@ugurluay
|
***Sözümüz Söz*** Yaren’i öylece orada ardında bırakmak ne kadar da zordu. Sevdiği kadına olan hasretinin tek sebebi abisi Yağız’dı. Ne zaman ki istemeye gittiler Yağız’ın ona karşı tutumu değişerek birden sertleşti. Erdem daha yaptıklarına anlam veremezken, şu son halleri ise içler acısıydı. Yağız resmen önlerinde sert bir duvar gibi engel oluşturmuştu. İşi yokuşa sürdükçe sürüyordu. Ama bu işin artık hiç bir kaçar yolu yoktu. Bu gece de vermezse gönlünün yarenini alıp kesin kaçıracaktı. Buna ne abisi ne de kendi ailesi hiçbir şekilde engel olamazdı. Hiçbir güç bir kez daha onları ayıramazdı. Ah be Yaren’im! Suretine baktığım an yüzümü bir tebessüm kaplar. Varlığını hissettiğim an şefkatin yüreğime dolar. Hayatın farklı bir penceresini açarsın ömrümün baharında. Çiçekler açarken ruhumda, kokuları dolar burnuma. Olgunlaşma vakti gelmiştir sevdamızın. Aşka durdu gözlerim, nefes aldı sözlerim, seninle birlikte adım attı ilk hecelerim. Sana dair, senle dolu bir hayat doğdu gözlerinden dünyama. Öyle ki yaşadıklarımla doluyor hissettiklerimle taşıyorum. Öyle dalıp gitmişi ki Yaren ile ilgili hayallere, karşısında ona dikkatlice bakıp kahvesini almasını işaret eden gözlerini ve uyarı dolu sesini son anda idrak edebildi. Tek bir bakış, tek bir gülüş onu dünyadan, zamandan ve mekândan koparıp götürüyordu. Ah Yaren’im sen neler ettin bana böyle! Aklına gelenler ile onun yüzündeki endişeyi silmek amacıyla dudaklarına çarpık bir gülümseme yerleştirip “Ellerinize sağlık,” diyebildi. Kimsenin görmediği bir anda arsızca ona göz kırptı. Bu hareketi kızı bir an afallatsa da kendini hemen toparlamayı başardı. Elindeki tepsiyi masaya yerleştirerek hemen orada bulunan sandalyeye, abisinin sert bakışlarına aldırış etmeden oturdu. Onun bu dik başlılığı bir an hoşuna gitti ve yüzünde anlamlandıramadığı bir gülüş peyda oldu. Elindeki bol köpüklü kahveye, sonra da sevdiği kadına baktı. Aklına gelen şey onu bir an tereddütte düşürse de Yaren’in adamı rahatlatmaya çalışan bakışlarından her şeyin yolunda olduğunu anladı. Ve gönül rahatlığı ile ağzına götürdüğü kahveden bir yudum aldım ve… “Kahretsin!” diye inledi. “Bu kahve, aman Allah’ım!” diye refleks olarak konuştuğunda tüm gözler bir anda adama döndü. Erdem’in bakışları ise Yaren’in muzır bakışlarında kilitlenip kalmıştı. Bir de gözlerini süzerek “Ne o, kahvenizi mi beğenmediniz yoksa?” dedi alay eder gibi. Bu kızdan korkulurdu. İçeride ona söz vermişti. Gerçi dur bakayım ne demişti ona “Kahvene tuz atmayacağım…” demişti. İçine şeker boca etmeyeceğim dememişti ki… Ah be Yaren adetleri bile ters düz ettin. Ben tuza bile razıyken şeker nedir be sevdiğim? Tüm gözler Erdem’de iken Yaren gibi herkesin de keyifli kıkırdamaları arasından ondan bir cevap beklenildiğini hissetti. Ama içindeki mide bulantısı hissini bir bastırabilse ya da yüzündeki kızarma ile gelen öksürüğü bir dindirebilse konuşacaktı da… Adam bu cebelleşmeler içinde kıvranırken Yağız’ın “Ne o damat, kızımızın daha kahvesini bile içemezken onunla nasıl bir ömür geçireceksin?” demesiyle yutkundu. Duydukları kanın beynine hücum etmesine sebep oldu. Gözleri karardı birden, ona döndü ve gözlerinin içine taviz vermez bir şekilde bakarken tek seferde, nefessiz