@ugurluay
|
“Ben anlamıyorum Adem.” Dedi geldikleri yeri gördüğü an cümlesinin devamını getirememişti. Nefesi boğazında bir yumru olmuş ve takılı kalmıştı. “Merak etme önce görecek sonra anlayacaksın.” Dedi. Kızın arabada inmesine yardımcı oldu ve ona bu defa tutması için elini uzattı. Sanem öylesine bir kararsızlık içinde kavruluyordu ki tutsa tutamıyor, tutmasa adım atamıyordu. Adem kızın içinde bulunduğu bocalamayı gördüğü an yaptığı hareketi yok sayıp elini yavaşça kendisine doğru geriye çekti ve hiç bozulmamış gibi yaptı. “Gidelim mi?” dedi. Sanem “Nereye?” dercesine ona baktı. Adem hiçbir şey demeden önden ilerlemeye başladı ve kız onu takip etti. Kapıdan içeriye girerken kızın ruhu ürperdi. En son ne zaman bir mezarlığa girdiğini hatırlamıyordu. Ölüm kokan bu mekân onu her zaman ürkütmüştü. Sessiz ve ürkek adımlarla önünden giden adamı takip ettiğinde onun bir mezarın başında durduğunu gördü. Sanem bu mezarın sahibini delicesine merak etti. Onun yanına gelerek mezardaki ismi okuduğunda gözleri kocaman açılarak adama ansızın döndü. “Aycan?” diye küçük çaplı bir şaşkınlık krizi yaşayan kız adamın bakışlarını ona döndürmeden mezar taşına şefkatle bakmasını izledi. Adam sessizce mezar taşının başına gidip isminin üzerinde parmaklarını okşarcasına gezdirdi. “Aycan, canım kardeşim…” dedi delicesine onu özlediğini hissettiriyordu. “Ama nasıl olur? Hani sen tek çocuktun?” diye ağzının içinde kelimeleri gevelerken aklındaki soruları, boşlukları, yapboz parçalarını birleştirmeye çalışıyordu. Aycan ismini ilk defa Adem’in arkadaşı Onur’un çiftliğinde duymuş ama üzerine herhangi bir sorgulama gerçekleştirmemişti. Ama şimdi aklı hepten karışmıştı. “Ben üniversiteyi okurken annem yaptığı hatayı anlayıp beni buldu. Defalarca kapıma geldi, affetmem için yalvardı. Sağlıklı düşünemediği için hata yaptığını söyledi ama dedim ya ben çocukluğumu mezara gömmüş bir adamdım. Artık benim hayatımda anneme yer yoktu. Affetmedim onu, affedemedim. Yıllarca görüşmedim. Evlendiğini duydum. Yeniden çocuğu olduğunu öğrendim. Annem hiç benden af dilemekten vazgeçmedi. Ben okul biter bitmez yurt dışına gittim. Şansım yaver gitmişti. Hayallerimi gerçekleştiriyordum ama bir yanım hep eksikti. Soğuk nemrut adamın tekiydim. Mutlu olduğum tek şey işimdi. Programlarımı öyle bir tutkuyla gerçekleştiriyordum ki kendimi kaybediyordum. Hayatta tam anlamıyla sahip olduğum tek şey işimdi. Yıllar sonra varlığını bildiğim ama hiç görüşmediğim, annemin ikinci evliliğinden olan kardeşimin kanser olduğunu ve ölüm ile pençeleştiğini öğrendim. Ne oldu? Nasıl oldu bilmiyorum? Bildiğim tek şey defalarca bana abi diyerek mesaj atan, anneme olan nefretimden ötürü cevap vermediğim kardeşimin yanına gitmek istiyordum. Gittim de… Annemi affetmedim, onunla hiç konuşmadım ama kardeşim, onu bir hastane odasında minicik bedeninden sarkan kablolarla gördüm. Son nefesini verene kadar yanındaydım. Biliyor musun Aycan son günlerini seni dinleyerek geçirdi. Senin gizli küçük bir hayranındı. Hastane odasında vücudunda kablolar bağlıyken yüzünü güldüren tek şey senin sesindi. Senin kim olduğunu ben ondan öğrendim. Sadece adını biliyordum. Sanemsi ezgiler… Senin sesin kardeşimin gülümseme sebebiydi. Seni tanımadan sadece sesini dinleyerek sevdim. Sesindeki ton, ben o tonda kendi programlarımdaki tutkuyu hissettim. Başlarda sadece kardeşim mutlu olsun diye dinlediğim programın sonraları kulaklarımın aradığı sese dönüştü. Aycan günün birinde senin gibi bir radyocu olmak istiyordu. Hiç gerçekleşmeyecek hayaller kuruyordu. Benden cevap alamadığı zamanlarda hastane odasındayken tanışmış senin programınla ve o günden sonra da asla kaçırmamış programlarını sonra da zaten birlikte dinledik hep seni… Sonra radyoyu araştırdım, niyetim kardeşime hayran olduğu kızla tanıştırmaktı. Radyonun