Yeni Üyelik
32.
Bölüm

FİNALİN FİNALİ

@ugurluay

Altı ay sonra-Trabzon

Masmavi denizin varlığını gözlerini açmasa da hissedebiliyordu. Derince denizin kokusunu içine çektiği an yüzün de tatlı bir tebessüm oluştu. İşte bu hissettiği şey paha biçilemezdi. Rüzgâr okşarcasına tenine değdiğinde yüzüne gelen saçları usulca kulağının arkasına götürdü. Öyle güzel bir düştü ki bu adeta uyanmak istemiyor gibiydi eve inatla gözlerini açmamak için direniyordu.

“Orada öylece daha ne kadar bekleyeceksin?” diyen muzır ses tonu kulağına ulaştığında yüzündeki gülümsemesi daha da genişledi. Kız ona inatla cevap vermedi ve teknenin önünde hala bedenini sarıp sarmalayan rüzgârın varlığını hissetmekle meşguldü. Genç adam onun bu güzelliğine daha fazla dayanamadı. Tekneyi denizin ortasında durdurdu ve uzak kalamadığı sevdasının yanına doğru yöneldi. Kız arkasından gelen adamın ellerini boynunda ve karnında hissettiğinde eksik olan sol yanının tamamlandığını hissetti.

“İyi ki geldin.” Dedi İrem kendisini adamın göğsüne daha da yerleştirdi. Sıcaklığını hissederken adamın eli kızın karnını okşamaya devam ediyordu.

“Oğlumu üşüteceksin.” Dedi yapmacık bir kızgınlıkla.

İrem adamın ağzından çıkan kelimelerle bir anda ona dönerek göğsüne sertçe vurdu. “Demek sedece oğlunu düşündüğün için böyle konuşuyorsun. Yani benim hiçbir önemim yok öyle mi?” diye dolu dolu gözlerle ona baktı. Cantuğ hayretler içinde karısına bakarken “Cidden buna alınmış olamazsın değil mi?” Dedi.

“Yani ben çok alınganım ve her şeye alınıyorum öyle mi? Aşk olsun Cantuğ.” Diyerek ona sırtını dönüp gitmeye hazırlanıyordu ki adam nasıl bir çuval inciri berbat ettiğinin farkına vardı. Kızın omuzlarından tutup onu kendisine çevirdiğinde İrem gözlerini kaçırıyor hafif ıslanmış kirpiklerinde akmaya hazırlanan yaşları kendince geri ittirmeye çalışıyordu. Cantuğ karısının kendisinden kaçırmak için uğraştığı bakışlarını yakalamak için çenesinden usulca tutup yavaş yukarıya kaldırdı. Ona baksın aşk dolu bakışlarını yüreğinde hissetsin istiyordu.

“Bana bak İrem, bana bak ürkek ceylanım.” Dedi son kelimenin üzerine bastırarak. Bu kelime, bu isim onlara geçmişi hatırlatıyordu. Neler yaşamışlar, neler görmüş, neler geçirmişlerdi.

“Ben seni aylar öncesinde kaybettim sandım. Öldüm İrem, seni öyle görünce seninle birlikte yok olmak istedim. Bir kurşunu da yüreğime ben sıkmak istedim. Tam bir ay komada kaldın. Her gün her gece tek dileğim tek duam yeniden gözlerini açtığın günü görebilmek adına oldu. Kaybetmek acı ama her gün o kaybetme ihtimalini tekrar tekrar yaşamak, bunu yaşaması öylesine zor öylesine büyük bir acı ki, hatırlamak bile beni zayıf düşürmeye yetiyor. Şimdi sen kalkmış bana ne dersen de ne gönlüm ne ruhum kırılır dökülür. Ben senden gelen her şeye razıyım tek bir şey dışında. Senden gelecek sensizliğe razı değilim. Bunu bana yapma, her sözü söyle, ağzına geleni say ama bana arkanı dönüp gitme. Gitmelerine, gitme ihtimallerine bu yüreğin dayanacak gücü kalmadı. Gitme benden nazlı ceylanım, ne olursa olsun gitme.” Dedi ve kolları arasına çekip alırken usulca saçlarını okşuyordu.

İrem adamın bu çıkışına şaşırmıştı. Cantuğ onunla bu konuları hiç konuşmamıştı. Yoğun bakımda gözlerini açtığında tüm aile o kadar mutlu olmuştu ki apar topar hastane odasında nikâhları kıyılmıştı. Babası, Dila,Boran ve amcası ile ilgili tüm işlemleri halletmişti. Aşirete de kızı için ölümü göze olan Cantuğ’a verdiğini açıklamıştı. Adam akıllı bir düğün bile yapamamışlardı. İrem daha sonra bunun sebebini öğrendiğinde şaşkına dönmüştü. Boran onu bulmadan önceki gece Cantuğ ile yaşadığı birlikteliklerinden hamile kalmıştı. Bu durum aşiret içinde duyulmadan nikâh kıyılmıştı. Apar topar da Trabzon’a getirilen kız aylardır Cantuğ’un ailesinin yanındaydı. Kızın iyileşme ve hamilelik sürecini burada geçirmesine karar vermişlerdi.