tüm kahveyi kafasına dikerek içti. Erdem’in bu hareketi ile herkes şaşkına dönmüş, Yaren’in “Erdem yapma!” diyen haykırışını es geçmişlerdi. Erdem, Yaren için varlığını feda etmeye hazırken bu adam neden bahsediyordu? Hiç mi tanımamıştı onu? İçinde oluşan savaşı yok sayıp Yağız’ın memnuniyet akan suratına baktı. Sonra da ayağa kalkıp ışık hızıyla dibinde bitti. “Şimdi Yağız Aksoy kardeşini bana veriyor musun?” dedi tehdit eden bakışlarını ona gönderirken, o da gayet rahat bir şekilde elindeki kahve fincanını bırakıp ayağa kalktı. Gözleri birbirine bakarken, Erdem’in bakışları tehdit kokarken, Yağız’ın bakışlarında dostane pırıltıları hissetti... “Kardeşim Yaren Aksoy’u, kardeşim saydığım sen Erdem Dinçer’e veriyorum,” diyebildi. Erdem’in şaşkınlığına aldırış bile etmeden “Helal olsun sana kardeşim, tüm aksiliklerime rağmen pes etmedin,” dedi ve ona dostane bir şekilde sarıldı. Nasıl olduğunu anlayamadan kızı ona vermişti. Yüzüne okkalı bir yumruk beklerken adam kardeşim diyerek sarılmıştı. Neyse ki daha fazla bunları düşünecek ruh halinde değildi. Ailelerin yönlendirmeleri ile önce sözümüz söz diyerek Yaren’in parmağına söz yüzüğünü taktılar. Büyüklerin elleri öpüldü. Hatta Yaren Ece’nin bile elini öptü gülerek… Her şey çok güzel, büyük bir tantanayı atlattık, derken ortaya atılan “Nişan nerde olacak?” sorusu ile işler bir anda yine karıştı. Erdem’in ailesi nişanı İstanbul’da yapmak isterken, Yağız kesinlikle kabul etmiyor ve nişanı kız tarafının yapacağını ve İzmir’de olacağını söylüyordu. Arzu açık alanda diye söylenirken Ece kapalı mekân diye tutturmuştu. Kafası karmakarışık olan sevdiği kızın gözlerindeki endişeyi gördüğünde, yüreğindeki endişe ile aynı olduğunu anladı. Herkes hararetli bir tartışma içine girmişlerdi. Kimsenin fark etmediği bir anda usulca yerinden kalkıp Yaren’in arkasından elini tuttu. Gözleri adamı bulduğunda beni kurtar diyen bakışları işini daha da kolaylaştırmıştı. Kimseye fark ettirmeden Yaren’i herkesin arasından gizlice çekip almayı sonunda başardı. Arabaya bindiklerin de “Nereye gidiyoruz?” diye ona merakla sormuştu. Erdem’in ise tek cevabı çarpık bir gülüşle “Gidince görürsün.” oldu. ***Ben hep bana gelişini sevdim*** Uyuştu. Beyni tüm bu yaşananları kaldıramayacak kadar ağırlaştı. Boğuluyordu. Hayat onların hayatıydı ama söz hakları yoktu. Her kafadan ayrı bir ses çıkarken kimse ne istiyorsunuz diye dönüp sormuyordu. Bu kargaşa Yaren’i mahvetti. Bir umut sevdiği adamın gözlerinde kendini bulduğunda kurtuluşu olan işareti yaparak onu elinden tutup çekip çıkarmıştı o karmaşadan. Sorduğu soruya verdiği cevap ise onu meraklandırmanın ötesinde deli gibi heyecanlandırdı. Söz konusu olan sevdiği adam ise her an her şey mümkündü. Özelikle de günlerdir çektikleri özlem düşünülürse, onun bu hareketi kızın beklentisi ile buluştu. Araba içinde sessiz bir şekilde ilerlerken belli bir süre sonra ulaştıkları yer, bahçe içerisinde bembeyaz bir evdi. Işıkları yanmayan eve arabanın içinde göz süzerken “Erdem burası neresi? Kimin evi?” diye sordu. Onun gözlerindeki ışıltı bambaşka bir boyuta ulaştığında içindeki anlam veremediği coşkuya engel olamıyordu. Onun gözlerinde gördükleri kızın susmasını, dahası bu anı sessizce