@ugurluay
|
4.BÖLÜM Nefes nefese gözü yaşlı bir halde güç bilaç bir halde atmıştı kendisini odadan dışarıya. Ne anlatabilirdi ki gamzeli bakışlım diye yüreğinde andığı, içine kazınmış sevda dediği adama, ne anlatabilirdi ki? Cantuğ onun içine adeta ilmek ilmek işlenmişti. Ceylan geçmiş hayatından delicesine kaçarken ona olanlardan nasıl söz edebilirdi? Onu duygularının esiri olup düşüncesizce nasıl böylesine büyük bir tehlikeye atabilirdi? Uzak durmalıydı. Onun hayatına bir nebze olsun dâhil olmasına müsaade etmemeliydi. Telefonu yine ve yeniden çaldığında az önceki ruhunun karanlık tenhalığı ile açtı telefonu “Efendim Hasan.” Dedi bozuk bir sesle. Hasan onun sesindeki cızırtıyı anında anlamış olacak ki tedirgin bir şekilde soluksuz bir halde “Ceylan bir şey mi oldu? Sen iyi misin? Neden telefonu sürekli meşgule atıyorsun?” dedi. Eliyle ağrı giren başını ovaladı, gözlerini kapatarak kendisini toparlamak adına derin bir nefes alıp bıraktı. “Cantuğ Beyin yanındaydım Hasan, sen neden gündüz vakti aradın? Yeni bir gelişme mi var? Gün içinde aramazdın sen beni?” “Yeni bir gelişme yok ama önemli hatta çok büyük bir sorunumuz var.” Duyacaklarına hazırlıklı olmasa da yavaşça kendisini sandalyeye bıraktı ve başındaki keskinleşen ağrıyı bir nebze olsun gidermek adına gözlerini kapayarak eli ile alnına masaj yapmaya başladı. “Tahmin ettiğim konu mu yine.” Dedi artık bu konuda tartışmaktan yorulmuştu. “Aynen Ceylan tam da tahmin ettiğin gibi büyük sorunumuzun adı Gülce.” Dedi çıkan bezgince sesine bir de derin bir acı ardından nefes bırakmıştı gergin ortama. “Of!” diye içli bir şekilde soluk alıp verdi. Bu kızın deli inadına kızmaya başlamıştı artık. “Yine ne oldu Hasan?” dedi isyan eder gibi. “Ceylan ben bu deli ile baş edemiyorum artık. Sen yerini değiştirmeyi kabul etmediğin için zor tutuyorum. Olmadık görevler yazdırıyorum haberi olmadan, geçen sefer iki haftalığına yurt dışına gönderttim. Bir bilse bana gelen göreve onun adını yazdırdığımı inan ki beni mahveder.” Dedi zihninde canlanmıştı başına gelecekler ve yüzü anında allak bulak bullak olmuştu. “Hasan sana daha önce de dedim. Benim için artık burası son durak. Kaçmaktan yoruldum. Ne olacaksa olsun artık ben bir ömür bu şekilde yaşayamam. Artık vazgeçmeyeceklerinden adım gibi eminim. Daha fazla sizleri de tehlikeye atamam. Yolun sonunun geldiğini hissediyorum.” “Bu şekilde konuşma Ceylan, ne demek son durak, ne demek yolun sonu. Hayatını ellerinden çekip almalarına göz yumuyorsun ama biz buna müsaade etmeyeceğiz. Gülce’yi başına bela etmemek için sesimi çıkarmıyorum ama bu seni orada bırakacağımız anlamına gelmiyor. Ufak tefek pürüzleri halledip seni sırra kıdem bastırarak yok edeceğiz ve sen bize sadece saygı duyacak ve dediğimizi yapacaksın. Bir aya seni almaya geleceğiz. Hazırlıklı ol ve o zamana kadar da başını beladan uzak tut. Ve Ceylan…” dedi kesikleşen nefesinin ve ağzından dökülecek cümlelerin zorluğunu hisseden genç kız onun konuşmasının devamını getirmemesi için “Hasan lütfen devamını getirme. Ne diyeceğini biliyorum ama bu saatten sonra son bir damla nefesim kaldıysa onun yanında vermek istiyorum. Zaten onun olmadığı, gözümün görmediği anda benim yaşamamın da bir anlamı yok.” “Ceylan.” Dedi inlercesine arkadaşının böylesine kendisini kaptırmasına sinirleniyor ama söz konusu aşk olunca çok da bir şey diyemiyordu. Ama