@ugurluay
|
Çaresizlikle terbiye olmak, belki de onun için en zoru buydu. Birçok şeyi içine atmış, kader diye boyun eğmişti. Acı, onun için tarif edilemeyecek kelimelerin altına sığınmıştı. Mutluluk, öylesine teğet geçmişti ki hayatını, eli kolu bağlı her şeyi sessizce izler olmuştu. Sanem siyahlar içinde adeta geleceğinin yasını tutar gibiydi. Gözleri günlerin yorgunluğu altında ezilip mor halkalara ev sahipliği yaparken o boş bakışlarını etrafında ki güler yüzlü insanlara dikmişti. Ne diyorlardı, ne için konuşuyorlardı? Anlamıyordu, anlayamıyordu. Bir sandalye üzerine tünemiş hiçbir şeyi algılamazken sadece seyretmekle yetiniyordu. Sessiz bir film dönüyordu gözlerinin önünde. O ise iki elini dizlerine yerleştirmiş, çökmüş omuzlarla kafasında dönüp dolaşan kelimeleri kovalamaya çalışıyordu. O adam, o ses yankılanıyordu zihninde, Adem…“Sıradaki şarkımız ne istediğini bilmeyen, kendi hayatını başkalarının tercihlerine bırakan korkak yüreklere gelsin.” Demişti. Elleriyle dizlerini daha da sıktığında canının acısı umurunda bile değildi. Önüne düşmüş başını yavaşça kaldırdı ve gözleri onu buldu. Çınar’ı… Hayatını alt üst eden Çınar’ı… Adam’ın gözlerinde zafer kazanmış bir bakış vardı. O imalı bakışlar kızın midesini bulandırdı. İşte tam da o anda babasının “Eee ne diyelim bize de bu işe hayırlısı olsun demek düşer.” Dedi herkes de tatlı gülüşmeler ve kahkahalar yükselmeye başladı. Nefesi gidiyordu kızın, daralıyor, sığamıyordu evine. Eli yüreğine gitti, biri kalbini delicesine sıkıyordu. Gözleri dolmaya başladığı an bakışları acı içinde kıvranan kardeşini gördü. Bir tek o razı değildi bu evliliğe. Gözleri kararmaya başladığı an görüş alanına giren Çınar’ın sesi kulağında yankılandı. Kimsenin duymadığından emin olduğu sırada “Sana söylemiştim ceylan yüreklim, sen benim olacaksın. Şimdi yüzüklerimizi takalım.” Diyerek elini ona doğru uzattı. Kız bir ona bir de onun uzattığı eline öfke dolu bakışlarla baktı. Daha fazla kaldıramadı yüreği bu acıyı, ne Çınar, ne Leyla, ne de ailesi hiçbir şey umurunda değildi. “Yeter yeter artık.” Diyerek adamın eline sertçe vurdu ve onu geriye doğru ittirdi. Çınar’ın ailesi şaşırırken, Sanem’in ailesi bir anda verilen bu tepkiye sinirlenmişti. Latif Bey “Sanem.” Diye kükrerken, Hayriye Hanım “Kızım ne yapıyorsun?” diyen ayıplayan bir ses tonu kullanmıştı. “Asıl size yeter, ben bu adi herifle evlenmeyeceğim.” Diyerek eliyle Çınarı gösterirken dişlerinin arasından tükürürcesine konuştu. Çınar böyle bir tepki ile karşılaşmayı beklemezken Çınar’ın annesi Şadiye Hanım elini kalbine götürüp “Bu ne terbiyesizlik?” demişti. Osman Bey ise Latif Beye dönüp “Bu da ne demek oluyor Latif Bey? Bir kızına sözünü geçiremiyor musun sen?” dedi. Latif Bey kızının bu tepkisi ile yerin dibine geçerken gözleri ateş saçarak bakışlarını kızına döndürdü. “Heyecandan saçmalıyor. Bu evlilik gerçekleşecek.” Diyerek gözlerini korkutucu derece de irileştirerek kızına baktı. “Hayır, ben bu şantajcı şerefsiz ile evlenmeyeceğim.” “Sanem.” Diyerek