yaşaması gerektiğini söylüyordu. “Bana bir dakika müsaade eder misin hayatım?” dedi ve kız daha cevap vermeden bahçe içinde kaybolup gitti. Yaren çevreyi görebildiği kadar incelerken etraftaki çiçeklerin kokusunu tüm hücrelerinde hissediyordu. Ah! Ne de güzel kokuyordu bu bahçe böyle, baştan çıkarıcı bir o kadar da kışkırtıcı. Gözlerini kapatıp kokuyu içine derince çekerken ellerini vücuduna sarmıştı. Yüzünde durumundan memnun bir gülüş peyda oldu. Gözlerini açıp gökyüzünü seyrederken şimdi de ellerini iki yanına açıp etrafında dönmeye başladı. Genç kıza göz kırpan yıldızları da seyrediyordu. Her şey aklından bir bir uçup gitmiş, günlerdir üzerindeki tüm gerginliği bir çırpıda atmayı başarmıştı. Yaren etrafında böyle dönüp dururken her yer birden aydınlandı gözleri ışıldayan ışıklar yüzünden kamaştı. Bu ani hareket ile yüreği yakalanmışlık hissiyle dolup taşarken birden yerinde irkildi. Milletin bahçesine böyle izinsiz girerlerse olacağı buydu. Suçlu suçlu bahçenin sahibini etrafta ararken birden kulağının dibinde hissettiği o yakıcı nefes, ait olduğu can dibindeydi. Onun sesi içini rahatlatmaya gözlerinin kapanmasına sebep oldu. Beni benden almayı yine ve yeniden başarmıştı. “Sana dair özel zamanlarım var benim. Sana sakladığım en gizli anlarım. Sana baktığım, seni hissettiğim, seni deli gibi istediğim…” Soluksuzca dilinden dökülen kelimeler Yaren’in de soluğunu kesmeyi başardı. Omuzlarından tutarak onu kendi göğsüne bastırdı. Nefes alıp vermeleri hızlanırken elleri karnının üstüne gelmiş ve onu sımsıkı sarmalamıştı. Şimdi âşık olduğu sesi kulaklarında itiraz kabul etmeyen bir tonda konuşmaya devam ediyordu. “Yudum yudum içmek istiyorum gözlerinde sakladığın en hazin anılarını. Silmek istiyorum geçmişte sana acı veren mazini. Bir ben kalayım istiyorum şimdiki anında. Nefes aldığın her saniye de… Bir biz kalalım istiyorum geleceğe dair ümitlerinde. Umudun olmak istiyorum. Umudunun adı ben olmak istiyorum,” dedi ve yavaşça kızı kendine doğru çevirdi. Duydukları içine alev alev yanan bir kor ateş gibi düştü. Hep başka sevdi. Belki de onun gibi sevdi. Gözlerinden süzülüp gitti içine dokunan her bir kelimesi. Gözünden süzülüp giden yaşları silerken yüzündeki şefkatin her tonunu barındıran tebessümü can buldu. Sözleri bitmemişti. Bir ömür bitmeyecekti de… “Gözünden akan bir damla yaş olmak, yanaklarından akıp gitmeye hak kazanmak isterdim. Akıp giderken adım adım süzülmek, yüzünün her bir ayrıntısında hüküm sürmek, seni ezber etmek, gözyaşında can bulmak isterdim. Hissettirdiğim şeylerin hüzün bulutu değil, sevinç yumağı olmasını dilerdim. Gözünden akan yaşın sebebi de kendisi de ben olmak isterdim. Hissettiğim ve hissettirdiğimle sende huzurun olmak isterdim,” dedi yüzünü avuçlayarak dudaklarına tutkunun değil sevginin kokusu ile bir buse kondurdu. Belki de o an ihtiyacı olan tek şeyi tek bir dokunuşu ile dudaklarından yüreğine ulaştırdı. “Erdem,” dedi gözlerini açarak, konuşmaya gücünün tükendiğini hissetti. O da bunu fark etmiş olacak ki konuşmasına izin vermedi. “Şişt,” deyip susmasını sağlamak adına parmaklarını ağzından dökülmekte güçlük çektiği kelimelerin üzerine bastırdı. “Hiçbir şey söyleme sadece beni dinle Yaren’im. Evine hoş geldin