@ugurluay
|
63.BÖLÜM “Sen uzattığın elini tutmayan ele mi dargınsın, Tutmayacak bir ele uzattığın için kendine mi kızgınsın?” -Mevlana- Yaren parçalara ayrılmış olarak yere düşen biblosunu eline aldı. Üzgün gözlerle bibloyu süzerken, gözlerine bürünen öfke içine düşen ateş ile birlikte şimdi bunun sebebi olan iki insana bakıyordu. Cihan ve Arzu’ya… Ne olmuştu? Nasıl olmuştu da bu ikili damdan düşer gibi onun evini basıp eşyalarını havada uçurarak, her şeyini talan etmeyi başarmışlardı? Bu iki delinin bu saatte onun evinde ne işleri vardı? Gözleri ikiliyi parçalama isteği ile yanıp tutuşurken, bu iki çılgının ona hiç aldırmadan kavga etmeye devam etmesi kızı iyice çileden çıkardı. Baktı onu umursamıyorlar tüm hiddetiyle elindeki bibloyu yere fırlatarak “Biri bana burada neler olduğunu açıklayabilir mi? Hemen!” dedi kasırga gibi... Gözü dönmüştü. Onlar ise bir an kıza bakıp daha sonra aldırış etmeden kaldıkları yerden kavgalarına devam ettiler. Yaren, ağzı bir karış açık hayretler içinde onların bu tavrına şaşırırken, birden kulağının dibindeki tandık sesle onun varlığını tekrar hatırladı. Sahi Erdem hâlâ buradaydı… Ve onlar az öncesine kadar tartışıyorlardı. Gerçi onlarınki tartışma ise bunların ki neydi? İki bilinmeyenli denklemin içinde çözülemeyen bir varsayım haline dönüşmüştü her şey. Yaren’in hem ikili ilişkileri hem de arkadaşları sorunlu olmak zorunda mıydı? Erdem “ Bunların arasındaki sorun ne?” dedi yaşanan olaylara bir anlam veremezken. Adam da haklıydı, nihayetinde gelip Yaren’in evinde tartışmalarının ne gibi mantıklı bir açıklaması olabilirdi ki? Sonuçta onun evi kavga alanı değildi? Düşünceler öyle hızlı gelip geçiyordu ki, neyi nasıl düşüneceğini şaşırdı. Bir an onlara odaklandı. Şu an önemli olan buraya nasıl ve neden geldikleri değildi. Yaren’in asıl merak ettiği kavga sebepleriydi. Arzu “Sen hangi hakla bana karışırsın, kimsin sen Cihan? İki vakit geçirdik diye bana karışma hakkın olduğunu mu sanıyorsun?” dedi eline geçirdiği kırlenti ona doğru fırlatırken. “Ne demek kimsin? Cihan’ım ben Cihan, hani baktığında gözlerinde aşk doğmasına sebep olan adam. Hatırladın mı? Hatırlamadıysan bir dokunuşumla ne hale geldiğini düşün.” “Söylediklerin kocaman bir saçmalık! Ben asla biz olamayacağımızı sana kaç defa söyledim. Biz olamayacağım bir adamın benim eteğimin boyuna da dekolteme de karışmaya hakkı yok,” dedi eline geçirdiği bir kitabı ona doğru fırlatırken. “Bozuk plak gibi takıldın kaldın. Sürekli biz olamayız diyorsun, peki sebep ne? Bana bir sebep söyle, seviyorsun bunu gözlerinde görüyorum, o zaman neden kaçıyorsun Arzu? Bak birlikte ne güzel zamanlar geçirdik. Yaşadığımız her şeye Yaren de şahit,” dedi eliyle cancağızını işaret ederek. Adının geçmesi ile tüm gözler ona döndüğünde işte tam da bu vakitlerde intikam zamanı dedi kendi kendine. “Ben hiçbir şeye şahit falan değilim. Karıştırmayın beni! Sorununuzu mümkünse kendi evinizde yurdunuzda halledin. Bu nedir arkadaş evimi savaş alanına dönüştürdünüz!” dediği an çılgın ikili ne yaptıklarının farkına vararak etrafa şöyle bir göz gezdirdi. İkisinin de yüzlerinde mahcup bir ifade oluştu. Yaren tam sakinleştiler diyordu ki Cihan’ın ağzı tekrar açıldı. “Tamam, o zaman beni istemediğini ve sevmediğini gözlerimin içine bakarak söyle, söyle de vazgeçeyim bu sevdadan, söyle de bir daha karışmayayım