@ugurluay
|
***BÜYÜK GÜN*** Yaren’in, Hilmi hocanın bir ton azarının ardından stresini atmak için Helin’in üstüne yürüdüğü doğruydu. Helin’i alt edip son provalarını da aldıktan sonra kuliste tuhaf bir yoğunluk olduğunu fark etti. Rol arkadaşı Cem’e sorduğunda onlardan sonra bir oyunun daha olacağını söyledi. Normalde pek görülmemiş bir şeydi ama şu an bunun üzerinde duramayacak kadar kendini yorgun hissediyordu. Her neyse, diyerek oyuna konsantre olmaya çalıştığı o anlarda Arzu’dan, Yağız ve Ece ile birlikte salonda yerlerini aldıklarını bildiren bir mesaj aldı. Üzerinde tedirginlik ve gerginlik vardı. İlk kez abisi ve Ece’nin önünde rol yapacaktı. Bu çok heyecan vericiydi. “Buyurun efendim, tam sizin istediğiniz gibi ağzınıza layık, afiyet olsun,” diyen kız birden kıkırdayarak oradan uzaklaştı. Kahvesini içen adam ağzındaki kahveyi püskürterek “Şekerli mi? Ben şekerli kahveden nefret ederim,” dedi ve birden ışıklar karardı. Yaren“Ama bu…” diye fısıldadığı o anda ikinci spot ışık yandı ve birden hareketsiz bir çift daha konuşmaya başladı. Kız yerde üzeri başı çamurlar içindeydi ve sahnenin üzerine efekt ile yağmur yağıyordu ve adam yerde çamurlar içindeki kıza sinirli bakarken konuşmaya başladı. Genç adam “Ne diyorsun kızım, ne saçmalıyorsun sen böyle?” dedi. Kız “Alnımda emrine amadeyim diye bir yazı mı görüyorsun sen? Oğlum bir git işine ya… Biraz klişe olacak ama ben senin bildiğin o kızlara benzemem. Baksana bana tanımadığım hem de sapık olduğuna delillerim olan bir adamın arabasına binecek kadar aklımı yitirmedim daha.” Adam “Eeee yeter be… İnsanlık namına yardım edelim dedik iki dakikada canımdan bezdirdin. Ne canavarlığım, ne manyaklığım ne de sapıklığım kaldı. İnsanlıktan çıkardın beni ne halin varsa gör! Böylesine değil yardım yolda görsen arkana bakmadan kaçacaksın. Senin gibisini zaten insan diye sokağa çıkarmamaları lazım. İnsanlıktan nasibini almamış yeşil gözlü şeytan ne olacak!” dedi. Kız “Ne… Ne… Ne… Ne dedin sen?” diye karşılık verdi. “Duydun işte sen tam bir şeytansın, öyle gözlerini pörtleterek açınca içindeki canavar ortaya çıkıyor.” “Sen, sen de tam bir hödüksün, evcilleşmemiş yabani öküz, yontulmamış kütük ne olacak! Duydun mu beni kahrolası adam? Hem suçlu hem de güçlü… Hem sensin şeytan, asıl senin gibi dağ kaçkınlarını bir yere kapatmaları lazım tuhaf bakışlı sapık,” diye giden adamın arkasında haykırdığı anda ışıklar söndü ve ardından soluğunun kesildiğini hissetti. “Erdem…” diye inledi gözünden akan yaşlara artık engel olamıyordu. Üçüncü ışık yandığında ise anılarından bir başka kesit ile karşı karşıyaydı. Adam kızın gözlerine bakıyor ve haykırıyordu. “İzin vermem Yaren, benden bir adım ötede acaba şimdi ne yapıyor diye düşünerek aklımı yitirmeye hiç niyetim yok. Sen gözümün önünde, her gün beni görerek yanımda çalışacaksın. Eğer bu teklifimi kabul etmezsen inan ki bir an olsun peşini bırakmam. Her an ensendeki