@ugurluay
|
66.BÖLÜM “Ey sevdam! Beşinci mevsimim sensin. Sen sadece SEN değilsin. Bensin, Bendesin, Benimsin.” -Mevlana- Bir hafta sonra Yoktu. Yaren’i ardında bırakıp gittiği günden bu yana ortalarda yoktu Erdem. Yer yarıldı da yerin dibine girdi sanki. Gitmediği yer, sormadığı insan, çalmadığı kapı kalmamıştı. Kimsenin Erdem’in nereye gittiğinden haberi yoktu. Abisinin belki haberi vardır diye onun ağzını bile aramıştı. Yağız’ın “Bizim damat ne yapıyor? Ne zamandır arayıp sormuyor?” demesiyle sormak istediği her bir sorunun boş bir çabadan ibaret olduğunu fark etti. Ah Erdem neredesin? Konuşmasına bile izin vermeden yok olup gitmişti. Şimdi sonu daha iyi anlıyordu. Yıllar önce yaptığının ne kadar saçma sapan bir şey olduğunu, ona neler hissettirdiğini daha iyi anlıyordu. Ama gel artık, senin yokluğunu çekecek hali kalmadı. Dermanım tükeniyor hissetmiyor musun? Duymuyor musun seni özleyen yüreğimin sesini gittiğin o yerlerde, canımın yandığı gibi acımıyor mu yüreğin? Ben buralarda derbeder olmuşken sen oralarda bensiz ne haldesin kim bilir? Beni mi cezalandırıyorsun? Bitmedi mi artık cezam, bu ödenen neyin bedeli? Ben bilmiyorum artık… *** “Yaren kalksana artık sabahtan beri seni aşağıda bekliyoruz,” diye tepesinde ciyaklayan ve o an için o çirkin sesine tahammül edemediği kişi Arzu’dan başkası değildi. Elindeki yorganı kafasına daha fazla çekerek “Kızım ben mi gelin dedim size? Bir arayın bir sorun belki ben müsait değilim, belki işim var, belki provam var. Hem davet etmeden geliyorsunuz bir de utanmadan tantana ediyorsunuz başımda. Gelmiyorum hiçbir yere. Gayet mutluyum ben burada biricik yorganımla birlikte,” dedi avazı çıktığı kadar bağırarak. “Şuna bak sen, görüşmeyeli hanımefendinin dili de pek bir uzamış. Telefonlarımızı açsaydınız müsait misiniz diye sorardık. Hem işinin gücünün olmadığını da gayet iyi biliyorum. Tek yaptığın şu yorganın altına girip acılarını büyütmek, kaderine veryansın etmek… Kalk da bir silkelen yoksa o görevi artık Cihan’a devredeceğim.” “Kızım siz beni bırakıp gidin. Aşkınızı yaşasanıza ya, daha yeni sevgili olmadınız mı? Ne istiyorsunuz benden? Rahat bırakın beni?” dediğinde bu defa da kafasını yastığın altına gömdü. “İyi sen bilirsin? Akşam gelecek olan Ece’ye ve abine bu durumunu da sen açıklarsın,” dedi elleri belinde kaşları çatık ona bakarken. Ne demişti ki o? Ah hayır! “Abim mi? Ece mi? Onlar da nereden çıktı şimdi?” deyip yatağından birden fırladı. Aklına gelenler başına geliyor olamazdı değil mi? “Valla ben bilmem, abin sana ulaşamayınca Cihan’ı aramış. Seni ve müstakbel damadı görmeye geliyorlarmış. Özlemişler sizi ve düğün tarihi belirleyelim artık diyorlarmış.” “Ne?” diye bağırdı istemsiz bir şekilde. “Ne tarihi, ne düğünü kızım?” Gözlerini olabildiğine açmış elinin altındaki yastığı çoktan sıkmaya başlamıştı. “Canım benim, senin devrelerin mi yandı? Abin durumunuzu bilmiyor hâlâ sizi sevgili sanıyor ya.” “Hay ben o aklımın içine, tövbe tövbe… Ya ara gelmesinler, ortada damat yok damatsız düğün mü olur?” “Yaren, sen cidden iyi değilsin. Erdem burada olsa ne olacak sizin ne olduğunuz bile belli değil ki daha.” “Sağ ol ya söylediklerin içime