@ugurluay
|
Ertesi Gece Siz hiç her şeyin güzel gittiği bir günün sonunda neden çok güldüm diye kendinizi suçladınız mı? Gülmenin gözyaşını getirdiğini hesaba katamadığınız büyülü anlar yaşadınız mı? Acıya kapı aralayan mutluluklara ev sahipliği yaptı mı yüreğiniz? Bir çift gözün sinsi bir yılan gibi etrafınızda fırsat kolladığını bilmeden etrafa uzun zaman sonra gerçek gülümsemenizi bahşettiniz mi? Sanem yaşamıştı. O sesi duyana kadar her şey onun için hayal bile edemeyeceği bir güzellikte yaşanmıştı. “Sanem…” dedi bir ses… Kulakları tırmalayan, tınısında öfke kokan bir ses yankılandı gecenin karanlığında boş sokaklarda. Birkaç dakika önce keyifle gülen ikilinin yüz hatlarında gerilme olmuştu. Sokak ortasında hareketsizce beklerken arkalarına dönmeye cesaret edemiyorlardı. Gün boyu yaşadıkları o eşsiz saatlerin böyle bir sonla noktalanmasını ikisi de istemiyordu. Sanem yavaşça arkasına döndü. Gecenin bir yarısı kapısının önünde görmek istemediği bir gerçekle yüzleşmek zorundaydı. Oysaki hayatının unutulmaz bir gününü geride bırakmışken, yeni baştan bir umuda sarılabileceğine inanmışken, yıllar sonra mezar saydığı yüreğinde bir kıpırtı hissetmişken karşısında görmeye tahammülü olmayan kişi dimdik durmuş hesap soran bakışlarla ona bakıyordu. Unutulmaz bir günün ardından yüzleştiği gerçek ona mutluluğun haram olduğunu sert bir tokat gibi yüzüne çarpıyordu. Şimdi gözleri ne kadar kaçsa da kaçmayı başaramadığı adamın bakışlarıyla buluşmuştu. 15 Saat önce Sanem kafasına yastığı bastırmış beyninin içinde durmaksızın çalan zili duymamak için direniyordu. Kapı zili bir yandan telefonu bir yandan aralıksız çalmaya devam ediyordu. Berbat bir gece geçirmişti. Çınar’ın radyoyu aramasının ardından darma duman bir hale gelmişti. Kızı toparlayan kişi hiç de tahmin edemeyeceği gibi Adem olmuştu. Tahsin ile uzun uzadıya konuşturmamış, hiç kimseye onu muhatap etmeden radyodan çıkarmış, ertesi gece için yayını bir günlüğüne bir başkasına devretmiş, o da yetmezmiş gibi evine kadar bırakarak onun içeriye girdiğinden ve ışığının yandığından emin olana kadar kapının önünden ayrılmamıştı. Sanem, Adem’in gittiğinden emin olduğu an kendisini salondaki kanepeye atmış gün ışıyana kadar yaşadığı her şeye ağlamıştı. Sabaha doğru yorgun düşen bedeni ve gözleri kendisini uykuya teslim etmişti. Çok geçmeden ise telefonu ve kapısı aralıksız çalmaya başlamıştı. Duymamak için kafasına yastığı bastırsa da nafileydi. Ne kapıdaki ne telefondaki ses susmayacaktı. “Of Allah’ım Of!” diye inleyerek yataktan güçlükle kalktı. Gece boyu gözünden dökülüp giden yaşlar sebebiyle balon gibi şişen gözlerini açmakta zorlanıyordu. Telefonunu alıp ekranına bile bakma gereği duymadan “Alo…” dedi. “Sen hala uyuyor musun?” diyen ses tanıdıktı ama daha uyku ve uyanıklık arasında gidip geldiği için idrak etmekte güçlük çekiyordu. “Efendim…” dedi esneyerek. Bir eliyle de gözlerini ovuşturarak hala çalmaya devam eden kapıya yöneldi. “Sen de amma uykucu çıktın be kızım.” Diyerek sinir bozucu bir kahkaha attı. Sanem bu kahkahayı nerede olsa