@ugurluay
|
Gitmeliydi genç kız, hem de bir an önce ardına bile bakmadan daha fazlasını düşünmeden gerekirse veda bile etmeden çekip gitmeliydi. Kendi kara geçmişine alevler saçarak onu yutmakta tereddüt etmeyen cehennemine sevdiği adamı da çekemezdi. Bu ona yapılacak en büyük haksızlık değil de neydi? Hayatım dediği kara mazisine onu da ortak edemez acıların kader diye yazıldığı toprakların nefret saçan geleceğine tutup onu kolundan atamazdı. Yanacaksa eğer kendi yanacaktı. Yüreğinde aşkı ile kendisini bekleyen geleceği içinde onu kınayan, nefret ile bakan gözler, ima dolu aşağılayan bakışlar maruz kalarak yanacak ama asla gıkı bile çıkmayacaktı. Zalime boyun eğmeyecek onu bu keyfiyeti yaşatmayacaktı. Kararlıydı Ceylan, gidecek ve sevdiğini böylesine bir çaresizliğe ve tehlikeye atmayacaktı. Öncelikleri değişmişti artık, önemli olan Cantuğ’un hayatıydı. Onun hayatını kendi aldığı soluğun önüne koymuştu artık. Eğer ki o yaşarsa hayatta tutunabileceği bir dalı alacağı nefesin bir sebebi olacaktı. Onu her türlü zarardan kendisi koruyacaktı. En önemlisi onu kendi tehlikeli varlığından koruyacaktı. O her ne kadar tüm bunları bilmese de Ceylan için önemli değildi. *** Ceylan günlerdir Cantuğ’a derdini anlatmaya çalışıyor ama bir türlü başaramıyordu. Adam resmen ondan sebebini bilmediği bir şekilde kaçıyordu. Belki de o gece yaptıklarından ve söylediklerinden pişman olmuştu. Kim bilir? Ceylan onun bu yüzden kendisinden uzak durduğunu düşündükçe tarifsiz bir kedere boğuluyor ama bir yanı da böylesinin daha iyi olacağını söylüyordu. Ama işte geri kalan diğer tarafı bir türlü bu durumu kabullenemiyordu. Ceylan adamın asistanı olmasına rağmen günlerdir onu görebilmek için bin takla atar olmuştu. Sınırlı gördüğü vakitlerde ise mesafeli tavırları, uzak bir o kadar da buz kütlesini aratmayan bakışları ile Ceylan’ı yerle bir ediyordu. Tüm gücünü toplayıp gideceğini söylemeye yeltendiği anda adam resmen ortadan yok oluyordu. Genç kız ne yapacağını şaşırır olmuştu. Gülce sürekli arayıp geleceği günü hatırlatmaktan geri kalmıyordu. Hasan bile artık ona değil de Gülce’ye hak verir olmuştu. Bu defa kesin gitmesi gerekiyordu ama Cantuğ’a veda etmeden gitmeye de içi el vermiyordu. Artık kararlıydı bugün kesinlikle konuşacaktı. Saate baktığında gelmek üzere olduğunu düşündü. Ceylan kararlı ve kendinden emin bir şekilde ayaklandığında telefonuna gelen mesaj sesi ile birden yerinde korkudan irkildi. Telefon sesi onu her daim korkutur olmuştu. OPnu arayan insan sayısı bir elin parmak sayısını geçmezken her gelen bildirim sesi bile onun dehşete kapılmasına yetiyor. Saklamaya çalıştığı tüm korkuları gün yüzüne çıkıyordu. Titreyen parmaklarıyla eline aldığı telefonun ekranında gördüğü isim gözlerinin sulanmasına ve ‘Yeter artık’ diyen yüreğinin isyan bayraklarını çekmesine sebep oldu. Cantuğ mesaj atmıştı. Bugün işe gelmeyeceğini tüm toplantıları iptal etmesini söyleyen bir talimatname listesi göndermişti. Ceylan’ın yüreği daralıyor, tüm bu olanlara anlama veremezken artık nefes alamıyordu. Gülce yarın akşam Hasan ile birlikte gelecekti ve kim bilir bu defa hangi yolda ve nasıl bir hayatta gözünü