Yeni Üyelik
71.
Bölüm

KINALI KUZUM

@ugurluay

***Kınalı Kuzum***

Gözüm karardı. Bugün düğün günleriydi ve zamansız aldığı telefon yüreğini ağzına getirmeye yetti. Arabanın içinde, içindeki büyük korkuya yenilmiş bir halde bir an önce yanında olmak istediği sevdiği kadına doğru son hızla yol alıyordu. Her şey güzel giderken bir anda büyünün bozulmasına tahammül edecek gücü kalmadı.

“Yine ne oldu acaba?” diye içi içini yiyordu. Bildiği tek şey Arzu’nun onu arayarak kuaförde Yaren’i sakinleştiremediklerini söylemesi ile başladı. Hiç konuşmadan sürekli ağladığını ve çok kötü durumda olduğunu anlattı.

Arzu’ya “Yaren’i hiçbir şekilde yalnız bırakma, hemen geliyorum,” diyerek kendini onun yanına gidecek yolda buldu. Aklında bin bir soru dolanırken en kötüsünü düşünmemeye çalışıyordu.

“Ne olur? Ne olur ben gidene kadar saçma sapan bir şey yapmasın!” diye içten içe deli gibi yakarıyordu. Erdem’e çok uzun gelen o süre bitmek bilmedi. Sonunda vardığında ise koşarak izin bile almadan kuaförün içine daldı. Erdem’in ani girişi ile kuaför dükkânının içindeki herkesin korkmuş yüzlerine eşlik eden çığlıklarını es geçti. Şu an hiçbir şeyi düşünüp aldırış edecek, nezaket kurallarına uyacak durumda değildi. Gözü tek bir şeyi arıyordu o da nefesi olan kadınıydı. Onun bir köşeye oturmuş, etrafı kalabalık ve sakinleştirmek için çırpınan insanları gördüğünde içi acıdı.

Neler oluyordu böyle? Bu kız neden bu haldeydi? Koşarak yanına gitti.

“Açılın,” diye haykırdığında herkes yavaşça geri çekildi. Arzu, Derya ve Ece endişeli gözlerle onlara bakarken “Hemen burayı boşaltın!” diye emir veren ve itiraz kabul etmeyen ses tonuyla bağırdığında Arzu araya girip “Erdem…” dedi ama daha fazla konuşmasına izin veremezdi.

“Arzu, herkesi, çalışanları da dâhil olmak üzere tüm salonu hemen boşaltın. Hemen…” diye tehditkâr bir ses ile haykırdığında yüzündeki görüntüden sesindeki tınıdan korkan herkes bir anda koştururcasına acele ile salonu boşalttı.

Yaren başı önünde omuzları sarsılarak ağlarken yavaşça ona doğru yaklaştı. Dizlerinin önüne çöküp, önüne düşmüş başını kaldırmak için çenesinden yavaşça tutarak gözlerini görmeye çalıştı.

Ah o gözler ne hale gelmişti böyle? En mutlu olması gereken günde, o bakışlarda mutluluk ve heyecan pırıltıları olması gerekirken yaşlar ile dolmasının sebebi neydi? Sebebini bilmediği şeye şimdi içinden binlerce lanet ediyordu. Hiçbir şey ya da hiç kimse onun sevdiğinin bu hale gelmesine sebep olamazdı.

“Güzelim, bana bak yalvarırım, ne oldu sana böyle? Anlat bana,” dedi sesi onun bu halini gördüğü ve yalnız kaldığımız an çoktan yumuşamış ve onun için şekil almıştı. Gözleri adamı bulduğunda orada gördüğü tek şey korkuydu.

“Be-ben…” dedi ve tekrar ağlamaya devam etti.

“Kötü bir şey mi oldu? Biri bir şey mi dedi? Ne olur cevap ver kınalı kuzum?” deyip dün akşam ellerine yakılan, kınaların olduğu avuç içini öptü. “Söyle kınalı kuzum, bu halde olmanın sebebi ne?” dediğinde bir cevap duymaya deli gibi ihtiyaç duyuyordu.

