@ugurluay
|
Cantuğ, derin derin nefesler alıp verirken bir nebze olsun sakinleşmeye çalışıyordu. Ceylan’ın sessizliği onun sakin kalmasını engelliyordu. Genç kız ne çıkıp gidiyor ne de ağzını açıp tek bir kelam ediyordu. Adam dönüp de arkasında bıraktığı kızın gözlerini görmek istemiyordu. Artık gitsin istiyordu, gitsin, onu acıları ve çaresizliği ile baş başa bırakmasını bekliyordu. Bir elini belinde tutarken diğer elini öfke ile saçlarının içinden geçirirken yine sinirine kurban etmişti sözlerini. “ Yüreğinin nazarında değerim ne, inan ki ben hiç bilemedim Ceylan. İşte asıl zoruma giden bu.” Dedi pes edercesine. Döküyordu içinde tüm biriktirdiklerini. Ağır geliyordu dillendirmediği her bir kelimesi yüreğine. Ceylan son duydukları ile beyninden değil yüreğinden vurulmuştu. Artık sessizlik yeminini bozma vaktiydi. Eğer gidecekse bile ardında böylesine yıkık dökük bir yürek bırakmayacaktı. En azından yüreğindeki yerini, ondaki en özel değerini bilmeye hakkı vardı. Ceylan taşıyamadığı duyguları artık sevdiği adamla paylaşmak istiyordu. İlk ve son kez… Alışmıştı, yarım yamalak yaşamaya hevesli yüreği, iki büklüm kalmış sevdasına kürek çekmeye… Başı önünde eğik gözlerinden yanaklarını istila eden yaşlarla konuşmaya başladı. “ Önceleri soyut adımlarım vardı sana dair, benim bildiğim ama senin göremediğin. Sonraları ise ismin anıldığında dilim susar oldu benim, çünkü adının anıldığı her yerde benim gönlüm konuşmaya başlamıştı. Seni sevmek aşkını içime hapsetmek değil, seni sevmek yüreğimin içinde kanat çırpan tüm kuşları özgür bırakmak gibiydi… Bana gülümsemeyi öğreten adam, bakışlarından kopup gelen o deli fırtına bile kalbimi okşuyordu. Düşündüğüm bir sen vardın hayallerimde, suretinin her bir ayrıntısını ezber ettiğim, tek bir kırıntısını dahi silemediğim, silmek istemediğim. Anla beni Cantuğ, tüm bu hissettiklerime rağmen mecburum gitmeye, seni ardımda bırakmaya mecburum. Başka çarem yok benim. Pulsuz mektupların sahibi bir geçmişim, beynimde cirit atan olmazlarım var benim, kaderimin ömrüme verdiği en büyük olmazım da sensin benim. Şu fani dünyada gözümün gördüğü gönlümün sevdiği ve bedenim kara toprağa girene kadar ruhumun da seveceği tek adamsın be…” dedi ve hıçkırıklarına yenik düşerek omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya devam ediyordu. İçindeki ona dair tüm duyguları ifşa ederken artık yerinden kımıldayamıyordu. Başı önünde eğik, gözyaşlarına teslim olmuşken yüzünde hissettiği sıcaklıkla başını yavaşça yukarıya doğru kaldırdı. Cantuğ’un alev saçan aşk dolu bakışlarıyla karşılaşmayı hiç mi hiç beklemiyordu. Adamın gözleri kızarmış hafif bir nemlenme bile görmüştü. Ceylan onu anlaması için gözlerinin içine sessiz çığlıklarını gönderiyor, aşk itiraflarını fısıldıyordu bakışlarıyla. “Bırakmam.” Dedi adam yanaklarındaki yaşları parmakları ile silerken “Seni asla bırakmam, beni seven, beni böylesine yürekli seven kadınımı ben ziyan etmem, yüreğime helal kıldığımı haram ellere göndermem, bırakmam Ceylan, anla bırakamam seni. Bunu isteme benden.” Dedi yalvarırcasına. Cantuğ’a genç kızın dilinden dökülen her kelime zihninde çiçekler