nefesim,” dedi. Ve işte o an duydukları gerçek olamazdı. Bu ev dediği yer, büyüleyici atmosfere sahip kokusu ile başını döndüren ve adım attığı an onu sıcacık içine sarıp sarmalayan ev… ”Nasıl olur?” diye inlerken adamın cevabı çoktan hazır gibi gözlerinin içine bakarak konuşmaya devam etti. “Bilirdim bana gelişini, her daim bana geri döneceğini. Bir umut belki de gerçekleşmesinin imkânı olmayan bir hayaldin gözümde canlanan. Ama bir an olsun gitmedi gözümün haresinde siluetin, sinmedi sensiz içime dolan sessiz bir nefes, tükenmedi sana dair aşk nağmeleri, olmasan da hep vardın aslında. Hep bende var olan bir sendin yüreğimde. Bilirdim ne kadar sürerse sürsün yüreğinin hükmettiği o ayaklar seni benden uzaklaştırdığı gibi yine seni bana, ait olduğun yüreğe geri getirecekti. Bilirdim, geleceğin gece gün gibi ortadaydı gözlerimde, çünkü sen vardın orada. Çünkü biz vardık orada. Çünkü geleceğin resmi canlanıyordu her aşk pırıltısında.” “Erdem aklım almıyor bu sözler, tüm bunlar, bu ev…” dedi ve ne diyeceğini bilmediği bir çıkmazda gözleri ışıl ışıl ona baktı. “Anlamayacak bir şey yok nefesim, sen gittin ama ben senin hayalinle devam ettim hayatıma. Adım gibi biliyordum bir gün bana geri döneceğini. Belki bir yıl, belki on yıl, belki de bir ömür. Fark etmezdi ki… Çünkü beklediğim sendin, beklediğim can olabilmeyi dilediğim kadınımdı. Ben hep bekledim ve hep bana geleceğin günün hayalini sevdim. Sen yokken bu evi satın aldım. Sen varmışsın gibi, sen istiyormuşsun gibi… Her şeyi seni hayal ederken, senin ne hayal ettiğini neler istediğini düşünerek hazırladım. Bir gün geleceğinden adım gibi emindim. Geldiğinde de her şeyin hazır olmasını istedim. Sana kavuşurken önümüzde engel kalmamasını diledim. Bu evi sen dönünceye kadar bizim için bir yuvaya dönüştürebilmek için elimden ne geldiyse yaptım. Sen olmasan da yüreğimde senli hayallerle bir dünya kurdum,” dedi ve cebinden bir kutu çıkardı. Kutuyu yavaşça açarken, “Senin yokluğunda, sensizlikte nefes alabilmek için, bizim için bir dünya kurdum. Bir sen eksiktin ama artık sen de geldin, yarım kalan tarafım, benim eksik yanım tamamlandı. Evimin hanımı sonunda haneme teşrif etti. Şimdi burada, senin için hazırladığım evimizde, yuvam dediğim dünyama varlığını armağan edip sonsuza kadar bana evet der misin?” diye sordu ve kutunun içinden iki alyansı çıkardı. Birini Yaren’in avucuna verdi, diğerini kendi avucu içinde tuttu. Gözlerinin içine baktı. “Belki daha büyük bir nişan isterdin ama benim dayanacak gücüm kalmadı nefesim. Bu gece yıldızların şahitliğinde bizi bir ömür birbirimize bağlayacak bu sadakat yüzüklerini parmağıma takıp, senin parmağına da takmama izin verecek misin? Yuvama, dünyama hoş gelip neşe katacak mısın?” dedi ve artık kızın bir cevap vermesi için gözlerinin içine baktı. Yaren daha ne isterdi ki? Seven bir kadın sevdiği adamdan bu sözleri duyar ve yıllardır çektiği acıya bir kez daha şahitlik ederse ne diyebilirdi ki? Elini eliyle tuttu. Yüzük parmağını okşayarak gözlerinin içine baktı. “Yüzümdeki tebessüme yakışan, gözlerimdeki ışıltıların sahibi tek adamsın. Seni öyle çok seviyorum ki her şeyin kabulüm, şu saatten sonra her isteğin yüreğime fermanım, yıldızlar şahit olsun ki sen benim