@ugurluay
|
İrem’in gözleri donuklaşmış arabanın camından boş bakışlarla etrafı seyrediyordu. Geçen zaman giderek ruhunda ağırlaşıyordu. İçi sökülürcesine ağlamak istiyor ama bir karabasan çökmüş gibi ağlayamıyordu. Yüreği adeta karaya çalmıştı. Etrafta çaresizlik kol geziyor ve elinden hiçbir şey gelmiyordu. Aklı, yüreği, ruhu kanlar içinde yerde yatan ve geride bıraktığı adamdaydı. Onu orada kimsesiz bırakmak zoruna gitmişti. Ayrılık ateşi ayrı bir yakmıştı. Kadere boyun eğmek zorunda kalmak ağır gelmişti. Zorla çıkarıldığı yolun sonunun ölüm olduğunu bilmek canını acıtmıyordu. Bitmiş, tükenmiş hissediyordu kendini. İnceldiği yerden kopsun istiyordu. Daha kaç hayatı mahvedeceğim, diye aklından geçiriyordu. Bildiği ve kanıtlayamadığı gerçeklerle mezara girmeye razıydı artık. Artık kime neyi niçin ispatlayacaktı? Her şeyi bomboş görüyordu. “Ne o amcakızı gelecekte seni nelerin beklediğini mi düşünüyorsun?” dedi alaylı ses tonuyla. İrem midesini bulandıran ses tonunun kulaklarına ulaştığında gözlerini hırçınlıkla Boran’a döndürdü. “Senin adamlığını sorguluyorum Boran Ağa.” Dedi ondan korkmadığını gösterircesine. Duyduğu cümle canını öyle sıktı ki yanı başında oturan kızın saçlarına büyük bir hırsla sarılıp onun canının acısını umursamadan yüzünü yüzüne yaklaştırdığında “Sakın İrem, sakın sabrımı daha fazla zorlama.”dedi. “Senden korktuğumu mu sanıyorsun, senden korkmuyorum Boran ağa, ne senden ne de yapacaklarından. Şu saatten sonra bana bahşedeceğin ölüm bile benim için senin yanında aldığım nefesten daha değerli.” Dediği an adam onu sertçe arabanın kapısına doğru ittirdi. Elleriyle yüzünü sıvazlayan adam sakinleşmeye çalışıyordu. Gözleri bir noktaya sabitlenen adam birden konuşmaya başladı. “Neden İrem? Neden beni sevmedin? Benim o heriften ne eksiğim vardı?” İrem bir an duydukları ile şaşkınlığını gizleyemedi. “Sen ne saçmalıyorsun Boran?” “Ne mi saçmalıyorum?” dedi uyarı dolu bakışlarla kıza baktı. “Aklının bir türlü almadığı durumu sana açıklamaya çalışıyorum. Seni sevdim ulan ben.” Dedi ağzından tükürükleri saçarak haykırdığında genç kız arabanın kapısına doğru sinmeye başladı. Bunu bilmiyordu. Tahmin dahi edemezdi. O onun amcasının oğluydu. Böyle bir şey nasıl olurdu? O en başından bu yana sadece ağalık ve mal mülk davası için kendisi ile evlenmek istediğini düşünüyordu. “Kendimi bildim bileli seni sevdim ben? Enderoğlu aşiretinin iki varisinin yolları öyle böyle kesişecekti ve kaderimiz bir yazılacaktı. Bekledim. Yıllarca senin geri dönüşünü bekledim. Bilirsin toprağımızın, töremizin süregelen geleneklerini. Geri dönecektin ve benim olacaktın. Buna senin koruyucu meleğin yaşlı bunakta engel olamayacaktı. ” “Yere batsın töreniz de geleneğiniz de...” Adam kızın bu çıkışına sinir bozucu bir gülümseme gönderirken konuşmasına devam etti. “Görmüyorsun İrem, aslında ne kadar da benziyoruz birbirimize. Sen de ben de kendi doğrularımızı savunuyoruz. Ve sen benim doğrularımın tek gerçeğiydin. Seni bu zamana kadar neden öldürmedim sanıyorsun? Daha ilk yakaladığım an neden nefesini kesip atmadım, çünkü şuraya.” Derken elini yumruk yaparak sol yanına sert darbeler indirmeye başladı. “Allah’ın belası şu yüreğe sinsi bir yılan gibi girdin ve bir daha da asla çıkmadın. Seni o gün kolundan tutup konağın bahçesini fırlattığım gün karım yapmalıydım. Hayattaki en büyük aptallığım elimden ilk kaçışının sebebini yaratacak aptallığı yaptığım gün oldu. Yıllar geçti. Yatağıma kimler girdi çıktı, hangi bedenlerde seni aradım, hangi kokuların peşinden sürüklenip gittim, belki unuturum dedim ama Allah kahretsin olmadı. Unutamadım, seni silip atmayı bir türlü başaramadım. Yıllar geçti bende tükenmek yerine her geçen gün içimde ulaşılmaz bir arzuya dönüştün.” “Sen hastasın.” Dedi yeni bir gerçeğin farkına varıyordu. “Aşkı hastalık gibi görüyorsun, çok büyük yanılıyorsun amcakızı.” “Ne istiyorsun benden Boran? Benden sana yar olmayacağını anla, ölürüm, öldürürüm ama sana yar yüreğine asla can olmam.” “Senden yar olmanı beklemiyorum, senden kendi isteğinle hiçbir şey istemiyorum. İşin aslı senin ne istediğin umurumda bile değil. Bitti İrem, artık ne usül, ne gelenek, ne de başka bir şey umurumda değil. Herkes seni öldü bilecek ama sen her gün kimsenin bilmediği topraklarda, Antakya’da ki çiftliğimde, istesen de istemesen de ömrünün sonuna kadar benim yatağımda karım olarak yaşayacaksın. Kiminle ne yaşadığın umurumda bile değil? Son nefes aldığın yatak benim yatağım olacak. Herkes öldüğünü bilirken sen kaçamayacağın o evde her gün tekrar tekrar öleceksin.” Dedi nefretini aşk diye kusarken. “Bu dediğin asla gerçekleşemeyecek. Buna izin vermeyeceğim.” “Göreceğiz İrem, bundan sonra kimin kuralları geçerli olacak yaşayıp göreceğiz.” Diyerek arkasını yaslanırken İrem ne gibi bir cehenneme sürüklendiğini düşünmeye başladı. Ölüm bile ona bir ödül iken şu düştüğü durumu ne yüreği ne de ruhu kaldıramazdı. Bir yolu olmalıydı. Bu hastalıklı herifin elinden kurtulmanın bir yolu olmalıydı. |
0% |