açtırmış, yüreğini aydınlatmış, ruhunu ferahlatmıştı. Toprak altındaki sevgilisinin yasını tuttuğunu düşünürken genç kızın dilinden dökülenler bunun tam aksini ispatlamıştı. Ve bu itiraf Cantuğ’un Ceylan’ı bırakmaması için yeter de artardı. “Yapma Cantuğ. Gitmem lazım yalvarırım bırak beni.” Diyerek kollarından kurtularak kapıya doğru gitmek için yöneldi. Tam çıkmak üzereyken adam genç kızın sırtından sarıldı. Kollarını karnına doğru doladığında genç kızın tüm direnci yıkıldı. Ona böylesine şefkat ve aşk ile dokunduğunda gözleri istemsizce kapanıyor, kokusunu burnunda hissettiğinde artık tüm her şeyi bir bir unutuyordu. “Gitme.” Dedi adam sesi muhtaç gibi çıkıyordu. “Yalvarırım gitme Ceylan, seni bırakmam, bırakamam, olmaz, bu aramızdaki tüm her şeye büyük bir haksızlık değil mi?” Genç kızı omuzlarından tutup kendisine doğru usulca döndürdü. Başı önünde eğik duran kızın çenesinden tutup yavaşça yukarıya doğru kaldırdı. Gözlerine hapsolması için bakışlarını ona çoktan hediye etmişti. Belki de asla hayır diyemeyeceği bir soruyu şimdi gözlerinden aşk fısıltılarını haykırırken ona soruyordu. “Gerçekten gitmek istiyor musun? Benden, bizden, sana olan aşkımdan gitmek istiyor musun? Bu adamın soluğunu kesip hayata küstürmek istiyor musun? Senden sonra bir daha eskisi olamayacak bu yüreği bırakıp gitmeye vicdanın el verecek mi güzel yüzlüm? Söyle sen tüm bunları bilirken gözlerimin içine bakarak gideceğim diyebilecek misin? Sen benden gidebilecek misin Ceylan?” dedi gözlerinin içine bakarken içine işlercesine konuşmuştu. Adamın ağzından dökülen her bir kelime Ceylan’ın aslında nasıl da kendisinin aciz olduğunu hissettirdi. Adam haklıydı. Aylarca duygularını bilmediği halde onu bırakıp gidememişken ona bu kadar yüreğini açmışken nasıl olacakta gidebilecekti. İmkânsız, diye haykırdı yüreği… Sessizliğini kabulleniş olarak hisseden adamın yüzünde zafer kazanmış bir tebessüm belirirken “Ben de öyle tahmin etmiştim.” Dedi. Genç kız aldığı cevapla gözyaşlarına inat gülümserken Cantuğ içinde dolup taşan duygularına daha fazla engel olamadı. Onun gülüşünü yakaladığı an yavaşça dudaklarına doğru eğildi. Ceylan ise artık hiçbir şeyi düşünmüyordu.Ne buraya hangi niyetle geldiğini ne de bundan sonra başına gelecekleri… Bu gecenin sonunun nerede biteceğini hissediyor ama yüreği artık kaçınılmaz sona karşı gelmiyordu. Çünkü biliyordu onsuz olamayacağını, biliyordu onsuz olacağı yerin mezarı olacağını. Kabullenmişti hissettiklerini, dillendirmişti ilk defa duygularını, kaçış yoktu bu yürekten, sevda dediği adamın ömründen, teslim olmuştu tüm aşkıyla adamın dudaklarına. Aşkı tattığı, yüreğini açtığı adama sonsuz bir teslimiyeti yaşadı. Aşk bu gece onların tüm bedenlerinde zuhur ediyordu. Ne geçmiş ne de onları bekleyen kara gelecek, hiçbir şey o saatten sonra umurlarında değildi. Birbirlerine olan amansız mücadeleleri son bulmuş ve birbirlerinin hayatlarına kenetlenmek için kaderlerini aşk ile mühürlemişlerdi. Ama bilmedikleri kara bir gölge onlara adım adım yaklaşmaktaydı. Ve Ceylan, artık onun için hiçbir şey ve hiç kimse eskisi gibi olmayacaktı. Ne Cantuğ, ne de… |
0% |