@ugurluay
|
***En Güzel Tat*** “Hayır ya bu da olmadı,” diye elindeki cezvenin içinde köpürtemediği kahveye göz süzerken dudağını bükmüştü. Bu kaçıncı başarısız denemesiydi böyle! Elindeki cezveyi fırlatırcasına tezgâha bıraktı ve sandalyeye oturup umutsuzca başını masaya eğdi. “Söyleyin gelmesinler, kızımız bir kahve köpürtmekten aciz, sizin oğlunuza nasıl bakacak deyin?” dediğinde isyan eder gibiydi. Ece tezgâhın üzerindeki cezvenin içine bakıp kaşlarını çattı. Eline aldığı cezveyi havaya kaldırırken “Kuzum sen bu adamı kahve ile tavladığına emin misin? Bu kahve ile bırak adam tavlamayı adamı kaçırışın sen be!” derken bir yandan da burnuna değmek üzerine olan karnını ovalıyordu. Onun öngörüsü ile içli bir “Of!” çekip gözlerini sımsıkı kapayarak ellerini yüzünde gezdirdi. Dokunsan ağlayacak durumdaydı. Arzu birden karşısına oturup ellerini yüzünden çekti. “Saçmalamayı keser misin? Sadece heyecandan yapamıyorsun o kadar. Biraz rahatla. Bu kadar zamandan sonra üzülmeyi hak etmiyorsun. Mutlu olmalısın. Bak sevdiğin adam ile bunca zamandan ve yaşananlardan sonra kavuştun. Daha ne istiyorsun anlamıyorum ki. Şimdi kalk, silkelen ve kendine gel. Akşama hazırlanmak varken sen oturmuş burada kahvenin köpüğü ile ilgileniyorsun. Bırak köpüksüz olsun. Senin aşkın onun yüreğini köpürtmeye yeter. Hem seni gördüğü an gözlerinin başka bir şeyi göreceğini sanmıyorum. Şimdi kalk ve hazırlanmaya git. Öyle bir hazırlan ki kahveye gözünü döndüremeyecek kadar kör olsun,” dedi. Öyle bir coşku dolmuştu ki içine o an kahve neymiş köpük kimmiş umurunda bile değildi Yaren’in ve Arzu bu muhteşem sözlerinde sonuna kadar haklıydı. “Evet, haklısın. Ben hazırlanmaya gidiyorum,” dedi ve koşarcasına masadan kalktı. Hazırlanmak için odasına çıkarken, aklı akşam evine onu istemek üzere ailesi ile gelecek olan Erdem’e gitmişti. Ah Erdem! Senin sevgine layık olacak kadar ne yaptım ben? Hayatımın hangi evresinde kime nasıl bir iyilik yaptım ki Rabbim beni seninle, aşkınla mükâfatlandırdı? ***Tatlı Planlar*** Yapmıştı. Erdem, sonunda geçmişi, hataları, yanlış anlamaları, yaşanan ve yaşanmayan her şeyi sorgulamayı bırakmayı başarmıştı. Yaren, şu hayatta gerçek anlamda sevdiği ve sevebileceği tek kadındı. Onun farkındalığını yüreğinin her zerresinde hissederken ona da kendine de neden acı çektirecekti ki? Çektirmedi de… Her şey aslında vazgeçme noktasına geldiği o anlarda başlamıştı. Uzaklaşmak istediği o anlarda kendini bulduğu yer Yaren’in kapısı olmuştu. Kapının dışında arabasının içinde onu uzaktan izledi. Evden çıkışı, Erdem’i deli gibi aradığına şahit olduğu an bu işi uzatmanın ikisine de bir yararının olmadığını anladı. Onun yokluğunda ne çektiğini çok iyi biliyordu. Bu işe kökünden bir çözüm bulması lazımdı. Aklında oluşan fikir yüreğini hoş etmeye yetmişti. İlk iş bir zamanlar ezeli düşmanı şimdilerde ise sadık dostu olan Cihan’ı aramak oldu. Ona