hayatına, çıkmayayım karşına, söyle ve o zaman ne istersen iste yapayım,” dedi tek nefeste. Gözleri söyleyememesi için kendi lisanında bin duaya dönüyordu. Arzu, Cihan’ın sözleri ile hareketsiz ve bir o kadar nefessiz kaldı. Yapamayacağını biliyordu. Kendi demişti ona böyle bir yalan söyleyemem, onu seviyorum ama geleceği görüyorum asla biz olamayız demişti. Erdem de, Yaren de o ana kilitlenip dikkatli bir şekilde Arzu’ya bakıyorlardı. Kızın gözleri parlamaya başladı. Cihan “ Hadi söyle Arzu, söyle ve bitsin. Ama eğer söyleyemezsen işte o zaman senden vazgeçmemi bekleme benden. Yapamam, sevdiğim kadına ben sırt çeviremem, onu yok sayamam,” dedi. Arzu önce tereddütle baktı ve ağır aksak adımlarla tam Cihan’ın dibinde bitti, şimdi gözleriyle onu yok etmek ister gibi hırçınca ona bakıyordu. “Körsün Cihan, yıllar önce olduğu gibi şimdi de körsün,” dedi omzu ile onu ittirerek ve gözyaşlarıyla koşarak çıkıp gitti. Cihan, onun sözleriyle bulunduğu yerde kalakalarak hareket kabiliyetini yitirmiş gibi öylece şaşkınca ardından bakakaldı. Bir an sonra aklı başına geldiğinde fısıldar gibi “Yıllar önce mi? Nasıl yani? Sen…” dese de Arzu şimdi orada değildi. Yaren, gözlerini kısarak bir Erdem’e bir de Cihan’a baktı. Genelleme yaparcasına onlara şöyle bir tepeden bakıp “Siz erkekler bazen o kadar aptal oluyorsunuz ki, bazı şeyleri söylesek bile o küçük beyinleriniz anlamıyor,” dedi ve orada daha fazla durmamak için Arzu’ya yetişmek amacıyla hızlıca peşinden çıkıp gitti. Erkek milleti değil miydi? Beyinleri hiçbir zaman olması gerektiği gibi çalışmıyordu. *** “O bana beyinsiz mi demek istedi?” derken gözleri ne oluyoruz der gibi bakıyordu. Erdem, Cihan’ın yanına gelerek elini onun omzuna dostane bir şekilde dokunup “Yok sadece sana değil genel anlamda erkek milletine dedi. İçini rahatlatacaksa söyleyeyim o genelleme içine beni de alıp götürdü,” deyip gülmesine engel olamayarak ona karşılık verdi. Neydiler, iki dakikada ne oldular! Yaren ile tam her şeyi hallediyoruz diyeceği anda eve giren iki deli fişek sayesinde, bir adım gerilemek zorunda kaldılar. Onlar kendilerine gelemeden görüş alanlarına havada uçuşan eşyalar girmişti. Erdem, Cihan’ı ilk defa bu kadar hiddetli görüyordu. Olayın ne olduğunu bilmese de tahmin etmek çok da zor değildi. Ah kadınlar! Her zaman her şeyi abartırlardı. Kıskanan ve onları sahiplenen birini gördükleri anda gözleri döner ve üstlerine gidip olay çıkarırlardı. Kıskanılmak hoşlarına gitse de olay çıkarmak neydi kimse anlayamazdı. Ne vardı yani adam iki kısıtlama getirdiyse, bir şey diyor ve kıskanıyorsa, onun sebebi koruma içgüdüsü değil miydi? Neden anlamak istemezdi ki kadınlar? “Arkadaşım diye demiyorum ama bazen cidden çekilmez oluyor,” dedi az önce kapıdan koşarcasına çıkıp giden Yaren’in ardından, kaşlarını çatarak konuşmuştu. “Sevgilim diye demiyorum ama bazen cidden patavatsız oluyor,” diye daha fazla kahkaha atmasına engel olamadı. Cihan ilk defa Yaren’e bu şekilde bakıyordu. Ve bu bakış Erdem’in gitgide hoşuma gitmeye başlamıştı. Yaren’e ulaşmak için Cihan’ı tepelediği o günleri unutmak istiyordu. Ve ona duyduğu öfkenin yerinde içini daha samimi bir duygu kaplamaya başladı. Kim bilir belki de bunun adı dostluktu. Bunu zaman gösterecekti. Zamandan ziyade bunu onlara az önce kapıdan çıkıp giden iki cadı seve seve öğretecek gibi