nefesin olurum. Her girdiğin işten çıkma sebebinin adı ben olurum. Kaçışın olmaz Yaren, ne benden ne gözlerimden ne de ensendeki başını döndüren nefesimden… Seçim senin, nereye gidersen git peşindeyim ta ki asistanım, sekreterim ya da neyim olmak istersen senden gelecek her cevap kabulüm… Adım sende imkânsız ise ben onu oldururum, sadece zaman Yaren, kaçışın olamaz benden anla bunu… Bu zamanı sana veriyorum ama benden uzakta değil, bu zamanı sana bahşetmemdeki tek sebep gözümün önünde var olmandır. Daha fazlası yok Yaren, bende daha fazlasına ya da daha azına müsamaha yok.” Işık karadı ve bir yenisi daha yandı. Bir mezar taşı başında kızın sırtı dönük adam haykırıyordu. “Bekleyeceğim, nereye gidersen git, dönüşün ne kadar zaman alırsa alsın umurumda değil, ben seni hep bekleyeceğim. Yolun hep bana dönecek, döndüğün yer sadece benim yüreğim olacak. Duydun mu beni Yaren, ömrüme satır satır yazılmışken nereye gidersen git benden kaçamazsın, gözlerine gölgem düşmüş, kalbine imzam atılmış bir kere, sen de benden vazgeçemeyeceksin. Dönüşün yüreğime, ait olduğun yere olacak,” diye haykırdı ve ışıklar bir kez daha karardı. Hayatı, yaşadıkları, anıları canlanıyordu gözlerinin önünde ve bu bir rüya değilse anlamı neydi? Korkuyordu. Bir ışık daha yandığında karşısına neyin çıkacağını deli gibi merak ediyordu. Bu ışıkla hayatının hangi evresinden bir kesit canlanacaktı şimdi? Bir kapı, kapının ucunda genç kız dizleri üzerine çökmüş hıçkırıklar ile ağlarken kapının diğer tarafındaki adam ona bağırıyordu. “Yaren, aç şu kapıyı, aç dedim sana aç!” diye haykırırken içindeki öfkeyi yumrukları ile kapıya savuruyordu. “Aç şu kahrolası kapıyı aç!” Kapıyı yumruklarken “Ağlama, artık ağlama yeter! Yetmedi mi Yaren, bana, kendine, bize, abine çektirdiğin eziyet yetmedi mi? Bitmedi mi sevdamıza kestiğin ceza? Neden kaçıyorsun? Niye karşıma çıkmıyorsun Yaren, bu kadar mı nefret ediyorsun benden, bu kadar mı uzaklaştın, bu kadar mı vazgeçtin benden?” diye avazı çıktığı kadar haykırıyordu. Kollarından tutularak kapıdan uzaklaştırılırken hâlâ bağırmaya devam ediyordu. Adam “Öyle mi o zaman şöyle diyeyim, ben kimim Yaren?” “Erdem, sen…” dedi genç kız. “Sus Yaren bir şey söyleme, senin için ne olduğumu, kimin neyin olduğumu düşünmeyi bırakalı çok uzun zaman oldu. Çünkü sorularım hep cevapsız, çünkü sende bir cevabım yok,” dedi ve ışıklar karardı. Nefesi kesildi. Artık ışık yanmıyordu. İçinde çılgınlar gibi bir korku oluşurken bir adım dahi atamıyordu. Ortamdaki ölüm sessizliği kızı gerginleştirdi. Ümidini tükettiği anda birden bir spot ışık daha yandı ve o ses… O ses yankılanmaya başladı kulağında… “Erdem…” dedi ta içerilerinden gelen bir hasretle. Sesi şaşkınlık ve özlem doluydu. Onu o kadar çok özlemişti ki. Göremese bile buradaki varlığını sesinden hissetmek dünyanın tersine dönmesi gibiydi. Başını döndüren. Ah! Bu şu an onun için paha biçilemez değerdi. |
0% |