aklındakileri anlattıktan sonra keyifli gülüşü içini rahatlatmıştı. “Ben gelene kadar bir an olsun onu yalnız bırakmayın,” dedi ve ondan aldığı karşılık “Tamam dostum, sen merak etme. Emanetin başım gözüm üstüne, aklın kalmasın, onun durumlarını an be an sana rapor ederim,” deyip cevap bile vermesini beklemeden kahkahalar eşliğinde telefonu kapatmıştı. Onun bu hali ile yüzünde anlamlı bir tebessüm belirdi. “Nereden nereye?” diye dudaklarının arasından fısıltı halinde mırıldandı. Cihan ile konuşmayı bitirirken umutsuzca sahilde oturup denizi izleyen Yaren’e gözü takıldı. Yağan yağmura inat o sahilde oturmuş denizi seyrediyordu. Aklından geçenleri tahmin ediyordu. Onun yanına gidip kollarının arasına almamak için kendini zor tuttu. Onun o hüzünlü hali içini burksa da telefonunu eline aldı ve ikinci görüşmesini yapmak için dostluklarının geçen yıllar içinde daha da perçinleştiği Yağız’ı aramaya koyuldu. Onunla konuşurken biraz tedirgin olmuştu. Aslında her şeyi biliyordu ama sonuçta sevdiği kızın abisiydi. Son gelişmelerden haberi yoktu. Bu yüzden ona İzmir’e geleceğini yüz yüze konuşmaları gerektiğini söyledi. Erdem’in bu tavrı karşısında biraz endişelenerek “Yaren iyi mi Erdem? Kötü bir şey mi oldu?” diye sordu adam korku ve endişe dolu sesiyle. Onu sakinleştirmek için “Merak etme ziyaretim kötü bir şey için değil, aksine hayırlı bir iş için geliyorum. Telefonda konuşulacak konular değil bunlar. Akşamüzeri yanında olurum. Sen sadece Yaren falan ararsa benden haberin olduğunu belli etme yeter,” dedi. “Erdem!” dedi Yağız sertçe. Ağzından çıkan tek bir kelime, içinde binlerce soru barındıran bir uyarı tonuydu bu. Onun içini ferahlatmak amacıyla daha fazla konuşmasına izin vermeden “İnan ki her şeyin daha güzel olması için geliyorum. Yaren için de benim için de her şeyin en güzeli olmasını istiyorum Yağız, akşama görüşürüz,” dedi ve telefonu kapattı. Yaren’i uzaktan seyrederken “Öyle bir ben oldun ki sen, senin için bile buradan, nefes aldığın şehirden uzaklaşmak o kadar ağır ki be güzelim,” dedi. Derin bir nefes alıp verirken çoktan hava alanına doğru yola çıkmıştı. *** İzmir’e vardığında Yağız’a geldiğini haber verdi. Ona verdiği adrese doğru giderken nereden, nasıl başlayıp anlatacağını düşünüyordu. En son onları bıraktığı noktadan anlatmaya karar verdi. Karşılaştıkları anda onun gözerinde gördüğü endişe yadsınamayacak derecede büyüktü. Ne ile karşılaşacağını bilemediği için Ece’ye gelişinden bahsetmemişti. Karısı hamileydi ve bu ayın sonunda doğum gerçekleşecekti. Onu üzecek her haberin önüne bir bariyer gibi geçen Yağız’ın hali ve hareketini gördükçe hayallere dalmamak işten bile değildi. Belki bir gün ben de diye içinden geçirdiği her bir hayal Yağız’ın “Hoş geldin,” diyen sert sesi ile kesilip atıldı. “Hoş bulduk Yağız,” deyip yüzüne dostane bir tebessüm yerleştirmeye çalışsa da, üzerindeki gerginliği henüz atabilmiş