geliyordu. Cihan, Erdem’in verdiği cevapla iyice bozulmuş sinirlerinin anlık boşalması sonucu ona kahkahalarla eşlik ediyordu. *** Erdem elinde tuttuğu kahve fincanını kanepede oturan Cihan’a uzattığında, adam yüzünü buruşturarak “Senden kahvenin dışında daha iyi bir teklif beklerdim,” dedi ve onaylamayan bakışlarla elindeki kahveyi aldı. Çok berbat görünüyordu. Onun söylediklerine aldırmamaya çalışıp karşısındaki koltuğa oturdu. “Dikkatini çekerim Yaren’in evindeyiz Cihan ve elinde tuttuğun şey o mutfakta bulabildiğim en iyi şeydi. Buna şükretmelisin,” dedi dalga geçer gibi… “Ah Yaren ya, kesin o dolaba fare düşse kafasını yarar,” dedi dalga geçer gibi. Onun ağzından Yaren ile ilgili sözlerin dökülmesi kızın yüzünün adamın gözünün önünde belirmesini ve suratında kocaman bir tebessümün oluşmasını sağladı. Erdem’in tepkisizliği onun konuşması ile bölündü. “Ya aklım almıyor. Bu kız beni ne hale getirdi!” dedi kahveyi sertçe sehpaya koyarken, ellerini saçlarının arasından geçirip kafasını kaşıdı. “Anladığım kadarıyla durumlar biraz kötü,” dedi Erdem, açılıp konuşmasını sağlamak için. “Kötü mü? Kötü de laf mı? Berbat ötesi bir durumdayım. Görmüyor musun halimi? Bu aşk denilen şey ne menem şeymiş arkadaş. İnsanı öldürüyor ama ruhsuz bedenin içinde kıvranmasına sebep oluyor. Ne var ne de yok. Tam diyorum oldu bu iş bana bir adım attı, işte tam da o anda milyonlarca adım ve bilmem kaç kilometre hızla benden uzaklaşıyor. Gözlerinde gördüğüm şeyin adının aşk olduğunu hissetmesem bir an olsun durmayacağım yanı başında, ama biliyorum seviyor. Bunu gözlerindeki o bakışta görebiliyorum. Ama kahretsin ne yaptıysam itiraf ettiremedim cadıya,” dedi sitemle. “Eğer düştüğün aşk ise hiç kaçışın yoktur Cihan. Ne yaşadığımıza, benim ne çektiğime sen şahitsin. Sevdiğimizi biliyoruz, hissediyoruz ama o kadar çok şey yaşıyoruz ki adam akıllı bir sevgili olmayı bile beceremiyoruz. Sevdiğine inanıyorsan vazgeçme Cihan, vazgeçmek aptallık olur.” “Deli misin? Onu öptükten sonra ve bana karşılık verdiğini gördükten sonra vazgeçer miyim hiç? O kadar aklımı yitirmedim henüz.” “Peki, ne yapmayı düşünüyorsun?” “İşte orasını bilmiyorum. Bir de Yaren cadısı çıktı başıma, ben biri ile baş edemezken iki cadı ile nasıl baş edeceğim inan hiç bilmiyorum. Kıza bak can abim dedi durdu, daha yeni tanıdığı Arzu’nun peşinden giderken bir de bana utanmadan posta koydu. Bak yine hatırladım sinirlerim gerildi. O bana beyinsiz demek istemişti değil mi?” “Kadın dayanışması… Şimdi senin hayalini bir kazana düşürüp altına da utanmadan beddua odunları atıp, dedikodu kazanını kaynatmaya başlamışlardır. Geçmiş olsun kardeşim başın büyük belada.” “Çok iyi moral veriyorsun, çok sağ ol ya…” “Gerçekler acıdır ve bir o kadar da acıtır. Katlanacaksın mecbur.” “Ne yani Yaren’i etkisiz hale getirip başımdan çekmeyecek misin?” “Sence bu mümkün mü? Onun aklına koyduğunu yaptığını en iyi sen bilirsin. Şimdi fena halde erkek milleti olarak atış alanları içine girmişizdir,” deyip gülmeye başladı. “Yandım ben!” diyen Cihan elleri ile yüzünü kapayıp gözlerini ovuşturmaya başladı. Sinirleri iyice gerilmişti. Tam o sırada Erdem’in telefonuna gelen mesaj sesi duyuldu. Eline aldığı telefonda gördüğü isim kaşlarının istemsiz olarak çatılmasına sebep oldu. Beklemediği bir mesajdı. Kimden: Sonsuzum Görüşmemiz lazım. ACİL! |
0% |