nişanlım, kalbimin mührüne sahip tek adamsın. Seni seviyorum Erdem Dinçer ve bir an önce Yaren Dinçer olmak için sabırsızlanıyorum,” deyip ve onun parmağına az önce eline tutuşturduğu alyansı taktı. Gözlerinin haresinde aşkı izlerken şimdi kızın elini tutarak aynı işlemi kendisi de gerçekleştiriyordu. Yüzüğü parmağına usulca takarken gözlerinin içine baktı “Allah şahidim olsun ki yüreğimin tek yareni, can olabilmek için nefes aldığım, sevdiğim tek kadın olacaksın,” dedi ve yüzüğü taktığı parmağının elini avucunun içine alıp dudaklarına götürdü. Koklayarak öperken “Artık yüreğimin sadakat nişanını parmaklarında taşıyorsun. Hep benimdin ve sonsuza kadar benim kalacaksın,” dedi ve kızı kendine çekip kollarının arasına aldı. Saçlarından koklayarak öperken “Yaren’im…” diyordu yürekten… Erdem sanki dünya değiştirdi. Başka âlemlerde onun aşkının sarhoşluğu ile salınıyordu. Herkesten uzak, ait oldukları nefeste, canda ve kollarda yıldızların şahitliğinde nişan gecelerini kutluyorlardı. Parmaklarındaki gecenin karanlığına inat ışıl ışıl parlayan alyanslarıyla, yüreklerinde coşku ile huzuru tadıyorlardı. Onlar artık yüreklerinin dışında parmaklarında sadakatin nişanesini taşıyan, aşkın içine masum doğan nişanlı bir çifttiler. Evet onlar artık nişanlıydılar. ***Kınamı Yoğurdular*** Sonunda o büyük gün gelmişti. Herkesten kaçarak Erdem’in evimiz dediği yerde, yıldızların altında, parmaklarına taktıkları alyanslarıyla nişanlandıkları geceden bu yana, zaman onları kavuşturmak için o kadar hızlı akmaya başladı ki bu hızdan her geçen gün Yaren’in başı dönmeye başladı. Son günlerde bir robottan farksızdı. Kim ne derse evet diyerek üzerindeki yükü hafifletmeye çalışıyordu. Herkesten gizli ve kaçarak nişanlandıkları için onlara başlarda kırgın olan ailelerine, yaşadıklarını hatırlatınca biraz daha insaflı olup bu güzel çifti zorlamaktan vazgeçtiler. Her şey gelip geçiyordu. Bu gece Yaren’in kına gecesiydi, Erdem’in ise bekârlığa veda partisi vardı. Her ne kadar Erdem’in yanında olmasını diretse de Ece ve Arzu’dan büyük bir tepki alarak susmayı seçti. Cihan ise “Gözün arkada kalmasın emanetine gözüm gibi bakarım, gözleri başka bir yere kaçacak olursa morartma işini büyük bir zevk ile gerçekleştiririm,” diye içine rahatlatıcı derin bir huzur verdi. Ah Cihan ya! Yaren geçmişin odalarında bir bir dolaşırken içeriye elinde kaftan ile giren Arzu “Kızım sen hâlâ ne pinekleyip duruyorsun yatağın üzerinde? Millet gelmek üzere. Ah ya şu haline bir bak. Canım kalksana, Ece seni böyle görünce beni mahvedecek,” diye yakınırken onun bu telaşlı hali kızın kıkırdamasına sebep oldu. “Ne kıkırdayıp duruyorsun? Ece sabahtan bu yana mahvetti hepimizi. Allah’ım sen hamilelerin gazabından koru bizi…” diye içten bir dua ederken artık içinde tutmaya çalıştığı kahkahasını serbest bıraktı. “Gül sen gül. İstediği gibi nişan yapamayınca bütün hıncını kına ve düğün için bizden çıkarıyor. Abin desen kayıplarda. Bir an önce doğursa da biz de kurtulsak,” dedi ve bir anda gözleri dehşet ile açılarak Yaren’e baktı. “ Doğurmaz daha değil mi? Yok yok şu düğün bitinceye kadar doğurmasın, ben çekmeye razıyım bu hallerini,” dedi ve kendi kendine konuşmaya başladı. Yaren ise onun bu hallerine bakarak sadece