tanırdı. “Adem.” Dedi şaşkınlıkla ve kapıyı açtı. Ve karşısında otuz iki dişiyle gülen bir elinde telefon diğer elinde poşetler olan adamı görmeyi hiç beklemiyordu. Kız karşısında pişkince gülen adamı gördüğünde hala telefonda onunla konuştuğunun farkında değil gibi “Adem.” Dedi tekrardan ona bakarak. “Buyurun benim.” Diyerek sabahın ilk dakikalarında Sanem’in yüzünü buruşturmasına sebep oldu. “Senin ne işin var burada?” derken telefon hala kulağındaydı. “İstersen telefonu bir kenara bırakalım, uzmanlar yüz yüze iletişimin daha etkili olduğunu söylüyorlar.” “Ne?” dediği an adamın gözleriyle kızın elindeki telefonu işaret ettiğini anladı. Hızla telefonu kapatarak kulağından çeken kız kaşlarını çatarak ellerini göğsünün altında birleştirdi. “Hayırdır Adem, sabahın köründe senin burada ne işin var? Hem sen benim numaramı nereden buldun?” Adem kıza cevap bile vermeden, kızın teklif bile etmesini beklemeden ayakkabılarını çıkararak kapıdan içeriye girdi. Sanem bir an ne yapacağını bilemedi. “Hey! Sana diyorum, nereye gidiyorsun? Burası benim evim buraya böyle giremezsin.” Diyerek arkasından seslendi. “Kapıyı kapat Sanem.” Diyen adam kızın sorularını cevapsız bırakmasıyla onu ecirden sabırdan düşürmesine sebep oldu. Kapıyı sertçe kapatıp darma dağınık olan salonuna girmesine engel olmak için peşinden hızlıca koştu ama bu çırpınış boşunaydı. Adam çoktan içeriye girmiş ve salondaki dağınıklığı analiz eder gibi inceliyordu. “Hım! Her şey tahmin ettiğim gibi.” “Ne? Neyi tahmin ettiği gibi?” “Hafif bulanım kapılarını zorlamışsın ama korkmana gerek yok henüz depresyondan içeriye adım atamamışsın. Artık yanında ben varım merak etme.” Diyerek ona göz kırptı. “Adem saçmalamayı kes ve hemen evimden çıkıp git.” Diyerek eliyle çıkışı işaret etti. Adam ona aldırmaz bir havada söylediklerini duymamış gibi “Mutfağın neredeydi senin?” diyerek onun gösterdiği yönde ilerleyerek mutfağı aramaya başladı. Yüzü şaşkınlıktan allak bullak olan kız adamın peşinden koşarak gitti. Mutfağa girmeye hazırlanan adamın önüne aşılmaz bir engel gibi dikilerek ellerini iki yanına doğru açarak girişi kapatarak kapıdan geçmesine engel oldu. Adam bir kaşını havaya kaldırarak kıza baktı. “Adem, hemen evimden çıkıp gidiyorsun. Yoksa polis çağıracağım.” “Sanem, kapının eşiğinden sen mi çekilirsin yoksa kucaklayarak ben mi çekeyim seni oradan?” “Saçmalamayı bırak artık, sabahın köründe benim evimde ne işin var senin?” “İşim sensin Sanem.” Dedi dokunaklı sesiyle. “Hala anlayamadın mı?” “Yapma Adem, artık oyun oynamayı bırak. Tamam dün gece için teşekkür ederim ama bu benim için çok fazla.” Dedi onu baştan ayağa göstererek. “Neden?” “Ne neden?” “Niye bu kadar korkuyorsun? Neden kaçıyorsun? Burada sadece sana yardım etmek için bulunuyorum. Sen iyi ol istiyorum. Sen gül istiyorum. Sen mutlu ol istiyorum. Bu istediklerimin mimarı ben olayım istiyorum. Senden daha fazlasını istemiyorum. Sana fazla gelecek hiçbir şeyi istemiyorum. Şimdi izin verirsen ikimiz için kahvaltı hazırlayacağım.” “Adem.” “Sanem, korkma, bir şeyleri hissediyorsun, bir