Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15.BÖLÜM

@ugurluay

Geçmiş Zaman

Çınar arabayı durduğunda bakışları yanı başında masumca yatan kızla buluştu. Yüzünde adeta aşk ateşi coşku ile alevleniyordu ki bazen kendisini hissettikleri yüzünden kontrol edemiyordu. Ona duyduğu hisler adeta aklını zincirlere vurup esir alıyordu.

Sanem’in telefonda hasta olduğunu hissettiği an yerinde bir dakika daha duramamıştı. Ne okul, ne ders, ne de başka bir şey onu durdurmaya yetmemişti. Yetişmek, ona ulaşıp acılarını dindirmek istemişti. Bu basit bir soğuk algınlığı olsa bile bilirdi onun Sanem’i hastanelerden nefret eder ve asla bilinci yerindeyken hiçbir güç onu oraya götüremezdi. Çınar da arabasına atladığı gibi soluğu sevdiği kızın yanında almıştı. Damla’nın bir arkadaşının evinde iki gün geçirecekler ve bu sayede Çınar ona bakacak ve iyileştiğinden emin olarak okuluna geri dönecekti. Gerçi onun yanından hiç ayrılmak istemiyordu ama babasının okulu bitireceksin şartı yüzünden tüm bunlara katlanıyordu. Okulu bitirip bir an önce Sanem ile evlenmek istiyordu. Gerçi bu düşüncesini hala ona söylememiş olsa da elbet gerçekleşecekti. Onu uyandırmadan arabadan indi ve kızın kapısına yöneldi. Usulca açarak onun huzursuz mırıltıları arasında kucağına aldı. Sanem homurdanır gibi “Çınar…” diye söylendiğinde adamın yüzünde bir gülümseme oluştu. “Söyle hayatım.” Diyerek kucağındaki kızın saçları arasına kokusunu içine çekerek minik bir buse kondurdu. “Neredeyiz?” diyerek gözünü açmaya çalışsa da hastalığın ve uykunun vermiş olduğu mahmurluktan ötürü görüş alanı giderek daralıyordu. “Senin iyi olacağın yere geldik.” Diyerek başını göğsüne daha iyi bastırdı. Onun bu hareketine bekler gibi kız adamın göğsüne daha da sokuldu. Çınar defalarca bu şehre geldiğinden Damla sayesinde daha önceden de bu evde kalmışlığı vardı. Adım adım eve doğru yürürken kucağında sevdiği kız vardı.

Şimdiki Zaman

“Abla o yataktan kalkmayı ne zaman düşünüyorsun?” Sanem kardeşinin sesiyle geçmişin sisli perdeleri arasından kendisini zorla çekip çıkardı. Ama ses vermiyor açmıyordu gözlerini. Her şeyi unutmak, yok olmak istiyordu. Sadece yerini alan adamın sesini duyup kendini kör kuyulara hapsetmek istiyordu.

“Uyumadığını biliyorum kalk da bir an önce konuşalım.” Diyerek üzerinden yorganı çekip aldı. Sanem hiçbir tepki vermeden sadece radyoda az sonra başlayacak programı bekliyordu.

“Biraz sonra Çınar ve ailesi gelecek farkındasın değil mi? Bir haftadır kendinde değilsin. Çık şu depresyondan artık, o gün gittin çok geçmeden ruh gibi bembeyaz bir suratla geri döndün ve ne olduğunu bana anlatmıyorsun. Akıl yürüte yürüte bir hal kaldım.”

“Çok düşünme Leyla ne olması gerekiyorsa o olacak.” Dedi elleriyle yüzünü sıvazladı ve yattığı yerden doğrularak ayaklarını yere doğru indirdi.

“Ne diyorsun abla sen?” Bir anda oturduğu yerden ok misali fırladı ve ablasına öfke ile baktı.

“Anlamak istemediğini anlatmaya çalışıyorum. Bitti anladın mı? Savaşmıyorum, vazgeçtim.”