gülüyordu. *** “Yaren hazır mısın kuzum?” diye içeriye giren Ece ile evlerinin işlerine bakan emektarları Fatma teyze onu aynanın karşısında üzerinde kına için aldıkları kaftan ile gördüklerinde bir an durakladılar. Önce yaşlı kadın ağlayarak sarıldı ona ve yanaklarından öpüp “Ben burada daha fazla duramayacağım,” deyip aşağı indi. Sonra Ece… Yaren gözleri ışıl ışıl parlamaya başlarken, “Bir de sen ağlama Ece, ne olur mutluluktan da olsa ağlama. Fatma teyze zaten gece boyunca hazırlık yapmış belli ki, bir de sen çıkma başıma… Artık gülelim, ağlamayalım ne olur?” dedi sesine inat akmaya hazır gözyaşları ile ona bakarken. “Ne ağlayacağım ya görümcemden kurtuluyorum, benden mutlusu mu var şu dünyada?” Yapmacık bir şekilde konuşurken, kocaman göbeği ile ağır ağır ona doğru geliyordu. Gözyaşlarını acele ile silmeye çalıştı. Tam önüne geldiğinde ellerinden tuttu ve gözlerinin içine baktı. “O kadar güzel olmuşsun ki herkes kıskançlıktan çatlayacak,” dedi zoraki bir kıkırdama ile… Onun Yaren’i neşelendirmeye çalışan hallerine minnettardı. Sözlerini tüketmişlerdi. Birbirlerine bakarken içeriye bir hışımla Arzu girdi. “Ya hepimiz aşağıda sizi bekliyoruz. Ağlama seansına aşağıda geçseniz. Malum gelini ağlatma vakti geldi. Kına yakma merasimi başlayacak ama gelin hâlâ burada,” dedi ve onların daha konuşmalarına bile izin vermeden kollarından çekiştirerek alt kata indirdi. Tanıdığı tanımadığı o kadar çok insan gelmişti ki bu kalabalık kızı heyecanlandırıyordu. Aklının diğer yarısı da bekârlığa veda adı altında neler yaptıklarını bilmediği Erdem’deydi. Gerçi Yağız ve Cihan da yanındaydı ama işte çıkmıyordu aklından bir türlü. Düşünceler ve sorular beyninin içinde birbirini kovalarken o kadar insanın ortasına birden bire oturtulmak onu biraz germişti. Ama çok geçmeden başının üzerine örtülen kırmızı örtü ile bir nebze rahat nefes alabildi. Züleyha-Kınamı yoğurdular Kınamı yoğurdular hamur ettiler anam Annesi yoktu… Toprağın altında yatan canının parçasının, ruhunun onun yanında olduğunu ve sırtını sıvazladığını hissedebiliyordu. Başını çevirdiğinde annesinin hayali ile göz göze geldi ve hıçkırıkları o anda daha çok arttı. Türkü söyleniyor, Yaren annesine kavuşuyor gibi ağlıyordu. “Mutlu ol kızım, Mutlu ol ceylanım…” diyen sesi derinlerden geldi kulağına. Yandı yüreği, kavruldu kalbi ama mutluydu Yaren. Dudaklarından sessice döküldü en çok özlediği kelime: “Anneeemm!” Annesi bedeniyle değil ama ruhuyla yanındaydı tüm güzelliğiyle… Yıllar geçse de araya kırgınlıklar girse de dost dediğin vazgeçmiyordu değer verdiğinden. Yaren bugün bunu bir kez daha anladı. Derya’nın yüreğine dokunan dost eline ne kadar çok ihtiyacı olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu. Ne kadar zaman geçerse geçsin, insanın can dostlarına her zaman ihtiyacı vardı. İyi ki hayatına girmiş ve iyi ki yanında var olmuştu. Herkesin şaşkın bakışları arasında birbirlerine bakarken “Geldin,” dedi ve hiç kimseye aldırış etmeden ona tekrar sımsıkı sarıldı. “Geldim deli kız, geldim. Bugün seni nasıl yalnız bırakırdım?” dedi hıçkırıkları arasında. Onlar birbirlerine sarılmış ağlarken etraflarındaki herkesin de hıçkırık sesleri kulağına doluyordu. Nasıl bir kına gecesiydi bilmiyordu ama bu