karalıydı onu yakında kopacak olan kıyametin içinde bırakamayacaktı. Kendi elleri ile girmeye hevesli olduğu cehennemde nefes almasına seyirci kalmayacaktı. Ama öncelikli olarak Gülce’nin olay çıkarmaması için büyük çaba sarf etmeliydi. Ceylan’a aşırı düşkün olan Gülce onu orada daha fazla tutmak istemiyor ve bir an önce yer değiştir diye ona baskı yapıyordu. Her defasında büyük bir tartışmaya gebe olan konu seslerin yükselmesi ile son buluyordu. Bu iki kız arasında kalan adam ise ikisini de idare ederek aralarını iyi tutmak için büyük çaba sarf ediyordu. “Hasan, lütfen şimdi kapatmam gerekiyor.” Dedi gözlerini ovalarken onları ne kadar da özlediğini hissetti. “O deliye de söyle onu çok özledim. Dargın olmasına dayanamıyorum.” dedi ve başını kaldırdı. Bakışları sert, öfkeli ve kısık bir halde kendisine bakan adam ile buluştuğunda bir anda gözleri korku ve endişeden irileşti. Artık karşısındaki adama kilitlenip kalmış ve Hasan’ın cümlelerinin tek bir kelimesini dahi anlamıyordu. İdrak ettiği tek şey karşıdan gelen kapanma sesiydi. Telefon elinden yavaşça aşağıya indiğinde gözünü bile kırpmadan kendisine bakan adama bakıyordu. Cantuğ’a… Güçlükle çıkardığı sesi ile “Cantuğ Bey bir şey mi istemiştiniz?” Dedi içinde yaşadığı bin bir korkuyla. Merak ediyordu konuşmalarının ne kadarını duymuş, ne kadarına şahit olmuştu. İfadesiz bakışlarından tek bir şey anlaşılmazken genç kız oturduğu sandalyede gerildiğini hissediyordu. Bu adam onun sonu olacaktı bundan haberi var mıydı acaba? Adam tek bir şey söylemeden ellerini ceplerine yerleştirdi ve ağır adımlar ile ona doğru geldi. Oturduğu masanın önüne eğildi ve gözleri şimdi sorgular ve kınar gibi genç kızın bakışlarını buldu. “Akşam ki yemeğe Duygu Hanım da katılacak Ceylan Hanım rezervasyonu yeniden düzenlemenizi istiyorum.” Dedi. Bakışları sen daha fazlasını hak ediyorsun diye haykırıyordu. Ceylan’ın yüreğine adamın her bir kelimesinde alev topu düşmüş ve onu yakıyordu. Gözleri hayal kırıklığına ev sahipliği yaparken, yüzüne zoraki yapmacık acı bir tebessüm ekledi. “Peki efendim siz nasıl isterseniz.” Diyen genç kızın verdiği tepki hatta tepkisizliği adamı daha da öfke denizlerine sürüklemişti. Bir hışımla kendisini geriye çekti. Tek bir kelime dahi etmeden odasına geri dönmüştü. Onun attığı ilk adımda ardında bıraktığı genç kızın gözlerinden firar eden tek bir damla yaş adamın sözlerinin onun yüreğine hediyesi gibiydi. Bir inci tanesini daha bahşetmişti yanaklarına, bu adam için kaçıncı gözyaşıydı saymayı bırakmıştı artık. Cantuğ odanın içinde deli danalar gibi dolaşırken kaç defa volta attığının farkında bile değildi. Yüreği sinir harbinde çetin mücadelelere tanık ederken aklı onu mağlup edeceğe benziyordu. Kendi kendisine konuşmaya başlamıştı. “Kim bu Hasan? Ceylan kimi özledi? Kime dargın bu kız? Kahretsin!” diye haykırarak nefes nefese kalmıştı. Yormuştu bu ruh hali içinde yüreğinde boğulurcasına hissettikleri. İki yıl önce onu yanına almış olmasaydı böylesine bir durumla karşı karşıya kalmayacaktı. Cantuğ mücadele etmeyi severdi ama bir bilinmezliğe karşı mücadele etmek işte asıl onu yoran buydu? Bu kızın bilinmezlikleri onu çıkmazlara sürüklüyor, karanlığa mahkûm ediyor, göremediği meçhul duvarlara yüreğini sertçe çarparak acımasızca kanatıyordu. Engel olamamak. İşte adamın ruhunu darma duman eden belki de tek şey buydu. |
0% |