değildi. Oturup yemekleri sipariş ettiklerinde bir süre havadan sudan basit sohbetler yaptılar. Yemekleri geldiğinde ise asıl mevzu belki de en özel ortak konuları olan Yaren’e gelmişti. O anlat artık, der gibi baktığında Erdem de artık dayanacak güç kalmadı. Ona her şeyi anlattı. Yağız’ın bazen gözü dalıp gitti, bazen sinirlendi, bazen gözleri doldu ama yüzü gözünün önüne geldiği an yüreğindeki coşkuya engel olamadı. Erdem anlattıkça onun yüz ifadesi yumuşuyor ve bakışlarında takdir dolu bir gölgelenme oluyordu. Her şeyi anlatmıştı ama söylemek istediği başkaydı. Sonunda onu da söylemek için kendinde deli gibi bir cesaret hissetti. “Ben…” dedi ve duraksadı. Önündeki bir bardak suyu sertçe alıp bir dikişte midesine indirdi. Şimdi karşısında ona bakan adama dönerek “ Yaren’e evlenme teklif etmek istiyorum. Ve abisi olarak senden izin istiyorum,” diyebildi. İçinde derin bir rahatlama olurken karşısında gözlerini kısarak ona bakan ve bakışlarından ne düşündüğü anlaşılmayan adama odaklanmıştı. Bir an yüreğinden korku gelip geçmişti ama sonra onun kahkahası ile ortamdaki tedirginlik ve gerginlik bir anda altüst oldu. “Böyle kız istendiğini de ilk defa senden görüyorum Erdem,” dedi ve tekrar gülmeye başladı. Onun kahkahalarına Erdem de eşlik ederken aklındaki asıl planı ona anlattı. Cihan ile Arzu’dan da biraz yardım alarak büyük bir evlenme teklifi yapacağını söyledi. Ve bu teklifi gerçekleştirirken onların da yanlarında olmasını istediğini dile getirdi. Yağız bu fikri sevmişti ve biricik kardeşini ve dostunu asla yalnız bırakmayacağını söyledi. Yağız ile anlaşıp ertesi sabah İstanbul’a geri döndü. Hilmi hoca hikâyelerinden o kadar çok etkilendi ki, yardımlarını esirgemeyeceğini ve bu aşka yakışan bir final olacağı için mutlu olduğunu dile getirdi. Her şey tıkırında giderken tek iş günlerdir tiyatroya adım atmayan Yaren’i buraya getirmeye kalmıştı. Sağ olsun ona da sevmediği kızın ismi yetmişti. Ve beklenen an gelmiş, hayatının en özel insanına en güzel teklifini yapmıştı. Onun iki dudağının arasından dökülen EVET kelimesi Erdem’i dünyadaki en mutlu erkek yapmaya yetti. Sonunda olmuştu. Yaren, sevdiği kadın ona EVET demiş ve artık can olmayı dilediği kadın dileği değil gerçeği olmuştu. Hayali gerçeğine dönüşmüş, nefesi olmasına izin vermişti. Artık her şey onlar içindi. Dünya onlar için dönüyor, hayat onlar için akıyor, zaman akıp giderken mutluluklarına şahit oluyordu. Şimdiyse aynanın karşısında akşamki kız isteme merasimine hazırlanırken daldığı geçmişteki günler sayesinde, yüzünde aptal bir sırıtış peyda oldu. Eli kravatında ve yüzünde serseri bir gülüşle kendine bakarken arkasından gelen “Bakıyorum da geç kalmaya çok heveslisin,” diyen annesinin sesi ile irkildi. Aynadaki yansımasına bakıp sıcacık gülümserken bir iki adımda yanına geldi. Ellerini kravatına götürüp “Sevdiğin kız, isteme merasiminde bekletilmez