Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13.BÖLÜM

@ugurluay

“Abla…” dedi uykulu gözlerini ovuşturan Leyla yatağının başucunda ablasının tünediğini görünce şaşırdı. Yatağından dirseklerinin yardımıyla doğrulup elinin tersiyle gözlerini ovuşturdu. “Sabahın köründe cehennem zebanisi gibi başımda ne demeye duruyorsun?”

“Ben gidiyorum Leyla.” Dedi elleriyle yüzünü sıvazlayıp derin bir nefes bıraktı. Leyla duydukları karşısında küçük bir şok yaşadı ve ışık hızıyla yatağından fırlayıp odasının ortasında deli danalar gibi gidip gelmeye başladı.

“Nereye gidiyorsun abla? Hem de bu saatte.” Dedi bir elini beline yerleştirip diğer eliyle saçlarını havalandırıyor yaşadıklarının bir rüya olmadığının idrakine varmaya çalışıyordu. Sanem ayağa kalktı ve kardeşinin kollarından yavaşça tutup kendisine odaklanmasını ister gibi yalvarırcasına gözlerine baktı.

“Gitmem lazım Leyla anla beni, ne babam ikna olacak ne de Çınar vazgeçecek. Ben bu saatten sonra burada yaşayamam, beni aldatan o herifle asla evlenemem.”

“Abla gidersen, babam seni asla affetmez.”

“Ne yapmamı bekliyorsun Leyla, hayatımı ellerimden çalmalarına seyirci mi kalayım? Bak günlerce seyirci kalmamın bedelini dün gece işimden olarak ödedim. Daha fazla ne yapmamı istiyorsun?”

“Savaşmanı istiyorum, o herife onu istemediğini kafasına çivi gibi çaka çaka öğretmeni istiyorum. Sırf o şerefsiz yüzünden ailenden olmanı istemiyorum.”

“Keşke konuşmak kadar yaşamak da kolay olsa.”

“Zorlaştıran sensin abla, dik dur diyorum sana, bu kadar zor değil.”

“Neyine dik duracağım Leyla, baksana adamın elinde tonlarca fotoğrafım var.” Diyerek elindeki telefondan fotoğrafı gösterdi. “Beni babamın öğrenmesiyle tehdit ediyor. Evlenirsem ben ölürüm anladın mı? Onunla mücadele edecek gücüm kalmadı. Şu an tek istediğim İstanbul’a geri dönüp işimi Adem denen o herifin elinden geri almak, burada kalırsam her şey daha fena olacak.”

“Eğer gidersen her şey daha kötü olacak, yağmurdan kaçayım derken doluya tutulacaksın farkında değil misin? Bunu görmüyor musun?”

“Leyla yeter, ben bir karar aldım ve gideceğim.” Dedi yanı başındaki valizi eline aldı ve kapıya doğru yöneldi. Arkasında kardeşinin gözyaşlarının akıp gittiğini hissediyordu.

“Bir korkak gibi gizlice kaçıp gidiyorsun öyle mi?” Dedi elinin tersi ile gözyaşını sildi.

“Anlamıyorsun.” Dedi başını önüne eğip sağa sola salladı.

“Asıl sen anlamıyorsun, bizi, aileni kaybediyorsun.” Boğazından firar eden bir hıçkırıkla.

Sanem daha fazlasına dayanamadı ve kaçarcasına oradan uzaklaştı. Günün sabaha dönmeye yüz tuttuğu etrafın yavaş yavaş aydınlandığı o vakitte baba evinden bir hırsız gibi kaçıyordu. Hayatı için, kendisi için bunu yapmak zorundaydı. Kardeşi de anlayacaktı onu ama zamana ihtiyaçları vardı. İçi daralıyor nefes alıp vermesi hızlanıyordu. Kalbi böylesine bir kederle daha önce hiç bu kadar sarsıcı çırpınmamıştı. Baba evinin kapısını kimseciklere duyurmadan usulca kapattı. Eli kapının üzerinde dururken ayrılmanın bu kadar zor olabileceğini tahmin etmemişti. Gözünden bir damla yaş akıp giderken kavuştuğu yer baba kapısının ilk adımlık yeri oldu. Kendini güçlükle toplayıp usulca çekti elini kapıdan. Biliyordu ki bu gidişin dönüşü olmayacak babası onu asla affetmeyecekti ama kendisine başka çıkar yolda bırakmamıştı. Bir iki adım atmıştı ki telefonuna gelen mesaj sesiyle bir anda ayakları taş kesildi. Bu ses, bu ses ona kendini kötü hissettiriyordu. Nefesinin kesilmesine yetiyordu. Açmak, bakmak, görmek istemiyordu. İnatlaşmıştı yüreği ve açmamak için büyük güç ile bir adım daha attı. Ama arkasından gelen arama sesiyle ayakları adeta yere zincirlenmişti. Gidemiyordu. Korkunun ecele hiçbir faydasının olmadığını anlayan yüreği titreyerek telefonu eline aldı. Titreyen parmaklarının arasında ekrandaki ismi gördüğünde kaderinin celladı ile yüzleşti. Arayan Çınar’dı. Eli güçlükle açmak için ekrana dokunduğunda korku dolu gözlerle telefonu kulağına usulca yerleştirdi.