“Babam seni o şerefsize bu gece verecek hiç mi karşı çıkmayacaksın, hiç mi bir şey yapmayacağız. Oturup senin hayatının kararmasına seyirci mi kalacağız? Bunu mu yapmamı istiyorsun?”

“Bana bak Leyla görmüyor musun yol bitti, sokak çıkmaza saptı. Elimde ne hayalim, ne işim, ne geleceğim hiçbir şey kalmadı. Bu saatten sonra değiştirmeye gücüm olmayan şeylere boyun eğmekten başka çarem yok. Babam ne istiyorsa onu yapsın, Çınar ruhu ölmüş bir kadınla evlensin artık umurumda bile değil. Yaşamıyorum ben görmüyor musun? Nefes alsam da ruhum öldü benim.”

“Bu kadar mı acizsin sen? Nasıl bir zavallıya dönüştün? Ben seni tanıyamıyorum artık.”

“Senin tanıdığın Sanem öldü anladın mı?”

“Allah kahretsin sana inanamıyorum. Bu hale gelmiş olmana aklım ermiyor. Hayatını, güvenini mahveden adamla evlenmeye sessiz kalacak kadar mı vazgeçtin kendinden? Bu kadar mı değersiz oldu hayat senin için? Ben gerçekten inanamıyorum.” Dedi ve daha fazla odada durmaya tahammül edemediği için kapıyı çarparak çıktı.

Sanem kardeşinin ardından başını elleri arasına aldı derin derin soluk alıp verdi. Neden anlamak istemiyorlardı ki onu, yaşıyor olmak bile umurunda değildi artık. Sanem karanlık girdaplarda duvardan duvara çarparken ruhunu bir ışık misali bir ses dolup taştı odaya… Beklemediği bir ses beklenmedik zamansız bir konuşmaya ev sahipliği yapıyordu.

“Herkese güzel geceler, ben Adem gecenizin sesi yüreğinizin sessiz çığlığı olmaya geldim. Bu gece sessizliğinizin sebeplerini konuşacağız. Diyemediklerinizi, söze dökülemeyenlerinizi konuşacağız. İşin aslı korkaklığınızı dillendireceğiz. Korkaklık kader mi yoksa tercih mi? Siz bu soruyu düşünüp bana mesaj atana kadar kulaklarınızın pasını silmeye ne dersiniz? Sıradaki şarkımız ne istediğini bilmeyen, kendi hayatını başkalarının tercihlerine bırakan korkak yüreklere gelsin. Kim bilir belki gecenin karanlığında kararlarınıza bir ışık olur…” dedi ve odanın içinde Kedi’den “Ve Sen Aptalsın” şarkısı çalmaya başladı.

Kedi-Aptal

Bak yine bir yolun sonunda başladı ayrılık
Tek yöne gitmeye aslında nasıl kararlıydık
Geçmişe sormaya değer mi sildiğin anları
Dönmeye kar yoksa demek ki kalbe zararlıydık

Hem o söz ve gözlere güvenmiyormuş aşk
Silinen o izlere direnmiyormuş aşk

Kayıyorken ellerimden arama arama
Kanıyorken en derinden yarama yarama
Bundan sonra zafer kalsın, bizim olmasın
Kaybetmeyi senden öğrendim ve sen aptalsın

Sanem şarkının her bir sözünde gözlerine ateş yüreğine öfke dolup taştı. Ellerini yumruk yaparak delicesine sıkmaya başladı. Bu adam sanki konuyu ona özel olarak seçmiş gibiydi. Ne demek istemişti ki şimdi bu herif ona? Sessiz kaldığı için aptal mıydı? Hayatının alt üst olmasında onunda payı varken tanımadığı insanların hayatları hakkında oturduğu yerden böyle fütursuzca ahkâm kesmek de nedir? “Bu ne cüret?” diyerek oturduğu yerden ışık hızıyla fırladığında çok değişik duygular içerisinde gidip geliyordu.

Loading...
0%