oğlum. Yoksa o EVET cevabı bir anda HAYIR’a dönüşür, ne yapacağını şaşırırsın,” dedi şaka ile karışık. Bir yandan da kravatını bağlıyordu. “Artık onun ağzından hayır kelimesini cevap olarak kabul etmiyorum anne,” dedi keyifle. Şimdi şefkatle gülüp yanağını okşarken “Seni ilk defa böyle görüyorum oğlum. Yaren sana o kadar iyi geldi ki… Onu çok seviyorsun değil mi?” dedi onaylamasını nasıl da bekliyordu. Yanağını okşayan elini elleri arasına aldı ve avucunun içini öptü. “Çok ne ki anne, çok ne ki… Söz konusu Yaren’e duyduğum aşk ise çok demek az kalır annem, ben öyle seviyorum işte,” dedi. Annesi aldığı cevaptan gayet memnun bir şekilde gülümserken oğluna sımsıkı sarıldı. “Hiçbir zaman sevgini azaltacak davranışlarda bulunma oğlum. Yaren seninle nefes alıyor, bunu sana aşkla bakan gözlerinde görebiliyorum,” dedi ve oğlunu görebilmek için ondan biraz uzaklaştı. Gözlerine bakarken “ Benimle nefes alıyor çünkü ona can olabilmeyi geçtim artık nefesi oldum annem. Ben ona nefes olmayı geçen zaman sonunda başarabildim. Ben onda can buldum o bende nefes aldı,” diye karşılık verdi.
***Beklenmedik Tepki*** İki gün sonra “Ece, o abim olacak adama söyle, bugün de beni istemeye geldiklerinde odadan dışarıya çıkarmazsa çıngar çıkarırım.” “Kızım bana ne dikleniyorsun, o kadar istiyorsan git kendin söyle. Adam bildiğin sert duvara dönüştü. Ne desem kâr etmiyor. Her söylediğim geri dönüp bana çarpıyor,” dedi odadan içeriye girerken, bir yandan karnını tutuyor bir yandan da yavaş adımlarla ilerliyordu. Adımlarını atarken zorlandığı çok belli oluyordu. Bir de bu yetmezmiş gibi onların abi kardeş çatışmalarının arasında kalmıştı. “Kafayı yiyeceğim ya, abimi bir türlü anlayamıyorum. O ki Erdem’i dostu kardeşi gibi görüyordu. Şimdi ne oldu da beni vermemek için işi uzattıkça uzatıyor,” dedi neler olduğunu sorarcasına Ece’ye bakıyordu. Günlerdir Ece’nin başının etini yiyordu. Malum abisi Yaren ile konuşmaktan sürekli kaçıyordu. “Aynısını ben de sordum.” “Eee ne dedi peki?” dedi tüm heyecanı ile ona bakarken. “Erdem’i seviyor olmam ona kız kardeşimi vereceğim anlamına gelmiyor, dedi ve daha fazla konuşmadan huysuzlanarak çıkıp gitti. Cidden ben bu işten hiçbir şey anlamadım. Seni mi kıskanıyor, vermek mi istemiyor yoksa sadece işi yokuşa sürüp size ders mi vermeye çalışıyor henüz çözebilmiş değilim,” dedi. Kendini yatağının üzerine yavaşça bırakırken sırtını yatağın başlığına dayadı. Karnını ovalarken aynı zamanda derin derin nefes alıp veriyordu. Odanın içinde deli danalar gibi dolanırken hâlâ durum değerlendirmesi yapmaya çalışıyordu. Erdem İzmir’e gidip abisinin rızasını aldığı halde, iki gün önce onu istemeye geldiklerinde Yağız Yaren’i odadan dışarıya çıkarmadı. Çıkarmadı ne kelime adam onu bildiği odaya kilitledi. Çünkü ilk istemede kız mı verilirmiş? Bu daha tanışmaymış. Kızı verene kadar kız mı gösterilirmiş? Kahve bile yaptırmamıştı ya