nasıl bir su serpti öyle anlatamam. Of! Ben ne yapacağım şimdi? Erdem ortada bile yok, abime ne diyeceğim?” “Biz neden geldik sanıyorsun? Kalk üzerini değiştir ve aşağıya gel seni bekliyoruz.” “Of ya, of!” “Ha bu arada geldiğimizde telefonun salondaydı. Tiyatrodan hocan aradı. Eğer bu gece ki gösterime de gelmezse hiç gelmesin dedi. Rolünü Helin’e mi ne, ona verecekmiş.” “Helin mi? O fırsatçıya mı? Hayır, asla o rolü ona yar etmem.” “Meydanı çok boş bırakıyorsun Yaren, kendi hayatını da Erdem’in hayatını da şansa bırakma. Kaldır o totonu yataktan artık. Seni kaldıracağım diye üç kilo verdim neredeyse.” “Abartma istersen.” “Ben mi abartıyorum? Beni sinirlendirme Yaren o saçlarının tellerini tek tek yolarım. Yetmez bir de Cihan’ın eline veririm seni. Dua et ben kaldırmaya geldim, Cihan’ın aşağıda ne kadar sinirli olduğunu bilemezsin. Şu yaptığın davranışlara çok kızgın, ateş püskürüyor. Çocuk gibi davrandığını düşünüyor.” “Ya amma da büyüttünüz alt tarafı bir depresyona girme çabası içindeydim. Onu da zehir ettiniz zaten.” “Az laf çok iş Yaren,” dedi ve odadan çıkıp gitti. Bunlar da sevgili oldukları günden bu yana bir tuhaftılar. Onları barıştırdığı için de Yaren’i evlatları gibi görür olmuşlardı. Sürekli bir koruma, kollama… Hadi Cihan’ı anlıyordu da Arzu’da bildiğin abla kesildi başına. Cihan’dı, Arzu’ydu, Ece’ydi, abisiydi derken herkes yine etrafındaydı, peki Erdem neredeydi? Yaren’in en ihtiyaç duyduğu anda onun diğer yarısı onsuz nerede nefes alıyordu? *** “Şimdi iyi anladınız değil mi?” diye karşısında ona hayretler içinde bakan çiçeği burnunda aşkı yaşayan çifti süzüyordu. “Hey size diyorum…” diyerek ellerini yelpaze gibi yapıp önlerinde salladı. “Dur bir dakika, ben yanlış anlamadım değil mi?” diyen Cihan elleri ile yüzünü sıvazlayıp ayağa kalktı ve derin bir nefes alıp verdi. “Şimdi sen bizden abinlere yalan söylememizi mi istiyorsun?” dediğinde kızgın bir halde ona bakıyordu. “Ya yalan sayılmaz ki…” Diye ellerini önünde kenetleyip parmakları ile oynarken suçunu bastırmak adına bir ruh haline bürünmeye çalıştı. “Allah aşkına Yaren sen ne dediğinin farkında mısın? Abin geldiğinde ona Erdem’in yurtdışına önemli bir iş anlaşması için gittiğini ve bir aya kadar geri dönmeyeceğini mi söylememizi istiyorsun?” “Bak ne kadar da güzel anlamışsın. Aferin sana. Hem teorikte yalan da sayılmaz adam resmen günlerdir sırra kadem bastı. Telefonunu aradığımda ise o mendebur sekreter her defasında aradığım kişiye ulaşılamadığını acımasızca yüzüme çarpıyor,” dedi ellerini göğsünün altında birleştirip kendini koltuğa atarken, keyfi iyiden iyiye kaçmıştı. Bir eline geçirirse kelepçe ile kendine kenetleyecekti onu ve bir daha kendisinden bir adım öteye gitmesine izin vermeyecekti. Ne bu canım böyle kaç kovala, kaç kovala, nereye kadar devam edecek böyle? “Her şeyi anladım da bir ay neyin nesi Yaren?” dedi Arzu anlamaz gözlerle kıza bakarken. “Ya adam çıkıp gelirse abine ne diyeceksin?” “O zaman da hasretime dayanamamış geri dönmüş derim.” Ah keşke geri dönse Yaren her şeye razıydı. “Of Yaren ne hallere sokuyorsun bizi?” diye inleyen Cihan kendini koltuğa tüm dermansızlığıyla bıraktı. Gözleri