gece yıllardır eksikliğini içinde yok saymaya çalıştığı dostunu ona geri getirdi. Dahası annesinin suretiyle… Erdem dehşete kapılmış bir halde Ece’ye baktı. Ece onun bu halini görünce kahkaha atıp “Korkma damat azıcık ucundan serçe parmağına kına yakacağız,” dediğinde Erdem kızarırken etraftaki kadın topluluğu da kahkahalara boğuldu. Az önceki duygusallıktan eser kalmamıştı. Herkes kahkahalar ile gülerken etraflarında değer verdikleri insanları seyrediyorlardı. Yıllar önce hayal et deseler, böyle bir hayal kuramazlardı ama şimdi yaşadıkları her şeyin ötesinde bambaşka bir dünyaydı. Karşısında abisi Yağız, Ece, cancağızı Cihan ve onun sevdiceği Arzu, dostu Derya ve sevdiği adam Erdem… Ve en geride kol kola girmiş onu izleyen annesiyle babası… *** Gözleri buluştuğunda sevda yüklü bakışlar ile yüreğinde kuşlar uçuyor ve ritmi hızlanıyordu. Herkes gecenin sonunda dağılmış aileden olanlar ise salonda yorgunluktan bitap düşmüş bir şekilde oturuyorlardı. Erdem ile Yaren kınalı elleriyle hava almak bahanesi ile yalnız kalmak için dışarıya çıktılar. “Buraya geleceğini hiç tahmin etmemiştim,” dedi göğsünün altında birleştirdiği elleri ile bahçe içinde yürümeye başlarken Erdem gelinini takip ediyordu. “Neden? Olmam gereken tek yerde olmam seni neden bu kadar şaşırttı anlayamadım.” Elleri ceplerinde şimdi yanı başında yürüyordu. “Erdem,” dedi, birden ona döndü ve karşısına dikildi. Yaren’in soru dolu bakışlarını fark etmiş olacak ki daha fazla konuşturmadı onu, omuzlarından tuttu ve göğsünün altında birleştirdiği kollarını aşağıya indirirken kınalı ellerine ulaştı. “Ne sandın nefesim, çalgılı çengili bir bekârlığa veda partisi yapacağımı mı?” “Yani öyle olmasa da en azından ne bileyim sonuçta kaç yıllık bekârlığına veda ediyorsun, tadını çıkarırsın diye düşünmüştüm,” dedi. Başını önüne eğip ne diyeceğini bilemeden kıvranmaya başladı. Önüne düşen başını çenesinden tutarak yavaşça yukarıya doğru kaldırdı ve gözlerinin en derinine inerken ruhunu doyurur gibi aktı sevdiğine. “Üzülmem gereken bir şey var ise o da yıllardır geçirdiğim bekârlığıma olan vedam değil yıllardır sensizliğe mahkûm bir şekilde geçirdiğim hayata üzülürüm nefesim. Hem senin gözünde bu bir veda ise benim nazarımda bu durum sadece bir mutluluktur. Bir nevi sevinç ile karşıladığım bir vedadır. Yaşadığım en güzel veda, bekârlığa veda. Çünkü her şey bittiğinde, sonunda ben sana kavuşacağım,” dedi. Yaren’i yine yüreğinden vurup alıp götürdü. İnsan her bir sözü her bir kelimesi ile bambaşka bir dünya yaratır mıydı? Erdem bunu ona yaşatıyordu. Hem de bunu öyle bir olağanlık ile doğal bir şekilde yapıyordu ki Yaren bile her defasında daha fazlası olamaz derken Erdem onu her seferinde şaşırtmayı biliyordu. “Erdem,” dedi titrek bir sesle gözlerinden akmaya hazırlanan yaşları fark ettiği an kızı kollarının arasına aldı ve sımsıkı sarıldı. “Artık ağlama can dileğim, ağlama nefesim,” dedi ve başına masumane bir öpücük kondurdu. Başından çektiği nefes ile vücudunun titrediğini hissettiği an ona en büyük hediye onun varlığı olduğunu bir kez daha anladı. En büyük şükrü keşke dediği değil iyi ki dediği olmasıydı. İyi ki ondan bir an olsun vazgeçmemiş ve aklını yüreği ile yerine getirmeyi başarmıştı. |
0% |