sahibi olan kişiyi yıllar sonra gördüğümde bu bir işaret dedim. Karşımdaki yetimhaneden dostum Tahsin’di. Yurt dışına çıktığımda bağlarımız kopmuş ve birbirimizden bi haberdik. Onunla konuşup seninle kardeşimi tanıştırmak istediğimi söyledim. Seninle tanışmaya da gelmiştim. Sen yayındaydın. Seni Tahsin’in odasında beklerken hastaneden bir telefon geldi. Annem ağlıyordu. Tek bir cümle beni beden alıp götürmüştü. Aycan öldü, demişti. Ne kadar kolay değil mi? O öldü. Dile nasıl da kolay… Ya yüreğe yüreğe nasıl ağır biliyor musun? Yıllardan sonra ilk defa küçük bir kız girmişti hayatıma, kardeşim, kurtaramadım onu, hayalini gerçekleştirip onu sana getiremedim. Ben yapamadım, beceremedim.” Diyerek hıçkırıklara boğulan adam mezar taşının yanına çökerek elleriyle yüzünü kapattı. Sanem daha fazla ondan uzak durmaya katlanamadı. Hızlıca yanına gidip yere çöktü mezarın yanı başında oturan adamın ellerini yüzünden yavaşça çekti ve elleri arasına şefkatle aldı. “Bak başardın, beni ona getirdin.” Dedi gözlerinden akıp giden yaşlara inat mutlu olduğunu göstermekti çabası. “Her şeyi mahvettim Sanem, ben onun küçük bedenini bu toprak altına gömdüğüm zaman hayat benim için karanlık bir mahzene dönüştü. Her şeyden elimi eteğimi çektiğim vakit annem kapıma geldi. Aycan’ın bana mektup bıraktığını söyledi. Elime mektubu tutuşturup gitti. O küçücük kocaman yürekli kız bana vazgeçme diyordu, hayatından yaşayacaklarından asla vazgeçme diyordu. Toprak altında ki minicik bedenin, ölümün soğuk kollarındaki minik kızın bana öğütlediği cümlelere bakar mısın? Ben o mektupla kendimden utandım. Beni izleyeceğini, programlarımı dinleyeceğini söylüyordu. Onun yerine senin programını dinlememi söylüyordu. Ben o gece elimde mektupla saatlerce senin programın bekledim ama senin sesini duyamadım. Hissettiğim şifayı, beklediğim devayı bulamadım. Ertesi sabah Tahsin’in yanına gittim. Yarım bıraktığım işimi tamamlayıp yurt dışına geri dönecektim. Seni kardeşime götürecektim. Ama öğrendiklerim beni çılgına çevirdi. Sen memlekete gitmiştin. Ve ne zaman geri döneceğin belli değildi. Tahsin dönmeyedebilir dediği an öfkem tavan yapmıştı. İnsan sadece sesini duyduğu bir insana bağlılık, öfke ve kıskançlık duyabilir miydi? Ben duymuştum. Tahsin’e seni defalarca aratmıştım, mesajlar attırmıştım. Onun o süre zarfındaki sertliğinin sebebi seni geri döndürmek içindi. Çünkü işine âşıktın ve kaybetmeyi göze alamazdın. Ama bilmediğimiz işin başka yüzünün de olduğuydu onu da şans eseri Tahsin’in oğlundan öğrendik. Leyla’ya asla kızma, bu hikâyenin en masumu Leyla’ydı. Onun ne benden, ne de erkek arkadaşının olanları bize anlattığından haberi vardı. Senin ilişkilere olumlu bakmadığın, erkeklere güvenmediğin bir dönemde Tahsin’in oğlu ile tanışıp sevgili olmuşlar. Başta senden çekindiğinden söyleyememiş sonra da uzaklıklar girince araya bahsedememiş. Biz olanları bir şekilde öğreniyorduk. Bir gece geleceğini öğrendik tamam dedik. Sonra da o şerefsizin şantajını öğrendiğimiz an duramadım attım kendimi canlı yayın odasına ve ağzıma geleni bırakmayacağından adım gibi emindim. Bir kumar oynadım ben ama işlerin bu duruma geleceğini tahmin edemedim. Sen geri geldin, o canlı yayını bastığın gece gözlerimdeki perde kalktı sanki, her şey bir bir yerine oturdu. Dedim ki kendi kendime hiçbir yere gitmek yok Adem bu kız senin kaderin, gitmedim de, seni mecbur etmek için canlı yayın tuşuna basan da bendim. Sen kal diye tüm o anket manket olayını planlayan da bendim. Ama her şey senin içindi. Her şey yüreğimde hissettiklerim içindi.” Dedi adam gözlerini kıza dikerek beni affet dercesine baktı. Kız darma duman, kız ne yapacağını bilemez bir halde, kız cevapsızdı… Ölümün mesken tuttuğu mekân da elleri ellerinde gözleri gözlerindeyken kızın sözü adeta uçup gitmişti. |
0% |