uyarıcı bir ses tonuyla kes sesini artık dercesine kükredi Çınar. Kız adama bakıp inceldiği yerden kopsun bakışını attı ve konuşmaya başladı. “Size bu gece sizin tanıdığınız muhteşem ötesi Çınar’ın dışında adilikte sınır tanımayan oğlunuz ve damat adayınızı tanıtacağım. Çınar benim üniversiteden sevgilimdi. Yani işler hiç de sizin bildiğiniz gibi değil. Ben bu adamı yıllar öncesinden tanıyorum. Bu adam bana âşıktı delicesine, ölürcesine sevdi beni, aslında sevmedi de beni ona inandırdı diyelim.” “Sanem…” “Sus Çınar, yıllar önce enkaza çevirdiğin kızın yaralarını göreceksin bu gece, kanattığın yaraların hiçbir tedavisi olmadığını öğreneceksin.” Dedi elinin tersiyle gözyaşlarını silip bakışlarını kendi babası ve Çınar’ın babasına doğru döndürdü. “Sizin oğlunuz ve senin müstakbel muhteşem damadın Çınar,ilk ayrılığımızda ben onu salak gibi yurt köşelerinde beklerken elalemin kızları ile evinde alem yapıyordu. Ben gözyaşı dökerken o yüreğine haram sürüyordu. Şimdi siz ne var bunda sonuçta aldatmamış diyeceksiniz. Peki ona da cevabımı vereyim. Sen de dinle Çınar, ne de olsa beni salak yerine koyup utanmadan karşıma çıktın. Dinle, dinle ki biraz olsun yüzün kızarır. Yıllardır dillendiremediğim, dillendirmeye gücümün yetmediği…” dediği bir hıçkırık daha kopup gitti ağzından. “Bu adam güya benimle barışmak için geldiği bir gece benim en yakın arkadaşımla, Damla ile birlikte oldu.” Diye haykırdı ve Çınar’ın gözlerinin içine büyük bir nefretle baktı. Çınar Sanem’in bunu bildiğini bilmiyordu. Öğrendiğini anladığı an gözleri koyulaşmış boğazına delicesine bir acı dolanmıştı. Yanlıştı, hataydı ama içkiliydi o gece, yapmamalıydı ama Allah kahretsin ki yapmıştı. Sanem ile barışmaya geldiği gece elinde çiçeklere kala kalmış ve Sanem ondan yine kaçmış karşısına çıkmamıştı. Damla onun o haline dayanamamış daha önce de evinde kaldığı arkadaşına götürmüştü. Ve o gece Çınar Sanem’e duyduğu aşkını ona anlatırken içtiği içkinin haddi hesabı olmamıştı. O gece gözlerini aydınlığa açtığı ilk anda yanı başında gördüğü kızla şoka uğramış ve ne diyeceğini bilemeden çıkıp gitmişti. Damla o gecenin ardından Sanem’e her şeyi anlatan bir mektup bırakarak kayıplara karışmış ve geride acılar içinde kalan, ihanete uğramış bir Sanem bırakmışlardı. Kız hiçbir zaman bunu dillendirmemiş, Çınar’a bunu bana nasıl yaparsın dememişti. Çünkü artık o onun için sonsuza kadar bitmişti. Sorgulamak, yargılamak artık onun işi değildi. O onları Allah’a havale etmiş ve o günden sonra erkeklere bir daha asla güvenmemişti. Çınar ve Damla’nın ona mirası ciddi anlamda bir güven problemi olmuştu. Şimdi herkes gerçekleri şaşkınlıkla öğrenirken acı bir sessizlik etrafa yayılmıştı. Gün Sanem’in günüydü. “Daha bitmedi ama müstakbel damadınızın marifetleri… Leyla’yı susması için tehdit edip benim burayı gelmemi sağladı, sonra gece yarısı konsere çağırıp gizlice fotoğraflar çektirdi. Eğer gidersem beni rezil edeceğini babamın başını öne eğeceğini, Leyla’nın okul hayatını bitireceğini söyledi. Gidemedim, kaçıp