“Ben korkuyorum Erdem. Sen mükemmelsin. Sen o kadar güzel seviyorsun ki ben sana yetememekten korkuyorum. Seni mutlu edememekten korkuyorum. Seni kaç defa üzdüm? Sana neler çektirdim? Ya şimdi, evlendikten sonra seni mutlu edemezsem? Ya mutsuzluğun sebebi ben olursam? Ben buna dayanamam. Ben çok korkuyorum Erdem. Evlenmekten, seni mutlu edememekten, sana yetememekten korkuyorum. Bir gün benden sıkılmandan çok korkuyorum,” dedi ya işte o an adam derin bir oh çekti. Bu muydu yani tüm sorun?

Yüzüne rahatlamanın vermiş olduğu bir tebessüm kondu. Elleri ile yüzünü avuçladı ve şimdi gözlerinin tam içine etkileyici bir şekilde baktı.

“Bak yüzüme, gözlerimin içine bak birtanem. Sana nasıl âşık baktıklarına bir bak. Seni nasıl deli gibi sevdiklerine bak. Sen olmadığında dünyaya kör olan gözlerime bir bak. Sensizliğe mahkûm olduğunda senli hayaller ile hayatına devam eden adamın gözlerinin içine bir bak. Söylesene bana, sen beni nasıl mutsuz edebilirsin? Varlığın en büyük şükrüm olmuşken, söylesene yokluğunda ölmeyi nasıl kabul ederim? Ben mutsuz olacaksam da varsın o da senden gelsin be kınalı kuzum. Ben mutsuzluğu bile senden geldiğinde başımın tacı yapmasını bilirim. Yeter ki yanımda sen ol, yeter ki bu gözler hep bana baksın. Ben daha ne isterim ki söylesene bana?” dedi ve gözyaşlarının döküldüğü gözlerine yanaklarından başlayarak küçük küçük buseler kondurdu.

“Erdem…” dedi titrek sesiyle.

“Şişt,” diye onu susturdu. “Korkma kınalı kuzum, korkma nefesim. Sen sadece bana inan, yalnızca bana güven, senden daha fazlasını istemiyorum. Anlaştık mı?” dedi ve şimdi ondan onay beklercesine gözlerinin en derinine baktı. Küçük çocuk gibi başını aşağıya yukarıya sallarken bir anda kollarına atılıp ona sarıldı.

“Söylesene bana seni hak etmek için nasıl bir iyilik yaptım ben?”

Ah be güzelim asıl ben seni hak etmek için hayatımın hangi evresinde nasıl bir iyilik yaptım ki Rabbim seni bana nasip etti?

“Sevdin, sadece benim gibi sevdin meleğim,” dedi ve başına minik bir buse daha kondurdu. Biraz daha sakinleştirmek adına kollarında saçlarını okşayarak ağlamasının dinmesini bekledi. Kendini iyi hissettiğini söylediğinde az önce salondan tehdit edercesine kovaladığı insanları dışarıya çıkarak geri çağırdı. Herkes endişeli bakışlar ile onları süzerken her şeyin yolunda olduğunu gösteren bir bakış gönderdi. Hepsi de derin bir nefes aldılar ve hemen Yaren’in yanına gittiler. Onları biraz aralayarak müstakbel eşinin kulağına yaklaştığında yüzünde hafif bir kızarma oluşurken vücudunun gerildiğini hissetti. Onun bu hali adamı eğlendirirken kulağına fısıltı halinde “Senin bu gece Ağva’da, Göksu nehrinin kenarında, iskelenin ucunda bana hoş gelmeni bekleyeceğim. Benim en özelime yıllar önce götürdüğüm ve daha o gün ömürlük yanımda olacağını hissettiğim, can olabilmeyi dilediğim kadınımı en gizli mabedimde bekliyor olacağım. Abin seni bana getirecek ve ben seni Göksu nehrinin kucağından ellerim ile alacağım. Bana da yüreğime de hayatıma da bir ömürlük hoş gelişinin kutlamasını birlikte el ele yapacağız. Düğün gecemiz hikâyemizin gerçek anlamda hayat bulduğu, bir nevi başladığımız yerde taçlanacak nefesim,” dedi ve onun aşk ile ışıldayan gözlerine daha fazla kapılıp kaybolmamak için yanağına minik bir öpücük kondurup acele ile oradan uzaklaştı.