açacaktı. Elleri titriyordu. Artık dayanacak gücü kalmamıştı. Ona veda etmeden gitmek istemiyor ama Cantuğ’un bir haftadır olan tuhaflığı ve uzaklığı giderayak canını fazlasıyla yakmıştı. Ne yapacaktı? Bu adam neden böyle davranıyordu? Bilmiyordu ama bunu öğrenmeden de bu şehirden ayrılmak istemiyordu. Tamam gidecekti ama sevdiği adama bir veda bile etmeden değil. Bir hırsla çantasını alan genç kız hiç kimseye aldırış etmeden ve gözyaşlarına inat bir hışımla şirketten çıkarken etrafındaki meraklı bakışlar onu süzmekten geri kalmamıştı. Umursamıyordu Ceylan, nasıl olsa artık bu şirkete geri dönüşü yoktu. Kimin ne düşündüğü ile ilgilenecek ruh haliyeti içerisinde değildi. *** Günlerdir ne bastığı yeri biliyor ne de yaşadığını hissediyordu. Aldığı nefes haram taşıdığı beden ağır geliyordu. Cantuğ ,Ceylan ile ilgili gerçekleri öğrendikten sonra kendini bilmez bir haldeydi. Vazgeçmek, hiç böylesine acı vermemişti. Adam ilk defa böylesine bir acı ile yüz yüze geliyordu. Ciğeri sızlıyordu yüreği son nefesini veriyordu. Ona bakıp uzak durmak, görmezden gelmek, onun aşk diye içip bitirmeye hevesli olduğu gözlerinin haresini yok saymak, arasına duvarları sevdasına mesafeyi koymak çok zoruna gitmişti. Ama mecburdu adam, çünkü hiç kimseye yara bandı olmaya niyeti yoktu. Cantuğ ne kadar yakıp yok etmek ve bir kenara atmak istese de çaresizdi. Bu hüzün onun gözlerinden bir an olsun silinmeyecek ve adamı ömrü billâh acı dolu kederlere mahkûm edecekti. Yapamazdı adam. Böylesi bir acı kadere hüzün dolu kedere ne onu ne de kendisini mecbur kılamazdı. Ağır bir öyküydü onların ki, ne söze dökülür, ne dile dolanır, ne de gözlerde canlanırdı. Ağır bir öyküydü onların ki, can yakar, can alır ama sevdalarını tek bir nefes olup hayatlarına sığdıramazlardı. Cantuğ elinde kahvesi ayılmayı bekleyen ruhu ile birlikte evinin salonundaki koltukta yok olmak üzereyken çalan kapının sesi ile birden irkildi. Kaşları çatılırken bu saatte evine gelebilecek insanları zihninden geçiriyordu. Aklında tek bir isim vardı o da şu an gevezeliğini çekemeyeceği kuzeni Tufan’dı. Kapıyı açmamaya karar verdiğinde oturduğu yerde geriye doğru yaslandı ve gözlerini kapattı. Çalan kapıyı duymazlıktan gelmeye çalıştı. Ama bu çabası kapının sabırsız bir şekilde sert yumruklara maruz kalmasıyla tamamen boşa çıkmıştı. Cantuğ’un öfkesini kapısına inen destursuz yumruklar zirveye taşımaya yetmişti. Bir hışımla oturduğu koltuktan kalkan adam elinde kahve fincanını sert bir şekilde önündeki cam sehpaya bıraktığında fincanın ya da sehpanın kırılmaması büyük bir şanstı. Kapıyı hiddet ile açarken “Ne demeye kapımı yumrukluyorsun lan? Derdin ne senin Tu…” dediği anda gözlerinin gördükleri ile dili lal olmuş ve cümlenin devamı ağzından çıkmadan zihninde asılı kalmıştı. Bir eli kapıda bir eli belinde kalan adam şaşkın bakışlarının üzerindeki kaşlarını sorgularcasına havalandırırken aklından gelmesini bir an olsun geçirmediği isim ile ne yapacağını şaşırmıştı. Ve belki de dilinden dökülecek en saçma cümle ortama sert bir şekilde düşmüştü. “Senin ne işin var burada?” diyen ses karşısındakinin gözlerinde büyük bir hayal kırıklığına sebep olmuştu. |
0% |