kıza… Yaren o kadar da denemeler yapmıştı oysaki. Gerçi her denememin sonucu hüsrandı ama sonuçta o kadar hazırlanmıştı. Bırak kahve yapmayı Erdem’i bile göremedi. “Abine söyle yarın akşam yine istemeye geleceğiz. Beni yıldıracağını sanıyorsa yanılıyor. İstediği kadar bu durumdan keyif alsın umurumda değil. Seni vermesi için o kapıya yüz kere gelmem gerekirse yüz kerede gelirim. Bu iş artık uzamayacak!” dedi ve bir hışımla telefonu suratına kapattı. Tabi bunu Yaren abisine Ece vasıtası ile ilettiğinde, “Buyursunlar gelsinler…” demişti adam. Ertesi akşam tekrar geldiklerinde yine Yaren’i odasından çıkarmadı. Erdem ve ailesinin karşısına ve Ece’nin söylediğine göre Yağız, “Biz oğlumuzu bir araştıralım,” deyip onları yine geri göndermişti. Bu işin tadı kaçmaya, giderek Erdem’in de Yaren’in de sinirleri gerilmeye başlamıştı. Odanın içinde bir ileri bir geri dolanırken onu son iki gün içinde yaşananların içinden çekip alan Ece’nin “Dolanıp durma kızım başım döndü,” diye ciyaklayan sesiydi. Bir an duraksayıp elleri ile yüzünü sıvazladı ve Ece’nin yanına oturdu. Ellerinden tutup gözlerinin içine baktı. “Ben onu bunu bilmem eğer bu gece abim beni yine çıkarmazsa şu odadan, ben o kahveyi yapamazsam ve verdim gitti kızımızı demezse kaçarım sevdiğime. Erdem’i de alır giderim, basarım nikâhı benden söylemesi…” dedi gözlerini kocaman açarak. Duydukları karşısında önce Yaren’e bir an donuk bakan Ece birden kahkahalara boğuldu. Yavaşça yataktan kalkarken “Allah iyiliğini versin deli kız, ben de bir şey diyeceksin sandım,” dedi ve onu hiç de ciddiye almadı. Ama bilmediği şey bu söylediklerinde kız çok kararlıydı. Tamam, abisinin rızası önemliydi ama sırf onların burunları sürtülsün diye yapmıyorsa o da Yaren değildi. Gözleri Ece’nin az önce çıkıp gittiği kapıya dalmışken onun sesi ile birden yerinde irkildi. “Arzu hazırlanmana yardım etmek için gelecek. Kalk da ne giyeceğine karar vermeye başla. Hem evleneceğim diyorsun hem de hâlâ pembe ayıcıklı pijamalarınla oturuyorsun. Bir yandan abin bir yandan sen, bir yandan Burak yediniz bitirdiniz beni. Hamileyim ben hamile, biriniz olsun beni düşünün,” diye soluksuz konuşmaya başladığında sabrının taştığını fark etti. Ah hamilelik sen neler yaptırıyorsun bu kadına böyle, diye iç geçirirken, Ece odaya girip eline geçirdiği yastığı ona fırlattı. “Kime diyorum ben acaba?” “Allah’ım sen bu kızın şerrinden bizi koru,” diye iç geçirip hemen yataktan fırlayarak onun boynuna sarıldı. “Ah yengelerin sultanı sen iste yeter ki,” dedi. Şirinlik yaparak onu yanaklarından öpmeye başladı. Son günlerde yaşamaması gereken gerginlikleri yaşıyordu kadın. Bundan Yaren olduğu kadarıyla o aşk düşmanı kocası Yağız da sorumluydu. *** “Ece, konuştun değil mi abimle? Hayırlısı olsun diyecek ve bu işe hayırlısıyla bir son verecek…” Derken bir yandan da elinde tuttuğu cezvenin içindeki kahvenin taşmaması için dikkat