gidemedim. Ailemi ardımda bırakıp sizi böyle bir şerefsizin yapacaklarına mahkûm edemedim. Ama sizin hiç umurunuzda olmadım.” Dedi bir iki adımda babasının önüne kadar gelip gözlerinin içine baktı. “Baba, beni hiç dinlemedin, duymadın, sadece konuştun, kararlar aldın ve hep uymamı bekledin. Ne istediğimi, ne hissettiğimi asla sormadın. Bak, gör bana uygun gördüğün müstakbel damadının yediği haltları, sırf memleketten diye namuslu çıkmıyormuş değil mi? Kızını ne hale getirdiğini gördün mü? Baba parasıyla adam olunmuyor, babası olmadığı an koca bir hiçten başka bir şey değil bu adam. Bu adam senin kızını aldattı, bu adam diğer kızını tehdit etti, bu adam senin sağlığını yerle bir edecek planlar kurdu. Yazık bana layık gördüğün güya araştırdığın adam işte bu, gerçek yüzü bu.” Dedi ve birkaç adımda kendisine yaşlı gözlerle bakan annesinin önüne geldi. “Ah be annem, oysaki geldiğimde sana ne kadar da güvenmiştim. Annem beni korur demiştim. Ama sen ne yaptın? Babamın fikirlerine saygı duyup beni görmezden geldin. Alışırsın dedin, iyi çocuk evlilikte keramet vardır dedin ve beni susturdun. Sırf yakınında olmam için, dizinin dibinde olmam için bu evliliğe sessiz kaldın. Sen de umursamadın beni be annem.” Dediği an annesi “Kızım.” Diyerek ona sarılmak için kollarını uzattı. Sanem böyle bir hamle bekler gibi bir iki adım geri giderek “Çok geç anne, o sıcak kucağa önceden ihtiyacım vardı ama şimdi yaralarımı kanattıktan sonra değil. Canımın acısını görmezden geldikten sonra değil.” Diyerek bu defa da kardeşi Leyla’nın önüne geldi ona sıcacık baktı. “Bir tek sen toparladın beni, bir tek sen kendime gelmem için bana güç verdin.” Diyerek kardeşine sıkıca sarıldı. “Ama şimdi gitmem lazım, her zaman senin ablanım, her zaman yanındayım ama artık gitmem lazım, bu evde bir yerim yok artık benim.” Diyerek kardeşinin kolları arasından hıçkırıklar içinde ayrıldı. Koşarak çıkmaya hazırlandığı sırada babası “Kızım.” Diyerek öyle içli bir şekilde sızlandı ki Sanem bir an durakladı. Dönme gereği bile duymadan “Siz, hepiniz bunları sadece cümleler içinde sığdırılmış bir şekilde dinlediniz. Sizin yüreğinizi yakanları ben canım acıyarak yaşadım. Ama bitti, buraya kadar, hiç kimse benim hayatım konusunda bana sormadan karar alamaz. Saygı, sevgim sonsuz ama her şey artık karşılıklı…” dedi koşarak odasına çıktı günler öncesinden hazırladığı valizini alarak hiç kimseyi dinlemeden kapıdan çıktı gitti. Çınar yaşadığı şokun ardından “Sanem…” diyerek koşarak panikle kapıya yöneldiğinde “Dur bakalım Çınar efendi.” Diyerek kolundan tutan kişi babasından başkası değildi. Çınar bir an şaşırsa da “Baba bırak beni gidemez, gitmeyecek.” Dediği an Sanem’in babasının öfkesi tavan yapmıştı. “Kimsin lan sen, sana ne benim kızımdan.” Diyerek yakalarından tutup suratına sert bir tokat vurdu. Yediği tokat ile yere serilen adamın elleri yumruk olmuş bir halde sertçe zemine vururken ağzının içinde homurdanıyordu. “Gidemez, anladınız mı? O benden gidemez. İzin vermem.” Diyordu. |
0% |