şeylerin farkındasın biliyorum. Ama sen yürekten istemediğin, kalbinden dilemediğin sürece ne hayallerine ne de gerçeklerine karışmayacağım. Senden bir gün istiyorum. Beni bir arkadaşın kabul et ve tüm geçmişini acılarını bir günlük askıya al. Bugün bu evden çıktığımızda tüm her şeyi adını bile bu evde bırak. İkimizde yan yana sadece insan olarak geçirelim bir günümüzü. Olmaz mı? Sana da bana da bu iyi gelmez mi?” dedi ne olur evet de der gibiydi bakışları. Sanem, öylesine etkilenmişti ki ondan, onun sözleri, onun hareketleri, üzerindeki etkisi, gözlerindeki şefkati bambaşkaydı. “Tamam.” Dedi başını da olumlu anlamda salladı. Adem onun sözleriyle yeniden doğmuş gibiydi. Yüzünde küçücük bir çocuğun mutluluk pırıltıları coşup geldi. “O zaman küçük hanım siz üzerinizi değiştirirken ben de sizin için güzel bir kahvaltı hazırlayayım.” Dedi. Heyecandan elleri titreyen adam kıza belli etmemek için mutfağa girerken arkasında ona tebessüm eden kızın yüzünü görmemişti. Sanem üzerini değiştirmek için odasına gittiğinde Adem’in yüreğinden şükür duaları bir bulut halinde semaya çoktan yükselemeye başlamıştı. *** Mükellef bir kahvaltının ardından Adem kızı arabada beklediğini söyleyerek ona hazırlanması için fırsat verdi. Sanem biraz şaşkın, biraz ürkek, biraz da endişeliydi. Neden kabul ettiğini sorgulamak düşünmek istemiyor ve ilk defa gerçekten yarınını düşünmeden yaşamak istiyordu. Çok uzun zamandır ilk defa gerçekten bir şeye bu kadar istekliydi. Üzerini değiştirip aşağıya indiğinde Adem’i sırtını arabaya yaslanmış bir şekilde telefonuyla uğraşırken gördü. “Ben hazırım.” Diyerek şakıyan kızın neşesi Adem’in yüzünü gülümsetmeye yetmişti. Gözlerini telefondan çekerek kıza döndürdüğü an şaşkınlıktan tek bir kelime bile edemedi. “Eee gitmiyor muyuz?” diyen kız adamın önüne kadar geldiğinde ikisinin yüzünde de anlamlı bir gülümseme vardı. Adem karşısındaki kızın üzerindeki kıyafetin renkleriyle kendi kıyafetinin uyumunu fark ettiği an nutku tutulmuş ama bir o kadar da hoşuna gitmişti. Bugün çok farklı olacaktı ve bunu ikisi de çok iyi biliyordu. Adem, kızın yüzüne uçuşan birkaç tutam saçını usulca tutarak kulağının arkasına doğru götürürken eli kızın tenine ufak dokunuşlarla değmiş ve bu iki yüreğin de deli gibi hızla çarpmasına sebep olmuştu. Bu dokunuş Sanem’in yüzünü pembeleştirirken adam anlayış dolu bir gülümsemeyle “Gidelim Sanem.” Dedi. Kız utanmış bir şekilde adamın dokunuşundan kaçarken arabanın diğer tarafına doğru kaçarcasına gitti. Arabaya bindiğinde hızlı soluk alıp verdiğini keyifle dudakları kıvrılan adama belli etmemek için başını camdan tarafa doğru döndürdü. Adem arabayı çalıştırdı, gaza basmadan önce kıza baktı “Hazır mısın?” dedi ona göz kırparak. “Neye?” “Hayatının en güzel gününe.” “Bu kadar iddialıyım diyorsun yani.” “Söz konusu sen isen mecburum diyelim.” “Allah Allah o da ne demek öyle?” “Zamanla anlayacaksın Sanem?” dedi ve gaza basarak arabayı hareket ettirdi. Sanem çokta üzerinde durmadı. Bugün düşünmeden yaşamak istiyordu. Yolculuk devam ederken Adem Sanem’e dönerek “Beni hiç