Biraz daha burada durursa çıkamayacaktı ve düğününe geç kalan damat olarak tarihe geçecekti. Cihan’ı Ağva’daki hazırlıkları kontrol etmek için aradı. Onların mutlu günlerinin muhteşem geçmesi için elinden ne geliyorsa yapıyordu Cihan. Ağva’da her şeyin yolunda gittiğini öğrendiğinde içinde derin bir rahatlama oldu. Akşam gelinini ve kızları Yağız getirecekti. Tekne ile düğün alanına gelecekler ve Yağız’ın emanetini yüreğine ömürlük olarak kabul edecekti. En özel ve en güzel emanetti onun için. Emanet değil aslında Yaren Erdem’in her şeyiydi.

***En Özel Kuşak***

Yaren, Erdem’in gitmesi ile birlikte kendini kısa sürede toparlamayı başardı. Ne olduğunu anlamadan kendini hıçkırıklara boğulmuş bir halde buldu. Yüreğinde derin bir korku çığ gibi büyürken gözleri âşık olduğu adam tarafından esir alınmıştı. Yine ve yeniden onu kaybolduğu çıkmazlardan ve korku girdaplarından çekip çıkarmayı başardı. Ona yetememe korkusu öyle bir sürüklemişti ki kızın gözyaşları istemsizce dökülüp gitmişti ve o hiç kimseleri duymuyordu. Ta ki sevdiği adam gelene kadar, ona bildiği her şeyi bir kez daha gözlerinin içine bakarak söyleyene kadar kendi içindeki savaş sürmüştü. Karanlığına doğan bir güneş gibiydi gözleri. Artık mutluluk zamanıydı. Bitmeliydi kötü düşünceler, tükenmeliydi karamsarlıklar. Onların aşklarında yer eden tek şey umut olmalıydı. Ümitsizlik vadesini çoktan doldurmuştu.

Kuaförde tüm hazırlıkları bittiğinde Ağva’ya gitmek için Yağız’ı beklemeye başladılar. Aynanın karşısına geçip kendine bakarken yansıyan görüntüsüne inanamadı. Bu Yaren miydi? Her şeyi geride bırakıp sevdiği adama kavuşan kız o muydu? Gözleri ışıl ışıl kendine bakarken kuaförün kapısından giren adam abisinden başkası değildi. Yaren’i beyazlar içinde gördüğü an eli kapının kolunda asılı kaldı. Gözleri hayranlık ve şaşkınlık arasında gidip gelirken boğazından zor yutkunduğunu bulunduğu yerden görebiliyordu. Ah abim benim! Bakışları hüzün kokuyor bir o kadar da gurur taşıyordu. Ortam birden sessizleşti.

“Abim…” dedi ve daha fazla konuşamadı. Sesi kaybolmuştu sanki ve Yaren aklındaki hiçbir cümleyi yorumlayamıyordu. Sadece bakıyordu. Gözlerinde gördüğü tek şey çocukluğuydu. Anıları canlanıyordu zihninde. Yavaş adımlarla yanına geldi. Tam önünde dikildiğinde ne diyeceğini bilmiyor gibiydi. Bakışlarıyla konuşuyorlardı o anlarda… Kuaförün içinde yankılanan şarkı ise işlerini hiç kolaylaştıracağa benzemiyordu. Kulaklarında Aliye Mutlu’nun Kınalı Kuzum şarkısı çalarken abisi cebinden çıkardığı kırmızı kuşağa gözlerini dikmiş ve koyu bir konuşma yapacağını ona hissettirmişti.

Aliye Mutlu-Kınalı Kuzum
https://www.youtube.com/watch?v=o1Byf7CegSw

Sanki canımdan can kopuyor.
Sanki bütün dünya yıkılıyor.
Gidiyor musun gözümün bebeği?
Üstüm başım daha sen kokuyor.
Bayram seyrandı sesinle bu ev.
Yanıyor şimdi alev alev.
Son gücümle salladığım bu el.
Hatırında kalsın ağlamayasın.
Kınalı kuzum sakın üzülme.
Gülüşüne güller laleler dolsun.
Kınalı kuzum tek dileğim var.
Bahtın benden güzel güzel olsun.

“Kardeşim benim,” dedi ve gözlerini elinde tuttuğu kırmızı kurdeleden kaldırıp ona baktı. “Daha dün gibi hatırlıyorum doğduğun günü, minicik ellerin vardı. Babam yanıma gelip kardeşinin hep yanında ol oğlum demişti. Onu asla yalnız bırakma böyle söylemişti güvendiği oğluna. Ama ben babama verdiğim sözümü tutamadım. Seni uzun yıllar yalnız bıraktım. Seni çok sevdiğim için…”

“Abim geçti geriye dönüp bakma artık her şey geçti.”