ediyordu. Yaren böyle konuşup elindeki kahve taşacak gibi gözlem altında tutarken, Arzu’nun kıkırtısı ile bir anda ona döndü. “Gül sen gül, senin istemende görümcen olarak bak ben sana neler edeceğim. Elime düşeceksin sen ve ben de o gün kahkahalar atacağım,” dedi gözlerini kısarak. “Bana ne bağırıyorsun Yaren, sen git sinirini içerideki abinden çıkar. Adamın içinden bildiğin damat kaçıran çıktı,” dedi acımasızca bir tutumla. “Aaaa kesin dır dır etmeyi, içeridekilerin ne konuştuğunu duyamıyorum,” diyen Ece mutfak kapısının kenarından içeride konuşulanları dinlemeye çalışıyordu. “Ah Ece ya, ne diye zorluyorsun kendini, gidip kocanın yanında otursana, hadi beni abim almıyor içeriye de sana ne oluyor acaba,” dedi onu sorgulayan bakışlarıyla. Ece, kızın söyledikleri karşısında bir anlık şaşkınlık yaşayıp sonra aydınlanma yaşayan biri gibi “Hakikaten ben burada niye duruyorsam… Akıl mı bıraktınız bende, ben içeriye geçiyorum,” diye kendi kendine söylenerek ağır adımlarla odaya doğru yöneldi. Arzu arkasından seslenip, “ Dur beni de bekle Ece, içeride ne konuşuluyor meraktan çıldırıyorum. Ben de gideyim müstakbel nişanlımın yanına oturayım bari…” dediğinde ona bakıp hınzırca gülmeye başladı. “Arzu sen nereye gidiyorsun, beni yalnız mı bırakacaksın?” diye inledi. Elindeki cezve ile birlikte arkasından hızlı adımlar ile giderken birden kahveyi yere döktü. “Kahretsin! Bir bu eksikti zaten!” Cezveyi tezgâha bırakıp ocağın altını kapattı. Yere döktüğü kahveyi silmek için eline aldığı kâğıt havluyla yerdeki lekeyi silerken bir yandan da söyleniyordu. “Başlayacağım kahvesine de istemesine de ya… Bu nedir böyle! Alt tarafı evleneceğiz işler ne zaman bu hale geldi anlamıyorum ki…” deyip yerden kalktı. Elindeki kâğıt havluyu çöpe atıp ellerini tezgâha dayadı. “Of! Ne zaman bitecek bu çile?” diye gözlerini kapatıp derin bir nefes bıraktığında ensesinde hissettiği sıcak nefes ve o tanıdık ses, “ İnan bunun bir an önce bitmesi için ben de dua ediyorum sevgilim,” diyen o ses… Gözlerini birden açıp aniden geriye doğru dönmesine sebep oldu. “Erdem…” diye fısıltı halinde inlediğinde onu günler sonra bu kadar yakınında görmek kızı şaşkına çevirdi. “Sen nasıl?” dediğinde işaret parmağını dudaklarına götürüp “Şişt!” diyerek onu susturdu. “Seni görmeden bir dakika daha o odada oturamazdım. Seni çok özledim Yaren’im,” dedi ve ona sımsıkı sarıldı. Yaşadığı anın büyüsü ile kokusuna hasret kaldığı, deli gibi özlediği ve sevdiği adama sarılırken içerideki ailelerini görmezden duymazdan gelmeye çoktan sessiz bir şekilde karar vermişlerdi. Saçlarını okşayıp içine derince kokusunu çekerken onun bu hareketleri başını döndürmeye yetmişti. “Bugün de seni göremeseydim eğer inan ki delirirdim. Özlemin dayanılmaz oldu Yaren’im. Bu kadar yakınlaşmışken bir o kadar uzaklaştırılmak canımı yakıyor. Eğer abin bu gece de seni bana vermezse burada olay çıkaracağım