Cantuğ o kâbus dolu günleri hiç yaşanmamış gibi saymış ve İrem bu konuları açmaya kalktığında her defasında konuşmayı başka yöne çekmişti. Ve bugün ilk defa hormonları yüzünden kocasına attığı tribin sonucunda kendiliğinden konuşmuştu. İrem büyük şaşkınlık içindeydi.

“Sen bu konuları konuşmaktan hoşlanmazdın.”

“Artık zamanı geldi.” Dedi denizin ortasında salınan teknenin içinde. Usulca kızı kendisinden uzaklaştırdı ve kızın önünde diz çöktü. İrem şaşkınca ona bakmaya devam ediyordu.

“Cantuğ, sen ne yapıyorsun?” Dediği an adam cebinden bir yüzük çıkardı.

“Ben Cantuğ, bu gördüğün Karadeniz’in biraz asi biraz hırçın adamıyım. Yokluğuna yüreğimin tahammülü olmayan bir kadına sevdalandım. Adını Ceylan bildim, sonra İrem olduğunu öğrendim. Ben onunla aşkı tattım. Önce buldum, sonra zamansızca kaybettim. Ellerimin arasındaki cansız bedeninin görüntüsüne şahit oldum. Ona sözüm vardı. Bizim hikâyemiz karagülün mutsuz sonuna boğulmayacak dedim. Ben mutlu sonumuz için senin önünde diz çöküyorum. Ve bana evet dersen mutlu sonsuzluğumuza yüreğimdeki aşkın kılavuzuyla seninle gitmek istiyorum. Bana evet der misin? Benimle evlenir misin?” dedi onun gözlerinin içine umut dolu bakarak.

İrem ellerini ağzına kapatmış bir halde ne diyeceğini bilemiyordu. Nefes almayı hatırladığı an söylediği tek cümle “ Biz zaten evliyiz.” Olmuştu.

Cantuğ başını önüne eğmiş kafasını gülerek sağa sola sallarken “Benim beklediğim cevap bu değildi.” Dedi. Genç kız onun ne dediğini idrak ettiğinde adamın ellerinden tutup onu ayağa kaldırdı. Elleriyle yüzünü avuçladı ve gözlerinin içine derince baktı.

“Sen benim ölümü göze aldığım adamsın. Seninle yaşayabileceğim güzel anların ihtimallerine, güzel dakikaların hayallerine inanarak kaldım aylarca senin yanında. Sen bana hayallerin en güzelini bahşederken benim tek korkum sana gelebilecek bir zarardı. Hep dedim ona gelecek bana gelsin, benim geçmişim onu yakmasın diye. Şükürler olsun, zordu sürecimiz, çetindi sevdamızın sınavı ama aşkımızla başardık, geçtik sınavımızı. Cevabıma gelince evet, seninle evlenirim, seninle her şartta evlenirim.” Dediği an adam sevdiği kadının dudaklarını sahiplenircesine öpmeye başladı. Öyle özlem doluydu ki öpüşü vakit vuslat zamanıydı.

Cantuğ yavaşça kızdan uzaklaşıp önce yanağına bir buse kondurdu ardından kulağına “Artık gitmemiz lazım.” Dedi. Genç kız kaşlarını çatarak adamdan uzaklaşıp “Nereye?”dedi.

“Kendi düğününe geç kalmak istemezsin değil mi?”

“Düğün mü?”

“Evet, herkes, tüm sevdiklerimiz bizi bekliyor.” Dedi eliyle bir koyu işaret ederek.

“Herkes derken…”

“Benim ailem, senin ailen, arkadaşlarımız, düşün Gülce delisini bile çağırdım.”dedi ona göz kırparak.

“Ciddi olamazsın.”

“Ciddiyim, pek sevmesem de kardeşimin kocası Toprak’ı bile arayarak davet ettim.” Dedi hoşnutsuz bir ifadeyle.

“Sana inanmıyorum.”

“Ben de kendime inanamıyorum. Adam telefon etmezsem gelmeyeceğini ve kardeşim Cemre’yi de göndermeyeceğini söylemiş, cıvık herif.” Dediğinde adamın sözlerine karşılık genç kız bir kahkaha bıraktı.

“Dilin Toprak’ı sevmiyorum dese de ben öyle olduğunu düşünmüyorum.”

“O dua etsin kardeşime, yoksa ben ona yapacağımı biliyorum ya neyse…” dedi.

“Cantuğ…” diyerek onu uyaran kadına baktı.

“Sinirlenmek sana yasak hadi bırak Toprak’ı falan zaten düğünde yeterince maruz kalacağız hergeleye şimdiden günümü mahvetmesine izin veremem.” Diyerek karısının elinden tuttu. Onu dümene doğru yönlendirdi. Anahtar ile tekneyi çalıştırdığında birlikte dümenin başına geçtiler. İkisinin yüzünde tatlı bir gülümseme vardı.

Cantuğ, İrem ve anne karnındaki mucize bebekleriyle birlikte şimdi düğünlerine doğru yol alıyorlardı. Yaşayamadıkları, kaçırdıkları güzel anları yaşamak için el ele gelecek günlere doğru yol alıyorlardı.

SON

Loading...
0%