“Yaren’im, küçük meleğim benim, bugün hayatı paylaşacağın insana seni kendi ellerim ile emanet edeceğim. Ama bil ki her ne olursa olsun, her ne yaşanırsa yaşansın abinin kapısı sana her zaman açık, bunu asla unutma. Bugünden sonra bambaşka bir hayata adım atacaksın ama biz her zaman senin yanında olacağız. Rabbim utandırmasın meleğim. Ağzınızın tadı, yüreğinizin huzuru, hanenizin mutluluğu hiç bozulmasın. Rabbim yüreklerinizdeki ve bakışlarınızdaki aşkı daim eylesin,” dedi ve kuşağı beline bağladı.

Konuşacak gücü kalmadı ve kendini abisinin kollarına bıraktı. Gözyaşları sel olup akarken onun da omuzlarının sarsıldığını hissetti. Dilinde tek bir cümle “Çok zormuş Yaren, çok zormuş be güzelim…” Sözleri kulağında çınlarken alnına küçük bir öpücük kondurdu.

Çok zordu annesiz, babasız gelin olmak. Korkularına rağmen yeni bir hayata adım atmak. Çok zormuş abinin güvenli kollarından ayrılmak. Ne kadar seversen sev o kuşak bağlanırken akan gözyaşlarına engel olamamak. Bunun bir izahı yoktu. En özel kuşağın beline hayatında ki en özel adamlardan biri tarafından bağlanması bambaşkaydı. Bir tarifi yoktu. Onlar birbirlerine sarılmış bir halde bu anın duygusallığına kapılmışken etraflarından yükselen hıçkırıklara aldırış edecek durumda değildiler.

***

Ağva’da Göksu nehrinin üzerinde tam da Erdem’in bahsettiği gibi ona gidiyordu. Yaren’e can olabilmeyi dilediği ilk yere gidiyordu. Ağva’daki en özel gizli mabedinde yapacakları düğünlerine gidiyordu. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki duyu organlarını yitirmiş gibi hissediyordu. Tekne hızla iskeleye doğru yaklaşırken ellerini nereye koyacağını bilemedi. Bir oturup bir kalkarken Ece’nin, Arzu’nun ve Derya’nın söylenmelerine aldırış etmiyordu. Bir an önce sevdiği adamı görmeye ihtiyacı vardı. Heyecanını dindirecek ve onu sakinleştirmeyi başarabilecek tek insan oydu. Nefesi giderek hızlanırken gözleri iskelede beyaz damatlığı içinde bir prens edası ile onu bekleyen sevdiği adamı buldu. O an zaman durdu. O an herkes bir bir yok oldu. O an sadece beyazlar içindeki Erdem ve gelinlik içindeki Yaren vardı. Hızlı akması gereken zaman şimdi ağır çekime geçmiş ve onları kavuşturmamak için büyük çaba sarf ediyordu sanki. Ama aşkı yenmeye kimin gücü yetmiş ki zamanın yetsin! Hiçbir şey şu saatten sonra onları ayrı düşürmeyi başaramayacaktı.
Tekne iskeleye yavaş yavaş yaklaşıp durduğunda abisi yanına gelip elini tutarak koluna yerleştirdi. İskeleye çıktıklarında Erdem’in gözleri ışıl ışıldı bir nevi kızın gözlerinin yansımasıydı.

Yağız, Erdem’in gözlerinin içine tehdit ederek baktı. “Sana canımı emanet ediyorum. Yüreğinle sahip çık Erdem, aşkını bir an olsun onun gözlerinden eksik etme, yoksa fena bozuşuruz ona göre,” dedi.

Erdem öyle içten bir tebessüm etti ki içi o an bir tuhaf oldu.

“Emanetin başımın tacıdır, Yaren gönlümün sultanı, aşkımın tek sahibi, gözlerimin hükümdarıdır. Gözün arkada kalmasın Yağız, Yaren benim canımdır,” dedi ya kız o an orada hissizleşerek adeta yok oldu. Yaren için değerli olan iki adamın karşı karşıya durup birbirine sarf ettiği sözler onu çok etkiledi. Yağız kolunda asılı kalmış kardeşinin elini sımsıkı tutup titreyerek Erdem’in avuçlarının arasına bıraktı.