haberin olsun. Hatta hazırla bohçanı her an seni kaçırmak için pencerenin altında bitebilirim,” dediği an kızdan uzaklaşıp çapkınca bir göz kırptı. “En azından beni bu gece odaya kilitlemedi bu da büyük bir gelişme.” Şimdi tezgâh ile onun arasında sıkışıp kalmışken adamın kolları arasında keyifle kıkırdamaya başladı. “Hem bak kahve bile yapıyorum sana,” dedi tezgâhın üzerindeki cezveyi göz ucu ile işaret ederek adamın dikkatini o yöne çevirdi. Aklından ilk tanışmaları geçmiş olacak ki yüzünde tatlı bir tebessüm oluştu. “O şeyin içine şu geleneksel âdetiniz olan tuzu doldurmayacaksın değil mi? Malum abin bu kadar adetler ile kafayı bozmuşken, senden de bu tarz şeyler beklememek aptallık olur,” dedi onu tartarcasına. Bakışlarında kızdan cevap bekleyen bir ima vardı. Çarpık bir gülüş ile ona gözlerini devirerek baktı. Tüm tatlılığını da takınıp “Hiç olur mu öyle şey hayatım?” dedi elleri ile yüzünü avuçlayarak. “Ben sana hiç kıyar mıyım? Sözüm söz olsun kahvene tuz atmayacağım,” dedi tüm inandırıcılığını suratına takınarak yüzüne yapay bir gülüş yapıştırdı. Onlar kendilerinden geçmiş bir yakınlaşma içine girmek üzereyken Arzu’nun “Yaren abin kahveleri getirsin artık diyor,” diyen sesi yanı başlarından geliyordu. Ve onları o yakınlıkta görmenin afallaması ile bir anda dona kaldı kız. Arzu’nun bu şapşal hali onları güldürmeye yetmişken birden kendini toparlayıp “Şey, ben, yanlış zamanda, şeyi şey ettim galiba, of, her neyse ben içerideyim, bir şey görmedim,” diye saçmalayabildiği kadar saçmalayıp geldiği hızda geri çıkıp gitti. Erdem, sanki az önce Arzu içeriye girmemiş ve büyülü anları bozulmamış gibi başını başına daha fazla yakınlaştırdı. Şimdi onun kokusunu kokluyor, sıcaklığını o kadar fazla vücudunda hissediyordu ki ayakta durmak gittikçe zorlaşıyordu. Gözleri kapandığında o kaçınılmaz sona yaklaştığını hissetti. Gözleri kapalı ona daha fazla yaklaştığını hissettiği o anlarda dudakları dudaklarına değmeden geçmiş ve şimdi kulaklarına o efsunlu sesi dolarken bir yandan kokusunu içine delicesine çekiyordu. “Başımı döndürüyorsun Yaren’im. Bir an önce getir şu kahveleri de takalım söz yüzüklerimizi, yoksa hiç kimseyi dinlemeden çekip götüreceğim seni buradan,” dedi ve bir anda onu sarıp sarmalayan sıcaklığını çekip aldı kızdan. Yaren’den uzaklaşması ile neye uğradığını şaşırdı kız. Afalladı. Derin derin soluk alıp verirken eli kalbine gitti. O kadar hızlı atıyordu ki Erdem’in onun üzerindeki etkisinin her geçen gün daha fazla artması kızı şaşırtıp korkutmak bir yana, daha fazla mutlu ediyordu. Daha fazla kök salıyordu sevdası yüreğinde, ruhuna her geçen gün bakışları ilmek ilmek işlenirken, kör düğüm oluyor, çözülmez girdaplara sürükleniyordu. Ve Yaren bundan hiç olmadığı kadar mutlu olurken, huzur ile nefes alıyordu. Bu Yaren’deki Erdem etkisiydi. Bu onun aşkının farkıydı. Ve kız bunu şimdi daha iyi anlıyordu.
|
0% |