gibi bunda da yanılmışım. Ne acı değil mi?” “Affet Erdem, ben bilemedim, seni, sizi öyle görünce bilemedim,” dedi ışıl ışıl parlayan gözlerle. Erdem kaşlarını çatıp az önceki sakinliğinden eser kalmayan bir şekilde avazı çıktığı kadar ona bağırmaya başladı. “Sen zaten neyi bildin ki Yaren, söylesene neyi bildin? Nasıl inanırsın ya ruh hastası şu herife, nasıl benim karşıma çıkma cesaretini göstermez, korkak gibi saklanırsın? Senin arkandan bekleyeceğim diye bağırmadım mı ben sana? Sana evlenme teklif etmedim mi? Sözünde durmayacak kadar adi, şerefsiz, haysiyetsiz bir adam mıyım ben? Sevdiği kadını bekleyemeyecek kadar aciz bir adam mıyım? Ben sana can olabilmeyi diledim be kadın, kulakların bunu duyup yüreğin ne demek istediğimi doğru yorumlayamıyor mu? Gidişinle tükendiğim her an abini arayıp senden bir haber var mı diye yalvardım yakardım ben, kaç defa Cihan’ın karşısına dikildiğimi hatırlamıyorum bile. Kaç gecemi sabaha döndürürken rüyalarda seninle kavuştuğumu gördüğüm halde, gözümü gerçek hayata açmam ile acılarımla yüzleşip kâbusuma devam ettiğimi hatırlamıyorum. Ben sensizliği acı acı solurken bir gün dönme ihtimalini, bana gelişini hayal etmekten bir an olsun vazgeçmedim. Ben senden bir an olsun vazgeçmedim be kadın, vazgeçmedim! Ama sen, sen herkese her şeye inandın bir bana inanmadın, bir beni görmedin, bir beni duymadın, seni seven kalbimi hep hiçe saydın. Allah kahretsin Yaren, bu kadar mı güvendin sen bana, başka bir adamın sözü ile sırt çevirecek kadar mı? Beni asıl yaralayan ne biliyor musun? Tamer’in yalanları, ihaneti değil, senin bana güvenmemen, sana dokunmaya bile kıyamazken başka biri ile olabileceğimi nasıl düşünürsün aklım almıyor. Ben senden başkasına nasıl dokunabilirim, seninle soluk alıp verirken söylesene ellerimi geçtim, gözlerimle bile bir tene nasıl dokunurum, nasıl değer yüreğim senin için atarken başka bir ruha? Bu kadar mı sevgime güvenmiştin? Bu kadar mıydık be Yaren? Bugünden sonra senin için yokum Yaren, yokum…” dedi ve gözlerinde gördüğü vazgeçmişlikle kızın yanından geçip giderken vücudu pişmanlıkla kavruluyordu. Gidiyordu. Kaybediyordu. Yok… Onu bir kez daha kaybedemezdi. Gitmesine izin vermemeliydi. Ama nasıl? Güvensizlik nasıl yok edilebilirdi ki, ruhunda açtığı derin yarayı nasıl kapatabilir, nasıl iyileştirebilirdi? |
0% |