“Mutlu olun,” diyen abisinin ağzından zorla çıkan iki kelimeydi. Şimdi eli sevdiğim adamın avuçları arasında onu iskeleden düğün alanına doğru götürürken arkalarından abisi ve kızların geldiğini hissediyordu.

İskeleden nikâhın gerçekleşeceği alana doğru giderken Ayla Çelik’in Bağdat şarkısı çalıyordu. Ve gözleri birbirini bulduğunda şarkının sözlerinde aşk ile kayboldular. Düğün alanına girdiklerinde alkışlar yükselmişti. Erdem alanın tam ortasında onu kendine çekerek gözlerinin içine baktı ve onunla dans etmeye başladı.

Kulağına eğilip fısıltı halinde “Ben dünyanın en büyük aşığı olabilirim. Ben koynunda yüz sene bin sene durabilirim. Ben Leyla'yı Mecnun'u Ferhat'ı Aslı'yı Kerem'i bilmem ama Bağdat'ı iki gözüm kapalı bulabilirim,” diye şarkıya eşlik ederek gözleri kapalı dans ediyordu. Onun sesi kızın tüm hücrelerini ele geçirmiş gibiydi. Bu adam onun başına gelmiş en güzel şeydi. Ne denebilirdi ki? Tek kelime ile muhteşemdi.

***

Yaren yıllar önce ilk gelişini hatırlıyordu buraya, Erdem’den delicesine kaçan, korkuları olan ve aşka hayatında yer olmayan bir kızdı. Daha sonra akıllanmış ama Erdem’i kaybetmek üzereyken buraya tekrar gelmişti. Onu bir oyuna dâhil edip geri kazanmaya çalışmıştı. Şimdi ise Erdem’in gizli mabedim dediği yerde tüm aileleri ve sevdiklerinin gözü önünde kaçmadan, kovalamadan ömürlük nikâhlarına şahit olacakları andaydılar.

Nikâh memuru sorusunu ona yönelttiğinde sevdiği adamın gözlerinin içine baktı.

“Sonsuza kadar evet,” diye haykırdı. Cevabı ile ortamda birden ıslıklar ve alkışlar yükseldi. Nikâh memuru Erdem’e aynı soruyu yönelttiğinde “Yıllardır bekliyorum, tabi ki evet,” diye resmen kükredi. Onun bu tepkisine ve cevabına gülüşmeler eşlik etti. İmzalar atılıp “Ayağına bas,” diyen seslenmelere kulak asarak hızlıca Erdem’in ayağına bastı. Onun inlemeyle dolu sesine Yaren kıkırdarken, ondan beklemediği tepki kızın elini tutup yüzüğünden öpmesi oldu. Yaren’in yüzüğüne kondurduğu busenin ardından gözlerine bakıp “Senden gelen her şey kabulüm nefesim,” dedi. Yaren şaşkınca ona bakarken adamın yönlendirmesi ile ayağa kalktı. Eline koluna hâkim olmadığı o anda kızı kendine çekerek alnına şefkatin ve güvenin iç içe olduğu bir buse kondurdu.

“Yüreğime iki cihan için nikâhladığım kadınım hoş geldin ömrüme,” dedi. Şimdi her şey tastamam oldu. O Yaren’in artık eşiydi. Sonsuza kadar yanında olmasını istediği, dilediği tek adamdı. Artık hikâyeleri tamamlandı. Dur durak bilmeyen fırtınaları dindi. Artık Erdem ona, o Yaren’e sahipti. Ne zorluklardan geçmiş, ne sınavlar vermişlerdi. En çetin ayrılıkları geride bırakmayı başardılar. Ayrılık acısını tüm hücrelerinde yaşadılar. Ama artık kavuşma zamanı, artık düğün zamanı, eğlence zamanıydı. Gece boyu yılların onlara çektirdiği acıları bir bir üzerlerinden attılar. Geçmişe, hüzne, acıya dair hiçbir kelime artık dudaklarına değmeyecek, hayatlarına dokunmayacaktı. Artık geçmiş yoktu onlar için, aşkla dolu bir gelecek vardı.

Loading...
0%