tanımıyorsun değil mi?” dedi. “Aslında internette araştırdığımın dışında pek de bir şey bildiğim söylenemez.” “Vay, demek ki baya araştırma yaptın hakkımda.” “Ne yapayım? İşimi elimden alan adama fena halde bilenmiştim. Beni tanımazken daha ilk programlarında söylediklerin fena halde kanıma dokunmuştu. Ben de kimdir bu adam? Durduk yere nerden çıktı derken meraktan araştırdım. Ama öğrendiklerim şaşkınlığımı bin kat daha arttırdı. Yurt dışında programlar yapmışsın sonra Türkiye’ye dönmüşsün. Uzun süre ortalarda gözükmemişsin. Ve bir sürü büyük radyonun teklifini geri çevirmişken bir anda bizim gibi küçük bir radyoda çalışmaya başlamışsın. Söylesene Adem geleceğin bu kadar parlak önün bu kadar açıkken neden bizim küçük radyo da sıkışıp kaldın?” dedi sözleri adamın yüzünün tuhaf bir hal almasına sebep oldu. “Çok uzun bir hikâye desem.” “Ben uzun hikâyeleri dinlemeyi severim desem.” “O zaman şöyle yapalım bu merakını günün sonunda giderelim olur mu? Bugünü kendi hayat hikâyemle gölgelemek istemiyorum. ”dedi. “Hım! Senin de benim kadar acı bir geçmişin var desene.” “Geçmişi bugünümüze sığdırmayacağız değil mi?” “Tamam, sustum.” Diyerek eliyle ağzına fermuar işareti yaparak sustuğunu belirtti. Onun bu hareketine gülmek istese de kızın sorduğu ve merak ettiği konular canının daralmasına sebep oldu. Gözlerinin görünmeyen noktacıklarına keder ile karışık korku yerleşirken kızın gördüğü bakışların ardına ötelemekte güçlük çekiyordu. Adem ortamdaki havanın biraz olsun silinip gitmesi için müzik açmak istedi. “Bak bu beni tanımanın ilk adımı olsun. Hiç kimsenin bilmediği ama benim sürekli severek dinlediğim bir şarkı. Hayatımın şarkısı da diyebilirim.” Dedi ve kızın herhangi bir cevap vermesini bile beklemeden şarkıyı açtı. “Sözlerini çok iyi dinle Sanem, sözlerin ne demek istediğini çok iyi dinle.” Dedi fısıltı halinde. Sanem kulaklarına dolmaya başlayan Tuna Velibaşoğlu’nun Sen Kal Ölene Kadar ile titrerken şarkı arabanın içinde yankılanıyordu. Kız güçlükle yutkundu ve geriye doğru yaslanırken başını camdan tarafa doğru döndürdü. Her bir söz, her bir cümle, her bir kelime, her bir tını içine içine işliyordu. Tuna Velibaşoğlu-Sen Kal Ölene Kadar Sesim çıkmaz anla halimden Yaram çok derin kanar her yerimden Merhem yoktur cümle alemde Soran olsa akar gözlerimden Nereye gideyim, nasıl edeyim
Benim senden tek bi dileğim var Otur yanıma bekle duyana kadar Gidenlere kanıp sende meyletme Giden gitsin sen kal ölene kadar
Benim senden tek bi dileğim var Otur yanıma bekle duyana kadar Gidenlere kanıp sende meyletme Giden gitsin sen kal ölene kadar
Dilim lal olur ardın bakarken Zamanı yok ki her ayrılık erken Gönlüm nasıl çare bulsun Diğer yarımı bulmuşum derken Nereye gideyim, nasıl edeyim
Benim senden tek bi dileğim var Otur yanıma bekle duyana kadar Gidenlere kanıp sende meyletme Giden gitsin sen kal ölene kadar
Benim senden tek bi dileğim var Otur yanıma bekle duyana kadar Gidenlere kanıp sende meyletme Giden gitsin sen kal ölene kadar Giden gitsin sen kal ölene kadar Sakın gitme biz ölene kadar |
0% |