“Şaka yaptığımı mı zannediyorsun? Çocuk mu kandırıyorsun Sanem? Sence ben senin bu şehri beni öldürmeden terk etmene izin verir miyim?”

“Allah senin belanı versin.”

“Sana olan aşkı vermiş yüreğime, daha ne versin Sanem.”

“Ne istiyorsun?”

“O evden en fazla bir iki adım uzaklaşabilirsin, daha fazlasına asla müsaade etmem.”

“Öyle mi diyorsun? Bakıyorum da kendinden çok eminsin Çınar Efendi.”

“Eminim çünkü senin zaaflarını biliyorum.”

“Ne saçmalıyorsun sen?”

“Şimdi arkanı dönmeni istiyorum.”

“Ne?” diyerek aniden arkasını döndü ve o an gözleri şaşkınlıkla korku ile dolup taştı. Karşısındaki arabanın içinde ona öfkeli gözlerle bakan Çınar ile karşılaştı.

“Evet, tam da böyle ceylan yüreklim. Konuşurken gözlerimin içine bakmanı istiyorum. Bak ki ne kadar kararlı olduğumu gör.”

“Sen sabaha kadar benim kapımda mı bekledin?”

“Sana daha önce de söyledim, seni öylesine iyi tanıyorum ki nerede ne zaman ne yapacağını çok iyi biliyorum. Misal bu gecenin sabahında her şeyi arkanda bırakacak kadar cesur yürekli olduğunu biliyorum. Ama…”

“Ama?”

“Ama sen korkakça bu kaçışının ardından neler yaşanacağını bilmiyorsun? Onları da ben sana anlatayım. Mesela sen daha otogara varamadan babanın hastanelik olduğu haberini alacaksın, çünkü seninle sevgililik dönemimizde çekilen tüm fotoğrafalar bir bir babanın telefonuna gidecek, dahası o fotoğraflar benim sosyal medya hesabımdan senin tüm akrabalarına bir şekilde ulaştırılacak. Baban hastaneden çıksa bile akrabalarınızın lafı sözü ile başı önüne düşecek, sen kaçıp gitsen de geride bıraktığın kardeşin Leyla’ya baskı ve zulmü miras bırakacaksın. Baban sana karşı duyduğu öfkeyi kardeşine kusacak. Buna ne sen ne de annen engel olabilecek. Kim bilir belki senin yüzünden okula bile gönderilmeyecek. Sonuçta sen okudun da ne oldun değil mi? Evlenmek üzereyken kaçıp giden bir kız babası diğer evladını neden okutsun ki? Sen ailesiz kalmayı göze alabilirsin de Leyla’yı bu cehennemde, kendi günahının ateşinde yakmaya gönlün razı gelecek mi Sanem? Kardeşine bu hayatı yaşatmak istediğinden emin misin?”

“Bu kadar şerefsiz olamazsın.”

“Olmamı istemiyorsan az önce kaçarcasına çıktığın o kapıdan ağlasan da zırlasan da tıpış tıpış geri döneceksin. İnan ki seninle olamazsam, sen benim olmayacaksan kimin ne olduğu bir gram umurumda olmaz. Seçimini sen yapacaksın? İster git ister kal ama sen benim olacaksın, ya şimdi ya sonra bundan asla kaçışın olmayacak.” Dedi telefonu kızın cevap vermesini beklemeden suratına kapattı.

Sanem’in gücü tükenmişti. Arabanın içinde kendine soğuk bakışlarla bakan adama bakıyordu. Gözünde bir gram vicdan göremediği adamın kalbinin hırsla karardığını o an daha iyi anladı. Uzaktılar, gözleri görse de birbirini gönülleri o kadar uzaklaşmıştı ki birbirinden artık her şey daha da beter bir hal almıştı. Sanem ayaklarını sürükleyerek baba kapısına geri geldi. Eli kapının tokmağına dokunduğunda gözü birkaç dakika önce vedalaşmak adına gözyaşının hasretle kavuştuğu yere odaklandı. Daha o yaş kurumadan şimdi çaresizliğinin yaşları süzülüp gitmişti üzerine. Çaresizlik vedaların mezarı olmuştu. Sanem eli kapıda sessiz hıçkırıklarla baba kapısının önünde yere çökerken canı fena halde acıyordu. Bir insanın yüreği görünmez ateşlerle dağlanıp felakete sürüklenir miydi hiç? Oluyordu işte… Onun felaketi Çınar olacaktı. Ve bu gidişle onu ölmeden diri diri mezara koyacaktı.

Loading...
0%