dalgınlaştı ve ağzından dökülenler kalbindeki yangını hissettirir cinstendi. “Ben ne yaptığımı biliyor muyum Cihan? Ne haldeyim bir bilseniz. Hatalar yaptım, kaçtım, kovaladım ama sonunda onu kaybettim. Canım yanıyor. Onsuzluk içimi her geçen gün biraz daha acıtıyor. Bu duygunun bende bir tarifi yok. Anlamıyorum, anlayamıyorum. Aşkımızın ödeyeceği bedel bu kadar ağır mı olmalıydı? Neden mutlu olamadık? Sürekli bunu soruyorum kendime? Neden aşkımızı yaşamayı beceremedik?” Sözleri bittiği an gözünden akıp giden bir damla yaş yanağından süzülüp gitti. Gözlerinden daha fazlasının akıp gitmesine engel olmak adına sımsıkı kapattı. Her yer karardığında gözünün önünde hayallerinde can buluyordu silueti. O Yaren’in hayallerinde o Yaren’in rüyalarındaydı artık. Gerçeğinin nerede olduğunu bilmiyordu. Bildiği tek şey yüreğinden aldığı nefesiydi ama o nefesi nerede hangi âlemlerde veriyordu işte bilmediği buydu. Arzu, kızın elini sıkıca tutup sıcaklığını hissettirirken “Yaren,” dedi fısıltıya dönüşmüş sesiyle “Üzülme artık ne olur? Ben geri döneceğine, sizin tekrar birlikte olacağınıza inanıyorum,” dedi. Sözleri yüzünde acı bir tebessümün oluşmasına sebep oldu. Gözlerini açtı şimdi ona bakıyordu. Söylediklerine, ağzından çıkan her bir kelimeye muhtaçlıkla inanmak istiyordu. “Buna inanmaya o kadar çok ihtiyacım var ki Arzu. İnan onun yanımda olmasına o kadar çok muhtacım…” dediğinde dudakları titriyordu. Gerçek olmama ihtimali her geçen gün onu biraz daha tüketmeye başlamıştı. Gücü giderek azalıyordu. Onun gözlerini göremeden geçirdiği her an onu güçsüzleştiriyordu. Bazı insanlar nefes olurdu ya Erdem Yaren için can, o Yaren için nefesti. Şimdi nerede olduğunu bilmeden adım atmak bile haram gibiydi yüreğine. “Yaren, Erdem’i çok mu seviyorsun?” dedi Cihan, sanki bilmezmiş gibi şimdi gözlerinin içine bakıyor ve ondan beklediği cevabı almak istiyordu. Biliyordu ama dilinden duymak istiyordu. “Cihan, ben onu kendimden öte seviyorum. Ben onu çok seviyorum. Bunu ona gerçekten hissettirerek söylememiş olabilirim ama ben onu çok seviyorum be Cihan,” dedi ve omuzları sarsılarak ağlamaya başladı. O ise yanına gelip kızı kolları arasına aldı ve cancağızını sakinleştirmek için sırtını sıvazlamaya başladı. “Şişt, geçti artık, ben bunu seni üzmek için sormadım. Belki de ilk defa sesli söylemeni, kendine itiraf etmeni istedim. Senin canını yakmak istemedim meleğim, için rahatlasın istedim. Sevdiğini söylemek için korkma, karşındaki kim olursa olsun dillendirmekten asla çekinme,” dedi. Gözleri Arzu’ya takıldığında şimdi o da onunla birlikte ağlıyordu. *** Yaşadıkları duygu yoğunluğu anlardan Ece’nin telefonu ile kendilerini zor da olsa çıkarmayı başardılar. Akşama geleceklerini söylediğinde onlara direk olarak tiyatroya gelmeleri gerektiğini söyledi. Eğer bu gece de gitmezse hoca oyunu ertelemeyi bırak, Yaren’i o tiyatronun kapısından içeriye bir daha adım attırmayacaktı. Bilirdi Hilmi hocayı, bu kadar müsamaha gösterdiğine bile şaşırmıştı. Hele bir de Helin fırsatçısı çıkmıştı piyasaya, ruh hali hiç iyi olmasa da hem Hilmi hocaya saygısından hem de fırsatçı Helin’e o rolü kaptırmamak için tiyatroya gidecekti. |
0% |