Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23. Bölüm

@ugurluay

23.BÖLÜM

İki gün sonra

“Cantuğ benden haber alana kadar buradan sakın çıkmayın. Bütün her yerde şimdi sizi arıyorlar.”

“Bize yardım edenin sizin aşiretiniz olduğunu anladılar mı?”

“Yok henüz onu çözemediler. Sen orasını merak etme. Boran yarın hastaneden çıkacakmış. Yaralı bir hayvan gibi her tarafa saldıracak. Onu yakın takibe almalıyız yoksa size hemen ulaşır.”

“O herifle görülecek hesabım daha bitmedi.”

“Cantuğ seni anlıyorum ama her şeyin bir zamanı var. Şimdi sadece Hasan ve Gülce’den haber bekleyeceğiz. İrem’i o cehennemden çıkardık. Boran’ın pisliklerini de kanıtladığımızda bu işkence de sonsuza kadar bitecek. Sabırlı ol biraz.” Dedi ve onun omzuna dokunarak “Bana bak sakın kızı da üzeyim deme, üstüne gitme. Farkındayım iki gündür ben varım diye sesini pek çıkarmıyorsun ama onun hiçbir suçu yok. Mecbur olmasa asla bunları ne yaşamak ne de sana yaşatmak isterdi.” Dedi ona anlayışlı olması için bir bakış gönderdi.

Cantuğ böyle akıl alma işlerinden pek de başarılı değildi. Dahası hoşlanmazdı. Bilal bir konuda haklıydı kaç gündür yalnız kalamadığı için adam akıllı onunla konuşamamıştı. Şimdi de hava kararmış ve Bilal gidiyordu. Gecenin karanlığında kimselere gözükmeden Urfa’ye geri dönecekti. O gece cehennemden kaçarcasına çıkmışlar ve sular altında kalmış eski Halfeti de eski bir eve yerleşmişlerdi. Baraj yüzünden sular altında kalan eski Halfeti de nadiren insan yaşıyordu. Fakat onların bulunduğu evin etrafında tek bir canlıya dahi rastlamak mümkün değildi. Bilal burayı Cantuğ Urfa’ya gelmeden önce her ihtimale karşı hazırlatmıştı. Boran şehrin tüm çıkışlarını tutmuştu. Urfa’dan çıkmaları imkânsızdı. Şimdi de didik didik şehri aratıyor tüm her yere haber salıyordu. O gece Bilal’in adamlarının elektrik kesintisi sayesinde ortadan kaybolması ile kimin kime kurşun sıktığı anlaşılmamış sadece Cantuğ ile yüz yüze gelmişti. Ve dökülen kanın hesabını ona ödetmek için herkesi arkasına almıştı. Her yere haber salınmıştı. Cantuğ ve İrem şehirden çıkamasalar da bir süre burada saklanacaklardı. Ne zamanki durumları tehlikeye girecek Bilal’in ikinci tahsis ettiği yere geçeceklerdi. Cantuğ, Bilal’i kırmamak adına sessizliğini korurken onu gecenin karanlığında yolcu etti. İrem iki gündür doğru düzgün konuşmamıştı. Ama Cantuğ her şeyi konuşmak, hesap sormak, neden diye haykırmak istiyordu. Bilal’in gidişinin ardından tek katlı evin kapısından içeriye girdi ve yanan sobanın yanına dikildi. İrem camın kenarına oturmuş kollarını bacaklarını dolamış gözlerini gökyüzündeki ışıldayan kandillere dikmişti. Cantuğ içinde dizginleyemediği bir sorgu sualle baş edemezken kız ona “Bilal gitti mi?” diye sordu.

“Gitti, bir süre burada saklanacağız sonrasına da duruma göre karar vereceğiz.” Diyerek karşılık verdi. Kız adama bakmadan “Hadi sor.” Dedi.

“Ne?” diyerek şaşkınca bir halde istemsizce konuştu. İrem ayağa kalkarak sobanın başında duran adamın karşısına dimdik dikildi.

“Hadi sor Cantuğ? Neden de? Adın, geçmişin, söylediklerin her şeyin neden yalan de? Gözümün içine bakarak onca zaman nasıl yalan söyledin de?”

“Öfkelenmesi gereken sen misin ben miyim Ceylan?” diyerek birden kollarından tutup kendisine hızlıca çekti. Ona inat ederek İrem demiyor kendi bildiği adını söylüyordu. Belki de canının yandığı kadar onun da canı yansın istiyordu. Göğsü göğsüne sertçe çarpan kız gözlerini bir an olsun ondan ayırmadan cesurca konuşmaya devam etti.

“Öfkelenmesi gereken benim Cantuğ Bey, benim peşimden benim topraklarıma gelmemeliydin. Buraya ayak basmamalıydın. Canını canım için tehlikeye atmamalıydın.”

“Senin canın canım olmuşken ne tehlikesinden bahsediyorsun sen be, sevdim ulan ben seni, yokluğunda geberdim, öldüm, bittim, nefes alamadım ben. Yastıkta bıraktığın tek tel saçına sığındım, o tek tel saçında kokunu aradım ben. Sana o soğuk namlu doğrultulduğunda öldüm ulan ben, nasıl söylemezin, nasıl bana anlatmazsın, nasıl beni bir an olsun düşünmeden korkusuzca ölüme yürürsün be… Sen gidince hayatıma devam ederim mi sandın? Sen ölünce ben yaşarım mı sandın? Ne zannettin ulan ne zannettin?” diye kükremeye çalışsa da giderek sesi titremeye başlamıştı. İrem duydukları karşısında yüzü allak bullak olmuştu.

“Cantuğ ben…” diyerek kekelediği an adam kızın kollarını usulca bırakarak tek bir söz söylemeden kapıdan dışarıya çıktı. Sırtını kapıya yasladığında gözlerinden akan bir damla yaşı elinin tersi ile hızlıca sildi. Nasıl bir sevdaydı bu böyle? Düşmemişti böylesine bugüne kadar? Karadeniz de sevdaluk derlerdi, demek ki böyle bir şeydi. Gözün görmüyordu hiçbir şeyi ondan başka…

Cantuğ’un sırtı kapıya yaslı İrem kapının diğer tarafında açmak istiyor açamıyor. Ona dokunmak istiyor dokunamıyor. Yüreğine ulaşmak istiyor ama ulaşamıyor. Eli kapıyı sanki onun yüzünü okşar gibi okşayarak keder içinde süzülürcesine yere çöktü. Gözlerinden hüzün damlaları akıp giderken dilinden süzülüp giden cümle “Özür dilerim.” Olmuştu. Canı yanıyordu kızın, sevdiği adamı böylesine büyük bir tehlikeye attığı için kendine öfkeleniyordu. Ona sevdalandığı, onun kendisine âşık olmasına izin verdiği için kendisine kızıyordu.

Loading...
0%